Doktorsitesi.com

Göğüs Ağrılı Hastaya Yaklaşım – Kardiyak Aciller

Dyt. Büşra Nur Yiğit
Dyt. Büşra Nur Yiğit
18 Eylül 202530 görüntülenme
Randevu Al
Göğüs Ağrılı Hastaya Yaklaşım – Kardiyak Aciller
Göğüs Ağrılı Hastaya Yaklaşım – Kardiyak Aciller

      

TANIM
Acil servise (AS) en sık başvuru nedenlerinden birisi göğüs ağrısıdır. Ülkemizde tüm AS başvurularının % 5-10’unu (8-10 milyon başvuru/yıl) oluşturmaktadır
(1). Sık olmasının yanı sıra hayatı tehdit eden etiyolojiler açısından da olduk- ça önemli bir klinik prezantasyondur. Toraks anatomik olarak içerdiği organ- ların hayati önemi düşünülürse ağrı orijinin ne kadar önemli olabileceği de an- laşılabilmektedir. Kalp, aort, akciğer, özefagus, mediasten, plevra, mide orijinli olabilmektedir. Ancak ne yazık ki her şey bu kadar basit değildir. Çoğu zaman prezantasyon aşırı derecede değişkenlik göstermekle birlikte, atipik veya silik de olabilmektedir. Hekimliğin sanat yanı ile birlikte esas hedefimiz göğüs ağrısı ile başvuran hastalarda hızlıca hayatı tehdit eden etiyolojilerin dışlanması olmalı- dır. Bu dışlama yapılana kadar da tüm göğüs ağrısı kliniğine sahip hastaların ha- yatının tehdit altında olduğu varsayılmalıdır. Bu bölümde kardiak orijinli göğüs ağrısı sebeplerini tartışmayı planladık.

PATOFIZYOLOJI
Göğüs duvarında ağrı algılanmasında somatik ve visseral ağrı lifleri rol oynar. Somatik ağrı lifleri belirli cilt dermatomlarından beyne sinyal taşırken visseral ağrı lifleri ise kalp, damarlar, özofagus ve visseral plevra gibi organlardan beyne sinyal taşır. Somatik liflerle taşınan ağrı algısı daha keskin ve daha lokalize bir ağrı iken visseral liflerle taşınan ağrıda ise hasta rahatsızlık, ağırlık, basınç, sancı
1  Doç. Dr., Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD., drtufanalatli@gmail.com
 


BÖLÜM    2
Göğüs Ağrılı Hastaya Yaklaşım Pulmoner Aciller


Salih KOCAOČLU 1

TANIM
Göğüs ağrısı ABD’de ikinci en sık acil başvuru nedenidir. Yıllık yaklaşık 7.6 mil- yon acil başvurusundan sorumludur (1). Hastalar çeşitli belirti ve semptomlar- la gelebilirler. Klinisyenin görevi yaşamı tehdit eden göğüs ağrılarının ayırıcı tanısını hızlı bir şekilde yapmak ve gerekirse eş zamanlı tedaviye başlamaktır. Göğüs ağrısı; kalp, aort, akciğer, özofagus, mediasten, plevra, mide ve çeşitli iç organlardan kaynaklanabilir. Kardiyak kaynaklı göğüs ağrıları birinci bölüm- de anlatılmıştır, bu bölümde göğüs ağrısına neden olan pulmoner patolojiler incelenecektir.

PATOFIZYOLOJI
Göğüs duvarında ağrı algılanmasında somatik ve visseral ağrı lifleri rol oynar. Somatik ağrı lifleri belirli cilt dermatomlarından beyne sinyal taşırken visseral ağrı lifleri ise kalp, damarlar, özofagus ve visseral plevra gibi organlardan beyne sinyal taşır. Somatik liflerle taşınan ağrı algısı daha keskin ve daha lokalize bir ağrı iken visseral liflerle taşınan ağrıda ise hasta rahatsızlık, ağırlık, basınç, sancı şeklinde daha belirsiz ve yaygın bir ağrı tanımı yapabilir (2). Eşlik eden hasta- lıklar, ilaç kullanımı, yaş, cinsiyet ve sosyokültürel farklılıklar kişilerin ağrı algısı ve tanımında değişikliklere neden olabileceği unutulmamalıdır. Tipik ve atipik göğüs ağrısı ayrımında dikkate alınması gerekmektedir.

1    Doç. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD., salihkocaoglu1986@gmail.com
 


BÖLÜM 3
Arrest Hastaya Yaklaşım

Muhammet ÇAKAS 1

TANIM
Dolaşım ve/veya dolaşımın ani bir şekilde durmasına kardiyopulmoner arrest, kendiliğinden dolaşım ve solunum işlerinin geri döndürülmesini amaçlayan her türlü işleme ise kardiyopulmoner resüsitasyon(KPR) denir. KPR, herhangi bir tıbbi cihaz veya ilacın kullanılmadığı temel yaşam desteği ile tıbbi cihaz ve ilaç- ların kullanılarak yapıldığı ileri kardiyak yaşam desteği basamaklarından oluşur.
Yapılan çalışmalarda,erken ve etkin yapılan KPR’nin hayatta kalma ihtimalini olumlu etkilediği, gecikilen her bir dakikanın ise hayatta kalma şansını %10-13 oranında azalttığı bildirilmiştir.
Tüm dünyada her yıl yaklaşık 6.8 ile 8.5 milyon kişide kardiyak arrest geliştiği ve bunların %70’inin hastane dışında gerçekleştiği bildirilmiştir.
Amerikan Kalp Derneği yaşam zincirinde de erken ve kaliteli KPR uygula- masının önemi belirtilmiştir.

