Hayır Diyememek

Hayır Diyememek
“Hayır” diyememek aslında masum ve hatta zaman zaman pozitif bir özellik gibi kabul edilse de aslında oldukça zarar verici ve yıpratıcı tarafları olabilecek kötü bir alışkanlığa dönüşebilir. Sağlıklı sınırlar koyamamak ve her şeye “evet” demek kendimizden verdiğimiz sürdürülemez seviyede sağlıksız bir döngüyü başlatabilir. Peki ama acaba neden hayır diyemiyor olabiliriz?
Psikodinamik bir bakış açısıyla baktığımızda birçok meselede olduğu gibi bu noktada da aslında bu alışkanlığı çocukluğumuzda öğrenmiş olabiliriz. Psikodinamik teorinin öne sürdüğü şey erken dönem deneyimlerinin, bilinçdışı düşünceyi ve duyguları yetişkinlik döneminde önemli ölçüde etkilediği yönündedir.
Onaylanma ve sevgi ihtiyacı bir çocuğun erken dönemde bakım vereninden alması gereken en önemli ihtiyaçlarındandır. Çocuk alacağı sevginin ya da onayın bir şarta bağlı olduğunu hissederse çocuk “iyi çocuk” olma rolüne girer ve kendi ihtiyaçlarından feragat etmeyi içselleştirebilir (Horney, 1945). Bu çocuk büyüdüğünde insanlara hayır diyemeyen birine dönüşebilir çünkü bilinçli olarak yapmasa dahi içinde bir parça hayır dediğinde sevilmeyeceği ihtimalinden korkabilir.
Suçluluk duygusu aktif olarak hissetmiyor dahi olsak bizlerin davranışlarını güçlü etkilerle yönlendirebilen bir duygudur. Küçük bir çocuk ebeveynleri tarafından “bencilsin” şeklinde damgalandığı zaman aslında çocuğun bireysel sınırlar çizme ihtiyaçlarını çiğneyip geçebilir. Bu küçük bir çocuğun kafasını karıştırabilecek sert bir itham olma potansiyeli taşır. Sadece bencillik kavramı değil benzer davranış ya da söylemleri de buraya dahil edebiliriz. Sonrasında çocuk hayır demek ve suçluluk hissini birlikte taşımaya başlayabilir ve hayır demekte zorlandığını gözlemleyebilir (Freud, 1923).
Çatışmadan kaçınmak konusunu da hayır diyememek kavramı ile ele alabiliriz. Çocuk kendisi ya da başka kişiler arasındaki çatışmalara şahit olduğunda hayır dememenin çatışmaları engelleyen bir kavram olduğunu öğrenmiş olabilir. Hayır demeyerek karşı tarafı memnun etmenin çatışmayı yaratmadan bitiren bir çözüm olduğunu, dolayısıyla da çatışma ile ayrıca baş etmek zorunda kalmayacakları bir ortam yaratacağını düşünebilirler (Winnicott, 1965).
Peki Hayır Diyemezsek Ne Olur?
Hayır diyemeyen bireyler zaman içerisinde kendilerini kullanılmış, tükenmiş, yorgun, öfkeli, üzgün, hayal kırıklığına uğramış gibi hissetmeye başlayabilirler. Bu duygular ve kendini algılama şekilleri herkeste farklılık gösterebileceği gibi ilk cümledeki durumlar en sık rastlananlardandır. Bunların sonucunda kişi kendine duyduğu saygıda azalma, içsel çatışmalar, öfke problemleri, sosyal ilişkilerde bozulmalar, depresyon, kaygı gibi problemler yaşayabilir.
Psikoterapinin Önemi
Psikodinamik bir terapi kişinin hayır diyememe konusunda yaşadığı problemleri her bireyin biricikliği yasası ışığında el alır. Davranışın altında yatan bilinçdışı duygu ve düşünceleri kişi özelinde incelemeye başlar ve anlayabilmesine yardımcı olur. Kaynak nokta ve günümüzdeki problemler birbirleri ile bağlanır. Bilinçdışındaki ve bilinç bir araya gelir. Farkındalıkla kişi daha farklı tercihlerde bulunarak kendi sınırlarını daha net ifade etmeye ve kendi iyi oluşunu da gözetmeye başlayabilir.
Sonuç olarak hayır diyememek basitçe görünen bir alışkanlıktan ötede kişinin hayat kalitesini önemli ölçüde düşürebilecek bir davranış problemine dönüşebilir. Hayır diyebilmek kendinize evet diyebilmenin önünü açacak bir yoldur.
Kaynakça
- Freud, S. (1923). Ego ve İd. Londra: Hogarth Press.
- Horney, K. (1945). Our Inner Conflicts: A Constructive Theory of Neurosis. New York: W. W. Norton & Company.
- Winnicott, D. W. (1965). The Maturational Processes and the Facilitating Environment. New York: International Universities Press.
