Duygularımızın Adını Koymak Neden Bu Kadar Önemli?

Duygularımızın Adını Koymak Neden Bu Kadar Önemli?
Duygular, her anımızda bizimle beraberdir. İlişiklerimizde, tepkilerimizde, kararlarımızda, bedenimizde etkilerini görürüz, bizlere adeta bir rehber gibi yol gösterir. Psikodinamik bir bakış açısından incelediğimizde duygular aynı zamanda bilinçdışı dünyamızın da bir yansımasıdır. Tam da bu sebeplerle, duygularımızın bizleri nasıl etkilediğini anlamak, içimizde olup bitenleri daha derin bir seviyede tanımak adına oldukça kıymetlidir.
Duygularımızı anlamak zaman zaman çok zorlayıcı olabilir. Bazen o kadar yoğun olurlar ki sanki durumlarla ilgili gerçeklik o anki duygularımızmış gibi gelir. Zaman zaman çok farklı birçok duygu iç içe gelebilir ve anlamlandırmamız daha da güçleşebilir. Duygularımızın isimlerini koyabilmek, onları gerektiği gibi yaşayabilmenin ilk adımıdır. Duygular olması gerektiği gibi gelip gidebildiklerinde bu bizlere içsel bir huzur ve rahatlama sağlar. Duygulardan kastım yalnızca olumlu ve rahat deneyimlenebilen duygular değil aynı zamanda öfke, üzüntü, hayal kırıklığı, korku gibi daha zor deneyimlenen duyguları da kapsamaktadır. Duyguların adını koydukça bize ne anlatmak istediklerini ve bunun doğrultusunda ihtiyaçlarımızı daha rahat anlar hale geliriz.
Öfke ve Kaygıyı Kısaca Tanımak
Öfke duygusu genellikle haksızlığa uğradığımızı hissettiğimizde ve ihtiyaçlarımız karşılanmadığında hissedilen bir duygudur. Öfkeyi terapi içerisinde çalışabilmek burada bize ihtiyaçlarımızı işaret edebileceğinden kendimizi gözetebildiğimiz ve ihtiyacımızı giderebildiğimiz bir yol çıkartır. Öfke ateş gibidir. Ateş yakıcı ve yıkıcı da olabilir fakat yemek pişirmek ya da sterilizasyon gibi hayati şeylerde de büyük önem taşır. Öfke de aynı şekilde yıkıcı da olabilir fakat iyileştirici ve geliştirici de. Önemli olan bizim onu nasıl kullandığımızdır. Seanslarda bu duyguları çalışmak ve nasıl ele alınabileceğini öğrenmek gündelik yaşantımıza da taşıyabileceğimiz bir kabiliyete dönüşebilir.
Kaygı duygumuz eğer ki kontrol edilebilir bir seviyedeyse aslında çok işimize yarar. Bir konu hakkında kaygılanmak kendimizi korumamıza ya da belli zorluklar için hazırlıklı olmamıza hizmet eder. Örnek vermemiz gerekirse aslında her arabaya binişimizde emniyet kemerini bağlamamız ve yola çıkmamız sürdürülebilir sağlıklı bir kaygı sayesindedir. Bunun sağlıksız ve sürdürülemez bir seviyeye gelmesi demek aslında kaza kaygısından arabaya binememek şeklinde olabilir. Bu noktada kaygı çalışılmalıdır. Kaygıyı tamamen ortadan kaldıramayız ama yine kendi faydamıza kullanabileceğimiz bir düzende yaşayabiliriz.
Duygularımızı Bastırırsak Ne Olur?
Duygunun adını koyabilmenin onunla başa çıkabilmek adına kolaylık sağladığı şeklinde araştırmalar yapılmıştır. Bu şekilde beyin üzerindeki etkileri kontrol altına alınabilmektedir. Korku veya öfke dediğimiz duyguları yoğun bir şekilde ifade edebildiğimizde, beynimizdeki duygusal işlemlerden sorumlu bölgelerin daha az aktive olduğu gözlemlenmiştir. Bu da duyguların kontrolünü kolaylaştırır (Lieberman et al., 2007).
Hangi duyguyu yaşadığımızı anlayabildiğimizde buna uygun tepki verebileceğimiz için hem kendi iç dünyamızda daha rahat hissedebiliriz hem de aslında duygularımız ve yaşadıklarımız çevremiz tarafından da doğru anlaşılmış olma imkanına kavuşur. Gereksiz tartışmaların ve yanlış anlaşılmaların önüne geçebiliriz. Bu şekilde hem kendimizle hem de çevremizle daha güçlü ve sağlıklı bir iletişim içerisinde oluruz.
Duygularımızı adlandırmak demek aslında bir taraftan onları kabul etmek de demektir ki bu aslında yine çok önemli noktalardan bir tanesidir. İnkâr edilen ve yaşanılmayan bir duygu mutlaka kendi yolunu bularak farklı şekillerde çıkmaya çalışacaktır. Zaman zaman asıl duygunun hissedildiği kişi ya da durum dışında farklı hedeflere bu duyguları ve tepkileri aktarırken kendimizi bulabiliriz. Bazen duyguların bedenimizde kendilerine yer bulduğunuz fark edebiliriz. Örneğin duyguları çok yoğun yaşamak ve üstünde durulmaması, adlandırılmaması, inkar edilmesi hali ağrılara, mide ve bağırsak huzursuzluklarına, sürekli uykulu olma hallerine, çok ya da az yeme ve uyuma haline, kronik yorgunluğa ve bedende fizyolojik olarak anlamlandırılamayan sızlamalara sebep verebilir. Seanslar içerisinde bu duyguları anlamlandırmak ve çalışmak fiziksel kökenli olamayan bu gibi somatik semptomlarda da oldukça faydalı olabilmektedir. Bu kısımdan da anlaşılabileceği gibi duygular yalnızca zihinsel değil aynı zamanda bedensel olarak da hayatımızı etkiler (Van der Kolk, 2014).
Duyguların adını koymak kabullenebilmenin ilk adımıdır. İnkâr etmek ve bastırmaktan ziyade onları isimlendirerek tanımak, yaşanmalarına izin vermek psikolojik sağlığınız için atabileceğiniz en önemli adımlardandır. Bununla beraber kendiniz için şefkatli bir süreci başlatabileceğiniz gibi çevrenizle de sağlıklı ilişkilerin temelini atarsınız. Hayat yolculuğumuzu daha bilinçli ve keyifli bir şekilde sürdürmemizin de kapısını açacaktır.
Kaynakça
- Van der Kolk, B. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma. Penguin Books.
- Lieberman, M. D., Eisenberger, N. I., Crockett, M. J., Tom, S. M., Pfeifer, J. H., & Way, B. M. (2007). Putting feelings into words: Affect labeling disrupts amygdala activity in response to affective stimuli. Psychological Science, 18(5), 421-428.