TEMEL YAŞAM DESTEČI
Hastaya yaklaşırken öncelikle olay yerinin güvenliğini sağlamak gerekir. Ortam- da tehlikeli maddelerin varlığı, akış halinde olan trafik veya kurtarıcının fiziksel şiddete maruz kalma durumları gibi nedenler ortadan kalkınca hastaya ulaşıp uyaranlara tepki verme düzeyi kontrol edilir. Bunun için travma şüphesi yoksa hasta omuzlarından hafifçe sarsılarak ‘iyi misiniz?’ diye sorulabilir. Soruya nor-

1    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi Acil Tıp AD., muhammetcakas@gmail.com
 


BÖLÜM 4
Senkop-Presenkop

Meliha FINDIK 1
Özge KAMA BAŞCI2

TANIM VE EPIDEMIYOLOJI
Senkop, çeşitli nedenlerle oluşan postural tonus kaybıyla birlikte ani, geçici bi- linç kaybı olarak tanımlanmaktadır. Çoğunlukla kan basıncında ani bir düşme sonucunda yetersiz kan akışı ve oksijenasyon döneminden kaynaklanan kısa sü- reli ve kendi kendini sınırlayan sendromdur. Presenkop (bayılayazma) ise bilinç kaybı olmadan hafif kendinden geçme ve postural tonus kaybı olarak tanımlanır. Senkop ile aynı patofizyolojiye ve risk faktörlerine sahip olması nedeniyle sıklık- la karışmaktadır. Hastalar senkop, presenkop veya her iki şekilde de başvurabil- mektedir (1,2).
Acil Servislerde sık görülen bir şikayet olmasına rağmen halen tanısal yak- laşım ve eğilimi konusunda fikir birliği belirsizliğini korumaktadır. Genel po- pülasyonda senkop prevalansı %19 olmasına rağmen; acil servis başvurularının yaklaşık %3’ünü oluşturmaktadır (3). Her yaş grubunda görülmekte olup; yaşlı- larda morbidite daha fazladır (1,4). Çocukluk çağında en az bir senkop epizodu geçirme oranı %15’ tir (3). Senkopun birçok nedeni ve klinik görünümü olması nedeniyle değerlendirilen popülasyona bağlı olarak insidansı değişmektedir. En yaygın nedeni olan vazovagal senkop ve ortostatik hipotansiyon acil servise baş- vuran vakaların üçte ikisini oluşturmaktadır (5). Özellikle yaşlı erişkinlerde tek- rarlayan senkop nedenleri arasında aort darlığı, bozulmuş böbrek fonksiyonu,

1    Dr. Öğr. Üyesi, Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD., melihafndk@gmail.com
2    Dr. Öğr. Üyesi, Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD., Genel Dahiliye BD., ozgee.kama@gmail.com
 


BÖLÜM 5
Bradikardi Taşikardi

Rahime Sema TAŞ 1

GIRIŞ
Klinisyenler sıklıkla kardiyak aritmileri olan hastaları değerlendirme ve tedavi etme sorunuyla karşı karşıya kalmaktadır Aritmi, normal atriyoventriküler (AV) iletim ile normal sinüs ritmi olmayan herhangi bir ritimdir. Normal sinüs ritmi, sağ atriumun üst kısmındaki sinüs düğümünden kaynaklanır. Sinüs ritmi sıra- sında kalp hızı normal aralıkta, elektrokardiyogram (EKG) içerisinde seyreden P dalgaları normal ve hız stabildir.(1) İstirahat halindeki normal sinüs hızının dakikada 60 ila 100 atım (bpm) arasında olmak ile beraber bradikardi hızın 60 altı olduğu, taşikardi 100 üzeri olduğu ritimleri kapsamaktadır.
Acil servise başvuran hastalarda EKG, yaş ve aritminin meydana geldiği kli- nik durum tanı ve tedavi için önem arz etmektedir. Hastanın öyküsü ile birlikte acil serviste yapılan hızlı ritim analizi tedavinin şeklini belirlemektedir. Bu bö- lümde bradikardi ve taşikardi tanımlarını tekrardan ele alacağız.

BRADIKARDI
Tanım
Bradikardi, kalp atış hızının dakikada 60 atımın altında olması olarak tanımla- nır, ancak semptomatik bradikardi genellikle dakikada 40 atışın altındaki hızları gerektirir.

1    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD., rsematas@gmail.com
 


BÖLÜM 6
Nefes Darlığı

Kübra Nur GÜNEY 1
Selman GÜMÜŞ 2


GİRİŞ
Nefes darlığı, kişinin yeteri kadar nefes alamaması ve akciğerlerinin tamamının havayla doldurulamadığı hissetmesidir. Nefes darlığının havayolu hastalıkları, kardiyovasküler hastalıklar, parankimal ve vasküler akciğer hastalıkları, göğüs duvarı hastalıkları, anemi, psikolojik faktörler gibi birçok sebebi bulunmaktadır. Bu bölümde havayolu hastalıkları olan astım ve KOAH anlatılacaktır.

ASTIM
Tanım
Astım; kronik havayolu inflamasyonu ve buna bağlı reversibl havayolu obstrük- siyonu ile karakterize heterojen bir hastalıktır. Değişken düzeylerde havayolu kısıtlılığı ile birlikte, zamanı ve şiddeti değişkenlik gösteren öksürük, wheezing, nefes darlığı ve göğüste baskı hissini barındıran dört kardinal bulgu ile açığa çıkar. Bu bulgular hafif düzeyden hayati tehdit eden havayolu kollapsına kadar değişen derecelerde olabilir (1).
Epidemiyoloji
Astım, farklı toplumlarda değişmekle birlikte popülasyonun ortalama %1-8’ini etkilemektedir. Bu oran gelişmiş ülkelerde %15-20 iken az gelişmiş ülkelerde
%2-4 arası değişmektedir. Çocukluk çağında daha sık görülmektedir. Vakala-

1    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD., guneykubranur@gmail.com
2    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD., dr.selmangumus@gmail.com
 


BÖLÜM 7
Karın Ağrısı

Ferhat ÇAY 1

GIRIŞ VE EPIDEMIYOLOJI
Bir çok yetişkin hastalar acil servise “mide ve karın ağrısı, kramplar veya spazm- lar” gibi karın ağrısı nedeniyle başvurmaktadırlar (1). Öykü, fizik muayene ve laboratuvar çalışmaları yardımcı olabilir, ancak spesifik bir tanı koymak için ge- nellikle görüntüleme gereklidir. Ciddi hastalık için klinik şüphe, özellikle yüksek risk gruplarındaki hastalar için önemlidir.

PATOFIZYOLOJI
Karın ağrısı üç nöroanatomik kategoriye ayrılır: viseral, parietal ve yansıyan.
1. Viseral Ağrı
Tıkanma, iskemi veya inflamasyon, batında viseral ağrıyı meydana getirir. Vise- ral ağrı genellikle “kramp şeklinde, keskin olmayan veya sancı” olarak tanımlanır ve sürekli veya aralıklı (kolik) olabilir. Karın İçi organlar İki taraflı inervasyona sahip olduğu için, uyarılar omuriliğin her iki tarafina gönderilir, bu da anatomik kökenin sağ veya sol tarafta olmasından bağımsız olarak karın içi viseral ağrının orta hatta hissedilmesine yol açar. Örneğin, apendiks duvarındaki viseral lifler- den gelen uyanlar yaklaşık omuriliğe T10 düzeyinde girer. Tıkanıklık apandisit erken döneminde apendiks distansiyonuna yol açtığında, ağrı başlangıçta orta hat periumbilikal bölgede gözlenir.

1    Doç. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD., cayferhat@gmail.com
 


BÖLÜM 8
Bulantı-Kusma

Yağmur Ecem NURAYDIN1

TANIM
Bulantı, rahatsız edici kusma isteği olarak tanımlanır. Kusmayla beraber ya da tek başına olabilir. Kusma mide içeriğinin refleks ile dışarı çıkarılmasıdır. Mide bulantısı ve kusma, GI sistemdeki birincil bir sorundan kaynaklanabildiği gibi nörolojik, vestibüler, ürogenital, psikiyatrik ve kardiyak sistemlerdeki sorunlara sekonder de gelişebilir. Bulantı ve kusma acil servisteki ana şikayetlerin %4’ünü temsil eder ve sıklıkla başlıca şikayeti karın ağrısı olan hastalarda görülür(1). Akut kusma, 1 haftadan kısa süreli ve akut durumlarla ilişkili epizodik kusma olarak tanımlanır. Akut kusma ile acil servise başvuran hastada ayırıcı tanıları daraltmak için eşlik eden semptomlar ve ilaç öyküsü sorgulanmalıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nde akut mide bulantısının ve kusmanın en yaygın nedeni viral gastroenterittir(2). Tedavi hem semptomatik hem de altta yatan nedene yö- nelik olmalıdır.

PATOFIZYOLOJI
Kusma merkezi çeşitli afferent uyaranlar tarafından aktive edilir: gastrointes- tinal sistemden direkt gelen visseral uyarılar, gastrointestinal sistem dışından gelen visseral afferent uyarılar, sinir sistemi afferentleri ve kemoreseptör tetik- leme bölgesi. Kemoreseptör tetikleme bölgesindeki kemoreseptörler kan-beyin bariyerinin dışındadır ve kan dolaşımındaki ilaçlar tarafından da uyarılabilir.

1    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Universitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp AD., yagmurecemnuraydin@gmail.com
 


BÖLÜM 9
Hematemez, Melena, Hematokezya


Ahmet Buğra ÖNLER 1

TANIM
Gastrointestinal sistem kanamaları karşımıza hematemez, melena, hematokezya ve gaitada gizli kanama şeklinde ortaya çıkmaktadır. Hematemez, kahve telvesi benzeri parlak kırmızı kanı veya kısmen sindirilmiş kanı içermektedir ve Treitz ligamentinin proksimalindeki kanamalardan kaynaklanır.
Melena, siyah renkli, katran benzeri kıvamda ve kötü kokulu dışkılamadır. Üst gastrointestinal sistem, ince barsak ve nadiren proksimal kolon kaynaklı ka- namalarda görülür.
Hematokezya, parlak kırmızı renkte veya kestane rengi dışkılamadır. Alt gastrointestinal sistem kanamalarında ve şiddetli üst gastrointestinal sistem ka- namalarının %10-15’inde görülmektedir.(1)
Gastrointestinal sistem kanamaları, dünya genelinde acil serviste sık karşı- laşılan, acil tanı ve tedavi gerektiren önemli problemlerin başında gelmektedir. ABD’de yaklaşık 300.000 insan akut gastrointestinal sistem kanaması ile has- taneye başvurmaktadır.(2) Acil servislerde mortalite ve morbiditenin önemli nedenlerindendir. Genel mortalite oranları yaklaşık %10 civarındadır.(1) Son yıllardaki endoskopik tanı ve tedavi gelişmeleri ile mortalite oranları gerileme eğilimi göstermektedir.(3)


1    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD., bugraonler@gmail.com
 


BÖLÜM 10
Hemoptizi

Hilal PINAR 1

TANIM
Hemoptizi alt solunum yollarındaki kanın öksürük ve balgamla atılmasıdır. Has- talar hemoptiziyi genellikle öksürükle veya balgamla ağızdan kan gelmesi olarak tarif ederler. Vakaların %90’ı hafiftir ve kendi kendini sınırlar. 24 saatte 600 ml veya 100ml/saat den fazla kan gelmesi masif hemoptizi olarak adlandırılır ve acil müdahale gerektirir. Masif hemoptizi, alveollerde hemodinamik dengesizlik ve bozulmuş gaz değişimi ile sonuçlanabilirken, minör hemoptizi muhtemelen kendiliğinden düzelecek ve nadiren tekrarlayacaktır.(1) Hemoptiziyi öncelikle psödohemoptizi olarak da adlandırabileceğimiz epistaksis, diş eti kanaması, he- matemez gibi diğer kanama sebeplerinden ayırmak gerekir.

PATOFIZYOLOJI
Hemoptizide kanamanın 3 farklı kaynağı vardır.
1.    Bronşiyal arter (% 90) akciğerdeki kan akışının küçük bir kısmını oluştur- masına rağmen yüksek basınç nedeniyle hemoptizi vakalarının %90 ından sorumludur.
2.    Pulmoner arter (% 5) düşük basınçlı damarlar olduğu için masif hemoptiziye genelde neden olmazlar.
3.    Bronşiyal olmayan arterler (% 5) (2)


1    Uzm. Dr., Elbistan Devlet Hastanesi, Acil Tıp, dr_hilal84@hotmail.com
 


BÖLÜM 11
Ateş

Hayrullah YURDAKUL 1

TANIM
Ateş, bir birey için vücut sıcaklığının günlük aralığın üzerine çıkmasıdır. Normal vücut sıcaklığı kişiye, günün saatine ve ölçüm yöntemine göre değiştiğinden, ateş için evrensel bir eşik yoktur. Normal vücut sıcaklığında günlük değişimleri belgeleyen çalışmalara dayanarak, sabah ağızdan ölçülen >37,2°C veya öğleden sonra >37,7°C değerleri ateş olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte, pratikte, genellikle >37,8°C (1) veya >38°C (2) için genel bir sıcaklık eşiği kullanılır. Ateş, acil servise başvuran erişkin hastaların (18-65 yaş) %6’sını oluşturur. (3)

PATOGENEZ
Konağın dışında üretilen eksojen pirojenler, esas olarak mikroplar veya bunların toksinler gibi ürünleridir. Eksojen bir pirojenin klasik örneği, tüm gram-negatif bakteriler tarafından üretilen lipopolisakkarit endotoksindir(4).
Endotoksinler, Toll-like reseptör (TLR) ligandları olarak adlandırılan bir mik- robiyal ürün sınıflandırmasına aittir. TLR, mikrobiyal ürünleri bağlar ve hücrenin aktivasyonuna neden olur. Bu nedenle, bakterilerin TLR tanıması, enfeksiyonla- rın nasıl ateşe neden olduğunu açıklar. Makrofajların memeli hücreleri üzerinde TLR yoluyla aktivasyonu, ateş üreten sitokinlerin üretimi ile sonuçlanır (5).
Pirojenik sitokinler, TLR’nin aktivasyonu üzerine üretilen ve ateşe neden olan spesifik sitokinlerdir (6). Sitokinler, bağışıklık, enflamatuar ve hematopoie- tik süreçleri düzenleyen küçük proteinlerdir. Pek çok sitokinden sadece birkaçı

1    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD., h.yurdakul@outlook.com
 


BÖLÜM 12
Baş Ağrısı

Semih TAŞKINLAR 1

TANIM VE EPIDEMIYOLOJI
Baş ağrısı, başın belirli bir bölgesinde sıkıştırıcı,,zonklayıcı ve belirgin şekilde meydana gelen rahatsızlık hissi olarak tanımlanabilir. Travma dışı baş ağrıları, tüm acil servis başvurularının yaklaşık %2’sini oluştururken bazı çalışmalar bu oranı %4 olarak önerir.(1) Genel olarak baş ağrıları, etnik, coğrafi ve ekono- mik düzeyde tüm insanları etkilemekte ve dünya çapında erişkinlerde prevalansı
%47 olarak tahmin edilmektedir.(2)
Acil serviste baş ağrısına yaklaşımdaki ana odak noktası, hızlı kötüleşebile- cek, sakatlık ya da hayati tehlike oluşturabilecek yüksek riskli baş ağrılarının er- ken tanınması ve uygun tedavinin verilmesidir.

PATOFIZYOLOJI
Beyin parankim dokusu ağrı reseptörü içermediğinden ağrıya karşı duyarsızdır bununla birlikte beyin zarları ve damarsal yapılar ağrı reseptörleri içerdiğinden bu yapılarda meydana gelen gerilme, çekilme, genişleme veya inflamasyon ağrı- ya yol açabilir.

KLINIK VE AYIRICI TANILAR
Uluslararası Baş ağrısı Cemiyeti’nin (The İnternational Headache Society) 2018’de yayınladığı Baş Ağrısı Bozuklukları Sınıflaması (ICHD-3) ile 200’ün üs- tünde baş ağrısı sebebi tanı kriterleri ile birlikte belirlenmiş olsa da genel yak-
1    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD., semihtaskinlar@gmail.com
 


BÖLÜM 13
Bilinç Bozukluğuna Yaklaşım

Yeltuğ Esra GELEN 1

TANIM
Bilinç durum değişikliği (BDD), spesifik bir tanı yerine bir grup klinik sempto- mu kapsar ve azalmış bilinç düzeyini, dikkat bozukluklarını, kognitif bozukluk- ları ve uyarılma bozukluklarını içerir. (1) Standart bir tanım olmaması, duru- mun farklı şekilde değerlendirilmesine ve yorumlanmasına neden olmaktadır. Bu sebeple BDD prevalansı %1-%15, mortalite oranları %8-%35 olmak üzere bu oran değişik Acil servis (AS) hastalarını içeren çalışmalarda ciddi bir farklılık göstermektedir. Yaşlı hastalarda gençlere görece daha fazla görülmekle birlikte, predispozan faktörlerin fazla olması da BDD’ye bağlı mortalite oranlarının daha yüksek olmasına sebep olmaktadır. (2)
BDD’nin şiddeti, nörolojik disfonksiyonun derecesine bağlı ve altta yatan ne- denle ilişkili olarak, hafif konfüzyon ve derin koma arasında geniş bir skalayı içerir. (3) Bu nedenle bazı alt tanımlamalar yapılmıştır.
Letarji (somnolans): Hafif bir uyaran ile kolayca açılabilen uyku halidir.
Stupor: Şiddetli ve sürekli bir dış uyaran ile bölünebilen, uyanıklığın hiçbir vakit tam olmadığı uyku halidir.
Konfüzyon: Kişi uyanıktır ancak çabalamasına rağmen çevresinde olan bite- ni tam olarak ayırt edemez ve uyaranlara yeterli ve uygun yanıt veremez. Dikkat, hafıza ve algılama bozulmuştur.
Koma: Kişi ağrılı ve sesli uyaran ile uyandırılamaz. Uyaranlara yalnızca ref- leks yanıtlar alınır.

1    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi Acil Tıp AD., bilenessra@gmail.com
 


BÖLÜM 14
Baş Dönmesine Acilde Yaklaşım

İlker ÇERMİKLİ 1

GIRIŞ
Baş dönmesi, kişinin uzaydaki konumunu algılayamaması ve dengesini kaybet- mesine denir. 1 İngilizcede kullanılan ‘’ vertigo’’, ‘’dizziness’’, ‘’drowsiness’’, ‘’li- ght-headness’’ ya da ‘’imbalance’’ Türkçe karşılığı sadece baş dönmesidir. Hasta- larda baş dönmesini ifade etmekte zorlanabilirler, bununla birlikte yerin hareket etmesi, dengesizlik, göz kararması ya da bayılma hissi olarak da ifade edebilirler.

ETYOLOJI-PATOFIZYOLOJI
Görsel, vestibüler ve propriyoseptif sistemlerden gelen afferent duyuları santral sinir sistemi (SSS) alır ve kordine eder. Ya bu organların kendisinde ya da sinir yo- laklarında herhangi bir patoloji gelişmesi halinde baş dönmesi meydana gelir (2).
Görme duyusu kişinin uzaydaki boyutsal yönelimini gösterir. Propriyoseptif duyular vücudun uzaydaki konumu ile vücudun uzaydaki hareketini ilişkilendi- rir. Vestibüler sistem, vücudun yer çekimine göre yönelimini belirler. Utrikul ve sakkülde içerisindeki kupula tanecikler veya otokonialar endolenf sıvının hare- ketine bağlı olarak vücudun yer çekimine göre doğrusal hareketini algılarken, üç yarım dairesel kanaldaki başın açısal hareketini algılar (2).
Bu üç duyu sisteminden gelen bilgileri SSS’teki medial longitudinal fasikülüs, nucleus ruber, serebellum ve serebral korteksin paryetal ve süperior temporal girusta toplanır. Oculomotor çekirdekten gelen bilgiler ile birlikte vestibulo-o- küler refleksi (VOR) oluşturur (2).

1    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi Acil Servisi, ilkercermikli@gmail.com
 


BÖLÜM 15
Hemiparezi, Hemipleji, Parapleji

Feyza Nur USLU 1
Rahime Sema TAŞ 2

TANIM
Vücudun bir bölümünde kas kuvvetinde meydana gelen azalma veya total kayıp sinir sistemine bağlı şikayetlerin başında gelmektedir. Terminolojik olarak kas kuvvetinin azalmasına parezi, tam kaybına paralizi yada pleji denir. Aynı tarafta üst ve alt ekstremitenin beraber etkilenmesine hemiparezi/pleji, her 2 alt ekstre- mitenin etkilenmesine paraparezi/pleji, 4 ekstremitenin aynı anda etkilenmesi- ne kuadriparezi/pleji veya tetraparezi/pleji denir (1).
Acil servise kas güçsüzlüğü ile başvuran hastalarda etiyolojilerin başında inme gelmektedir. Bu hastalardan alınan detaylı öykü ve hızlı nörolojik muayene hastanın klinik durumun teşhis ve tedavisinde önem arz etmektedir.

PATOFIZYOLOJI
Kas güçsüzlüğü ile başvuran bir hastada, bozukluk sinir sisteminin birinci motor nöron, ikinci motor nöron, nöromusküler kavşak veya çizgili kas bölümünde olabilir.
Birinci motor nöron istemli hareketi sağlayan ilk nörondur. Bu nöronların oluşturduğu yola kortikospinal veya piramidal yol denir ve aksonlarının büyük kısmı bulbusun alt ucunda çaprazlaşıp medulla spinalisin karşı tarafına geçerler.

1    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD., fyznruslu.97@outlook.com
2    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD., rsematas@gmail.com
 


BÖLÜM 17
Hipertansif Hastaya Yaklaşım

Harun GÜNEŞ1 Türkay AKBAŞ2


TANIM
Sistolik kan basıncının (SKB) 130 mmHg veya üzerinde olması ya da diastolik kan basıncının (DKB) 80 mmHg veya üzerinde olması hipertansiyon olarak ta- nımlanır (1). Amerika Birleşik Devletleri’nde yetişkinlerin %33-50’sinin hiper- tansiyon hastası olduğu tahmin edilmektedir (2). Ülkemizde ise hipertansiyon prevalansı %25-47 olarak bildirilmiş ve bir metaanalizde ortalama %31,2 olarak hesaplanmıştır (3). Hipertansif acil (HA) kavramını tanımlamak gerekirse tan- siyon yüksekliğine bağlı, yeni gelişen hedef organ hasarı (HOH) olması şeklinde tanımlanabilir. Burada kastedilen hedef organlar beyin, büyük arterler (aort), göz (retina), böbrekler ve kalptir (4). HA şüphesiyle acil servise başvuran hasta- lar acil servis başvurularının küçük bir kısmını (yaklaşık %0,5) oluşturur (5, 6). Bu başvuruların da yarısı veya üçte biri gerçekten HA’dır (6-8). Bu hasta grubu, tüm acil servis başvuruları içinde küçük bir oranı oluşturur. Bununla birlikte, HA’lar, kayda değer oranda ölümcül olduğu (yaklaşık %4) ve tansiyon yüksekliği devam ettiği sürece daha fazla HOH’nin oluşma riski de devam ettiği için, bu durumların hızla tanınması, tedavinin hızla başlanması ve tansiyon düşüşünün sağlanması zorunludur (4, 9, 10). HA tanısı konmuş tüm hastalar, kan basıncının (KB) sürekli monitörizasyonu, HOH’nin yakın takibi ve uygun farmakolojik aja- nın parenteral yolla uygulanması için yoğun bakım ünitesine yatırılmalıdır (1).

1    Doç. Dr., Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD., haroonsun@hotmail.com
2    Doç. Dr., Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD., Yoğun Bakım BD., turkayakbas@yahoo.com
 


BÖLÜM 18
Zehirlenmeye Genel Yaklaşım

Harun GÜNEŞ 1
Emine AYHAN AKMAN 2

TANIM
Zehirlenme, insan vücuduna zarar veren herhangi bir ilaç, kimyasal veya tok- sine maruz kalma sonucu ortaya çıkan klinik tablo olarak tanımlanabilir (1). Zehir veya toksinin geniş kapsamlı tanımını da yapacak olursak vücutta zararlı etkiler oluşturabilecek tüm maddeler olarak tanımlayabiliriz. Bu tanımdan da anlaşılabileceği gibi aslında yeryüzünde bulunan tüm maddeler bir zehir olma potansiyeline sahiptir; Paraselsus’un dediği gibi ‘önemli olan ne miktarda maruz kalındığı yani dozudur’ (2). ‘Yeteri kadar içtiğinizde su bile zehirlenmeye neden olur.’ ifadesi sıkça kullanılır. Tabii ki su ile zehirlenmek için litrelerce su içmek gerekirken bazı maddelerin çok düşük miktarlarda alınması bile zehirlenme tab- losu ile sonuçlanabilir. Zehirlenmeler, sadece zehirlenen hasta açısından ciddi klinik sonuçlar doğurmakla kalmayıp halk sağlığı açısından da büyük sorunlara neden olmaktadır (3). Amerika Birleşik Devletleri’nde zehirlenme şüphesi ile yılda iki milyondan fazla başvuru gerçekleşmektedir (4). Ülkemizde ise farklı çalışmalarda, çalışmanın yapıldığı bölgeye göre oranlar değişkenlik göstermekte ve zehirlenmeye bağlı başvurular, tüm acil servis başvurularının %0,8-5’ini oluş- turmaktadır (5-7). Bu oranlar, bir noktaya kadar zehirlenme olgularının sıklığı- nı yansıtmakla birlikte, sağlık kuruluşlarına açıklanamayan genel veya muğlak semptomlarla başvuran hastalarda da düşük yoğunlukta kronik karbonmonok- sit maruziyeti gibi - hasta yeterince dikkatli değerlendirilmezse atlanabilecek -
1    Doç. Dr., Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD., haroonsun@hotmail.com
2    Dr. Öğr. Üyesi, Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD., dr.emineayhan@gmail.com
 


BÖLÜM 19
Anüri - Hematüri

Seçil AYDIN 1

ANÜRI
Tanım
Günlük idrar miktarının 400 ml’nin altında olmasına oligüri denir.24 saatlik id- rar miktarının 100 ml’nin altında ise anüri olarak tanımlanır (1).
Patofizyoloji
Etiyolojisi
İdrar retansiyonunda böbreklerde idrar oluşmakta ancak obstrüksiyona bağlı toplayıcı yapılarda birikmektedir. Ya da böbreklerin idrar üretmesi azalmıştır. Akut böbrek yetmezliği yapan sebepler oligüri ve anüriye neden olabilir (2).
Prerenal Kaynaklı Nedenler
Akut prerenal oligoanüriler böbrek yetmezliklerinin çoğunluğunu oluştururlar. Anüri gelişimindeki asıl neden böbreğe gelen kanın azalmasıdır. Bu durumlar şöyle ifade edilebilir;


1    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Tıp Fakültesi Acil Tıp AD., secilaydin96@gmail.com
 


BÖLÜM 21
Acil Doğum

Duygu LAFCI 1
Murat BAŞCI 2

TANIM
Acil doğum, düzenli kasılmaların başlamasından sonra 3 saatten daha kısa süre- de fetüsün atılması olarak tanımlanır.
Bu süreyi uterusun kasılma gücü, multiparite, doğum kanalının düşük diren- ci ve hissedilmeyen ağrılar gibi bir çok faktör etkiler. Çok hızlı bir doğumun ise annede yaralanmaya yol açabileceği ve fetüsü travmatik veya boğulma riskine sokabileceği yönünde yaygın bir görüş bulunmaktadır. (Partus presipitus) (1)
Doğumlar sıklıkla obstetri servisine yönlendirildiği için acil serviste nadiren gerçekleşse de bazı doğumlar yönlendirilemeyecek kadar anidir.

GIRIŞ
Acil serviste doğum yapmaya hazır bir kadın acil hekimi için öncelikle iki has- tayı (anne ve fetüs) değerlendireceği için, ayrıca potansiyel maternal ve fetal komplikasyonların yönetimi için gerekli malzeme, ilaç ve özellikle yenidoğan resusitasyonu gibi bir deneyimin varlığı açısından endişe kaynağı olabilir. Fakat iyi bir eğitim ve uygun bir ekipman ile yönetilen acil doğum oluşabilecek komp- likasyonların önlenmesine yardımcı olur.


1    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın hastalıkları ve doğum AD., duygulafci94@gmail.com
2    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD., muratbasci@hotmail.com
 


BÖLÜM 22
Skrotal Ağrı

Sümeyye KARABACAK 1

TANIM
Akut skrotum ağrısı, “yeni başlayan ağrı, şişlik veya intraskrotal içeriğin has- sasiyeti” olarak tanımlanır. Hastalar, etyolojiye bağlı olarak semptomların baş- langıcını dakikalar içinde veya 1-2 gün kadar hızlı olarak tanımlayabilir. Akut skrotumun birçok nedeni olabilir acil hekimi için önemli olan hemen müdahale edilmesi gereken durumları tespit etmektir (1).

ANATOMI
Testisler yaklaşık 3 cm ila 5 cm uzunluğunda, her iki genişliği 3 cm, derinliği 3 cm ve dikey olarak yönlendirilmiş oval şekilli organlardır. Tunica albuginea, organ için yapısal destek görevi gören bir mediasten testise dönüşen, sürekli iç septasyonlarla onları sarar. Tunica albuginea ise tunica vaginalis ile çevrilidir. Testisin posterolaterali, en uzun boyutu yaklaşık 6 cm ile 7 cm arasında kavisli bir yapı olan epididimdir. Efferent kanalları birleşerek duktus epididimi ve so- nunda vas deferens’i oluşturur (1).
Testisler, testiküler arter, deferensiyel arter ve kremasterik arterden ortak beslenirken, deferensiyel arter ve kremasterik arter sırasıyla inferior vezikal ve inferior epigastrik arterin dallarıdır. Testiküler arter direkt abdominal aorttan ayrılır. Testisler, pampiniform pleksusu ve nihayetinde testiküler veni oluşturan küçük dallanan damarlar yoluyla venöz dolaşımı sağlar. Özellikle, testiküler ven

1    Arş. Gör. Dr., Balıkesir Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma hastanesi, Acil Tıp AD., sumeyyekarabacak2@gmail.com
 


BÖLÜM 23
Anorektal Hastalıklar

Ferhat ÇAY 1

GIRIŞ
Anorektal bozukluklar basitten karmaşığa değişir ve yaşamı tehdit edebilecek ciddi lokal veya sistemik bozuklukların belirti ve semptomlarını gösterebilir. Ke- sin nedenleri belirlemek zor olabilir; bu nedenle, odaklanmış bir hikâye ve dik- katli bir muayene ayırıcı tanıyı daraltarak zamanında ve uygun hasta yönetimine yardımcı olabilir.

ANATOMI
Rektum S3 omur gövdesi hizasından başlar ve yaklaşık 13 ila 15 cm alçalarak anal kanal, anal sınır ve anal kenardan oluşan anüs haline gelir. Rektum, levator ani ve koksigeal kaslar seviyesinde daralarak kas pelvik tabandan geçer ve anal sfinkter kasıyla çevrili 4 cm uzunluğunda anal kanal haline gelir. Bu iki yapının birleşim yeri dentat çizgi olup anal kanal daha distale doğru devam ederek anal çıkımda perianal deri İle birleşir. Anal kanal mukozası çok katli yassı epitel ile Örtülü olup saç folikülü ya da ter bezi içermez. Anal kenarda, anoderm kalınla- şır ve saç folikülleri ile diğer kütanöz ekleri içermeye başlar. Dentat hattın prok- simalinde rektal ampulla anal kanalın açıklığına uyacak şekilde daralır, Bunu yaparken, mukozası kıvrımlı bir görünüm alır ve 8 ila 14 kıvrımlı uzunlamasına katlantı oluşturur, bu yapılara Morgagni kolonları adı verilir. Ardışık her kolon bir mukoza katlantısıyla normalde 1-3 mm derinliğinde küçük bir anal kript ile dentat çizgiye birleşir. Kript ve bezlerin enflamasyon, obstrüksiyon ve enfek-

1    Doç. Dr., Balıkesir Üniversitesi Genel Cerrahi Kliniği, cayferhat@gmail.com
 


BÖLÜM 24
Dermatolojik Acillere Yaklaşım

İlkay CAN 1

GIRIŞ
Dermatolojik aciller kişinin sahip olduğu primer deri hastalığına, altta yatan sis- temik hastalıklara, ilaçlara, enfeksiyonlara bağlı gelişebilen durumlardır. Der- matolojik acil durumlar sık karşılaşılan durumlar olmasa da yüksek mortalite oranı, hayatı tehdit etmesi ve çoğunlukla hastaneye/yoğun bakım merkezine/ yanık merkezine yatış gerektiren durumlar olması sebebiyle önem arz ederler. Ürtiker-anjiyonörotik ödem, anaflaksi, Stevens-Johnson sendromu-toksik epi- dermal nekroliz, stafilokoksik haşlanmış deri sendromu, toksik şok sendromu, eritrodermi, DRESS sendromu acil dermatolojik durumların önde gelen hasta- lıklarıdır. Bu hastalıkları erken tanımak mortaliteyi önemli ölçüde azaltır.

ÜRTIKER- ANJIYONÖROTIK ÖDEM
Ürtiker, deriden kabarık eritemli plaklarla karakterize sık görülen bir hastalık- tır. Plaklar genellikle 24 saat içinde iz bırakmadan kaybolur. Plakların özelliği Kaşıntılı, Kızarık, Kabarık ve kısa sürede kaybolmasıdır(4K). Altı haftadan kısa süren ürtiker formu akut ürtiker olarak kabul edilir. Ürtiker ve Anjiyonörotik ödem(AÖ) birlikte(% 50 oranında) veya ayrı ayrı görülebilir. AÖ, derinin daha derin tabakalarında meydana geldiğinden, kaşıntıdan ziyade hastalar ağrı ta- rifler. Bu bölgelerde eritem ve ısı artışı görülmeyebilir. Ürtiker ve AÖ’ ye bağlı ödem sadece deride değil, mukozalarda da(oral, genital, gastrointestinal) gö- rülebilir. Solunum sıkıntısı, karın ağrısı gibi semptomlar tabloya eşlik edebilir.
1    Uzm. Dr., Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesi, Dermatoloji Kliniği, gaziilkaycan@gmail.com
 


BÖLÜM 25
Döküntülü Bulaşıcı Hastalıklar

Zekiye KANAT 1

TANIM
Derimiz vücudumuzun en dış katmanını tamamen kaplayan vücuttaki en büyük organdır. Bu özelliği ile hem dış etmenlere karşı reaksiyon göstermekte hem de bazı hastalıkların bulgularını yansıtmaktadır. Deride birçok kompleks ve dina- mik süreç gerçekleşir. Döküntüler de derimizin en sık vermiş olduğu reaksiyon ve hastalık bulgularından biridir. Bu döküntüler bazı hastalıkların esas bulgusu olabileceği gibi bazı hastalıklarda da klinik seyir esnasında hastalığın bulguların- dan biri olarak görülebilir (1) .
Enfektif veya non-enfektif birçok etkenin vücutta göstermiş olduğu patolo- jik değişiklikler deride döküntü yapabilir. Öyle ki deri döküntüsü yapan has- talıkların ayırıcı tanısı oldukça geniş bir spektruma sahiptir. Hemen her yaşta deri döküntüleri ve hatta döküntülü bulaşıcı hastalıklar görülebilse de özellikle bulaşıcı özelliğe sahip döküntülü hastalıklar çocukluk çağında sık görülür. Hat- ta bazı hastalıklar bölgesel salgınlar halinde görülebilmektedir (1-3). Döküntü mortalitesi olabilecek ciddi bir hastalığın (Toksik Epidermal Nekrolizis) bulgusu olabileceği gibi bulaşıcı hastalıkların minör-major bulgusu olabilir.

PATOFIZYOLOJI
Vücutta oluşan cilt döküntüleri; harici yani dıştan gelen bir uyarandan kaynak- lanabileceği gibi viral ya da bakteriyel enfeksiyonlar ve bazen de kronik hastalık-

1    Dr. Öğr. Üyesi, Malatya Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deri ve Zührevi Hastalıklar AD., zekiye-er-kanat@hotmail.com
 


BÖLÜM 26
Ajite Hastaya Yaklaşım

Merve ŞAHİN CAN1

GIRIŞ
Ajitasyon, yıkıcı sonuçlar ortaya çıkarabilen sözel ve/veya motor aktivite ile iliş- kili aşırı bir uyarılma hâlidir. Yoğun bakımlar, acil servisler, yataklı klinikler, poliklinikler ve günlük hayat dâhil olmak üzere birçok farklı alanda ajitasyonla karşılaşılabilir. Etiyolojisinde tıbbi durumlar, psikiyatrik rahatsızlıklar ve madde kullanım bozuklukları yer alır. Ajitasyon takip ve tedavisindeki uygulamalar çe- şitli zorlukları barındırmaktadır. Gerek klinisyenlerin deneyim eksikliği gerekse hasta profilindeki zorluklar nedeni ile acil serviste ajite hastaya yaklaşım önemli hale gelmektedir. 2016’da 119 acil tıp asistanıyla yapılan bir ankette, asistanların
%66’sının hastalar tarafından fiziksel saldırıya uğradığı ve yalnızca %16,8’inin şiddeti önleme konusunda önceden eğitim aldığı belirtilmiştir (1). Bu bölümde ajitasyonla ilişkili genel bilgiler tanımlanarak, müdahalede kullanılabilecek far- makolojik ve farmakoloji dışı yaklaşımlardan bahsedilecektir.

AJITASYON TANIMI
Ajitasyon farklı tanımlamalarla ortaya çıkan bir kavramdır. Genel olarak ; fi- ziksel huzursuzluk ve artmış uyarılmaya sebep olan mental bir durum olarak tanımlanabilmektedir (2). Ajitasyon; huzursuzluk, hedefi olmayan davranışlar, volta atma, kıyafetlerini çekiştirme, sabit oturamama gibi tekrarlayıcı motor bul- gular ile birliktelik gösterebilmektedir (3). Ek olarak motor bulguların gözlen-
1    Dr. Öğr. Üyesi, Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD., mervesahin86@hotmail.com
 


BÖLÜM 27
Çocuklarda Resüsitasyon

Özlem ÖZCANLI ÇAY 1

GIRIŞ VE EPIDEMIYOLOJI
Solunum yetmezliği ve şok, çocuklar ve bebekler arasında yetişkinlere göre daha yaygın görülen arest nedenleridir; hipoksemi, hiperkapni ve asidoz daha son- ra çocuklarda bradikardi, hipotansiyon ve sekonder kardiyak areste neden olur. Kardiyak arest resüsitasyonu sonrası sağkalım oranları perinatal çocuklar (%25) ve adolesanlar (%17,3) arasında en yüksektir(2). İyi bir sonuç için en iyi ola- sılık, yaklaşan solunum yetmezliği veya şoku fark etmek ve kardiyopulmoner arrestin gelişmesini önlemek olacaktır(1,2) Yaş önemli bir unsurdur. 6 aylık bir bebek için uygun olan bir ilaç dozu, I aylık bir yenidoğan için aşırı olabilir, fakat 5 yaşındaki bir çocuk için de yetersiz olabilir. Resüsitasyonun endotrakeal tüp boyutu, tidal hacimleri, kardiyak kompresyon hızları ve solunum hızları gibi di- ğer yönleri çocuğun yaşına göre değiştiği için, ekipman seçimi ve ilaç dozajı her çocuk için özel değerlendirilmelidir.

TEMEL YAŞAM DESTEČI
Temel yaşam desteği için; İlk temel yaşam desteği sekansı, ya hava yolu-solu- num-sirkülasyon sekansı yada sirkülasyon-hava yolu-solunum sekansı ile baş- latılabilir; sirkülasyon-hava yolu-solunumu, daha erken göğüs kompresyonları sağlayarak, ancak hava yolu-solunum-sirkülasyonunu, daha erken ventilasyonu sağlayarak yapılması gereklidir (3-5)

1    Uzm. Dr., Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı Kliniği, ozlemozcanli@gmail.com
 


BÖLÜM 28
Ateşli Çocuğa Yaklaşım

Özlem ÖZCANLI ÇAY 1

GIRIŞ VE EPIDEMIYOLOJI
Ateş, acil servise başvuran çocukların en yaygın şikayeti olup pediyatrik polik- linik başvurularının yaklaşık %30’unu oluşturur. Ateşi olan çocuklarda özellikle yeni doğan ve infantlarda, hafif hastalığı ağır hastalıktan ayırt etmek çok önem- lidir. Bu zorluk, spesifik olmayan semptomlar ve ateşi olan çoğu çocukta en- feksiyon odağının olmamasıdır. Klinik değerlendirme, fizik muayene bulguları, hasta yaşı, aşılama durumu ve ateş yüksekliği dahil olmak üzere birçok faktör değerlendirme ve yönetimi etkiler. Ateşi olan çocuklardan, Yenidoğan olarak ta- nımlanan 1 aylıktan küçük infantlar en yüksek risk altında olanlardır. 1 ile 2 ay arasındaki infantlar da bağışıklığın baskılanması nedeniyle risk altındadır. Yaş grupları bu açıdan önemlidir

ATEŞ
Normalin üzerinde herhangi bir sıcaklık artışı genellikle ateş olarak kabul edilir. Ateşi resmi olarak tanımlayan bir sınır sıcaklığı evrensel olarak kabul edilmiyor. Geleneksel olarak infantlarda, göreceli olarak kaygı duyma eşiği 38 o C (100,4 oF) olmuştur. Yenidoğan veya 2-3 aylıktan küçük İnfantlarda, ateşin 36 oC (96,8 oF)’nin altında olması aynı derecede önemlidir. Tarihsel olarak, gizli bakteriyemi kriterleri olarak 3 aydan 36 aya kadar olanlarda 39 oC (102.2 oF) kullanılırken, ateşin 41 oC(105.8 oF)’nin üzerinde olmasının ciddi bakteriyel enfeksiyon riskin- de artış sağladığı düşünülüyordu.
1    Uzm. Dr., Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesi Çocuk Hastalıkları ve sağlığı Kliniği, ozlemozcanli@gmail.com
 

Yazar Hakkında

Dyt. Büşra Nur Yiğit

Dyt. Büşra Nur Yiğit

Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden yüksek şeref öğrencisi olarak mezun oldum. Eğitim hayatım boyunca Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Prof. Dr. Ali Dursun Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Beslenme ve Metabolizma Ünitesi’nde çalışmalarda bulundu. Prof. Dr. Selçuk Dağdelen ve Prof. Dr. Okan Bülent Yıldızla diyabet konusunda çalışmalar yaptı.
GATA' da Doç.Dr. Mustafa Ulubay ile Kadın Hastalıkları ve Doğum Beslenmesinde çalışmalar yaptı.
Gelişimime katkı sağlamak amacıyla Metabolik ve Bariatrik Cerrahi Diyetisyenliği, Obezite veya Diyabet Tedavisine Güncel Yaklaşımlar, Sezgisel Yeme Psikolojik beslenme bozuklukları gibi birçok eğitim ve kurs programına katıldım.
Şuan da online ve yüz yüze olarak, kilo yönetimi ve hastalıklarda tıbbi beslenme tedavisi hizmetlerimin yanında mide balonu, mide botoksu, sleeve gastrektomi (tüp mide) ve gastrik bypass (MGB, RYGB) olmak üzere obezite cerrahisi alanında hizmet vermektedir
18.07.2022 tarihinden itibaren Çocuk Metabolizması üzerine çalışmalar yapıldı.
Hipofiz Hastalıkları Tanı, Tedavi Ve İzlem Kılavuzu (3/04/2024-3/05/2024 tez çalışmalarına katılmıştır.
Şuanda Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesi Psikiyatri Prof.Dr.Cengiz Kılıç ile birlikte psikolojik tez makale çalışmalarına devam etmektedir
Prof.Dr.Deniz Demiryürekle birlikte Akupunktur,Mezoterapi üzerine çalışmalar devam etmektedir.
Hacettepe üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde Prof Asistanı olarak hizmet vermektedir

Önemli Bilgilendirme

Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez.