Geleneksel, tamamlayıcı ve fonksiyonel tıp

Geleneksel, Tamamlayıcı ve Fonksiyonel Tıp

Geleneksel, tamamlayıcı ve fonksiyonel tıp

DSÖ Tamamlayıcı Tıp Mevzuat ve Uygulamalarına Yönelik Talep ve Önerileri; 2014- 2023 Stratejinin Amacı: 

DSÖ, yılda iki kere düzenlediği İcra Kurulu ve bir kez düzenlediği Dünya Sağlık Asamblesi ile küresel sağlık paydaşlarını bir araya getiren, sağlık alanında düzenlemeler yapan, standart belirleyen, ülkelere teknik ve mali destek sağlayan bir örgüttür. Genel Merkez (Cenevre), Bölge Ofisleri ve Ülke Ofisleri şeklinde üç düzeyli bir yapılanmaya sahiptir. Ülkemiz, 53 üyesi bulunan Avrupa Bölgesi üyesidir. 

2009 yılında kabul edilen Dünya Sağlık Asamblesi Geleneksel Tıp Kararı (DSA62.13) ile geleneksel tıp alanında ülkelerin kaydettiği ilerlemeler ve mevcut yeni zorluklar açısından DSÖ 2002-2005 Geleneksel Tıp Stratejisi’nin güncellenmesi ve gelecek 10 yıl için Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp haritasının belirlenmesi amacıyla; DSÖ 2014-2023 Geleneksel Tıp Stratejisi oluşturulmuştur. DSÖ daha evvelki strateji planlarına ek olarak “2014-2023 Geleneksel Tıp Stratejileri” ni çıkararak tüm üye ülkelere net tavsiyelerde bulunmuştur. Stratejinin iki önemli amacı vardır: Üye Devletlerin; 

GTT’ın sağlığa, refaha ve sağlık hizmetlerine sağladığı muhtemel katkılardan faydalanılması 

Ürünlerin, uygulamaların ve uygulayıcıların düzenlenmesi ile GTT’ın güvenli ve etkili kullanımını desteklenmesi 

Bu amaçlar doğrultusunda üç stratejik hedef belirtilmiştir; 

1)Veri tabanı oluşturulması ve ulusal politikaların oluşturulması 2)Düzenleme yoluyla güvenlik, kalite ve etkililiğin güçlendirilmesi 

3)GTT hizmetlerinin ulusal sağlık sistemlerine entegre edilmesi: temel sağlık hizmetlerine entegre edilmesi için gerekli stratejilerin ve kriterlerin tanımlanması 

Üye devletlerin aşağıdaki konularda zorluklar yaşamaya devam ettiği belirtilmiştir: 

Politika ve düzenlemelerin geliştirilmesi ve uygulanması, 

Entegrasyon; özellikle GTT’nin ulusal ve temel sağlık hizmetlerine entegre edilmesi 

Güvenlik ve kalite; özellikle ürünlerin ve hizmetlerinin değerlendirilmesi, uygulayıcıların yeterliliği, etkililiğin değerlendirilmesi için gerekli metodoloji ve kriterler, 

GTT reklamlarını ve şikâyetlerini kontrol etme ve düzenleme 

Araştırma ve geliştirme, 

GTT uygulayıcılarına ve kullanıcılarına yönelik eğitim 

Bilgilendirme ve iletişim; hizmet profilleri ve araştırma verileri hakkında bilgi paylaşımı 

DSÖ ve üye devletleri, aşağıda değinilen sebeplerden ötürü, stratejinin geliştirilmesinin önemli olduğuna inanmaktadır 

GTT’nin sürekli kullanımı 

Dünyada sağlık hizmeti alan toplum, GTT’ı sağlık seçimleri arasına dâhil etmektedir ve bu tercih her geçen gün artmaktadır 

GTT’nin ekonomik önemi giderek artmaktadır 

GTT, özellikle bireylerin bizzat satın aldığı ürünler nedeniyle etki alanı genişlemektedir Ayrıca hastalıkların önlenmesi bakımından GTT kullanımı sağlık hizmetleri maliyetlerini düşürebilir 

GTT’nin küresel yapısı 

Belli bir bölge kaynaklı GTT ürünleri ve uygulamaları küreselleşme ile tüm dünyada kullanılabilmektedir. Bu da üye devletler arasında yeni bir işbirliğini gündeme getirmektedir 

GTT uygulamaları ve uygulayıcılarına ilişkin eğitim, düzenleme ve akreditasyon düzeyleri önemli farklılıklar göstermektedir 

Uluslararası seyahatlerin artması ile mesleki tutarlılık ve güvenliğin sağlanması daha fazla önem kazanmaktadır 

GTT alanında yapılan araştırma ve geliştirme faaliyetlerindeki son gelişmeler ile her alanda olduğu gibi GTT da da önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. 

Fikri mülkiyet 

Yerlilerin ve yerel toplulukların ilgili miraslarının fikri mülkiyet haklarını koruma gerekliliğinin dikkate alınmasının önemi vurgulanmıştır 

GTT’nin sağlık sistemlerine entegrasyonu 

DSÖ verilerine göre üye ülkelerin 39’da (%30) üniversite düzeyinde ve 72(%56) ülkede ise üniversite düzeyinde olmayan bir GTT uygulamaları eğitimi bulunmaktadır. (Bunun içinde Türkiye bulunmamaktadır) 

Dünyada GTT enstitüleri bulunan ülke sayısı 1999 ‘da 19, 2003’da 56 ve 2012 de ise 73 ülke (bu veriler içinde Türkiye bulunmamaktadır). 

 

DSÖ 2014-2023 Geleneksel Tıp Stratejisi’nde DSÖ amaçladığı Stratejik Hedeflere yönelik Yönlendirmeler belirlenmiştir. Bunları özetlersek: 

Stratejik hedef 1: Uygun ulusal politikalar yoluyla GTT’ ın aktif yönetimine yönelik bilgi tabanı oluşturulması: GTT alanında ürünler, uygulamalar ve uygulayıcılarda büyük çeşitlilik vardır. 

Stratejik yönlendirme 1: 

GTT’nin potansiyelini ve rolünü anlayın ve farkına varın. 

Strateji, üye devletlere, kendi toplumlarında hangi tür GTT’ın kullanıldığını ayrıntılı biçimde belirlemelerini ve GTT uygulaması için kendi ülke profillerini çıkarmalarını tavsiye etmektedir. 

Bu bilgi GTT’yi nasıl düzenleyecekleri ve amacına uygun şekilde kullanacakları konusunda bilinçli politika kararları alma konusunda ülkelere yardımcı olunması amaçlanmıştır. 

GTT’ın, sağlık sistemlerindeki rolünün ve çeşitliliğinin farkına varılması, 

GTT uygulamalarını kullanan insan sayısını, kullanma nedenlerini, sağlık çalışanlarının tavsiyelerine göre kullanıp kullanmadıklarının belirlenmesi, 

Sağlık çalışanlarının hastaların GTT kullanıp kullanmadıklarını bilip bilmediklerinin belirlenmesi, 

Uygun olması halinde, GTT politika ve programlarının, ulusal sağlık sistemine entegre edilmesi, 

Ulusal öncelikler ve yeterlilikler ışığında önceliği olanların belirlenmesi, 

Uygulayıcı ve araştırmacıların akreditasyon kurumlarıyla iş birliği içinde iyi uygulamaların belirlenmesi ve iyi uygulamaların uluslararası düzeyde paylaşılması, 

GTT kullanımına yönelik standart tedavi kılavuzunun ve başlıca bitkisel ilaçların listesinin yayımlanması 

 

Stratejik yönlendirme 2: 

Bilgi tabanını güçlendirin, kanıt oluşturun ve kaynakların devamlılığını sağlayın 

Üye devletler topluma faydası olabilecek GTT biçimiyle ilgili araştırmaları teşvik etmelidir ve fayda sağlama olasılıkları en fazla olan ürünler, uygulamalar ve uygulayıcılar üzerinde odaklanılması 

Araştırmaya yönelik kaynak geliştirilmesi, uygun araştırma metodolojileri geliştirilmesi ve yatırımların teşvik edilmesi 

Üye devletler, abartılı iddiaları olan veya sağlık riski taşıyan GTT türlerini belirleme konusunda daha net sorumluluklara sahip olmalıdır 

Stratejik hedef 2: Ürünlerin, uygulamaların ve uygulayıcıların düzenlenmesiyle GTT’de kalite güvencesinin, güvenliğin, uygun kullanımın ve etkililiğin güçlendirilmesi 

Stratejik yönlendirme 1: 

Ürün düzenlemesinin rolünün ve öneminin farkına varın 

Kaliteye, güvenliğe ve etkililiğe dayanak sağlayan temel düzenleyici çerçevelere yönelik hükümlerin geliştirilmesi 

Ürünlere yönelik standartların oluşturulması Stratejik yönlendirme 2: 

GTT eğitimi, beceri gelişimi, hizmetler ve tedavilere yönelik uygulama ve uygulayıcı düzenlemeleri geliştirin ve kabul edin 

Etik uygulamanın desteklenmesi amacıyla ilgili paydaşlarla işbirliği içinde mesleki ahlak ilkelerine uyulması. 

Farklı GTT biçimleri için eğitim, akreditasyon ve geri ödemeye yönelik standartlar ve düzenlemelerin geliştirilmesi 

GTT uygulayıcılarının sürekli eğitimi ve akreditasyonu, lisanslanması ve kaydı dahil olmak üzere resmi iletişimin oluşturulması önerilmektedir 

Eğitim enstitülerinin akreditasyonunun teşvik edilmesi ve desteklenmesi. 

Konvansiyonel sağlık hizmetleri çalışanlarının GTT’ın kullanımıyla ilgili daha fazla bilgi edinmeye teşvik edilmesi. 

Stratejik hedef 3: GTT hizmetlerinin sağlık hizmeti alımına ve öz sağlık bakımına entegre edilmesi suretiyle evrensel sağlık kapsayıcılığının geliştirilmesi hedeflenmiştir. 

Konvansiyonel tıp tedavilerinin GTT ile desteklemenin muhtemel yararları ve riskleri konusunda çalışılması ve GTT düzenleyicilerin; ürünler, uygulamalar ve uygulayıcılar hakkında tüketicilere daha fazla bilgi vererek, tüketicilerin bilinçli seçim yapmasına yardımcı olunması hedeflenmiştir. 

Stratejik yönlendirme 1: 

Sağlık hizmetlerini ve sağlık sonuçlarını iyileştirmek amacıyla GTT’nin potansiyel katkılarından yararlan 

Konvansiyonel uygulayıcılar ve GTT uygulayıcıları arasında karşılıklı saygı, iş birliği ve anlayış geliştirilmesi. 

Eğitim, değerlendirme, kanıt ve araştırma çalışmalarının sürekliliği Stratejik yönlendirme 2: 

GTT tüketicilerinin, öz sağlık bakımı konusunda bilinçli seçimler yapmasını sağlayın 

DSÖ’nün GTT’ye Yönelik Desteği 

Politika çalışmalarına yönelik ilgili belgeleri ve araçları geliştirerek destek ve teknik rehberlik sağlanması 

Uluslararası standartlar, teknik konular, ürünler, uygulamalar ve uygulayıcılarla ilgili araştırmalara yönelik metodolojiler geliştirerek GTT’a yönelik kılavuzlar oluşturma 

Politika oluşturma, araştırma, metodoloji, araştırma etiği ve kaynakların korunması hakkında çalıştaylar düzenlenmesi, 

Tanıtım ve reklam dahil tüketicilerin eğitimi ve korunması, şikâyet kanalları ve GTT ürünlerinin, uygulayıcılarının ve hizmetlerinin amacına uygun kullanımı için kılavuzlar geliştirilmesi 

Uluslararası iş birliğinin teşvik edilmesi şeklinde olacağı belirtilmiştir 

 

 

 

DSÖ Hükümetlere; tüketiciler, eğitmenler, uygulayıcı gruplar, üreticiler ve araştırmacılar bu sürece dahil olmalı ve GTT’ ın nasıl uygulandığını ve GTT ürünlerinin nasıl güvenli ve etkili biçimde kullanılabilmesi amacıyla araştırma yapmaları tavsiye edilmektedir. Politika yapıcıların GTT’ ın hasta deneyimlerini ve nüfus sağlığını nasıl etkilediğini dikkate almaları gerekliliği üzerinde durulmuştur. 

Akupunktur Tanımı, Önemi ve Tecrübeler: 

 

Prof. Dr. Cemal Çevik 

 

Akupunkturla Tedavide Yeni Yaklaşım 

 

Prof. Dr. Cemal Çevik 

Ankara Akupunktur ve tamamlayıcı Tıp Dernek Başkanı Gazi Üniversitesi GETAT Uygulama Merkezi Eğitimcisi 

 

 

Akupunktur tedavisinin en zor tarafı teşhis tarafıdır. Teşhis koymak çoğu kez, tecrübe ve zaman işi olarak gözükmektedir. Buna rağmen yılların tecrübesi ile yüklenmiş hekimlerin koydukları teşhis ve uyguladıkları tedavi, kendilerine özel bir hal almış gibi gözükmektedir. Kaldı ki, usanmadan tecrübe kazanmak herkesin yapabildiği bir tavır değildir. Yeni öğrenenlerde teşhiste mevcut metotlarla tekrarlanabilirliğin az olması güven sarsılmasına sebep olmaktadır. Bu durumlarda bazı hekimler kendilerine has tedavi usulleri geliştirmeye çalışmaktadırlar. Kişisel metotların ortaya çıkması bu alanda az da olsa zenginleşmeye sebep olurken bir taraftan da güven kaybına sebep olabilmektedir. Kişiye özel teşhis metotların artması bilimsel yönden zayıflık belirtisi gibi algılanabilir ve şu kadar yıllık uygulaması olan akupunktur’un kişisel tedavilere niçin ihtiyacı var gibi soruların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Bu yüzden teşhiste ortak bir noktada buluşmak oldukça önemlidir. Ortak noktada birleşmek düşüncesi, kişisel duyu farklılıklarını gidermek için aynı cihazları kullanarak ortak sonuçlar elde etme yolunu açmıştır. Elektro akupunktur, lazer akupunktur, renkle akupunktur gibi tekniklerle cihazların kullanıma girmesi böyle bir ihtiyaçtan doğmuştur. Ancak çoğu elektronik yapıda olan bu cihazların da kullanıcılar tarafından yorumlanması zordur. Kullanıcılar firma temsilcilerinin söylediklerini doğru kabul ederek teşhis ve tedavi etmeye çalışmaktadırlar. Cihazlarla ilgili olarak firmaların, cihazlarının etkinlikleriyle ilgili iddiaları doğrulanmaktan henüz uzaktır. Firmaların desteklediği bilim adamlarının bu cihazlarla ilgili çalışmaları da şüpheden azade değildir. 

Akupunkturla teşhis ve tedavide birçok metot kullanılmaktadır. Bu metotların hepsinde tek bir amaç vardır: Çiy ile ilgili bilgi sahibi olmak. Çiy bilgisi bizi, Çiy akışını izleyerek teşhise ve Çiy akışını sağlayarak tedaviye götürür. Çiy akışının izlenmesiyle teşhis, akışın sağlanmasıyla da tedavinin mümkün olması hastalık etkeni ile hastalığın tedavi edilmesi gibi tuhaf görülebilecek bir görüntü ile bizi karşı karşıya getirebilir. Aynı tuhaflık modern tıb 

kabulünde böyledir. Dokuya yeteri kadar kan gitmediğinde oluşacak olan iskemi, yeteri kadar kan geldiğinde reperfüzyonla tekrar gönderilen kanla tedavi edilir. Çiy akışı içinde böyledir. Eğer Çiy akışı kesilirse, durursa, bir yerde birikirse veya tükenirse ilgili kanalların beslediği alanlarda ve enerjetik bir problem oluşur, eğer ÇÖiy gelmeyişi devam ederse organlarda bozukluklar (az çalışma veya aşırı çalışma veya çalışmama ve bu gibi) meydana gelebilir. Bu bozukluklar birtakım belirtilerle(semptomlar) kendilerini gösterirler. Kanallarda tıkanıklık oluşmuşsa tıkanıklığın alt tarafında kalan kısımlarda ağrılar, ısı değişiklikleri (çoğu kez soğukluk, solukluk), ödem gözükebilir. Değişiklik sadece kanallarla ve besledikleri alanlarda sınırlı kalmaz, kanalların beslediği organlarda, enerjetik ve yapısal değişiklikler olur. Organlarda yağlanma, anemi, organ küçülmesi, büyümesi ve bunun gibi yapısal değişiklikler gözükebilir. Akupunkturla yapılan tedavi daha önce belirttiğimiz gibi kanallarda Çiy akışını sağlamaktan ibarettir. Böylece biten Çiy yenilenerek beslediği organın fonksiyonlarını yerine getirmesi sağlanır. Bu fonksiyon düzelmesi hem enerjetik hem de yapısal olarak yenilenmelerle beraber oluşur. 

Kanalların içersinde akan Çiy skaler bir enerji formudur ve bu enerjinin direkt olarak ölçülmesi henüz söz konusu değildir. Kanaatimce Çiy’nin dönüşüm şekilleri (bütün organ Çiyleri) skaler enerjiden elektromagnetik enerjiye dönüşümle oluşurlar. Bu dönüşüm şekilleri ölçülebilirler. Çiy akışının bozulduğu kanalların ve bu kanalları temsil eden noktaların tespiti tedavi için çok önemlidir. Kanalların fonksiyonel bozukluklarını tespit için birçok metot vardır. Bu metotlar hiç bir cihaz kullanılmadan yapılan manüel tedavi, elektrik akım verilerek yapılan tedavi, lazer kullanılarak yapılan tedavi, moksibusçin (ısı, sıcak) uygulanarak yapılan tedavi, masaj uygulanarak yapılan tedavi (Shiatzu), bardak ve sülük uygulanması ile yapılan tedavi, belirli bir dalga boyunda ışın(renk) gönderilerek yapılan tedavi ve bu gibi tedavilerden oluşurlar. Bu tedavileri, mekanik uygulamalar, elektrik akımı uygulamaları, magnetik alan uygulamaları, biyolojik ajanların uygulanması, ışın uygulanması (lazer, görünen bölge uygulamaları, infrared bölge uygulamaları), titreşim gönderenler gibi de sınıflandırabiliriz. Bu tedavilerde ortak nokta, tedavi için akupunktur noktalarının kullanılmasıdır. Akupunktur noktalarının seçilerek, o noktanın herhangi bir ajan veya işlemle uyarılması işlevlerini yapan bütün tedaviler akupunktur tedavisi olarak kabul edilirler. Bu tedaviler oldukça etkin ve kolayca uygulanabilen özelliktedirler. Ancak zor olan akupunktur noktalarının seçilmesidir. Hangi nokta hangi amaca yönelik olarak seçilecektir? Bu noktanın diğer noktalara göre tercih edilme sebebi nedir? Hekim bu soruları cevaplayarak tedaviye başlayacaktır. Akupunktur tedavisinde uygun noktaların seçilmesi tedavinin uygulanmasındaki ana problemdir. Uygun nokta seçimi 

ile etkin bir tedavi yapılabileceği gibi uygun olmayan nokta seçiminde cevap alınabilir ancak yeterli sonuç alınamaz. Etkin tedavide esas problem etkin, aktif noktaların nasıl seçileceğidir. Noktalar seçildikten sonra yukarıdaki uygulamalardan herhangi birisi seçilerek tedavi yapılabilir. Bizim tercihimiz noktaların iğnelenmesidir. 

 

 

Noktaların seçimi 

 

Tedavi için hangi noktaların seçileceği batı tipi eğitimden sonra akupunktur’a yönelen hekimler için oldukça büyük sorun oluşturmaktadır. Aktif olarak hasta tedavi eden klinisyenler, kısa sürede nokta seçimini öğrenerek hasta tedavisine kaldıkları yerden devam etmek istemektedirler. Ancak batı tıbbı uygularken kullandıkları çoğu metodu akupunktur da kullanmak imkânı bulamadıklarından çok zorlanmaktadırlar. Hasta nabızlarının ölçülerek meridyenlerle ve organlarla ilgili tahminlerde bulunmanın ve bu tahminlere göre nokta seçmenin çok subjektif ve kişilere göre değişebilen sonuçlar vermesi onları anamnez alarak teşhis ve tedaviye yönlendirmektedir. Beş element akupunkturu denilen akupunktur metotlarına göre kişilere has özel tedavi modelleri oluşabilmektedir. Beş element akupunktur u ile hekimler hem nabız ölçümleri ve dil incelemeler yaparak hem de anamnez alarak tedavi için ortaya reçeteler çıkarabilmektedirler. Beş element sorgulamaları ile hâkim element ve o elemente iştirak eden diğer elementleri belirlemekte göründüğü kadar kolay değildir. 

Kolaylaştırmak 

 

Akupunktur tedavisini kolaylaştırmak amacıyla yukarıda bahsettiğimiz gibi birtakım elektrikle çalışan cihazlar oluşturulmuştur. Bu cihazlarla çoğu kez parmak uçlarından (kuyu noktalarından) elektriki uyarı gönderilerek yapılır. Bu noktalara uygulanan uyarılara verilen cevaplar ölçülmektedir. Bu ölçümler direkt olarak noktanın mevcut durumunu tespit etmek yerine verdiği reaksiyonları ölçmek esasına dayandığından nokta ile tam bir bilgi sahibi olunulamaz. Biz bütün bu zorlukları gidermek amacıyla yeni bir yaklaşım uygulayarak akupunktur teşhis ve tedavisini kolaylaştırmaya çalıştık. Bu yeni yaklaşım yeni olmakla beraber, kişiye ait yeni oluşturulmuş, geleneksel akupunktur teşhis metotlarından farklı bir metot değildir. Bu yaklaşımla hastanın hastalık hikayesine dayanarak teşhis konularak tedavi uygulanır. Yani klasik akupunkturda söz edilen belirtilerden giderek kanallarla ve kanalların ilgili oldukları organlarla ilgili bilgi edinmek, hangi kanalda sorun olduğunu tahmin etmek esasına dayanır. Bu arada modern tıbba göre konulan tanılarda göz önüne alınır. 

Bu yaklaşımda tutulacak yol şöyledir: Hastanın teferruatlı(detaylı) bir şekilde hikâyesi alınır. Bu hikâye içersinde hastanın en fazla önem verdiği şikâyeti belirlenir. Bu şikâyetle ilgili organ tespit edilir. Organın dörtlü gruplardan hangisine ait olduğu belirlenir ve nokta seçimi bu dört organa göre yapılır. Bilindiği üzere vücutta üç adet dörtlü sistem vardır. Her sistemdeki dört organ birbirleriyle iç dış, alt üst ilişkileri içersindedirler. Bu üçlü sistem Taiyin, Jueyin ve Shaoyin sistemleridir. Üç grubun ilgili oldukları ilk organ ve diğer üç organ seçilir. 

ÇİY AKIŞI 

 

Vücudumuzda çiy iki tip akış gösterir. Birisi kanallarla akış, ikincisi ise kanal dışı akıştır. Burada kanallardaki çiy akışından bahsedilecektir. Kanallardaki akan çiye Doğru Çiy adı verilir. Doğru Çiy akciğerlerle havadan alınan çiy ile besinlerden sindirim ile elde edilen çiy ve böbreklerden gelen Genetik Çiy’in (Yuan Çiy) göğüste birleşmesinden oluşur. Bu Çiy her organın kanalları üzerinden organlara ulaşır ve organları besler ve organların kendilerine has çiylerinin oluşmasını sağlar. Akupunktur kanalları vücudumuzda oluşan ilk iletişim sistemidir. Sinir sistemi, damar sistemi ve lenfatik sistemle beraber dördüncü bir iletişim sistemidir. Yaklaşık 3000 yıldır varlığından bahsedilen bu iletişim sistemi ilk kez Koreli bilim adamı doktor Kim Bong Han tarafından görünür hale getirilmiştir. Kim Bong Han’ın 1960’larda bulduğu bu sisteme göre hücre içi, hücrelerarası, dokular arasındaki enerji akışı bu kanallarla sağlanmaktadır. Bu kanallara embriyolojik devrede vücutta oluşan ilk kanallar olduklarından Kim, primordiyal kanallar adını vermiştir. Bu kanallar değişik çaplarda olmak üzere vücudun yüzeyinde ve derinlerinde dağılırlar. İşte bu kanallar aracılığıyla çiy bütün vücutta akar durur. Akışın bozulması patolojilerin gözükmesine sebep olur. Her organı çalıştıran bir genetik veya Yuan Çiy vardır. Bu Yuan Çiyler Doğru Çiy ile beslenerek organların düzenli çalışmalarını sağlarlar. Mesela Akciğer Çiy’si Yuan Çiy ile Doğru Çiy’in birleşmesinden akciğerlerde oluşur. oluşum akciğerlerde olduğundan akciğerlerin can frekanslarıyla etkilenerek oluşan bu Çiy’nin kendisine has frekansı ve gücü bulunur. Sadece Akciğer Çiy’si akciğerlerin yana ve aşağıya doğru genişlemesinden (soluk alma) ve sonra akciğerleri kasarak soluk verilmesinden sorumludur. Yani akciğer Çiy Akciğerlerin görev yapmalarını sağlayan çiydir. Akciğer Çiy’si diğer organ çiylerinin hepsinden farklıdır. Böbrek Çiy’si, Dalak Çiy’si, Karaciğer Çiy’si sadece ilgili organlarını çalıştırabilen özel çiylerdir. Ortak kanallarda taşınan çiyler özelleşmemiş genel çiylerdir. 

Çiy akışı akciğerlerden başlar karaciğerde sonlanır. Akciğerler hem kendi Çiy’sini hem de doğru Çiy’i üretir. Akciğerler ürettikleri Doğru Çiy’i (Genel Çiy’i) bütün vücuda kanallar 

aracılığıyla yayarlar. Kendi Çiy’si sadece akciğer kanallarında dolaşır. Çiylerin akışını akciğerler yönetirler. Akciğerler kalbin bütün vücuda kan gönderdiği gibi bütün vücuda Çiy gönderirler. Çiy’nin kanallarda akışı saatlere göre kuvvetlenir veya zayıflar. Bu durum organların çalışma saatlerini göredir. Organlar günün belirli saatlerinde bir yüksek bir düşük aktivite gösterirler. Organ aktiviteleri iki saat aralıklarla değişiklik gösterir. Çiy’nin akış sırası oldukça önemlidir. Akışın kesildiği yerlerde patolojiler ortaya çıkar. Çiy akışı eşlenik organlar sırasıyla olur. Mesela akciğerlerle kalın bağırsaklar eşlenik organlardır. Çiy akciğerlerden çıkar ve kalın bağırsaklara aktarılır. Buradaki akış bir Yin-Yang akışıdır. Her Yin-Yang akışını bir Yang-Yang akışı takip eder. Kalın bağırsağın bölgesel eşleniği Mide’dir. Enerji kalın bağırsaklardan mideye gelir. Böylece Yang- Yang akışı sağlanır. Yang- Yang akışından sonra Yin- Yin akışı takip eder. Mide yang bir organdır, eşleniği olan dalağa enerji aktarır (Yang-Yin akışı). Sonra dalaktan kalbe akış olur (Yin-Yin akışı), kalpten ince bağırsaklara (Yin-Yang akışı), ince bağırsaklardan Sanjiao’ya (Yang-Yang akışı) oradan Perikarda geçer (Yang- Yin akışı). Perikarttan sonra böbreklere gelir (Yin-Yin akışı) böbreklerden mesaneye, mesaneden safra kesesine oradan da karaciğere geçer. Karaciğerden tekrar akciğerlere geçerek siklusu tamamlar. Akciğerden gelen Çiy’ temiz çiy karaciğerden çıkan Çiy’e ise kirli çiy denir. Akciğer nabzı sağ bileğin ön kısmında bulunur. Enerji akışı sağ el bileği bilek çizgisinden başlar, sağ bileğin ortasına kadar devam eder. Akciğer- kalınbağırsak- mide- dalak şeklinde devam eder. Böylece ilk dört organ için çiy geçişi tamamlanır. Sonra sol el bileğine geçilir. Bileğin bilek çizgisi hizasında kalp ve ince bağırsaklar olarak devam eder. Sonra tekrar sağ bileğe geçip bileğin distalinde Sanjiao ve Perikard olarak devam eder. İkinci dört organ çiy geçişi sağlanmış olur. Tekrardan sol el bileğine geçilir. Böbrek, mesane, safra kesesi ve karaciğerle sonlanır. Böylece enerji akışı için dörder organlık üç durak oluşmuş olur. 

Enerji akışı geçiş şeması: Dörtlü birliktelikler: 

 

Akciğer-Kalın bağırsak-Mide-Dalak, 

 

Kalp-İnce bağırsaklar-Sanjiao-Perikart, 

 

Böbrekler-Mesane-Safra kesesi-Karaciğer. 

 

Bu dörtlü organları incelediğimizde her bir organın eşlenikleriyle berabere olduklarını görürüz. Eşlenikler birbirleriyle enerji paylaşan meridyenlerdir. Bu paylaşımla iki meridyende dengelenme oluşur. Birinci grupta bulunan Akciğer bir Yin organdır. Yin enerjisi daha çok depolanmaya sanki maddeleşmeye yatkın bir enerjidir. Senteze yönelik, anabolik bir faaliyete sebep olan bir enerji gibi düşünülebilinir. Eşlenik organı ise Yang organ olan kalın 

bağırsaklardır. Yang enerjisi fonksiyona, harekete yöneliktir. Enerji harcayan, katabolik bir enerji gibidir. Aynı ilişki dalak (Yin) ile mide (Yang) arasında da vardır. İkinci grupta bulunan kalp ve incebağırsaklar ile perikart ile Sanjiao arasında ve üçüncü gruptaki böbrekler ile mesane ve karaciğer ile safra kesesi arasında mevcuttur. 

Enerji akışına bağlı olan metotları başlıca beş başlık altında toplayabiliriz: 

 

A-Taiyin metodu, B-Jüeyin metodu, 

C-Shaoyin metodu. 

D-Altılı metot 

E-Karışık metot. 

 

 

 

A-Taiyin metodu. 

 

Çiy akışının birinci basamağındaki kanalları içerisine alan dörtlü organ sisteminden Zang organlarını içersine alan kısma Taiyin sistemi denir. Zang organlardan olan Akciğerler ve dalak Taiyin organlardır. Taiyin daha büyük Yin anlamına gelir. Eldeki ve ayaktaki Yin meridyenlerinin içersinde Yin enerjileri en fazla olan meridyenler diye tanımlanabilir. Bu meridyenler el ve ayağın ön taraflarında yer alırlar. El ve ayak başparmaklarının tırnak yataklarının hemen kenarında başlar veya sonlanırlar. Taiyin organları akciğer ve dalaktır. Akciğerlerin 11, dalağın ise 21 noktası bulunur. Toplam olarak iki Taiyin organın 32 noktası bulunur. Taiyin metodunda Taiyin organları kullanılarak Taiyin enerjisi aktive edilir. Taiyin metodunun bir üstte bir de altta olmak üzere iki çatı organı vardır. Üstteki organ akciğerler, alttaki organ ise dalaktır. Akciğerler tek bir organ gibi kabul edilirler. İki organda (akciğer ve dalak) Yin tipi organdır. İki yin organ vücudun üst ve altındaki Taiyin enerji bölgesinde yer alırlar. İkisinin enerji frekansı birbiriyle aynı veya uyumludur. Her Yin organın bir Yang eşleniği olduğundan bu iki organında eşlenikleri vardır. Bu iki organın eşlenik Yang organları kalın bağırsak ve midedir. Bu organlar beraberce Yang ming enerji bölgesini oluştururlar. Tedavi ile Taiyin ve Yangming organları ve enerjileri arasında uyum sağlanır. Taiyinlerde üretilen enerji sanki Yangming’lerde kullanılıyor gibidir. 

Taiyin metodunda dört organa ait Yuan noktalarıyla sistemik ve bu organların dağılım yerlerindeki patolojiler için lokal uygulamalar yapılır. Dört organ akciğer, kalın bağırsak, dalak ve mide’den oluşur. Bu dört organların ikisi Yin ikisi ise Yang meridyenlerdir. Yin 

meridyenler el ve ayakta aynı lokalizasyona sahip noktalardır. Aynı lokalizasyondan kasıt el ve ayaklara göredir. Akciğer meridyeninin eldeki noktaları el başparmaklarının lateral tarafındadırlar. Dalak meridyeninin bazı noktaları da ayak başparmağının lateral tarafında yer alırlar. Bu yüzden iki meridyen aynı lokalizasyona sahip diye kabul edilmiştir. Aynı lokalizasyona sahip olan bu el ve ayağa ait kanallar aynı enerji düzeyine sahiptirler. Bu enerji seviyesine Taiyin enerjisi denilir. Elde bulunan Yin meridyeni olan akciğer meridyeni, göğüste başlar ve el baş parmağında sonlanır. Ayakta bulunan Yin meridyeni olan dalak meridyeni ise ayak başparmağında başlar ve göğüste sonlanır. Diğer iki meridyen Yang özellikteki meridyenlerdir. Bunlar kalın bağırsak meridyeni ve mide meridyenidirler. Elde bulunan Yang meridyeni olan kalın bağırsaklar elin ikinci parmağından başlar ve göğüste sonlanırlar. Ayağın Yang meridyeni olan mide meridyeni ise yüzde başlar ve ayağın ikinci parmağında sonlanırlar. El ve ayaklardaki ikinci parmaklarda nokta taşıdıklarından bu iki Yang meridyeni de eş değer enerji seviyesindedirler. Onların enerji seviyeleri ise Yangming seviyesidir. Bu seviye diğer seviyelere göre yüksektir. Nabız muayenelerinde her iki organ kalın barsak ve mide güçlü bir nabız atışına sahiptirler. Böylece bütün vücutta Taiyin ve Yangming enerji akışlarının dengelenmesiyle bütün vücutta Yin Yang dengesi sağlanır. 

Patojenik Etken 

 

Taiyin meridyenlerinin en önemli patojeni nemdir. Nem sıcak veya soğuk olabilir. Nem kanallarda birikerek balgama veya plağa dönüşerek tıkanıklık oluşturabilir. Akciğerlerin içerisinde veya göğüs yakınındaki kanallarda olan tıkanıklık nefes almada zorluk, göğüste baskı hissi oluşur “Balgam dalakta oluşur akciğerlerde toplanır” hükmü çok bilinir. Ancak açıklanmaya muhtaçtır. Dalağın bütün vücutta, kanallarda sıvıları dönüştürme ve taşıma görevi vardır. Mukozaların oluşturduğu mukuslar, eklemlerdeki eklem sıvıları, göz içi sıvıları, genital bölge sıvıları, perikart sıvısı, plevral sıvı gibi bütün sıvılar belirli bir kıvamda olmalıdırlar. Kıvamların artıp katılaşmasına balgam denilir. Balgamlar oluştukları yerlerde birikim yaparlar, akışı engellerler. . Akciğerlerde biriken balgamda akciğer sıvılarının (neminin) katılaşmasıyla oluşur. Eğer akciğerlerden balgam atılıyorsa vücudun diğer yerlerinde de plaklar, birikimler, kistler oluşuyor demektir. Taiyin- Taiyang sistemi iyi çalıştığında birikimler önlenir. Birikimlerin ileri boyutlusu tümörlerdir. Tümör oluşumunun önlenmesinden Taiyin sistemi sorumludur. Daha önce bahsettiğimiz gibi Yin karakterde ki Çiy maddeleşme eğilimindedir. Balgam ve onun ileri şekli olan tümör bu özelliğin bir sonucudur.  Taiyin sisteminin altta bulunan parçası olan dalak bu sistemde 

temel organdır. Dalağın tam görevinin yapabilmesi için yeteri kadar beslenilerek Çiy alınmalıdır. Dalak Çiy’si yeteri kadar güçlü olursa Dalak Yang’ı bu dönüşüm ve taşınma işlevlerini yerine getirir. Vücut sıvıları olması gereken kıvamda ve akıcılıkta bulunurlar. Horlama ve apneler Çiy akışının tıkanmalarına sebep olan balgam birikim yüzünden olabilir. 

Akciğer meridyeni ile ilgili olan şikâyetler: 

 

Akciğerler, deri ile ilişkilidirler. Cilt hastalıklarında akciğerler akla gelmelidir. Derideki porların açılıp kapanması, deri nemliliğinin sağlanması, terleme, cildin kuruluğu gibi cilt ilgili değişimlerin altında akciğerler yer alır. Akciğerlerin ilgili duyu organı burundur. Burun mukozasının sağlıklı olması, yeteri kadar koku duyusunun alınabilmesi akciğerlerin normal çalışması ile mümkün olabilir. Burunda tıkanıklık, kurutların bulunması akciğer ısısının artmasından dolayı burun mukuslarının sıvı kaybetmesiyle olur. Burunda dalak enerjisi yetersiz olduğunda kurutların oluşumu daha da artar ve sağlıklı nefes almayı önler. Rinitte de akciğer ve dalağın görev eksikliği söz konusu olabilir. Sinüs dokusunda ise işin içersine mide girer. Burunda ve sinüslerdeki mukozanın düzeni akciğerlere, sıvı dönüşümü dalak ve mideye ait olup tedavide bu üç meridyenden nokta seçilimi uygun olur. Burunun iki yanında kalın barsaklara ait noktalar bulunduğundan tedavi protokoluna kalın barsaklarda ilave edilir. 

Öksürmek, balgam çıkarmak(beyaz, sarı, yeşil renkli) kuru öksürmek, cildin kuru olması, kaşıntı, ağız ve boğaz kuruluğu, susuzluk hissi, öğleden sonra kendini ateşli hissetmek, kırmızı soyuk dilli olmak, dilin sarı kablı olması, dilin beyaz kablı olması, nefes almada zorluk, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, sulu balgam çıkarmak, hızlı nefes alıp vermek, geceleri terlemek, zayıf sesli olmak, konuşmaktan hoşlanmamak, soğuk almaya meyilli olmak, soğuğu sevmemek, baş ve vücut ağrıları, dilin beyaz kablı olması, tonsillerin şişmesi, gözlerin ve yüzün aniden şişmesi, nöbetler halinde gelen kronik öksürük, çabucak sökülen, göğüste baskı hissi ile beraber gözüken bol beyaz balgam, sırt üstü yatmaktan hoşlanmama, kriz şeklinde gelen kronik olmayan öksürük, bol sarı, kahverengi yeşil veya siyah kötü kokan balgam, omuz ağrıları, gibi şikâyetleri olabilir. 

Dalak Meridyeni ile ilgili olan şikâyetler: 

 

Dalak meridyeni ağızla ilgilidir. Daha çok alt dudak kontrolü dalakla sağlanır. Dudaklarda yaralar, yorgunluk, karında şişkinlik, şekilsiz gaita çıkarmak, hemaroit, yemekten sonra kendini yorgun hissetmek, extremitelerde zayıflık, kas ağrısı, kaslarda atrofi, anemi, iştah kaybı, tatlıya 

düşkünlük, ödem, titreme, soğuk extremiteler, mide, rektal, vajinal prolapsus, vajinal akıntı, kanamaların olması, adet kanamasının uzaması, ishal, kaslarda güçsüzlük, sırt karın bölgesinde ve eklemlerde ödem, sık sık ve acele idrar yapma, purpura, deri altında kanlı döküntüler, idrar veya dışkıda kan, menoraji, metroraji, sarılık, dudakta lezyon, bulanık görme, vertigo, aşırı düşünceli olma, takıntılı olma, gibi şikâyetlerin bazıları iştirak edebilir. Tip1 veya Tip2 diayebet tanısı almış olmak, bütün başı sıkmakla rahatlayan baş ağrısı. 

Mide meridyeni ile ilgili şikâyetler: 

 

Mide ağrıları, mide yanmaları, mide ekşimeleri, epigastriumda huzursuzluk, ağızda tatsızlık, diş etlerinde yaralanmalar, kanamalar, ılık içecek ve yiyecekleri yemekten hoşlanmak, alını tutan baş ağrıları, bulantı, kusma, baş dönmesi, hıçkırık tutması, geğirmelerin olması, kabızlık, ishal, hazımsızlık, burun tıkanıklığı, kol ve omuz ağrıları, yüz bölgesindeki rahatsızlıklar, sinüzitler, ses kısılması, genel halsizlik, görülebilir. Mide meridyenine ait göz dibini tutan görme bozuklukları, optik sinir atrofisi, ayağın fazla terlemesi, reflü, tikler, gibi rahatsızlıklar olabilir. 

Kalın Bağırsak Meridyenleri ile ilgili, şikâyetler: 

 

Beyaz soluk yüz, gevşek gaita, gaitada hazmedilmemiş yiyecekler, kötü kokulu gaita, bazen gaita çıkardıktan sonra anüste ağrı, yemeklerden sonra olan şişkinlik, omuz ağrıları. Kaşıntı, kaşıntılı cilt hastalıkları, boğazda ağrı, ses kısıklıkları, alerjik deri hastalıkları, yüz felci, diş ağrıları, karın ağrısı, el sırtında ödem. 

Uygulanacak yol 

 

Taiyin Tedavi Metodunda (TTM) hastaların hastalık hikâyelerinin alınması çok önemlidir. Hikâye alındıktan sonra hastaların şikâyetleri sıralanır. Bu şikâyetlerden hasta için birincil derecede öneme sahip şikâyetini öğrenmekle işe başlanır. Birincil şikâyetlerin hangi organa ait olduğu öğrenildikten sonra dörtlü yapı oluşturulur. Diyelim ki hastada öksürük var. O zaman akciğerlerle işe başlarız. Akciğerlerin Yuan noktalarını tedavi protokoluna alırız. Akciğerlerin enerji ve Yin-Yang eşleniklerini seçeriz. Bunlar akciğerin Yang eşleniği olan kalın bağırsaklar ve enerji seviye eşleniği olan dalak ve dalağın Yang eşleniği olan midedir. Kalın bağırsaklar, dalak ve mideyi seçtikten sonra bu üç organın Yuan noktalarını alarak sistemik tedaviye geçeriz. Sistemik tedavi ile beraber lokal tedavi için noktalar araştırırız. 

Örnek vaka. 

 

Burnunda tıkanıklık dolaysıyla sürekli nefes almada zorluk ve kurutları dolaysıyla burun kurcalayan, burnunda kurutları sarı renkli olan, uykusunda horlayan, zaman zaman omuz ağrıları olan, çoğu kez şekilsiz, kötü kokulu, yumuşak gaita çıkaran, ayaklarında hafif ödem olan, orta derecede yorgunluk yaşayan, hafif derecede hemoroitli, yüzünde sürekli, bazen püstül şeklinde cilt kabartıları, alt dudakta yıllarca süren yaralı lezyon olan 60 yaşındaki bir erkek hasta. Hastanın iki kez sağ böbrek taşı kırdırma hikayesi var, safra kesesinde de taş mevcut. Zaman zaman yağlı ve etli yiyeceklerden sonra karın ağrıları oluyor, karın kasları kasılıyor. Yemeklerden sonra şişkinlik oluşuyor, bazen barsak sesleri işitilir hale geliyor. Son günlerde soğuk su içemiyor. Sıcak çorba içmeyi seviyor. Uykuları iyi. Geceleri bir kez idrara kalkıyor, bazen gece terlemeleri oluyor, ancak rahatsızlık vermiyor. İmpotensi var. Hastanın hipertansiyonu (orta derecede) var. Hafıza zayıflığı var. Hatırlamakta zorlanıyor. Diş problemleri var, sağ üst ve alt çenede ağrı. Sağ üst çenede implant var. (İmplanta bağlı olarak trigeminal sinir baskılanmasına bağlı ağrı olabilir.) Sağ uyluğun iç kısmında kaşınma, zaman zaman şiddetlenen sırtta kaşınma şikâyeti de mevcut. Bazen sağ uyluğu dış kenarında lokalize ağrı. 

Yorumlama: 

 

Hastanın şikâyetlerini ilgili organ rahatsızlıklarına göre sıralayacak olursak: 

 

Akciğer ile ilgili şikâyetler; burunda tıkanıklık, nefes almada zorluk, omuz ağrıları, cilt problemleri, gece terlemeleri, sırtta kaşınma. 

Dalakla ilgili şikâyetler; yumuşak, şekilsiz, kötü kokulu gaita çıkarma, sağ uyluk iç kısımdaki kaşınma, hafif derecede yorgunluk, ayaklarda hafif ödem, hemoroit, alt dudakta lezyon, sıcak sevme, yemeklerden sonraki şişkinlik, barsak seslerinin işitilmesi, hafıza zayıflığı, sınırda şeker yüksekliği. 

Böbreklerle ilgili şikâyetler; ayaklarda ödem, geceleri idrara kalkma, impotens, diş ağrıları, böbrek taşı hikayesi. 

Safra kesesi şikâyetleri; safra kesesinde taş, yağlı ve etli yiyeceklerden 2-3 saat sonra karında ağrı. Kararsızlık, sol uyluk dış kısmında lokalize ağrı. 

Kalp meridyeni ile ilgili şikâyetler; hipertansiyon, ayaklarda ödem 

Hastanın kendisine göre en önemli şikâyeti göz önüne alınır. Şikâyetin hangi meridyenle ilgili olduğuna bakılır. Sonra el veya ayaktaki enerji seviyesi yönünden eş değer olan aynı yerleşimdeki meridyeni belirlenir. Belirlenen bu iki organın birer Yang veya Yin eşlenikleri ilave edilir. Örnekleyecek olursak hastaya en önemli şikâyetinizi bildiriniz denildiğinde, hasta burun tıkanıklığını söylemiş olsun. O zaman hastanın şikâyetinden burun tıkanıklığı ile ilgili olarak sorumlu ilk meridyen akciğer meridyeni olarak seçilir. Bu meridyen elin Taiyin meridyenidir. Akciğer meridyeni göğüste başlayıp koldan aşağıya doğru inerek elin ön kısmında devam edip baş parmaklarda sonlanan bir dağılımı vardır. Meridyenin ayakta ki karşılığı ayak başparmağından başalayan Dalak meridyenidir. Dalak meridyeni ayak baş parmağının medial tırnak yatağından başlar. Aynı şekilde akciğerlerde elin baş parmağının mediyal tarafında, tırnak yatağında yer alırlar. Burun tıkanıklığı akciğer ateşinin artmasından, kuruluğun akciğerleri etkilemesinden, lokal dolaşım bozukluğundan, lokal olarak Dalak enerji eksikliğinden olabilir. Elin Taiyin meridyeni Akciğer ile, ayağın Taiyin meridyeni Dalak tedavide seçilen ve Yin –Yin geçişini sağlayacak olan iki meridyendir. 

Akciğer’in eşlenik Yang organı Kalın bağırsaklardır. Akciğer meridyeni ile kalın barsak meridyeni içten ve dıştan bağlantılıdırlar. Yin-Yang dengesini ve enerji akışını sağlayacak iki meridyen sistemidir. Akciğerlerden alınan hava Çiy’si Kalın Bağırsak meridyenine geçer. Buradaki tabloda fazla olan ateş kalın bağırsaklara geçerek gaitanın şekillenmesini sağlayacaktır. Bu iki meridyen sağ el bileğinin iki distal nabzında kendilerini gösterirler. Hem Akciğer hem de Kalın barsak meridyenleri ele ait meridyenlerdir. Akciğer meridyeni derinde kalın barsak meridyeni ise yüzeyde bulunurlar. Böylece seçmiş olduğumuz bir organ (akciğerler) bize iki organın adlarını verirler(dalak, kalın barsak). 

Ayağın Yin meridyeni olan Dalak meridyeninin Yang eşleniği Mide meridyenidir. Bu meridyenler sağ elin orta kısmındaki nabızı oluştururlar. Derinde Dalak yüzeyde ise Mide meridyeni bulunur. Enerji Kalın bağırsaklardan Mide meridyenine oradan da Dalak meridyenine aktarılır. Mide meridyeni Kalın Barsak meridyeninden aldığı enerjiyi, Çiy’i Dalak meridyenine aktarır. Bu geçiş kimus akışına terstir. Bilindiği gibi midede oluşan kimus ince bağırsakları geçerek kalın bağırsaklara gelir. Ancak burada geçen kimus olmayıp besinlerin çiğnenmesiyle ve çiynenmesiyle (sindirilmesiyle) kalın barsaklardan elde edilen Çiy’dir. Dalağın güçlenmesiyle, safra kesesinde dönüşüm işlevi artarak balgamın sıvılaşması sağlanır. Bu dört organın Yuan noktaları seçilerek tedaviye başlanabilir. Bu noktalar, Akciğer için Lu-9, Dalak için Sp-3, Mide’den. St-42, kalın bağırsaklardan da LI-4 seçilir. LI-4 noktası ile sıcaklık ve nem giderilebilir. 

sindirim(çiydirim) ağızda başlar. Ağızda besinler çiğnenirler( Çiy-nenirler) yani besinlerin çiyleri çıkarılır. Az bir kısım besin içindeki karbonhidratlar amilazla daha küçük parçalara bölünürler. Çiyleri açığa çıkarılan besinler mideye geldiklerinde Çiy ve posa halinde bulunurlar. Mide çiy çıkarmayı daha etkin hale getirmek için asitlerle besinleri muamele ederek parçalar, pepsinle proteinler daha küçük parçalara, aminoasitlere ayrılır. Duedonum’a gelen kimus(çiymus), eski Türkçede keylus, enzimlerle tripsin, kimotripsin ve pankreatik amilazla ileri dereceye kadar parçalanır. Artık besinlerden Çiy çıkarılımı neredeyse tamamlanmıştır. Burada kimusun posaları(kirli olanlar), suyu ve temiz olanları(Çiy) ayrılır. Ve kalın bağırsağa geçer. Kalın bağırsakta artık Çiy tamamen alınıp akciğerlere gönderilir. Akciğerlerde Çiy işlendikten sonra doğru çiy oluşturmak üzere göğse yönlendirilir. Ve doğru Çiy oluştuktan sonra bütün vücuda dağıtılır. İşte Çiy’nin oluşmasında ve dağıtılmasındaki en önemli engellerden birisi nemdir. Bu nem sıcak veya soğukla beraber balgama dönüşerek çiy oluşum ve dağılımını etkileyerek patolojiler oluşmasına sebep olur. 

Bu dörtlü döngüye başladığı organın lokalizasyonuna göre isim verdiğimizde; Taiyin döngüsü diyebiliriz. Hastamızın şikâyetleri Taiyin döngüsündeki enerji dağılım bozukluğundan ileri gelebilir. 

Bozukluğu nasıl giderebiliriz? 

 

İlk kademe dört enerji kanalının Yuan noktalarının seçilmesidir. On iki düzenli meridyenin her birisinin Yuan noktaları vardır. Bu noktalar genetik Çiy denilen ana-babadan gelen kişilere özel Çiy’lerinin ortaya çıktığı deliklerdir. Her organın kendisini çalıştıran özel Çiy’sini şekillendiren temel çatı örgüsüdür. Bu noktalardan organların kendilerini ayarlamaları için uyarı gönderilmiş olur. Yuan noktaları Yin meridyenler için üçüncü, Yang meridyenler için ise dördüncü noktalardır. 

Taiyin döngüsü için Yuan noktaları 

 

Akciğer meridyenini 11 noktalı bir meridyendir. Meridyen el başparmağının ucunda Lu-11 olarak sonlanır. Beş elemente göre el ve ayak parmak uçlarından sayılarak noktaların ait oldukları element belirlenir. Akciğer meridyeninin en son noktası olan Lu-11 noktası ağaç fazına ait noktadır. 10, ateş, 9 toprak fazına aittirler. Dokuzuncu nokta olan Taiyuan noktası aynı zamanda beş elemente göre olan sıralamada üçüncü noktadır ve Yuan noktasıdır. Yani Lu- 9, hem toprak noktası hem de Yuan noktasıdır. 

Lu-9 , (Taiyuan) noktası el bilek çizgisinin inferiyörunda radiyal uçta bulunur. Vücudun özel bölgelerini etkileyen sekiz özel noktadan birisidir. Bu özel bölgeler, kemikler, kan, zang organlar, Fu organlar, damarlar, Çiy, tendonlar ve kemik iliğidir. İşte bu özel bölgelerden olan damarları Lu-9 etkilemektedir. Damarları etkilediğine göre hipertansiyonu kontrol etmede görevi olabileceği düşünülebilir. Toprak noktası olarak Lu-9, ateşin oğludur. Bu noktanın uyarılması kalp enerjisini toprağa çekerek kalbin yükünü ve ısısını üzerine alarak onun aşırı ve düzensiz çalışmasını önler. Yani beş element üzerinde kalbi düzenleyen bir noktadır. Öksürüğü giderir. Balgamı uzaklaştırır, nefes darlığını giderir, trachea’nın diğer hastalıklarında da kullanılır. 

İkinci nokta Dalak meridyenine ait Yuan noktasıdır. Dalak meridyeni ayağın Yin meridyeni olup ayak başparmağından başlayarak göğüste sonlanır. Beş elemente göre Dalak meridyeninin birinci noktası olan Sp-1 noktası ağaç elementine ait bir noktadır. Sp-2 ateş, Sp-3 ise toprak noktasıdır. Sp-3 noktası üçüncü nokta olduğundan dolayı Yuan noktasıdır. Birinci metatarsofalangeal eklemin proksimalinde ki çöküntüde yer alır. Bu nokta nemi uzaklaştıran bir noktadır. Dalak en fazla nemden etkilenerek görevini yapamaz hale gelebilir. Bu nokta, nemi uzaklaştırarak dalağın iyi çalışmasını sağlar, mide ile dalak arasında uyum oluşturur. Sindirim ile ilgili bozuklukları düzeltir. Karındaki gerginlik ve ağrıları giderir. Diyare tedavisinde kullanılır. Menstrüel bozukluklarda kullanılır. 

Üçüncü nokta kalın bağırsağın Yuan noktasıdır. Kalın Barsak 21 noktalı bir Yang meridyenidir. Enerji seviyesi yüksektir, Yangming enerjisine sahiptir. Elin ikinci parmak ucundan, tırnak yatağından başlar göğüste sonlanır. Eldeki birinci noktası Metaldir (kuyu noktası), LI-2, ikinci nokta Su, üçüncü nokta Ağaçtır. Yang merdiyenlerinde dördüncü nokta Yuan noktasıdır. Dördüncü nokta akupunkturda en fazla tanınan üç noktadan birisidir. LI-4, St- 36, Sp-6 en meşhur üç noktadırlar. LI-4 (Hegu) yüzeydeki ısıyı uzaklaştırır. Dekonjestan etkilidir. Beş duyu organını da etkiler (burun dahil). Yüz ve baş bölgesi rahatsızlıklarının çoğunda etkilidir. Boğaz ve boyundaki akut inflamasyonlarda etkindir. 

Dördüncü nokta Mide meridyenine ait Yuan noktasıdır (Chong Yang). Mide meridyeni 45 noktaya sahip olan bir Yang meridyenidir. Meridyen orbita çukurunun altından başlar ayak ikinci parmağının tırnak yatağında sonlanır. Beş elemente göre birinci noktası en son nokta olan St-45’tir. St-45, kuyu noktasıdır ve Metal elementine aittir. St-44 Su, St-43, Ağaç elementine aittirler. St-42 Yuan noktasıdır. Ayak sırtında en yüksek konumda bulunan noktadır. Nokta, karın ağrısını ve karın seslerini giderir. Fasiyel paralizi tedavisinde kullanılır. 

Bu noktalar bir araya geldiklerinde şöyle bir nokta reçetesi ortaya çıkar: Lu-9, LI-4, St-42, LI- 4. 

Bu reçete birinci basamakta ortaya çıkan bir reçetedir. Bu reçetede ki noktalar iki günde bir kullanmak üzere toplam beş kez iğnelenir. 

İkinci basamak 

 

Tedaviden yeteri kadar cevap alınamadığı şeklinde bir kanaat olursa ikinci grup noktalar seçilir. Bu noktalarda tonifikasyon veya sedasyon noktalarıdır. Sedasyon noktaları fazla ısıyı uzaklaştırma şeklinde olabilir. Fazla ısıyı veya enerjiyi uzaklaştırmanın bir diğer yolu Luo meridyenlerini kullanmaktır. Bu durumda fazlalığı gidermek için o fazlalığın olduğu kanaldan Luo noktası seçilir ve iğnelenir. 

Bu tabloda Akciğer meridyeninde ve Mide meridyeninde fazlalık belirtileri, Kalın barsak ve dalak meridyeninde de eksiklik belirtileri var gibi gözükmektedir. Akciğer meridyeninde sedasyon noktası seçilir. Bu nokta Lu-5 noktasıdır. Lu-5 noktası beş elemente göre dirseklerde bulunan deniz noktasıdır. Elementi Su’dur. Sedasyon etkisi yapar. Bu nokta Akciğer ısısını temizler, uzaklaştırır. Akciğer Çiy’sinin aşağıya inmesini sağlar. Nefes darlığını giderir. Akciğerlerden balgamı uzaklaştırır, burunu rahatlatır, kurumasını önler. İdrar yapmayı kolaylaştırır. Eklemlerdeki yapıları rahatlatır. Isıya bağlı akut akciğer hastalıklarında öksürük, ateş, sarı balgam, susama gibi belirtiler ortaya çıkar. Kronik akciğer rahatsızlığında akciğerlerde sıcak balgam tutulumu vardır. Hasta bu balgamı çıkaramaz. Bu durumda Lu-5 ‘e ek olarak balgam çıkarmasını sağlamak için St-40 ilave edilir. St-40 dalağın Luo noktasıdır. Mideden dalağa enerji aktararak akciğerlerde dalak fonksiyonun ilerleterek balgam oluşumunu engeller. Eğer vücut sıvılarında akciğer ısısı dolaysıyla bir eksilme söz konusu ise (az miktarda koyu renkte idrar çıkarma ile belli olabilir) o zaman Kid-7 ilave edilerek hem akciğerler temizlenir hem de böbrek Yin’i kuvvetlendirilir. Kid-7, su elementinin metal noktasıdır. Kid- 7 uyarıldığında akciğer’in (metal’in) oğlu uyarılınca akciğer’in fazla enerjisi böbreğe geçerek onu güçlendirir. Güçlenen Kid-7 ateş’i baskılayarak hipertansiyonda dengelenme sağlayabilir. 

Midedeki fazla enerjiyi veya ısıyı uzaklaştırmak için Mide meridyeninden metal noktası seçilir. Midenin metal noktası St-45’tir. St-45, Mide meridyeninin oğul noktası olduğundan onun ısısını uzaklaştırır, enerjisini kendi üzerine alarak Mide’yi zayıflatır. Ancak hastamızın metali güçlü olduğundan onu almak yerine St-44 seçilebilir. St-44 su noktası olduğundan metal’i zayıflatır. Aynı zamanda su noktası olduğundan Mide’nin ateşini söndürür. 

Dalak meridyenindeki enerji eksikliğinin gidermek için Dalağın tonifikasyon noktası olan Sp- 

2 alınır. Sp-2 ateş noktasıdır. Toprağın anası durumundadır. Sp-2 dalağı kuvvetlendirir, hazmı(çiydirimi) kolaylaştırır, ısıyı uzaklaştırır. Sp-2’yi desteklemek için Sp-3 noktasıda seçilir. Sp-3, dalağın Yuan noktasıdır, dalağı güçlendirir, nemi çözer, hafızayı güçlendirir, mental berraklığı arttırır. 

Kalın bağırsak meridyeni Metal elementine ait olan bir Yang meridyenidir. Tonifikasyon noktası LI-11’dir. Bu nokta deniz noktasıdır. Toprak elementine aittir. Dış rüzgârı uzaklaştırır ve iç ısıyı uzaklaştırır, kanı soğutur, nemi çözer, Çiy ve kanı kuvvetlendirir. Eklemlere faydası vardır. Hipertansiyonda karaciğer ateşinin uzaklaştırılmasında kullanılır. İç ısıyı uzaklaştırdığından cilt hastalıklarının tedavisinde kullanılır. Hastanın cilt sorunlarını giderebilir. 

Bütün bu noktaları bir araya getirecek olursak; Lu-5, St-44, St-40, Sp-3, Sp-2, LI-11, Kid-7 gibi bir reçete elde ederiz. Bu noktada bundan sonraki beş tedaviyi ya sadece bu noktalarla veya birinci basamaktaki noktalarla kombine ederek kullanabiliriz. Bu karara varmamızdaki en önemli faktör hastanın vermiş olduğu cevaptır. Birinci basamaktan çok iyi bir sonuç alındıysa onunla tedaviye devam edilir. Eğer değilse ikinci reçete verilir. 

İkinci Vaka 

 

Altmış yaşında, bir erkek hasta. Hastanın yıllardır devam eden vücudun çeşitli yerlerinde (sırtta Du meridyeni boyunca, karın bölgesinde, genital bölgede, karının yan taraflarında) gözüken kaşıntı şikâyeti var. Cilt üzerinde herhangi bir lezyon yok. Kronik olarak bu şikâyetleri olan hastanın son bir haftadır şikâyetlerinde artma olmuş, sürekli olarak bahsedilen bölgelerde daha şiddetli kaşıma ihtiyacı duyuyor, kaşınma kontrol edilemeyecek boyutlara ulaşmış. Kaşındığında cilt kızarıyor. Ancak bu kızarıklık bir plağa dönüşmüyor, görünür, kalıcı lezyon oluşturmuyor, kaşınma ile beraber bir sıcaklık hissi oluşturuyor. Hastanın diyabeti yok. Kan şekilli elemanları bakımından yapılan hematolojik tetkiklerde anormallik yok. Hastanın Karaciğer testlerinde GGT yüksekliği var. Zaman zaman ALT yüksekliği olmakla beraber bu sıralarda ALT normal aralıktaymış. Zaman zaman yükselebilen hipertansiyonu var. 

Teşhis ve tedavi 

 

Hastanın temel şikâyeti kaşıntı. Kaşıntı bir cilt rahatsızlığı. Cilt iki organla ilişkili birisi akciğerler diğeri ise kalın bağırsaklar. Kalın bağırsaklar ve akciğer birbirleriyle içten ve dıştan ilişkililer. Eğer yiyeceklerle bir allerjen alınmışsa bu alerjen akciğerleri ve cildi etkiliyor. 

Solunum yolu ile alerjen alınmışsa bu da kalınbağırsakları ve cildi etkiler. Bu vakada Taiyin sendromuna göre Akciğer- Kalın bağırsak-Mide –Dalak dörtlüsünü tedavide kullanacağız. Burada temel etken kanda biriken sıcak olabilir. Bu sıcak kandan sızarak cilt altında birikir. Ciltte porlar yeteri kadar açık olmadığından sıcak ciltten dışarıya sızamaz. Belkide kaşımakla kişi porları açıp ısıyı uzaklaştırmaya çalışmaktadır (Gerçi bazıları kaşınmaya düşük düzeyde hissedilen ağrı duyusu olarak kabul ederler). Tedaviye üç türlü yaklaşılabilir: Birincisi kanalların ateş noktalarını seçerek ısının uzaklaştırılması, ikincisi, toprak noktalarının seçilerek ateşin toprağa çekilmesi, üçüncüsü ise su noktalarının seçilerek ateşin(ısının) söndürülmesi, soğutulması. Bu üç grup noktada beraberce kullanılabilir. Biz burada ateş ve toprak noktalarını kullanmayı uygun bulduk. Bu durumda iki Yin organın ateş noktalarını ve diğer iki Yang organın toprak noktalarını kullanarak kandan ve ciltten ateşi uzaklaştırılarak kaşıntıyı kontol etmeye çalıştık. Kanalların ateş noktaları Yin organlarda kanalların el ve ayaklardaki uçlarından sayılırsa ikinci noktalardır. Yang organlarının toprak noktaları ise diz ve dirsek noktalarıdır. Bu noktalar Lu-10, Sp-2, LI-11, St-36 noktaları alınır. 

 

 

Hastanın cevabı: Hasta sırt üstü yatar pozisyonda tedaviye alındı. İğneleri yaptıktan hemen sonra Lu-10 ve Sp-2’deki iğneler kanal akışlarını tersine çevrilerek sedasyon yapılarak ateş uzaklaştırılmaya çalışıldı. Böylece hem kanlardan hem de kandan ateş uzaklaştırılmaya çalışıldı. LI-11 ve St-36 noktaları ise saat istikametinde, kanal akış yönünde çevrilerek güçledirilip ateşi üzerlerine çekmeye zorlandılar. Hasta bütün noktalardan sıcak çıkışı oluyormuş gibi bir histen bahsetti. İğneler yarım saat kaldıktan sonra çıkarıldı. Hasta kaşınma atağının geçtiğini ve çok rahatladığını söyledi. 

İkinci tedavi 

 

Hastalık akut devresinde olduğundan ertesi gün ikinci seans tedavi yapıldı. Bu sefer aynı noktalara ek olarak GB-31 ve Liv-2 ilave edildi. Liv-2 karaciğer ateşini GB-31 ise safra kesesinden rüzgârı uzaklaştıran noktalardır. Gezici cilt rahatsızlıklarında rüzgâr patojeninin de devreye girdiği düşünülerek GB-31 tedavide kullanılır. GGT’nin yüksek olması, karın yan duvarlarını kaşınması işin içersine safrakesesi-karaciğer noktalarının da ilavesini düşündürdü. Ek olarak Dalak meridyeninden kan ateşi için özel olan Sp-10’da ilave edildi. İğneler 25 dakika bekletilip çıkarıldı. Bu tedaviden hemen sonra hasta oldukça rahatladı. 

Üçüncü tedavi 

Hastanın üçüncü gelişinde (bir gün sonra) şikâyetleri daha az olmakla beraber sürüyordu. Hastaya bu sefer su noktaları uygulandı. Böylece Taiyin sendromunda yer alan organ kanallarından su noktaları seçildi. Bu noktalar dalak için Sp-9, mide için St-44, Akciğerler için Lu-5, kalın bağırsaklar için LI-2 noktaları olarak alındı. Tedaviden hemen sonra hastada daha kolay nefes alma ve kaşınmalarda azalma izlendi. Hasta bu arada yeşil veya kırmızı acı biber yediğinde kaşınmanın aktiflendiğinin farkına vardığını bildirdi. Acı biber ateş tipi bir yiyecektir. Hastanın bağırsaklarında biber etken maddelerinin atılabileceği bir süre olarak bir hafta sonra tekrar izlenmek üzere tedaviye ara verildi. 

2-JÜEYİN TİPİ TEDAVİ 

 

Jüeyin kanalı elde bulunan iki Yin kanalı arasında bulunur. Orta derece de güçlü bir Yin enerjisi taşır. Ayaktaki Jüeyin kanalı olan karaciğerde dalağa göre daha ortadadır. Jüeyin organları vücut üst tarafında bulunan perikart ve vücudun alt tarafında bulunan karaciğerdir. 

Bu tedavide karaciğer, safra kesesi, perikart ve Sanjiao meridyenlerine ait dörtlü organ noktaları uygulanır. Bu metotta da tutulacak yol temel şikâyeti belirlemektir. Temel şikâyetler arasında eğer bu dört organla ilgili şikâyetler ön planda ise tedavi bu dört organ üzerinden yapılır. Kişinin Jüeyin tipi rahatsızlıkları var demektir. 

Vücudun yan tarafını tutan şikâyetler bu Jüeyin tipi şikâyetlerin temel özelliğidir. 

 

Karaciğer ile ilgili şikâyetler; 

 

Kızgınlık, İrritabilite, aşırı bencillik, hep hükmetme isteği, gönüllü liderlik, tenkitten hoşlanmama, öfkelenme, bağırma, kol ve bacakların yan taraflarında ağrı, tendonlarda hassasiyet, tırnak değişikliği, uyuşukluk, başın yan tarafını tutan ağrılar(Migren tipi ağrılar),gezen ağrılar, tepede aniden çıkan ağrı, uyku düzensizlikleri, tiroid ile ilgili rahatsızlıklar, siroz, hepatitler, karaciğer testlerinin bozulmuş olması, adet düzensizlikleri, mental rahatsızlıklar, görme bozuklukları, hipertansiyon. Ağızda acı tat, abdominal gerginlik, hipokondriak ağrılar, hiperaktivite 

Safra kesesi ile ilgili şikâyetler; 

 

Karar vermede zorluk veya kararlarını sürekli değiştirmek, vücudun yan tarafını tutan ağrılar, uyuşukluklar, safra kesesinde taş, polip veya kum, migren tipi ağrılar, aşırı cesaretlilik, sarı yüz, hipokondriak ağrılar, şakakları tutan baş ağrısı, sağ dizde ağrı, güçsüzlük, gündüz vakti uyuklama, karında gerginlik, çene eklemi ağrıları, yüz felci, 

kesesinde ve karaciğer safra kanaliküllerinde safra birikimi, staz oluşur. Stagnasyon bulantı, kusma, hipokonrdriumda gerginlik olur. 

Tedavide, rüzgârı uzaklaştırmak, nemi dönüştürmek, sıcak ve soğuğu gidermek amaçlanır. 

 

Jüeyin organları baz alınarak şikâyetlerden birisini ele alalım. Şikâyet başın yan tarafını tutan baş ağrısı olsun. Bu şikâyet karaciğer veya safra kesesi ile ilgili olarak seçilmiş olsun. Burada mühim olan elemntini seçimidir. Element ağaç elementi olduğundan iki organdan hangisini seçersek seçelim organlar değişmez. Ancak biz Yin organlardan sırayı başlattığomız için safra kesesi yerine karaciğerden başlamayı tercih edeceğiz. 

İlk basamak tedavi. 

 

Ana sorumlu organı seçtikten sonra ilgili organların Yuan noktalarının seçilecektir. Ana sorumlu organ olarak karaciğer seçilecektir. Diğer ilgili organları sıraldığımızda, safra kesesi, perikard ve Sanjiao sırası ortaya çıkar. Bu durumda alınacak ilk nokta karaciğerin Yuan noktası olan Liv-3’tür. Karaciğerin eşlenik Yang organı Safra kesesidir. Seçilecek olan ikinci nokta safra kesesinin dördüncü noktası olan Yuan noktası, yani GB-40 noktasıdır. 

Üçüncü nokta Perikard merdiyeninden seçilir. Perikard meridyeninin Yuan noktası el parmağından yukarıya doğru saydığımızda üçüncü nokta olan P-7’dir. 

Dördüncü nokta Sanjiao meridyeninin dördüncü noktası olan Yuan noktası olan Sj-4’tür. Bu dört noktayı sıralayacak olursak: Liv-3, GB-40, P-7 ve Sj-4. Noktaların ait oldukları elementlere göre sayacak olursak Liv-3, toprak, GB-40, ateş, P-7 toprak ve Sj-4 ateş elementine aittirler. 

Tedavinin ikinci basamağı 

 

İkinci basamakta Jüeyin ve Shaoyang organlarının sedasyon veya tonifikasyon noktalarının seçilmesidir. Karaciğer meridyeni ağaç elementine ait meridyendir. Bu meridyenin Su noktası tonifikasyon Ateş noktası ise sedasyon noktasıdır. Karaciğerin Su noktası Liv-8’dir. Liv-8 ile tonifikasyon yapılır. Eğer hastanın yüzünde kızarıklık, gözlerde kırmızılık, aşırı sinirlilik hali varsa o zaman ateşi uzaklaştırarak sedasyon yapmak için Liv-8 yerine Liv-2 seçilir. 

Safra kesesinin tonifikasyon noktası GB-43 Sedasyon noktası ise oğul noktası olan ateş, yani GB-43’tür. Hasta fazlalığa bağlı migren atağı ile gelmişse GB-40 uygulanır, eksikliğe bağlı migren atağı ile gelmişse GB-43 uygulanır. 

Perikart meridyeninin tonifikasyon noktası P-9 sedasyon noktası ise P-7’dir. Çarpıntıda sakinleşme sağlamak için P-7 tercih edilebilir. 

Sanjiao meridyeni, Shaoyang tipi teorik organlı bir meridyendir. Meridyenin gerçek bir organı yoktur. Ancak bize Sanjiao merideyninin organı olarak tiroit bezi gözükmektedir. Tonifikasyon noktası Sj-3, sedasyon noktası ise Sj-10’dur. Daha çok başın yanın tutan ağrılarda tonifikasyon uygulanır, bunun için Sj-3 noktası seçilir. Sj-3 ve GB-43 Migren baş ağrıların da oldukça etkin bir reçetedir. Yarım baş ağrısı şeklinde ise ağrı o zaman zıt taraftaki ayaktan noktalar seçilir. 

Bir vaka. 

 

35 yıldır baş ağrısı çeken 55 yaşında bir doktor hanım. Baş ağrısı migren olarak tanımlanmış. Ağrı başın sağ yarım tarafını tutuyor. Ağrı gelince hasta işe gidemiyor, 1-2 gün yatarak geçiriyor. Ayda 2-3 kez geliyor, Yaklaşık her ay 6 gün işe gidemiyor. Hasta migren için çeşitli ilaçlar kullanmış, ancak hiçbirinden fayda görmemiş. Nöralterapi uygulatmış, ondan da bir fayda görmemiş. Hasta zaman zaman anti depressanlar kullanmış. Ancak bu ilaçları aldığında anksiyeteye giriyormuş. İlaçlar aşırı sıkıntı oluşturuyormuş. O yüzden bu ilaçları düzenli kullanamamış. 

Tedavi. 

 

Hastanın en önemli şikâyeti, başın sağ tarafını tutan ağrı. Bu şikâyetle ilgili organ esas olarak safra kesesi. Safra kesesi karaciğerin eşlenik organı. Bu yüzden ikisinin Yuan noktaları sırasıyla Liv-3 ve GB-40. Bu organları eşlenik yerlerinde yer alan organlar perikart ve Sanjiao. Onların Yuan noktaları P-7 ve Sj-4. Yani hastanın kullanacağı nokta reçetesi P-7, Sj-4, Liv-3 ve GB- 40. 

Hasta geldiğinde başın sağ tarafını tutan ağrısı vardı. Bu tip ağrılarda bazı özel noktalar vardır ki oldukça etkindirler. Bu noktalar seçilen dört meridyene ait noktalardır çoğu kez. Burada bir değişik yol izlenerek palpasyonla kanalların hassas noktaları belirlenir. Bu noktalar belirlendikten sonra iğneler uygulandıktan hemen sonra ağrının geçip geçmediği sorulur. Aynı meridyenden palpasyonla hassas nokta araştırılması yapıldığında ağrılı noktalar ön plana çekildi. Hassas olduğundan dolayı P-7 yerine H-7 seçildi. Özellikle sol liv-3 palpasyonla ağrılıydı. Sadece sol Liv-3 reçeteye alındı. GB- 40 basmakla hassas değildi ama sol GB-41 oldukça hassastı. Reçeteye sol GB-41 alındı. Sağ tarafta lokal noktalara bakıldığında GB-2’nin oldukça ağrılı olduğu tesbit edildi. GB-4, GB-15, 16’da hassas olarak bulunduğundan reçeteye ilave edildiler. Sj-4 yerine 

dizlerde soğukluk, sırtta soğukluk hissi, alt ektremitelerde zayıflık, soğuğu sevmeme, parlak beyaz görünüm, impotens, prematüre ejakülasyon, bol, berrak idrar, bacaklarda ödem,kadınlarda infertilite,iştahsızlık, gevşek gaita,sık berrak idrar çıkarmak, idrar yaptıktan sonra damlama, idrar inkontinansı, enuresiz nokturna, gece idrara kalkma, rüyasız nokturnal emisyon, uterus prolapsusu, kronik vajinal akıntı, ekzersizde nefes yetmezliği, çabuk çabuk zayıf nefes alma, öksürük, astım, terleme, soğuk ektremiteler, terlemeden sonra soğuk ektremiteler, yüzde şişme, karında şişkinlik ve dolgunluk, malar flush,öğleden sonra ateşi, mental huzursuzluk, idrarda kan, gözlerde kuruluk, oksipital veya vertikal baş ağrısı, amenorhea, 

İnce Bağırsaklarla ilgili şikâyetler: 

 

Mental rahatsızlıklar, doğru karar vermeme, hazımsızlık, kirli ve temiz Çiy’i ayıramama, omuz ağrıları, konuşamama, kekeleme, idrar yaparken yanma, karın guruldaması, dirsek ve dirsek altında ağrı, diş ağrıları, ellerde titremeler, görme bozuklukları, ağız kuruluğu, kulak çınlaması, boyun tutulmaları ve boyun ağrısı, 

 

 

 

 

İdrar kesesi ile ilgili şikâyetler: 

 

Sık idrara çıkma, gece idrara kalkma, sebepsiz korkular, kabızlık, anüste yanma hissi, boğaz ağrısı, kronik ishal, ayaklarda şişlik, dişlerin sallanması, alt bel ağrısı, kalçalarda ağrı, göz hastalıkları, arkadan gelen baş ağrıları, dizin arkasındaki ağrılar, işitmede ağırlık, siyatik ağrılar, sinüzit, kıllarda dökülme, Sara hastalığı, burun kanaması, sinüzit. 

Shaoyin metodu için bir örnek 

 

68 yaşında paroxismal atriyal fibrilasyon tanısı almış olan erkek hasta 13 senedir ilaçlarla tedavi ediliyor. Ancak taşikardisi kontrol altına alınamıyor. Hasta bize geldiğinde isoptin 120mg, 2x1 ve beloc 50 mg ,1x1 alıyordu. Hasta zaman zaman şiddetli, çarpıntı ile acile gidiyor ve bu durumdan epeyce korkuyor. Çünkü şiddetli taşikardi olunca şok yapılarak fibrilasyondan döndürülüyor. Hasta esas olarak taşikardiden kurtulmak ve ikincil olarak ta ilaçları azaltmak veya bırakmak istiyor. 

Hasta çocukluğundan beri çok üşüyormuş (böbrekler ile ilgili olabilir). Sağ tarafta kasık fıtığı var. Sol kulağı az duyuyor. (sağ böbrekte problem olabilir.) 

Tedavi. 

 

Hastanın en önemli şikâyeti çarpıntı. Çarpıntı birinci derecede kalp ile ilgilidir. Dörtlü sisteme göre kalp eşlenik Yang organı ince bağırsaklar. Shaoyin organı böbrekler ve onun Yang organı mesane dir. Yuan noktalarını sıralayacak olursak, H-7, SI-4, Kid-3, UB-64.Hasta iki günde bir gelmek kaydıyla tedaviye alındı Tedavi esnasında Sanjiao meridyeninden Sj-5, karaciğerden, Liv-2 özellikle çarpıntıya yönelik etkisi dolaysıyla p-6 kullanıldı. Haftada üç kez olmak üzere 10 tedavi yapıldı. Sonra 15 gün aralıklarla üç kez geldi. Ayda bir gelmek üzere bir seneye yakın tedavi gördü. Bu bir sene boyunca şiddetli çarpıntısı olmadı. Acil müdahele yaptırmak üzere acile gitmedi. Fibrilasyon dolaysıyla elektrik şoku uygulanmadı. Tedavinin üçüncü ayında İsoptin kesildi. Beloc 25 mg ‘a düşürüldü. 

Altılı Metotlar 

 

Altılı metotta her dörtlü organa bir çift organ daha ilave edilerek elde edilen sistemdir. Daha geniş bir 

Etki alanı oluşturur. Sistem için üç farklı yapı oluşur. 

 

Birinci altılı metot. 

 

Bu metotlarda dörtlü organ gruplarına enerji akışı yönünden bitişik olan iki organ daha ilave edilir. Taiyin metodunun devam edeceği organ Yin olarak kalp organıdır. Kalp gelirken kendi eşleniği olan ince bağırsakları da getirir. Taiyin organlarının Yang eşleniği olan organlarla beraber altı organ oluşur. 

Yani, Taiyin –Yangming sistemi içersine bağırsaklar ve kalp kanalları ilave edilir. Akciğer- Kalın bağırsak-Dalak-Mide-İncebağırsaklar- Kalp. Böylece altı organlı yeni bir sistem oluşur. Sistemin Yuan noktaları aşağıdaki gibi sıralanabilir. Noktalar: Lu-9, LI-4, Sp-3, St-42, SI-4, H7. Altı organın altı Yuan noktası alınarak reçete hazırlanır. 

El ve ayaktaki noktalara olarak sıralarsak, el noktaları, Lu-9, H-7, LI-4, SI-4, ayak noktaları St- 42, Sp-3 noktaların daha çok elde olduklarını görürüz. Noktaların üçü Lu-9, H-7, Sp-3 toprak elementine, diğer üç nokta ise St-42, LI-4, SI-4 ise ateş elementine aittirler. Sıcak veya soğuğun etkisi ile kanallarda bir nem birikimi yani balgam oluşumu söz konusu olabilir. Bu noktalrın uygun kullanımı ile nemin düzgün dolaşımı sağlanabilir. 

Bu meridyenlerin bazılarının bazı noktaları çok kullanılırlar, bilinirler. Bunları Yuan’larla beraber kullanıldığında oldukça etkin bir reçete oluşur. Çok bilinen noktalar, SI-3, Sp-6, St-36, 

St-44. Toplam olarak ortaya on noktalı bir reçete çıkmış olur. Bu noktaların palpasyonla hassas olanları seçilir. 

İkinci Altılı Metot. 

 

İkinci altılı metotta Shaoyin sistemine (Sahoyin +Yangming) Çiy akışı yönünde hemen önündeki iki organ ilave edilir. Bu iki organdan Yin olanı perikard ve Yang olanı Sanjiao’dur. Bu organları sıralayacak olursak; Kalp-İnce bağırsaklar- Böbrekler- Mesane- Perikart- Sanjiao’dur. Bu organların Yuan noktaları ise H-7, SI-4, UB-62, Kid-3, Sj-3(Yuan yerine), P- 7’ dir. 

Bu meridyenlerin etkili olduğu bilinen noktalarla zenginleştirecek olursak; Sj-5, Kid-6 veya Kid-7, P-6, SI-3 noktaları da lüzumuna göre ilave edilirler. Bu altılı sistemdeki organlar ateş ve su fazına ait organlardır. Kalp, Perikart, Sanjiao ateş; böbrek ve mesane su fazına aittirler. Ateş ve su fazı özellikle Sanjiao’nun eklenmesiyle dolaşım ve boşaltım sistemlerini etkilerler. Sanjiao üç vücut boşluğundaki sıvı geçişlerini yönetir. Bu sistem ödemli durumlarda özellikle seçilebilir. Eklem ağrılarında, bel ağrılarında Back- Shu noktaları ilave edilebilir. UB- 14,15,19,23, 25 seçilebilir. 

Üçüncü Altılı Metot 

 

Bu metotta Jüeyin (Jüeyin+Shaoyang) sistemine akciğer ve dalak ilave edilir. Bu meridyenlerin organlarını ve Yuan noktalarını sıralayacak olursak, Perikart-Sanjiao-Safra kesesi-Karaciğer- akciğer-kalın bağırsaklar; P-7, Sj-3(veya Sj-5), GB-40, Liv-3, Lu-9, LI-4. 

Bu sistemdeki organların Ateş, ağaç, metal fazına ait olduklarını görüyoruz. Bu sistemin dolaşım ve solunum sistemleriyle ilgili olduklarını görüyoruz. KARIŞIK METOTLAR 

Karışık metotlarda Taiyin, Shaoyin ve Jüeyin sistemlerinin İkişer ikişer eşleştirmeleri söz konusu olur. Böylece her sistemde sekiz organ bulunur. Bu metotlarda etkinlik alanı oldukça genişlemiştir. 

Birinci karışık sistem. 

 

Taiyin+ Shaoyin birleşimi söz konusudur. Bu organlar akciğer-kalın bağırsaklar- dalak- Mide- ince bağırsaklar-kalp-mesane- böbrekler şeklinde sıralanırlar. Bu organların Yuan noktaları Lu- 9, LI-4, Sp-3, St-44(St-42 yerine), H-7, UB-64, SI-4, Kid-3 noktaları sıralanır. UB-64 yerine 

UB-2 kullanmak söz konusu olabilir. Bu merideyenlerin Front Mu ve Back-Shu noktları da ileve edilebilir. Şikâyete yönelik olarak bazı noktalar çıkarılarak front mu ve back-Shu noktları ilave edilirler. 

Bu sistemde, ateş, su ve toprak elementine ait noktalar vardır. Ateş elementi toprağı besler, su ise ateşi baskılar. 

İkinci karışık sistem 

 

Shaoyin + Jueyin karışımı söz konusur. 

 

Bu sistemde Kalp, ince bağırsaklar, mesane, böbreklere ek olarak Sanjiao- perikart-safra kesesi- karaciğer kanalları mevcuttur. Bu kanallarla ait Yuan noktaları, H-7, SI-4, UB-64 (veya UB-2) 

Kid-3, P-7,Sj-3,GB-40, Liv-3 

 

Bu sistemde ateş, ağaç, su elementine ait noktalar bulunur. Ağaç ateşi besler, su ise ateşi sakinleştirir. 

Üçüncü Karışık sistem 

 

Bu sistemde Jüeyin+Taiyin beraberliği söz konusudur. Bu sistemde yer alan organlar, sekiz adettir. Bunlar, Sanjiao, perikart, karaciğer, safra kesesi, kalınbağırsaklar, akciğerler, mide, dalak’tır. Bu organlara ait Yuan noktaları ve önemli noktalra ise, Sj-3 veya Sj-5, P-7 veya P-6, Lu-9 veya Lu-7, Lu-5, St-44 veya St-36, St-40, Sp-3 veya Sp-6. 

Üçüncü karışık sistemde Ateş, metal, toprak elementine ait noktalar mevcuttur. Metal ateş’i baskılar, kontrol ederken, toprağı oluşturur. Toprakta ateşi sakinleştirir. 

Dünyada Akupunktur Uygulamaları ve Mevzuat Durumu 

 

Dr. Mehmet Zafer KALAYCI 

Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü 

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Daire Başkanı 

 

 

GTT uygulamaları ülkeden ülkeye değişir ve kültüre, anlayışa ve konvansiyonel tıbba bağlı olarak bazı uygulamalar (bazen modalite olarak adlandırılır) farklı algılanır. Akupunktur, önemli ilerlemenin kaydedilen bir uygulamadır. Akupunktur başlangıçta geleneksel Çin tıbbının bir parçası olarak ortaya çıkmış olsa da bu uygulama şu anda tüm dünyada kullanılmaktadır. 129 ülkeden alınan raporlara göre, şu anda bu ülkelerin %80’i akupunktur kullanımını tanımaktadır. 

Dünya sağlık örgütün 103 ülke, sunucular için düzenlemelerin olduğu 29 ülke, 18 ülkede sağlık sigortası bulunmaktadır. 

JAPONYA 

 

Japonya’da Japon doktorların %84’ü günlük uygulamada kampo, Japon bitki terapisi kullanmaktadır. Ayrıca 92.421 adet akupunkturcu bulunmaktadır. Akupunktur, moksibüsyon, geleneksel Japon mesajı ve judoterapi, özel sağlık sigortasından kısmen karşılanmaktadır. 

ÇİN HALK CUMHURİYETİ 

 

Çin’de, geleneksel tıp hizmetleri sunan, 520.600 yatak kapasiteli yaklaşık 440.700 sağlık hizmetleri kuruluşu bulunmaktadır ve bunlar, kırsal ve kentsel alanlarda geleneksel tıp hastaneleri ve genel hastaneler, klinikler ve sağlık istasyonları olmak üzere tüm seviyelerde faaliyet göstermektedir. Genel hastanelerin yaklaşık %90’ında bir geleneksel tıp bölümü bulunmakta ve hem yatılı hem ayakta tedavi gören hastalara geleneksel tıp hizmetleri sunulmaktadır. Geleneksel tıp kurumları, konvansiyonel tıp kurumları için geçerli olan ulusal mevzuata göre yönetilmektedir. Geleneksel tıp uygulayıcıları hem kamu hem özel klinik ve hastanelerde çalışabilmektedir. Çin kamu sigortası geleneksel tıp içerisinde olan akupunktur uygulamasını karşılamaktadır. Halk veya hastalar, sağlık hizmetleri bakımından geleneksel tıbbı veya konvansiyonel tıbbi seçmekte özgürdür veya doktorlar, hastanın sağlık durumlarına göre hangi tedavilerin daha uygun olduğu konusunda tavsiyelerde bulunabilir. 

Çin’de tüm eyaletlerinde akupunktur ve bitki tıbbı Geleneksel Çin tıbbının temelini oluşturmaktadır. 5yıllık batı tıp eğitiminin yanı sıra 5 yıllık doğu tıp eğitimi veren tıp fakülteleri mevcuttur. Doğu tıbbı eğitimi alan tıp fakültesi öğrencileri ilk 2-3 yıl ortak anatomi fizyoloji 

dersleri ve doğu tıbbının felsefesi ile tanı metodları hakkında eğitim aldıktan sonra bir kısmı akupunktur alanında bir kısmı Çin bitkileri ile tanı ve tedavisi alanında uzmanlaşmaktadır. 

Geleneksel Çin Bitki Tedavisi 

 

Çinlilerin bitki ile tedavisi de akupunktur gibi binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. İlk kayıtlara geçmiş bitki şifacısı Shennong olup, MÖ. 2800 lerde yaşadığı düşünülmektedir. Bitki tedavisinde bitki, hayvan ve maden türevlerinden oluşan reçete karışımı anlaşılmaktadır. Tarih içerisinde deneme yanılma metodu ile günümüze kadar gelmiştir. “Zhang Zhongjing” tarafından 220 yıllarında Han İmparatorluğu zamanında kayıt altına alınan “Treatise on Cold Damage Disorders and Miscellaneous Illnesses” kitapta pek çok hastalık için oluşturulmuş ilk reçete karışımları bulunmaktadır. Zaman içinde bu reçeteler bazı değişimlere uğrayarak Song impratorluğu zamanında “Treatise on Cold Damage Disorders” ve“Essential Prescriptions of the Golden Casket” adlı kitapta yeniden bir araya getirilmiştir. 

Kabaca 13000 üzerinde bulunan bitkisel ve hayvansal ürünlerden oluşan 100000 üzerinde reçete kayda alınmıştır. 1941 yılında 517 adet reçete kanıta dayalı olarak kayıt altına alınmıştır. 

Günümüzde Çin Bitki reçetesi için kullanılan bitkiler belli yerlerde belli koşullar ve iklimlerde yetiştirilmektedir. Çin Bitkisel Eczanelerinde her bir bitkisel ürünün bulunduğu çekmeceden doktorun yazdığı ürünler belirli gramajlarda bir araya getirilmektedir. Oluşturulan karışım önerilen sayı ve doza eşit miktarda bölünerek paketlenerek verilir. Genellikle insanlar bu bitkisel karışımı her doz öncesi, taze taze önerilen sürelerde kaynatarak içmektedirler. Günümüzde istenirse eczaneler bu bitkileri kaynatıp suyunu ambalajlayarak da verebilmektedirler. Batı tıbbına benzer şekilde doğu tıbbı hastaneleri bulunmaktadır. Bu hastanelerde branşlara göre örneğin; kadın doğum veya nörolojik yada kanser hastalıkları ile ilgili uzmanlaşmış bitki doktoru bulunmaktadır. Akupunkturda da benzer bir branşlaşmanın yanı sıra, kupa tedavisi ile manuel tedaviler de akupunktur bölümlerinde bulunmaktadır. Manuel terapinin Çin’de kullanılan formun Tuina denmektedir. 

Çin bitki terapisi için batı dünyasından gelen en önemli eleştiri bitkilerin halen gereken standartta ve güvenilirlikte olmamasıdır, bu konuda Çin ve Dünyada bilimsel çalışmalar sürmektedir. 

 

 

Avrupa Birliği CAMbrella Projesi 

 

Avrupa Birliği ülkelerinde tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları hakkında çalışmalar yapmak için kurulmuş Ocak 2010 Aralık 2012 tarihleri arasında faaliyet göstermiş bir araştırma ağıdır. Araştırma grubu içerisinde 12 Avrupa ülkesinden 16 farklı araştırma enstitüsü bulunmaktadır. Proje koordinatörlüğünü Competence Centre for Complementary Medicine and Naturopathy (Klinikum rechts der Isar, Tech. Univ. Munich, Germany) yürütmüştür ve projeye ayrılan bütçe yaklaşık 1500000 Euro olarak belirlenmiştir. 

Projenin amaçları dâhilinde 2020 yılına yönelik hedefler belirlenmiştir. Bu hedeflerden ilki geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının Avrupa Birliği ülkelerinde kullanım yaygınlığını belirlemek, Avrupa Birliği ülkelerinde vatandaşların, hizmet sağlayıcıların ve hastaların uygulamalarla ilgili beklentilerini ve bakış açılarını netleştirmek olarak tanımlanmıştır. Bunun yanı sıra geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının etkinlik, maliyet ve güvenilirlik, sağlık sistemi üzerindeki ekonomik etkisini ölçmek amacıyla bir veri tabanı oluşturma; uygulamaların güvenilirliğiyle ilgili rehber hazırlamak; obesite, diabet, kanser, iskelet-kas sistemi hastalıkları, sağlıklı yaşlanmayla ilgili en uygun ve etkin yöntemleri belirleme, ölçme ve değerlendirme, kanıta dayalı bilimsel çalışmalar yürütmek; Araştırma programlarını desteklemek, araştırmacılara kariyer fırsatları yaratmak, akademik değişim programlarını desteklemek hedefler arasında belirlenmiştir. CAMbrella projesi Amerika ve Asya’da ilgili kurumlarla iletişimi güçlendirmek ve ortak çalışmalar yürütmek sorumluluğunu da üstlenmiştir. 

Belirtilen amaçlar doğrultusunda 8 adet çalışma paketi oluşturulmuştur. Bu paketler, GTT terminolojisi ve tanımların oluşturulması; uygulamaların Avrupa’da yasal durumu; vatandaşların GTT uygulamalarına dair beklentileri ve tavırları hakkında talep analizi; Hasta açısından Avrupa’da GTT uygulamaları; sağlık teknolojileri değerlendirme ve Avrupa’da GTT uygulamaları haritası; küresel GTT ARGE çalışmaları; GTT araştırmalarında takip edilecek genel bir yol haritasının oluşturulması ve proje sonuçlarının yayımı, gelecekte yeni çalışmalara yönelik stratejiler geliştirme olarak tanımlanmıştır. 

 

Uygulamaların mevzuat kapsamına alındığı ülke sayıları 

National Center for Complementary and İntegratife Health (NCCIH): Tamamlayıcı ve İntegratif Tıp Merkezi: 

Geçen yıla kadar adı tamamlayıcı ve alternatif Tıp (National Center for Complementary and Alternative Medicine [NCCAM]) idi. Tamamlayıcı tıbbın konvansiyonel tıp ile bilimsel temellere dayalı kullanımını ifade etmesi için isim değişikliğine gidilmiş ve İntegrative eklenmiştir. 

NCCAM 1991 yılında 2 milyon dolarlık bütçe ile konvansiyonel olmayan tedavilerin incelenmesi, araştırmaların yapılması amacıyla kurulmuştur. Dr. Joseph J. Jacobs (Office of Alternative Medicine (OAM)) ilk müdür olarak atanmıştır.1999 da OAM olarak kurulan merkez NIH bünyesine alınarak NCCAM ismini alarak çalışmalarına devam etmiştir. 

2014 aralık ayında büyük bir bütçeyle NCCIM adını almıştır. NCCIH beş temel amaç belirlemiştir: 

Beden zihinsel uygulamalarının bilimsel çalışmalar doğrultusunda uygulanması ve belirli bir disipline oturtulması, 

Doğal ürünlere yönelik araştırmaların desteklenmesi ve cesaretlendirilmesi, 

Sağlığın ilerletilmesi ve sağlık politikalarının içine tamamlayıcı ve integratif tıbbın yerleştirilerek anlaşılmasının sağlanması, 

Titizlikle çalışma yapılmasının önünün açılıp desteklenmesi, 

Objektif, kanıta dayalı bilgilerin geliştirilip paylaşılması, 

Yukarıdaki amaçlar doğrultusunda NIH sosyal medya hesapları, web adreslerinin yanı sıra çalışmaları desteklemek amacıyla bütçesi bulunmaktadır. Bilimsel çalışma yapanları ödüllendirmektedir. 

 

Güney Kore Cumhuriyeti 

 

 

Kore'de modern Kore egitimi 1047 de başlamıştır. Kore tıbbı Üniversitesinin kabulü ve oluşumu 1053 de başlamiştır. Kore'de 11 tane kore tıbbı üniversitesi bulunmaktadır. 

Kore tıbbının orijinalliğini korunma ve insan saglıgına katkı yapmak amacı ile kurulan Üniversiteler insanlarla doğa arasındaki uyumu hedefler. Hizmet ruhunuza katkıda bulunur ve Kore tıbbının küreselleşmesini sağlayarak başarıyı hedefler. Kore Tıbbı üniversitelerinde yüksek lisans ve doktora için lisans üstü bulunmaktadır. 

6 yıllık tıp eğitiminin 4 yılında bir alanda uzmanlaşarak bitiren öğrenciler okul sonrası Ulusal Kore Tıbbi Lisans sınavına girmeye hak kazanırlar. 

Kore Tıbbı eğitimi Kore tıbbına has konulardaki klinik teorik ve pratiği içerir. Bunlar içerisinde akupunktur, bitkisel tip, meridyenler, sanghan, reçete yazma ve batı tıbbının temel konuları yer almaktadır. 

 

Uygulama Egitimi; 

Kore tıbbında ileri bir uzmanlık yapmak isteyenler mezuniyet sonrası üniversitelere afiliye olmuş hastanelerde bir yıl kore tıbbı intornlüğü ve üç yıl asistanlık eğitimi alırlar. 

 

Kore Tıbbı Uzmanlık Sistemi 

Uzmanlik sistemi 1999 da uygulamaya konmuş olup günümüzde 2002 yılından beri 8 dalda senede bir kez sınav yapılmaktadır .2013 itibarıyla 2317 Kore Tıbbi doktorunun uzmanlık sertifikası bulunmaktaymış. Kore Tıbbi doktorları hasta teşhis ve tedavisinde iyi eğitim alırken, yüksek kalitede tıbbi hizmet vermek için de birbiriyle yarışmaktadir. 

Mevzuatlarına göre Kore Tıbbı’nın amacı: 

Kanıta dayalı tıbbi takip ederek endüstrileşip küreselleşerek kaliteyi artırmak. Akademik çevreler de proje geliştirmek, 

İş ve akademik çevrelerinin birlikte çalışması, 

Ulluslararası bilimsel çalışmalarda ve bilim alışverişinde bulunmak 

Tanı ve tedavi icin gerekli tıbbi cihazların geliştirilmesi 

Obezite ve estetik gibi toplumun ihtiyacı olan konuların tedavisi için gerekli özel yaklaşımda bulunmak 

Kore Tıbbi le ilgili web sayfası hazırlamak 

 

 

 

Almanya: 

Almanya’da Berlin’deki Tabipler Birliği diğer Almanya’da ki eyalet tabip odalarının üzerinde çatı Tabip Odası olarak görev yapmaktadır. Doktorlar kendi eyaletlerindeki Tabip Odasına üye olmak zorundadır. Tıp eğitimi ve uzmanlık eğitimine kadar geçen sürede sınavları ve denetimi Sağlık Bakanlığı yapmakta, sonrasında Berlin Tabip Odası sınav ve denetim konusunu üstlenmektedir. 

 

Almanya’da Tabib Odası tamamlayıcı tıp ile ilgili sınavların organizasyonu, kimlerin eğitim alacağı ve eğitim müfredatını düzenlemektedir. Almanya’ da 4 alanda yasal düzenleme 

bulunmaktadır. Bunlar: akupunktur, homeopati, manuel terapi ve bitkisel terapidir. Bu eğitimleri doktorlar alabilmekte ve denetimini Tabib Odası yapmaktadır. Almanya da hekim dışı tamamlayıcı tıp uygulayıcılarla Tabib Odası ilgilenmiyor. Genel olarak bu sisteme karşılar. Özellikle şikâyet durumunda ciddi cezai yaptırımlar bulunmaktadır. Yapılan tamamlayıcı tıp uygulamasıyla ilgili bir şikâyet olursa, o zaman yaptığınız uygulama ile ilgili sertifikalarınız ya da alt yapınız sorgulanmaktadır. 

Doğal tıp yöntemlerini ya da alternatif tıp uygulamalarını kullanan hekimler bunu genellikle konvansiyonel uygulamalarla birleştirmektedir. 

Doktorlar dışında GTT yöntemlerini uygulayan grup ise Heilpraktikerler (Şifacı) dir. 

Bu meslek grubu 2. Dünya Savaşı sırasında açığa çıkan doktor ihtiyacı nedeniyle tanımlanmış, yasal olarak sadece Sağlık Bakanlığı’nca yapılacak sınavı düzenlenmiş bir meslektir. İlköğretim mezunu olan herkes heilpraktiker olmak için sınava girebilmektedir. Ülke genelinde 25.000 adet heilpraktiker olduğu söylenmektedir. Sınavın zorluğu nedeniyle ülke genelinde sınava yönelik özel okullar açılmış, eğitim verilmektedir. Bu sistem Türkiye’deki özel dershane sistemine benzemektedir. Eğitim 6 ayla 2 yıl arasında değişmektedir. 

Heilpraktikerlik mesleki eğitim için alınan standart bir eğitim olmaması nedeniyle kimi doktorlar tarafından ciddi olarak eleştirilmekte, ancak iyi uygulayıcıların da bulunduğu belirtilmektedir. 

Halkın şifacıları istemesi ve bir takım politik nedenlerle, şifacılık halen yürürlükte olan bir meslektir. 

Şifacıların da denetlemeleri Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmaktadır ancak daha çok şikâyet üzerine denetim yapıldığı öğrenilmiştir. Düzenli olarak denetlenmeleri söz konusu değildir. 

Almanya’da bitkisel ürünlerin satıldığı eczanede ise satılacak her bitkinin ağır metaller ve etkin madde yönünden değerlendirildiği, bitkilerin bir standardizasyonunun olduğu görülmüştür. 

Türklerde ve Anadolu’da Akupunktur ve Benzeri Uygulamaların Tarihçesi 

 

Doç. Dr. H. Volkan ACAR 

 

Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği 

 

GİRİŞ 

 

Bilindiği gibi, Türkçeye İngilizce kaynaklı olarak giren akupunktur, birebir sözcük karşılığı olarak “iğne saplama, iğneleme” anlamına gelse de klinik uygulamada sadece iğneleme yapılmamaktadır. Akupunktur tedavisinde önemli olan, meridyenlerin ve/veya noktaların herhangi bir yolla uyarılmasıdır. Bu nedenle de tedavide manuel iğneleme, elektroakupunktur, bitkisel tohumlar, laser, akupres, kapsikum flaster, kupa çekme, moksa gibi farklı yöntemler kullanılabilir. 

Bu çeşitlilik, akupunkturun tarih içindeki kullanımında da görülmektedir. Geçmişteki uygulamalarda da meridyenlerin ve/veya noktaların stimülasyonu için iğneleme yanında dağlama, moksa, kanatma/kan alma ve kupa çekme gibi çeşitli yöntemler kullanılmıştır. 

Tarihsel kayıtlar ve belgeler bu bağlamda incelendiğinde, Türklerin tarihin hemen her döneminde akupunktur ve benzeri uygulamaları bildiği, kullandığı ve bazı dönemlerde de öncülük yaptığı anlaşılmaktadır. 

Bu bölümde, tarihin ilk dönemlerinden itibaren Türk devletlerinde görülen akupunktur ve benzeri uygulamalar, belgeler ışığında incelenmeye çalışılacaktır. 

HUNLAR 

 

M.Ö. 209’da Mete’nin çeşitli boylar arasındaki birliği sağlamasıyla, Hunların bilinen ilk Türk devletini kurmuş oldukları kabul edilmektedir. Hunlar bugünkü Moğolistan, Rusya ve Çin topraklarını kaplayan geniş bir alanda yaşamaktaydılar. 

Hunlarla ilgili edindiğimiz bilgiler, Çin yazılı kaynaklarına ve Moğolistan, Çin ve Rusya’daki arkeolojik araştırmalara dayanmaktadır. 

Bu kayıtları incelediğimizde, Hunların akupunkturu ve moksibüsyonu bildiklerini ve tedavi amacıyla kullandıklarını söyleyebiliriz. Örneğin, M.Ö. 2. yüzyılda Çin elçisi Su- u’nun, bir Hun hekimi tarafından tedavi edildiğine dair kayıt vardır. Ağır yaralı olan elçi Su-u, sıcak  bir  çukura  yerleştirilmiş  ve  kanamanın  durdurulması  için  moksa  ve  dağlama 

kullanılmıştır. Ayrıca akupunkturun ilk uygulandığı bölgenin de Moğolistan coğrafyası olduğuna dair bulgular vardır. İç Moğolistan’daki İkh Zuu’da Hun devrine ait birkaç bronz iğne bulunmuştur. Araştırmacılar, bu iğnelerin yalnızca tıbbi amaçla kullanılmış olabileceğini belirtmektedirler. 

Bu bilgilerin de ötesinde, moksibüsyonun ilk olarak Hunlar tarafından kullanıldığı da söylenebilir. Bu dolaylı bilgilerin kaynağı ise, Çin tıbbının temel kitabı olarak kabul edilen Huang Di Nei Jing’dir. Aşağıda yer alan ve iki farklı Moğol tıp tarihçisinin konuyla ilgili bölümden yaptığı çeviriler şu şekildedir: 

Bu insanlar (Kuzeyliler) iri yapılıdırlar. Soğuk, iç organlarını olumsuz etkiler. Bu durumda en uygun tedavi yöntemi moksadır. Bu nedenle de, moksanın Kuzey’den kaynaklandığı söylenebilir. 

Kuş uçmaz, kervan geçmez yerler, Çin’in kuzeyinde yer alırlar. Buralar yüksektir, iklim çok soğuktur. Buralarda yaşayan halk süt ürünleriyle beslenir ve açık havada yaşar. Soğuğa bağlı hastalıklar sık görülür ve moksayla tedavi edilir. 

Bu metinlerdeki “Kuzeyliler” sözünün Hunları ifade ettiği şüphesizdir. Çünkü diğer Çin kaynaklarında da Çin Seddi’nin ötesinde yaşayan bu savaşçı halk için “Kuzeyliler”, “Kuzeydeki barbarlar”, “Kuzey halkı” gibi ifadeler kullanıldığı bilinmektedir. Zaten Çin Seddi’nin inşasındaki temel nedenlerden birisi de, Kuzey’den gelen akınlara karşı bir savunma hattı oluşturmaktır. Ve Yine Çin kaynaklarında Gök-Türklerden bahsedilirken, onların Hunların soyundan geldikleri bildirilmektedir. Bu nedenlerden dolayı moksibüsyonun ilk olarak, Kuzeyliler sözüyle ifade edilen Hunlar tarafından bulunup kullanıldığını iddia etmek çok da yanlış olmayacaktır. 

GÖKTÜRKLER 

 

Gök-Türk Kağanlığı M.S. 552-742 yılları arasında hüküm sürmüş bir Türk devletidir. 552-630 arası I. Gök-Türk Kağanlığı, 630-682 arası merkezi yönetimin bulunmadığı bir karışıklık (Fetret) dönemi, 682-742 arası ise II. Gök-Türk Kağanlığı dönemidir. Gök-Türklerin en önemli özelliği, tarihte kendilerini Türk olarak ifade eden ve devlet adı olarak da Türk ismini kullanan ilk topluluk olmalarıdır. Gök-Türklerin en yakın komşusu ve sürekli savaş halinde bulundukları ülke Çin’dir. Bu nedenle Gök-Türklerdeki siyasal olaylar ile ilgili bilgilerimizin hemen hemen tümü Çin kaynaklarına dayanmaktadır. 

Gök-Türklerdeki tıbbi uygulamalarla ilgili en önemli kaynak ise Tibet tıbbına ait yazılı belgelerdir. Bu kaynaklar incelendiğinde, Tibet tıp sistemini oluşturan üç önemli tıp ekolünün Hint tıbbı, Çin tıbbı ve Batı tıbbı (Yunan, Roma, Arap, Fars) olduğu görülmektedir. Ancak birçok araştırmacı, bu üçü dışında yer alan Orta Asya tıbbını da Tibet tıbbının oluşturulmasında önemli katkısı olan tıp gelenekleri arasında saymaktadır. 

Gök-Türk dönemi tıbbıyla ilgili ilk önemli kaynak Büyük Yuthog’un biyografisidir. Büyük Yuthog olarak da bilinen Yuthog Yonten Gonpo (708-833) uzun yıllar saray hekimliği yapmış ve Tibet Tıp sisteminin oluşturulmasında öncü sayılabilecek roller üstlenmiş Tibetli bir hekimdir. Bu biyografide, Tibet’e komşu ülkelerin tıbbın hangi alanlarında ileri olduğu anlatılırken, Karlukların dağlamada iyi olduklarından bahsedilir. Bu belgede yazılı olan dağlamayla ilgili bu cümlenin farklı bir yorumu da yapılmıştır. Schaeffer ve ark. metnin bütününü değerlendirdiklerinde, bu bölümde yazılı olan “Karluk hekim” ifadesinin, aslında “Türk hekim” olarak anlaşılması gerektiğini, metinde Drugu (Türk) yerine Garluk (Karluk) yazılmış olduğunu ifade ederler. Ama bu yorum farklılıklarının bizim açımızdan önemi yoktur, çünkü Karluklar da Gök-Türklerin bir kolu kabul edilmektedir. Yani metindeki bu sözcükle ister Karluklar ister de Gök-Türkler kast edilmiş olsun, her iki durumda da Orta Asya Türk devletlerinin dağlamada öncü olduklarını belirtilmektedir. 

Gök-Türk dönemiyle ilgili ikinci Tibetçe kaynak ise Dunhuang belgeleri arasında bulunmuştur. Avrupalı bilim adamlarının 20. yüzyılın başında Orta Asya’da yaptıkları keşif gezilerinde 5.-11. yüzyıl arasını kapsayan döneme ait onbinlerce belge gün ışığına çıkarılmıştır. İpek Yolu üzerindeki önemli geçiş noktalarından biri olan Dunhuang’da bulunan Tibetçe belgelerden birindeki bir cümle, Türk tıp tarihi açısından önemli bir bilgi sunar. PT 127 kodlu belgenin “Epidemik Ateş” bölümündeki bir cümle, iki ayrı araştırmacı tarafından iki farklı yorumla çevrilmiştir. Eski Tibetçeden yapılan çeviriler şu şekildedir: 

Hekim, Türk bölgesinden gelen iğnelerle de kanatma uygulayabilir. (The practitioner may also apply bloodletting with needles from Turk region. 

Dağlama için demir kullanılan Türk yöntemi de uygun bir tedavidir. (The Turkic method [using] iron for cautery is also suitable). Metnin transkripsiyonunu yapanlara göre bu cümle, hem kan alma hem de dağlama/moksa yöntemlerini ifade etmektedir. 

Bu veriler ışığında, Gök-Türkler ve/veya Karluklarda dağlamanın/moksanın yaygın bir şekilde uygulandığını ve komşu ülkeler tarafından da örnek alınan bir tedavi yöntemi olduğunu söyleyebiliriz. 

UYGURLAR 

 

Uygur Kağanlığı, M.S. 744-840 tarihleri arasında hüküm sürmüş olan bir Türk devletidir. 

20. yüzyılın başında Alman arkeoloji heyetlerinin Turfan (İdikut) yakınlarında yaptığı araştırmalarda Uygur tıbbına ait önemli belgelere ulaşılmıştır. Almanca olarak yazdığı makalelerle bu belgeleri ilk olarak tanıtan Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat olmuştur. Prof. Dr. Süheyl Ünver ise, Uygur tıbbıyla ilgili yazdığı Türkçe makalelerde bu belgelere yer vermiştir. Bu belgeler arasında bulunan üç adet resim, akupunktur açısından çok önemli birer belge özelliği taşımaktadır. Her bir resimde birer insan figürü vardır ve bu figürlerin üzerinde akupunktur meridyenlerine benzer şekilde çizgiler çizilmiştir. Ayrıca bu çizgilerin üzerinde de belli noktalar işaretlenerek yanlarına açıklamalar yapılmıştır. Metinlerin yorumlanması sonucu, bunların pratik akupunktur/moksa reçeteleri olduğu anlaşılmıştır. Yani hangi endikasyonda hangi meridyenlerdeki hangi noktaların kullanılacağı açıklanmaktadır. 

Dolayısıyla bu belgeler Uygurların akupunktur bildiklerine, uyguladıklarına ve bu konuda broşürler/kitaplar hazırladıklarına dair birer kayıt olarak kabul edilmektedir. 

OSMANLILAR 

 

Anadolu Türk beylikleri ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde yazılmış olan çok sayıda tıp yazması günümüze kadar ulaşmıştır. Ayrıntılı bir inceleme yapıldığında bu eserlerden bazılarında tedavi amacıyla dağlamanın da kullanıldığı görülmektedir. Bu eserlerden bazıları şunlardır: 

Müntahab-ı Şifa (Celalüddin Hızır - Hacı Paşa) Esbab ve Alamat (Necibuddin es-Semerkandi) 

Tuhfetü’l-Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb (Hezarfen Hüseyin Efendi) Tuhfe-i Mübarizi (Hekim Bereket) 

Cerrahname (Yazarı Bilinmiyor) 

Enmuzec-i Tıbb (Ser-Etibba Emir Çelebi) 

 

Ancak bu eserlerdeki dağlama uygulamaları, akupunktur ilkelerine uygun değildir. Genellikle cilt lezyonlarının ya da hastalığın olduğu organın/bölgenin dağlanması şeklinde anlatımlar vardır. 

Anadolu tıp yazmaları arasında, bize akupunktur/moksa açısından en değerli bilgileri veren kaynak ise Cerrahiyet’ül-Haniyye’dir. Bu kitap, Amasya Darüşşifası’nda 14 yıl hekimlik yapmış olan Sabuncuoğlu Şerefeddin (1385-1468?) tarafından yazılmıştır. Cerrahiyet’ül- Haniyye aslında tümüyle telif bir eser değildir. Bu eserin ana kaynağı Endülüslü Arap hekimi Zehravi (936-1013) tarafından yazılmış olan et-Tasrif’tir. Modern cerrahinin babası kabul edilen Zehravi’nin yazdığı bu eser 30 cilttir. Sabuncuoğlu bu eserin son cildini önce Türkçeye çevirmiş, daha sonra da bu çevirinin üzerine hem kendi deneyimlerini ve gözlemlerini hem de başka kaynaklardan aldığı bilgileri ilave ederek yeni bir eser oluşturmuştur. Ayrıca, Türkçe yazılmış olması ve işlemlerin renkli çizimlerle anlatılıyor olması, kitaba ayrı bir özellik kazandırmaktadır. Dolayısıyla Arap harfleriyle Türkçe yazılmış olan bu eser, hem Türk tıbbının hem de İslam tıbbının ilk resimli tıp ders kitabı olma özelliğini taşımaktadır. Cerrahiyet’ül- Haniyye üç bölümden oluşmaktadır ve kitabın 1. bölümü dağlamalara, 2. bölümü cerrahi tedavilere, 3. bölümü de kırık-çıkıklara ayrılmıştır. 

Cerrahiyet’ül-Haniyye’deki dört ayrı başlıkta yer alan bilgiler, bize Şerefeddin Sabuncuoğlu’nun akupunktur bilgisine sahip olduğunu göstermektedir. Bu dört başlıktaki bilgiler şöyle sıralanabilir: 

Diş ağrısı 

 

Bir kişinin sağ tarafındaki dişi ağrısa sol bileğinin alt kemiğinin üzerine dağlama yapın, sol taraftaki ağrırsa da sağ tarafa dağlama uygulayın 

Burada tanımlanan nokta LI 4 noktasına karşılık gelmektedir. Ayrıca, kalın barsak meridyeninin izlediği yol düşünüldüğünde, uygulanan çapraz iğneleme yöntemi de akupunktur tedavi ilkelerine uygun bir yöntemdir. 

Hemoroid 

 

Büyük başlı bir dağlama aletiyle göbeğin üzerini dağlayın. Bu yöntem hemoroide, abdominal herniye ve kronik diareye yararlıdır 

Burada tanımlanan CV 8 (Ren 8) noktası, tam göbek üzerindedir. Bu nokta, iğnelemenin kontrendike olduğu ve sadece moksibüsyon uygulanmasının önerildiği bir noktadır. Bu nokta için önerilen diğer endikasyonlar da, CV 8 noktasının endikasyonları arasında sayılmaktadır. 

Dermatit 

 

Hastanın iki elinin iki bileğinin üst kemiğinin başına yakın yerde, ağzı keskin olmayan dağlama aletiyle dağlama yapın. Dağlama yapılacak yer, kemiğin başından iki parmak yukarıda olmalıdır 

Bu tanımlanan yer, PC 6 noktasına karşılık gelmektedir ve kitapta nokta yeri, hasta üzerinde çizilerek de gösterilmiştir. 

Dermatofitozis 

 

Bu başlıkta anlatılan ilginç bir anekdot vardır. Buna göre, Sabuncuoğlu önce hastayı güneşe karşı oturtmuş ve lokal iğneleme yapmaktadır: 

Hekim, hastanın arkasına baktığında pire ısırmış gibi kızıl lekeler gördüğünde, bunların olduğu yerlere iğneleme yapmalıdır 

Bu sırada Sabuncuoğlu’nun yanına “bir Tatar hoca” gelir ve yeni bir yöntem öğretir: 

 

Her iki el bileğinin üzerinde iki damar vardır, bunlar bilek ekleminden dört parmak yukarıdadır. Bu noktaları işaretleyip o iki damarı da kestim. Topukların iç kısmında da safen adı verilen iki damar vardır. Bu damarları da topuktan dört parmak yukarıda işaretledi, ben de bu damarları kestim 

Burada dikkati çeken iki nokta vardır. İlki, Sabuncuoğlu’nun hastaya önce lokal iğneleme yapıyor olmasıdır. Akupunktur uygulamasında da sıklıkla başvurulan lokal iğnelemede, lezyonun olduğu bölge iğnelenmektedir. İkinci yöntemde ise PC 5 ve SP 6 noktalarına kanatma yapılmıştır. Kanatma için seçilen noktaların yerinin ayrıntılı tanımları dışında, bu noktaları Sabuncuoğlu’na önerenin Orta Asya kökenli olması, yöntemin akupunkturla bağlantısını ortaya koymaktadır. 

Şerefeddin Sabuncuoğlu’nun akupunktur bilgisine nasıl erişmiş olabileceğine dair iki olasılık sözkonusudur: 

Anadolu Türklerinin Orta Asya kökenleri – Göçlerle Anadolu’ya gelen Türk boyları, beraberlerinde Orta Asya’da sahip olup uyguladıkları tıp bilgisini de getirmişlerdir. Bu nedenle Orta Asya kökenli tıbbi uygulamaların Anadolu hekimliğinde de kullanılmış olması şaşırtıcı değildir. 

Tansukname-i İlhan – Tansukname, uzun yıllar İlhanlıların vezirliğini yapmış olan Reşidüddin Fazlallah’ın yazdığı bir eserdir. Reşidüddin, Hamedan doğumlu Yahudi bir hekimdir. İran Moğollarının hizmetinde önemli görevler üstlenmiş olan Reşidüddin, tıp tarihçileri tarafından Doğu (Çin-Orta Asya) ile Batı (İran, Anadolu, Roma, Osmanlılar) arasında tıbbi bir köprü olarak kabul edilmektedir. Eserin giriş bölümünün çevirisi (Tanksukname-i İlhani der Fünunu Ulum-ı Hatai Mukaddimesi) 1939’da Prof. Dr. Süheyl Ünver tarafından yayınlanmıştır. Eserde beş element, 12 meridyen, Zang-Fu organları ve çi (Qi) kavramları ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Eserde yer alan şu satırlar, Orta Asya Türk tıp tarihi açısından önemli bilgiler vermektedir: 

Her ne kadar dağlamak, bizim tabiplerimiz indinde de cari ve mücerreb bir keyfiyettir. Fakat Hatay ve Moğol tabipleri bu hususta mübalağa ederek birçok hastalıkların ilacını dağlamakla yaparlar. 

Hataylılar bazı vakitlerde hastalığın sağ tarafta olduğunu görünce sol tarafı dağlarlar. 

 

Hataylılardan birçok defalar dağlanmamış adam nadir bulunur. Bazıları olur ki bir defada onlara yirmi, otuz dağ vurulmuş bulunur. 

Mal ve davarların hastalıklarına vakıf olan Türklerle göçebeler ve baytarların ilaçları, ekseriyetle dağlamaktır. Yara ve şiddetli ağrılara, dağlamakla mualece ederler ve dağlamak bu suretle faide verir. 

Anlatıldığı veçhile Hatay halkiyle Türkler, dağlamada mübalağa göstermişler ve bu hususta kitaplar tedvin ederek dağlanma yerlerini resimlerle göstermişlerdir. 

Yukarıda aktarılan bu bilgiler, bize Türklerin hem hekimlikte hem de veteriner hekimlikte dağlamayı yaygın bir tedavi olarak kullandığını göstermektedir. Ayrıca bu satırlardan öğrendiğimiz bir şey daha vardır. Bu da dağlamanın rastgele herhangi bir yere ya da sadece lezyonlu bölgeye yapılmadığıdır. Metne göre dağlama yapılacak yer, yani hangi hastalıkta hangi noktaların dağlanacağı, tedavi açısından önem taşımaktadır ve bu konuda hazırlanmış resimli kitaplar bulunmaktadır.  Dolayısıyla teorik temelleri oluşturulmuş ve 

akupunktur/moksibüsyonla büyük benzerlik gösteren dağlama, Orta Asya Türkleri tarafından bilinmekte ve yaygın bir şekilde uygulanmaktadır. 

 

 

ANADOLU HALK HEKİMLİĞİ 

 

Anadolu halk hekimliğin temel kurumu ocaklardır. Hasta tedavilerinin yapıldığı bu merkezlerde tedaviyi uygulayanlara ise ocak ya da ocaklı denmektedir. Ocaklarda hastalar için uygulanan farklı tedavi yöntemleri bulunmaktadır. 

Dağlama 

 

Bu ocaklarda uygulanan başlıca tedavi yöntemlerinden birisi de dağlamadır. Dağlama doğrudan ya da dolaylı yöntemlerle yapılabilir. Doğrudan dağlama için şiş, yorgan iğnesi, çuvaldız, çıkrık şişi, ustura, çivi vb. sivri bir metal cisim ya da tahta kaşık sapı ateşte kızdırılır ve istenen bölgeye uygulanır. Dolaylı dağlamada ise farklı teknikler vardır. Urfa’da pamuklu bir bez, kalem kalınlığında sarıldıktan sonra bezin bir ucu yakılır. Daha sonra yanmayan uç, hastanın cildine konarak oluşan sıcaklığın yavaş yavaş deriye ulaşması beklenir. Yöre halkınca “şittara dağlaması” olarak adlandırılan bu uygulama, aslında bir tür moksibüsyondur ve Orta Asya’da da halen uygulanmaktadır. 

Dağlama uygulamaları kabaca ikiye ayrılabilir. İlkinde lokalize lezyonlar (çıban, yara gibi iltihabi lezyonlar) lezyon üstü dağlanarak tedavi edilmeye çalışılmaktadır ki, bu uygulamaları akupunktur ve moksibüsyonla ilişkilendirmek zordur. Diğer türde ise dağlama, doğrudan hastalık bölgesine değil, vücudun farklı bir yerine uygulanmaktadır. Buna dair örnekler şunlardır: 

Ankara’da bebeklerdeki Mongol lekesinde topuk dağlanır, Şebinkarahisar ve Şanlıurfa’da kuduzda dilaltı dağlanır, Toroslarda başağrısında şakaklar dağlanır, 

Çocuklarda görülen ve gelincik adı verilen rahatsızlıkta (çocuklarda sürekli ağlama, huzursuzluk) İstanbul’da ve Balıkesir’de göbek altı ya da göbek üstü üç defa iğne ile dağlanır, 

Toroslarda nezlede saçlı deri traş edilip ustura ile dağlanır, 

Şanlıurfa’da infertilitede erkeklerde bilateral alın yan kenarı, bilateral lateral abdominal bölge ve bilateral humerus kol kasları dağlanır, 

Adana’da boğaz ağrısında (tonsillit) yorgan iğnesi ateşte kızdırılır, boğazın iki yanına 2-3 kere basılır, 

Balıkesir’de sarılıkta göbeğe üç defa dağlama yapılır. 

 

Bu sayılanlar dışında akupunkturla doğruda bağlantılandırılabilecek çok ilginç bir örnek vardır. 1932’de yayınlanmış Çankırı halk hekimliğine ait bir kitapta diş ağrısı tedavisi için, sağ taraftaki diş ağrısında sol taraf, sol taraftaki diş ağrısında da sağ taraf bileğe dövülmüş sarımsak sarılması önerilmektedir (üçok 32-çankırı). Yukarıda belirtildiği gibi, Sabuncuoğlu Şerefeddin tarafından yazılan Cerrahiyetü’l-Haniyye adlı eserde de tanımlanan bu yöntem, akupunktur uygulama ilkelerine uygun bir tedavi yöntemidir. 

 

 

 

 

 

İğneleme, Kesme, Çizme 

 

Anadolu halk hekimliği yayınlarında iğneleme ile ilgili kayıt sayısı fazla değildir. Saptanabilen bir kayıtta Antalya-Isparta yöresinde “sırt ağrılarında kürek kemiğine çuvaldız” batırıldığı ve romatizma ağrılarında “bir araya getirilmiş 3-4 iğne”nin “su ile ıslatılmış baruta batırılarak ağrılı bölgeye” saplandığı belirtilmektedir. 

İğnelemenin az olmasına karşın, tedavi amacıyla vücudun belli bölümlerinin kesilmesine dair örneklere daha çok sayıda rastlanmaktadır. Buna dair örnekler şunlardır: 

Kars-Iğdır’da konuşamayan çocukta dilaltı damarı iğneleyip jiletle kesilir, Balıkesir, Ceyhan ve Kastamonu’da konuşamayan çocukta dilaltı bağı kesilir, Çankırı’da göz kanlanmasında başın tepesi traş edilerek ustura ile çizilir, 

Sarılıkta Denizli’de başın üzeri tam orta yerinden ustura ile çizilir, Çankırı ve Mersin’de alın jiletle kesilir, Denizli’de iki kaş ortası ya da dilin altı, sağı, solu ya da üst dudak bağı ustura ile kesilir, Afyon’da üst dudak bağı kesilir, Kars-Iğdır’da dil altı ve dudak altı kesilir, Kastamonu’da dudak, damak, dil altı, burun üstü-altı, bel, iki kaş arası kesilir, kanatılır, 

Aydın’da dilaltı, iki kaşın ortası, başın üst ortası kesilir, Elazığ, Adana ve Balıkesir’de iki kaşın ortası jiletlenir, 

Kars-Iğdır’da öksürükte alın jiletle kanatılır, Düziçi’nde baş dönmesinde alın çizilip kanatılır, 

Balıkesir’de çocuklardaki çıban, yara, berelerde bel ortasına çizik atılır. 

 

 

 

İğneleme, dağlama ve moksa yanında kesme/kanatma için de vücudun belli bölgelerinin tercih ediliyor olması, geleneksel akupunktur ilkelerine uygun bir durumdur. Bunun için seçilen noktaların bazıları, zaman içinde kullanılan ve uygulanan akupunktur noktalarıyla uyum göstermektedir. 

 

 

SONUÇ 

 

Yaygın inanışın tersine akupunktur ve benzeri uygulamaların Türkiye’ye giriş tarihi 20. yüzyılın ikinci yarısı değildir. Türklerin akupunkturla tanışıklıkları çok daha eskilere dayanmaktadır. Eldeki mevcut bilgiler Türk boylarının ve devletlerinin, Anadolu’ya göç etmeden önceki dönemlerde akupunktur bilgisine sahip olduklarını göstermektedir. Belgelere göre Hunlar, Karluklar, Gök-Türkler ve Uygurlar dönemlerinde akupunktur, moksibüsyon ve dağlama yaygın olarak uygulanmaktaydı. Osmanlılar da bu geleneğe sahip çıkmış ve bu uygulamalara hem yazılı kaynaklarında hem de günlük uygulamalarında yer vermişlerdir. 

Sonuç olarak, akupunktur ve moksibüsyon Türklere yabancı bir uygulama değildir. Dünyada Çin tıbbı ya da Geleneksel Çin Tıbbı olarak bilinen bu tedavi yöntemini ve onun kavramsal temellerini, Çin Tıbbı yerine Orta Asya Tıbbı olarak kabul etmek daha doğru bir yaklaşım olabilir. 

 

 

 

 

 

KAYNAKLAR 

bağlantılar yoluyla bütün vücuda dağıtıldığı; akciğer disfonksiyonunda öksürük, astım, ödem ve kabızlık gibi belirtilerin görülebildiği belirtilmektedir (2,4,5,9-11). 

Dalak 

 

Beş elementten toprak ile ilgisi bulunduğu ve sindirimin önemli organlarından biri olduğu; gıdalardan qi’nin (özün) transformasyon-transportunu (yiyecek-içeceklerin sindirilerek temel besin maddelerine dönüştürülmesi ve bunların emilerek tüm vücuda dağıtılması) ve atıkların ayıklanmasını sağladığı; kaslar, ekstremiteler, ağız, dudak görünümü, tat duyusu, düşünce ve rüyalar üzerine etkili olduğu; besinlerin yukarı doğru gönderilmesi, kan dolaşımının kontrol edilmesi ve çeşitli iç organların normal pozisyonlarında tutulması gibi faaliyetlere de katkıda bulunduğu yazılmaktadır (2,4,5,9-11). 

Dalağın su metabolizması ve sıvıların vücuda dağıtılmasında önemli görevler üstlendiği; suyun dalaktan böbreğe gönderildiği ve mesaneden atıldığı; su metabolizmasının akciğerin dağıtım- iniş, dalağın ise transformasyon-transport fonksiyonları ile birlikte gerçekleştirildiği; dalak bozukluğunda ödem, balgam gibi bulguların görülebildiği belirtilmektedir (2,4,5,10,11). 

Böbrekler 

 

Üreme-büyüme-gelişimin kontrol edilmesi, özün depolanması, su metabolizmasının yönetilmesi, qi’nin alınması, iliğin üretilmesi, beynin beslenmesi, kemiklerin kontrol edilmesi, kanın üretilmesi, saç parlaklığının düzenlenmesi, alt iki açıklığın (dış genital-üretra ve anüs’ün) kontrol edilmesi ve kulağa açılma gibi işlevlerinin olduğu; irade gücü ve rüyaları etkilediği ve beş elementten su ile ilgisi bulunduğu bildirilmektedir (2,4,5,9-11). 

İnsan vücudunu oluşturan, fonksiyonları düzenleyen ve yaşam kaynağı sayılan temel maddenin öz olarak isimlendirildiği; özün anne-babadan gelen konjenital öz ve gıdalardan dönüştürülen kazanılmış öz olmak üzere iki bölümünün bulunduğu; konjenital öz ile kazanılmış özün farklı kaynaklardan geldikleri, her ikisinin de böbreklerde depolandıkları ve birbirlerini destekledikleri; doğumdan önce konjenital özün, kazanılmış özün üretim potansiyelini oluşturduğu; doğumdan sonra ise kazanılmış özün, konjenital özü sürekli olarak desteklediği; ikisinin böbreklerde kombine edilerek insan vücudunun büyümesi, gelişmesi ve üremesi üzerine etkili olan “böbrek temel qi”nin meydana getirildiği; öz ve kanın birbirlerini üretebildiği; öz yeterli ise yeterli kanın yapılabildiği ifade edilmektedir (2,4,5,9-11). 

Suyun dağıtılmasında, düzenlenmesinde ve metabolizmasında böbreğin önemli rol oynadığı ve “böbrek, suyun organıdır” denildiği; suyun mide tarafından alındığı ve transformasyon- 

transportunun ise dalak tarafından sağlandığı; sıvının akciğerin iniş fonksiyonu ile aşağı doğru böbreğe ulaştırıldığı, burada böbrek Yang qi aktivitesi ile de berrak ve bulanık olarak iki bölüme ayrıştırıldığı; yararlı berrak sıvının akciğere geri gönderildiği, bulanık atık sıvının ise mesaneye ulaştırıldığı ve burada idrara dönüştürülerek atıldığı; su dağıtımının mide, dalak, ince bağırsaklar, kalın bağırsaklar, akciğer, mesane ve San Jiao fonksiyonları ile birlikte sağlandığı ve bu fonksiyonların tümünün böbrek ile organize edildiği; böbreğin anormal qi aktivitesinden mesane fonksiyonlarının olumsuz etkilendiği; böbrek Yang’ı yetersiz ise vücutta su tutulmasına bağlı olarak oligüri, anüri, ödem; böbrek Yin’i yetersiz ise poliüri, inkontinans, enürezis gibi belirtilerin görülebildiği bildirilmektedir (2,4,5,9-11). 

Kemiklerin böbrek özünden oluşturulan ilik ile beslendiği; kemik iliği ile omuriliğin birlikte “ilik” olarak adlandırıldığı; beyne “ilik denizi (ilik deposu)” denildiği; böbrek özü yetersiz ise bel bölgesi ve dizlerde ağrı-zayıflık, alt ekstremitelerde güçsüzlük-atrofi-parezi, kolay oluşan kemik kırıkları (özellikle yaşlılarda), çocuklarda gelişim bozukluğu ve fontanel kapanmasında gecikme gibi belirtilerin ortaya çıkabildiği; dişlerin kemiklerden derive olduğu; böbrek özü zayıfsa dişlerde düzensizliklerin ve erken yaşta kayıpların görülebildiği yazılmaktadır (2). 

GÇT’nda anterior ve posterior olmak üzere iki Yin açıklılığının tarif edildiği; anterior (üretra- dış genital) açıklığın, idrar ve üreme ile; posterior (anüs) açıklığın ise defekasyon ile ilgili olduğu; böbreklerin meridyenler ile vücuttaki üç açıklığa (yukarıda kulaklara, aşağıda dış genital ve anüse) bağlandığı bildirilmektedir (2,5,9,11). 

Karaciğer 

 

Kanın depolanması, qi akışının düzenlenmesi, sindirimin desteklenmesi, kan dolaşımının ve sıvı metabolizmasının desteklenmesi, tendonların kontrol edilmesi, tırnak sağlığının düzenlenmesi, duyguların harmonize edilmesi, ruhun barındırılması, menstrüasyonun düzenlenmesi, safra salgısının kontrol edilmesi, gözlere açılma (meridyenleri aracılığıyla göz sistemine bağlanma) ve rüyaları etkileme gibi işlevlerinin bulunduğu; kanı depolaması ve dolaşımdaki kan hacmini etkilemesi nedeniyle “kan denizi (kan deposu)” olarak adlandırıldığı; beş elementten odun ile ilgili olduğu; disfonksiyonunda bulanık görme, gece körlüğü, tendon- kas spazmı, hareket bozukluğu, bacaklarda uyuşukluk, oligomenore, amenore ve uterus kanamaları gibi belirtilerin görülebildiği bildirilmektedir (2,4,5,9-11). 

Ekstra Fu Organlar 

Uterus, beyin, ilik, kemikler, kan damarları ve safra kesesinin altı Ekstra (Extraordinary, Irregular, Olağanüstü) Fu organ olarak adlandırıldığı; bunların kan, safra, ilik gibi bazı rafine özlerini depoladıkları için Yin organlara, ama morfolojik olarak içleri boş olduğu için de Yang organlara benzetildiği, ancak Zang organlar gibi fonksiyonlarının kompleks olmadıkları ve Fu organlar gibi de doğrudan yiyecek-içeceklerden esansiyel maddeleri almadıkları; Zang-Fu organları ile yakından bağlantılı oldukları için Zang-Fu organların topografisi ve fizyolojisine entegre edilmeye çalışıldığı vurgulanmaktadır (1,2,4). 

Uterus 

 

Ekstra organların en önemlisi olduğu; menstrüasyonu, fetal beslenmeyi ve gebeliği düzenlediği; chong kanalı, ren kanalı ve böbrekler ile yakın ilişkileri bulunduğu; normal işlevlerinin chong ve ren kanallarındaki qi ve kan ile sağlandığı; bu qi ve kanda yetersizlik varsa düzensiz menstrüasyon, amenore ve infertilite gibi belirtilerin görülebildiği bildirilmektedir (2,4). 

Kanın kalp tarafından yönetilmesi, karaciğer tarafından depolanması ve dalak tarafından kontrol edilmesi nedeniyle uterusun, bu organlar ile çok yakın ilişki içinde olduğu; bu organlardan kaynaklanan kan bozukluklarının uterus fonksiyonlarını doğrudan etkilediği; karaciğer kanı ile uterus arasındaki ilişkinin pratik uygulamalarda çok önemli olduğu; öte yandan böbrekler zayıfsa düşük ihtimali ve infertilite gibi üreme bozukluklarının görülebildiği; uterusun chong kanalı aracılığıyla mide ile bağlantılı olduğu ve bu bağlantının uterusu etkileyerek sabah bulantılarına yol açabildiği belirtilmektedir (2). 

Beyin 

 

Beş duyu ve mental faaliyetlerin beyin ile kontrol edildiği yazılmaktadır (2,4). 

 

İlik 

 

Böbrek özü tarafından üretilen iliğin, kemik iliğinin üretilmesi ve beyin-omuriliğin beslenmesi gibi işlevlerinin olduğu belirtilmektedir (2). 

Kemikler 

 

Böbrekler ile kontrol edilen kemiklerin kemik iliğini depoladıkları için ekstra organ olarak sayıldıkları; böbrek özünde eksiklik varsa zayıf oldukları ve kolay kırıldıkları, kırıklarının iyileşmesine yardımcı olabilmek için böbreklerin tedavi edilmesinin uygun olabileceği bildirilmektedir (2). 

Kan Damarları 

Kan içerdikleri için ekstra organ olarak kabul edildikleri, kan tarafından dolduruldukları ve böbreklere bağlandıkları belirtilmektedir (2). 

Safra Kesesi 

 

Fonksiyonları Fu organlar başlığında tartışılan safra kesesinin, bir Yang organı olarak diğer Yang organların aksine, rafine özünü (safrayı) depoladığı için ekstra organ olarak da kabul edildiği aktarılmaktadır (2). 

Organların Karşılıklı Etkileşimleri 

 

Bir organın, tek başına değil, ancak bu entegre sistem içinde var olabildiği ve fonksiyonlarını sürdürebildiği; organların birbirleriyle olan karşılıklı ilişkilerinin anlaşılmasının, GÇT’nın en önemli yönlerinden birisi olduğu; organların karşılıklı iletişimlerinin uyum içinde olmasının, vücudun fizyolojik olarak kompleks takım çalışması ortamında, her bir iç organın bireysel olarak düzgün çalışması için de gerekli olduğu; herhangi bir organın fonksiyonlarında artma- azalma olursa entegre sistemin güç-enerji dengesinin bozulabildiği; böyle bir bozulmada kaskat etkisiyle tüm vücut sisteminin etkilenebildiği; organların karşılıklı karmaşık ilişkilerini, GÇT felsefesi dışında bir anlayışla anlatma ve anlamanın oldukça zor olduğu vurgulanmaktadır (2- 4,8). 

Huangdi Neijing tarafından Zang-Fu organlar ile ilgili olarak Zangxiang (Zang: iç organ; Xiang: görüntü; Zangxiang: visseral dışa yansıma) teorisinin ortaya atıldığı; bu teoriyle iç organlar ile onların fizyolojik ve patolojik durumlarının dışa yansımalarının kastedildiği; dışa yansıma teorisinde qi, kan, Yin ve Yang’ın Zang-Fu organlarının fizyolojik fonksiyonları için gerekli olan maddeler olduğu; tüm patolojik değişikliklerin bu maddelerin eksikleri ya da bozukluklarından kaynaklandığı; bu rafine maddelere ait etkilerin organlardaki fizyolojik fonksiyonlar ve patolojik değişiklikler ile anlaşılabileceği; dışa yansıma teorisinin deneyim ve klinik uygulamalar temeli üzerine kurulduğu; iç organlar hakkında fizyolojik fonksiyonlarına, patolojik değişikliklerine ve tedaviye verdikleri yanıtlara bakılarak bilgi edinilebileceği hatırlatılmaktadır (1-4,8). 

Fu Organların Karşılıklı İlişkileri 

 

Vücut maddelerinin alınması, sindirilmesi, dağıtılması ve atılması işlevlerinin Fu organlar tarafından birlikte gerçekleştirildiği; bu birlikte gerçekleştirme sürecinin sağlıklı olabilmesi için Fu organlardan her hangi birinde problem bulunmaması gerektiği; altı Fu organın işlevlerini özetlemek için “altı Fu organın vücuda katkısı, boşaltma kapasitelerine bağlıdır” denildiği; 

safra kesesi ateşinde mide qi’nin yukarı doğru etkisiyle bulantı, kusma ve rejürjitasyon (acı sıvı) gibi belirtilerin görülebildiği bildirilmektedir (2,4,5). 

Zang Organların Karşılıklı İlişkileri 

 

Kalp ile dalak arasındaki ilişkinin, kanın formasyonuna ve dolaşımına; Kalp-Karaciğer ikilisinin, kan dolaşımına ve zihinsel-duygusal faaliyetlere; Kalp (ateş, kalp ile yönetilmekte)- Böbrek (su, böbrek ile yönetilmekte) ikilisinin, ateş ile su arasındaki uyuma; Dalak-Akciğer ikilisinin, qi oluşumuna ve su metabolizmasına; Akciğer-Karaciğer ikilisinin, qi’nin düzenlenmesine (iniş ve çıkışına); Akciğer-Böbrek ikilisinin, solunuma ve su metabolizmasına; Karaciğer-Dalak ikilisinin, yiyeceklerin sindirimine ve kanın üretilmesine-depolanmasına- dolaşımına; Karaciğer-Böbrek ikilisinin, karaciğer kanı ile böbrek özü için ortak kaynağın paylaşılması durumuna ve karaciğer ile böbrek Yin’lerinin birbirlerinden karşılıklı beslenmesi olayına; Böbrek (prenatal yaşamın temeli)-Dalak (postnatal yaşamın kaynağı) ikilisinin, doğuştan gelen ve kazanılan yapılar arasındaki ilişkilere etkili olduğu vurgulanmaktadır (2,4,5). 

Zang ile Fu Organların Karşılıklı İlişkileri 

 

Bir Yin organı, doğrudan vücut dışına bağlanan bir açıklığı bulunmadığı için bir Zang-Fu çiftinin interior organı; bir Yang organı ise, doğrudan vücut dışına bağlanan bir açıklığı bulunduğu için bir Zang-Fu çiftinin exterior organı olarak kabul edildiği yazılmaktadır (4,5,12). 

Zang organ ile eşi Fu organı arasında uzanan meridyenler (kanallar) sayesinde, Yin ile Yang arasında ve aynı zamanda iç ortam ile dış ortam arasında bağlantılar oluşturulduğu; örneğin kalp meridyeninin ince bağırsaklara, ince bağırsak meridyeninin ise kalbe, böylece iç-dış (Yin- Yang, Zang-Fu) çiftinin de birbirlerine bağlandığı; bu şekilde Zang-Fu (İç-Dış, Yin-Yang) çiftlerinin (ikililerinin) oluşturulduğu; her bir çiftin bir üyesinin diğeri ile sürekli-dengeli olarak fonksiyon-enerji iletişimi içinde bulunduğu ve patolojilerinin de birbirlerini etkilediği açıklanmaktadır (2-5,12,13). 

Zang organ ile bir Fu organ çiftleşmesinin (eşleşmesinin); Karaciğer-Safra Kesesi, Kalp-İnce Bağırsaklar, Dalak-Mide, Akciğerler-Kalın Bağırsaklar, Böbrekler-Mesane ve Perikard- Sanjiao şeklinde olduğu görülmektedir (2-7,12,13). 

Karaciğer ve safra kesesi ateşleri aşırıysa gözlerde ve yanaklarda kırmızlık, ağızda acı tat, boğazda kuruluk ve sinirlilik; kalp ateşi artarsa ince bağırsakların etkilenmesine bağlı olarak oligüri, dizüri, koyu idrar; ince bağırsak ateşi artarsa kalbin etkilenmesine bağlı olarak ajitasyon, dilde kızarıklık ve ülserasyon; dalağa patojenik nem saldırırsa midenin etkilenmesine 

bağlı olarak iştahsızlık, bulantı, kusma ve epigastriumda distansiyon; akciğer qi zayıflarsa kalın bağırsakların etkilenmesine bağlı olarak genellikle kabızlık; böbrek qi eksikliği varsa mesane fonksiyonlarının etkilenmesine bağlı olarak dizüri, inkontinans ve poliüri gibi belirtilerin görülebildiği bildirilmektedir (2,5,12). 

Organ-Duygu İlişkisi 

 

İnsanın duygusal durumlarının dış dünyadan gelen uyaranlara karşı beynin tepkileri olduğu ve Zang organların fizyolojik fonksiyonlarına bağlı olarak geliştiği; her organın emosyonel duyguların belli bir grubu ile ilişkili olduğu ve bu ilişkilerin karşılıklı olarak birbirlerini etkilediği; kalbin mutluluk ile, karaciğerin öfke ile, akciğerlerin keder ile, dalağın endişe ile ve böbreklerin korku ile ilgili olduğu; karaciğerde uyumsuzluk varsa depresyon, hayal kırıklığı, aşırı endişe, şüphe, güvensizlik, huysuzluk, mutsuzluk, sinirlilik, manik alevlenmeler, rüyalı uyku bozukluğu, baş ağrısı, baş dönmesi ve sersemlik gibi belirtilerin görülebildiği bildirilmektedir (1-3,5,12,14). 

Her organın duygunun belirli bir grubu ile ilişkili olduğu, ancak mental ve emosyonel stresten kaynaklanan tüm uyumsuzlukların, kalp üzerinde de bir etkiye sahip oldukları; bir duygu, bir organın hakimiyetinde olsa da, bu duygunun kalp tarafından hissedildiği ve ifade edildiği; örneğin zihnin kalp tarafından barındırılıp yönetildiği ve karaciğer ile kontrol edildiği belirtilmektedir (1,2,5,12). 

Yang karakteri olan ruhun, kişinin mental durumu ve eylemlerinin arkasındaki gücü oluşturduğu; bilinç ve düşüncenin tüm biçimlerinin de ruhun yansımaları olduğu; uzun süren ruhsal-duygusal dengesizliklerin homeostazis’i bozarak Zang organlara zarar verdikleri ve bu nedenle birçok farklı hastalığın ortaya çıkabildiği bildirilmektedir (2,3,6,7,12). 

 

 

KAYNAKLAR 

 

Leung PC, Xue CC, Cheng YC. A Comprensive Guide to Chinese Medicine. Singapore: World Scientific Publishing Co. Pte. Ltd.- Mainland Press, 2003. 

Liu Z, Liu L. Essentials of Chinese Medicine. Vol 1, London: Springer-Verlag London Limited, 2009. 

Jiuzhang M, Lei G. A General Introduction to Traditional Chinese Medicine. New York: CRC Press Taylor & Francis Group-Science Press, 2010. 

Bing Z, Hongcai W, Xinnong C. Basic Theories of Traditional Chinese Medicine (International Acupuncture Textbooks). London and Philadelphia: Singing Dragon, 2010. 

Zhiya Z, Yanchi L, Ruifu Z, Lianrong D. Advanced Textbook on Traditional Chinese Medicine and Pharmacology. 1st ed. Vol 1, Beijing: New World Press, 1995. 

Akyol S. Tradisyonel Çin Tıbbı ve Akupunktur. İstanbul: İnsan Yayınları, 1995. 

 

O’Connor J, Bensky D. Acupuncture: A Comprehensive Text. Washington: Eastland Press, 1981. 

Jonas WB, Levin JS. Essentials of Complementary and Alternative Medicine. Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins, 1999. 

Sahmeddini MA. Traditional Theory. In: Saad M (ed). Acupuncture-Concepts and Physiology. Croatia: InTech, 2011:4-24. 

Tsang P. Optimal Healing-A Guide Traditional Chinese Medicine. San Francisco: Balance for Health Publishing, 2008. 

Wiseman N. Introduction to Chinese Medicine-Chinese Medicine Camp Chang Gung University. Revised ed. Chang Gung University School of Traditional Chinese Medicine, 2005. 

Ross J. Zang Fu: The Organ Systems of Traditional Chinese Medicine (Functions, Interrelationships and Patterns of Disharmony in Theory and Practice). 2nd ed. New York: NY Churchill Livingstone, 1985. 

Akçal F. Tanı ve Tedavide Akupunktur. Konya: Ebru Yayıncılık, 2004. 

 

Sakatani K. Concept of Mind and Brain in Traditional Chinese Medicine. JDS 

2007;6(Suppl.):S220-4. 

 

 

 

 

Geleneksel Çin ve Kore Tıbbına Göre Hastalık Etiolojisi, 8 Prensip, Nokta Kombinasyonu Prensipleri: 

Dr.Eun Sang Jeon 

 

İstanbul Medipol Üniversitesi GETAT Eğitimcisi 8 prensip 

8 prensip doğu tıbbın tanısı için temel kriteridir ve hastalıkların teşhisi ve karmaşık belirtilerin sınıflandırılmasında ilk adım olmalıdır (1). 

Hastalıkların klinik semptomları çok farklı olduğundan dolay teşhis koymak kolay değildir. Doğu tıbbında çeşitli teşhis yöntemi mevcuttur. Onlardan en çok kullanılan 8 prensip hastalıkların karakteristiklerine göre ayrılmıştır. 

8 prensip ‘Dış Sendromlar, İç Sendromlar, Soğuk Sendromlar, Sıcak Sendromlar, Yetersizlik Sendromlar, Fazlalık Sendromlar, Yin Sendromlar, Yang Sendromlar’dır (2,3). Bütün belirtileri, 4 büyük kategori (dört çift kategori) içinde bulunan 8 sendromlar, yani Soğuk ve sıcak, zayıflık ve güçlülük, dış ve iç, Yin ve Yang Sendromlar olarak ayrılabilirdir (4). 

Dış ve İç sendromlar, hastalığın yeri için (vücudun dışında; cilt, kas ve içinde organlar); Soğuk ve Sıcak sendromlar, hastalığın huyu için; Yetersizlik ve Fazlalık sendromlar öz Qi’nin eksikliği ve zararlı Qi’nin çoğalması için (Yetersizlik patoloji açısında öz Qi’nin eksik olması için, Fazlalık ise öz Qi’nin eksik olmadığı halde dışarıdan bedene giren zararlı Qi’nin çoğalması için); Yin Yang sendromlar ise hastalık teşhisi için kullanılır. 

Bunlardan Yin Yang en önemli ve kapsamlı sendromdır. İç, soğuk, yetersizlik sendromlar Yin’e ait ve dış, sıcak, fazlalık sendromlar Yang’a aittir. 

Doktorlar her hangi bir tedavi uygulanmadan önce 8 prensip olarak diyagnoz yapılmalıdır (5). Bu yüzden ‘Hekim 8 prensip kategori içerisinde teşhis koyarsa hasta ölmeyecektir.’ demiştir (6). 

1. Dış Sendromlar, İç Sendromlar (Biao-Li 表裏) 

Dış ve iç Sendromlar, hastalığın yeri ve proses yönü için kullanılır (3). Dış ve iç relatif kavramdır. Örneğin, cilt, kas ve yüzeysel kısımlarına dış denilir ve kemikler ve iç organlarına iç denilir (7). 

Doğu Tıbbına göre bu nedenle dışarıdan zararlı Qi deriden içeriye doğru girdiğinde hastalık başlar (7). Hastalığın yeri deriye daha yakın olsa buna dış hastalığı ve hastalığın yeri iç organa daha yakın olsa buna iç hastalığı denilir. Modern tıbbına göre bu kavram anlaşılmak kolay değildir, bu yüzden semptomlar ile anlamak daha kolaydır. 

Dış Sendromlar (Biao 表) 

 

‘Jing yue quan shu’ adlı kitapta hastalığın nedeninin dıştan gelen zararlı Qi olması, dış sendromlar olarak belirtilmiştir (8). Dıştan gelen 6 çeşit zararlı Qi vücudun dış kısmına girdiğinde hastalık başlar. Vücudun dış kısmında hastalık oluştuğu için buna dış sendromlar denir. Genellikle hastalık, ilk aşamada ve nispeten hafif olduğu gösterilmektedir (7). 

Klinik belirtiler - Üşüme ile ateş, baş ağrısı, bedensel ağrı, hapşırık, burun tıkanması, burun akıntısı, boğaz ağrısı, hafif öksürük vs. 

Bu semptomlar Modern tıbbın üst solunum yolu enfeksiyonları ve akut bulaşıcı hastalıkların başlangıç semptomlarıdır. 

Hastalar bu klinik bulgulara sahip olursa dış sendromları olarak teşhis koyulur. 

 

İç Sendromlar (Li 裏) 

 

‘Huangdi Neijing Suwen’ kitapta dıştan gelen zararlı Qi dış kısmından iç organa doğru ilerlemesiyle iç kısmında oluşturan semptomlar, iç sendromlar olarak saptanmıştır. 

İç sendromlar, Dış sendromlar ile relatif bir kavramdır ve hastalığın yeri iç kısmında olduğu gösterilmiştir (1). Üst solunum yolu enfeksiyonları başlangıçta iyileşmezse hastalık daha içeriye girip ağır olur. İç sendromlar terimi dış sendromlar ile çelişkilidir ve hastalığın yeri vücudun içerisinde bulunmaktadır. Hastalığın yeri vücudun içerisinde bulunması iç organlar ve kan, iskelet sisteminde hastalığı oluştuğu bildirilmektedir. 

Yorgunluk, moral bozukluğu, sindirim bozukluğu, fazla cinsel ilişkilerden kaynaklayan hastalıklarına iç sendromlar denilmiştir (9). İç sendromların belirtileri çok geniş kapsamın içerisindedir ve değişik bir şekilde bulunmaktadır (7). Bu nedenle dış sendromları ve yarı iç yarı dış sendromları hariç semptomlar iç sendromları olarak saptanılmıştır. 

Nokta seçimi 

 

Akupunktur nokta seçimi, akupunktur tedavisi ile ilgi baştan sonuna kadar yapılan bütün aktivite demektir. 

Nokta seçiminin temeli 

 

İçerik 

 

Klinkte akupunktur nokta seçimi sadece akupunktur yerin belirtilmesi değil, akupunktur noktaların kombinasyonu yöntemi, kuvvetlendirme ve zayıflatma yöntemi ve akupunktur iğne batma sıra seçimi, batırma yöntemi v seçilen noktaların uygulama yöntemi dahildir (1). 

Noktaların sayısı 

 

Bazılarına göre iğne sayısı hastalığın seviyesile belirtilir. Hafif hastalıklar için az sayıda iğne kullanılır, ağır hastalıklar ise çok sayıda iğne kullanılır (1). Fakat Kore’nin geleneksel akupunktur yöntemleri olan beş element akupunkturu (Sa-am akupunturu), konstitüsyon akupunkturu, Cho-sun akupunkturuna göre hastalığın seviyesine alakasız bir biçimde iğne sayısı sabittir. Hatta iğne sayısı seçilen tedavi metotuna göre değişir. 

 

 

İlke 

 

Nokta seçiminde, hastalığın nedeni ve hastalığın yeri hangi organ ve meridyende olduğu doğru şekilde bulunması en önemlidir (2). Mesela baş ağrısı için bu noktalar ve karın ağrısı için şu noktalar gibi ezberleyerek akupunktur uygulama tercih edilmemelidir (3). Çünkü hastalığın adı aynı olsa da nedeni farklı olabildiği için nedeni doğru bulup akupunktur uygulama gerekmektedir. 

Bu sebeple akupunktur uygularken ilk olarak hastalığın nedeni ve yeri bulunmalıdır. Sonra bedensel ve ruhsal Qi kontrolüne dikkat edilmelidir. 

1) Bedensel ve Ruhsal Qi kontrölü 

 

Bütün akupunktur tedavisinin baş hedefi Qi’nin kontrol edilmesidir. 

 

Huangdi Neijing Suwen ve Lingshu kitabında akupunktur mekanizmasında Qi kontrolü en çok önemlidir. Qi kontrolü, meridyen ve organların Qi dengesizliği değiştirilerek homeostazi haline getirilmesi anlamına gelir. Hem de, akupunktur aracılığıyla hastanın zihini etkilenip Qi dolaşımı dengeli bir haline getirilmesi anlamına gelir. Bundan dolayı akupunktur tedavisi 

Cheng X ve Deng L. Chinese Acupuncture and Moxibustion. Beijing: Foreign Language Press, 1999. 

Park YB and Kang SK. A Study on the Method of Acupuncture Point Prescription in the Symptomatic Treatment. The Acupuncture 1990;7(1):284. 

Oh JH, Kim NI, Cha WS, et al. An Examination of the Technique for Selecting Acupuncture Points in DongUiBoGam’s Acupuncture/Moxibution Method. The journal of Korean Medical History 2005;18(2):252. 

Kim DH (ed.). Huangdi Neijing Suwen. Seoul: Yisungdang, 2002. 

 

Kim DH (ed.). Huangdi Neijing Lingshu. Seoul: Yisungdang, 2002. 

 

Ma TT1, Yu SY, Li Y, et al. Randomised clinical trial: an assessment of acupuncture on specific meridian or specific acupoint vs. sham acupuncture for treating functional dyspepsia. Aliment Pharmacol Ther. 2012; 35(5):552-61. 

Chung YK. Juheng Acupuncture. Gwa Cheon: Institute of Juheng Acupuncture and Moxibustion, 2006. 

The Korean Acupuncture and Moxibustion Society (eds). The Acupuncture. 2nd ed. Seoul: Jipmundang, 1991. 

Jung YO, Lee DH, Ahn SW. A Research for Tradition and Identity of Saam Acupuncture Method. Korean Journal of Acupuncture 2013;29(4):538. 

 

 

MERİDYENLER 

 

Prof.Dr. İbrahim Tekeoğlu 

 

Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi 

 

Perikard Meridyeni ve Bazı Noktaları 

 

Eşlenik meridyeni Sanjio dur. Perikard-PC meridyeni 4. Kosta arasından başlar (PC-1) 3. Göğüs yan hattıyla omuz ekleminin önünden geçip, kolun medialinden aşağı doğru ilerleyerek 

parmağın distal radial yanında sonlanmaktadır (PC-9). Perikard meridyeni çifttir, simetriktir, 9 noktası bulunmaktadır ve Yin meridyenidir. Enerjisini böbrek meridyeninden alıp Sanjio meridyenin vermektedir. Conseption vessel (CV) meridyeni ile bağlantılıdır. 

Perikard meridyenin başlıca fonksiyonel ve enerjetik özellikleri şöyledir: Fizyolojik bakımdan kan akımıyla, endokrin salgısıyla asidik proseslerle ilgilidir. Kalbin ve kan dolaşımının yöneticisidir. Kalbin koruyucusudur. Eğer perikard normal fonksiyonununu yaparsa kalbe hastalık gelmez. Seksüel meridyendir. Diğer bir adı da dolaşım cinselliktir. Psikoemosyonel duruma, kılcal damarlara, cinsel organlara, duyu organları ve merkezi sinir sistemine etkili olduğu bildirilmektedir. 

PC 6; el bileği transvers çizgi orta hat 2 cun proksimalinde yerleşmiştir; bu nokta gastrointestinal hastalıklar, angina pectoris, epilepsi, hipertansiyon, insomnide sıkça tercih edilmektedir. (1,2,3) 

PC 7; el bileği transvers çizgi orta hatta bulunur; Karpal tünel sendromu için (KTS) için özel nokta, ayrıca anksiyete, depresyon, insomni, şizofrenide etkileri olarak kullanılmaktadır. (4,5,6) 

 

 

Sanjio Meridyeni ve bazı Noktaları 

 

Sanjio-TE meridyeni 4. Parmak kökünden başlar (TE 1), omuza çıkar, omuzun arka tarafuına geçer, boynun lateral kısmına ilerler, kulağın etrafına dolaşır, kaşın kökünde başın 3. Yan hattında biter (TE 23). Sağ ve sol tarafta simetriktir. 23 noktası vardır. Yang meridyenidir. Enerjisini pericard dan alıp safra kesesine verir. Eşlenik meridyeni perikard meridyenidir. 

Başlıca fonksiyonel ve enerjetik özellikleri şöyledir: Yang enerjiye etki eder ve enerjinin organizmada dağılmasını kontrol eder. Sinir düzenleyici fonksiyonu ile birlijkte bütün kanal ve organlarkla bağlantılıdır. Çin tıbbına göre bu bağlantıları üç kategoride incelenebilir. Üst ekstremitede solunum sistemi fonksiyonları, alt batında pelvik organlar, böbrek ve böbrek üstü bezleri, ürogenital ve seksüel fonksiyonların düzenlenmesine yararlıdır. 

Sıcak ve soğuğa tahammülsüzlük, dispepsi, meridyen boyu somatik organ ğpatolojileri ve emosyonel bozukluk, depresyon adale gerginliğinde etkili olduğu bilinmektedir. 

En çok kullanıldığı klinik tablolar: TE 3 işitme fonksiyonları, TE 5 Baş-boyun bölgesi ağrıları, TE 6 Konstipasyon, TE 14 Omuz ağrısı ve omuzun periartiküler doku kaynaklı ağrılarında kullanılabilen lokal nokta, TE 15 Omuz ve sırt ağrısı gibi muskuloskeletal ağrılı sendromlarda kullanılması tavsiye edilmektedir. 

Safra kesesi Meridyeni ve bazı Noktaları 

Safra kesesi-GB meridyeni gözün dış köşesinden başlar (GB 1) şakak ve enseden geçer, burada bir halka meydana gelir, omuz eklemi yanından geçerek koltuk altı büküşüne iner, gövde ön tarafta kırık bir hat yaratır, bacağın dış yanından aşağı doğru iner, dış malleolün iç yanından inerek 4. Parmağın tırnak kökünde sonlanır(GB 44). 

Safra kesesi meridyeni Yang meridyenidir. Vücutta çift yanlı simetrik bulunur, 44 noktası bulunmaktadır. Enerjisini Sanjio dan alıp eşlenik meridyeni olan karaciğer meridyenine vermektedir. Governor vessel meridyenine bağlıdır. 

Fonksiyonel ve enerjetik özellikleri: Sinir sistemi, adale ve eklemlere etki gösterir. Psişik etkileri bulunur, karalılık ve dengeli olmanın organıdır. Mücadeleciliği ve cesareti tetikler, Karaciğer ise hilenin organıdır. 

Başlıca kullanıldığı sistemik hastalıklar: Safra kesesinde diskinezi, kolesistit, mide barsak kanalında fonksiyonel bozukluk. 

Meridyen boyunca yerleşik somatik organ patoloji ve hastalıkları, öksürük ve nefes darlığı (bronşiyel astım), Dismenore, pelvis organları hastalıkları, epileptik nöbetlerdir. 

En çok tavsiye edilen noktalar: GB 1,2, GB 37 (gözler için distal nokta); Göz hastalıkları, GB 14; Migren, frontal baş ağrısı, GB 20, 21, GB39; (Servikal ağrı için distal nokta); Servikal spondiloz, oksipital baş ağrısı, otonom sinir sistemi regülasyonu amaçlı, GB 30; Siyatalji ağrılarında, GB34: Kas ve tendonlardan kaynaklanan ağrılar, bel ağrısı, GB41 (kulaklar için distal nokta) GB40, 41 Yaygın vücut ağrısında distal noktalar olarak tedavide kullanılması önerilmektedir. 

GB 20 ile birlikte BL 10 lar (oksipital bölgede yerleşik) bilateral iğnelenirse otonom regülasyon, beyin dolaşımı servikal ağrılar da yararlı olduğu bildirlmektedir. 

Karaciğer Meridyeni ve bazı Noktaları 

 

Karaciğer-LR meridyeni ayak başparmak tırnak kökünün lateralinden başlar (LR1), ayak bileğinin iç tarafından yukarı doğru diz mediali, baldır, basen ve karnın ön tarafından 11 kostanın serbest kenarına doğru çıkar 6. İnterkostal aralıkta ikinci hatta biter (LR14). 

Yin meridyenidir ve conception vesel meridyeni ile bağlantılıdır. 14 noktası vardır. Enerji akışı distalden merkeze doğrudur. Enerjisini safra kesesi meridyeninden alıp akciğer meridyenine verir. 

KULAK AKUPUNKTURU 

 

Dr. Ayfer Kuzulugil Serbest Hekim Tanım 

Batı’da auriküloterapi olarak adlandırılan kulak akupukturu, kulak kepçesine iğne 

batırmak veya elektrik akımı, manyetik alan, laser, masaj ve frekansiyel ışık uygulamak suretiyle akut ve kronik hastalıkların tedavisini amaçlayan bir yöntemdir (1). 

Patolojik noktaların kişiye özel olarak VAS (Vascular Autonomic Signal) diye adlandırılan nabız, frekansiyel ışık ve monokrom filtreler yardımıyla tespit ve tedavi edilmesi suretiyle yapılan uygulamaların bütününe de aurikülomedisin denilmektedir (2). 

Tarihçe 

 

Aurikülomedisinin köklerinin M.Ö. dördüncü yüzyıla kadar gittiği düşünülmektedir. Hipokrat kulak kepçesini kanatmak suretiyle empotansı tedavi etmeyi denemiştir. Eski Mısır’da kulak noktaları kullanılarak ağrı tedavisine çalışıldığı da bilinmektedir. Çin’de Tang hanedanlığı zamanında (M.S. 618-709) kulağın ön ve arkasında 20 nokta tanımlanmıştır. 

Portekizli doktor Zacutus Lucitanus 1637’de kulak arkasına uyguladığı koterizasyonun kulak çınlaması ve migrende etkili olduğunu bildirmiştir. 

Valsalva, 1717’de kulakta diş ağrısını tedavi eden bir nokta belirlemiştir. 

 

Lucciani ve Malgaigne, 1850’de kulakta aynı noktadan siyatik nevralji tedavi etmişlerdir. 

Duchen de Boulogne 1855’te akut ağrılarda kulakta koterizasyonun herhangi özel bir noktaya bağımlı olmaksızın etkili olabileceğini iddia etmiş, ancak köpek kulağında organlarla uyumlu noktalar olduğunu da kabul etmiştir (3). 

Amerika Cincinnati’den Dr. Rulker, 1850’de kulakta koterizasyonla birçok hastanın siyataljisini tedavi ettiğini yayınlamıştır (4). 

Dr. Paul Nogier Lyon’da 1951’de auriküloterapiyi, 1966’da da aurikülomedisini keşfetmiştir. Marsilya’da yaşayan Madam Barrain adında bir kadının, siyataljileri olan hastaları kulaklarında bir noktayı koterize ederek iyileştirdiğini gözlemlemiş, daha sonra onu ziyaret 

ederek bu tedaviyi nereden öğrendiğini sorgulamış, o da babasının Çinli bir mandarinden öğrendiğini belirtmiştir. Bunun üzerinde uzun yıllar araştırma yapmış ve 1968’de ‘Handbook to Auriculotherapy’, 1972’de ‘Treatise of Auriculotherapy’, 1983’de ‘From Auricultherapy to Auriculomedicine’, 1985’de ‘The Man in the Ear’, 1987’de ‘Points Refléxes Auriculaires’, 1989’da ‘Complement des Points Refléxes Auriculaires’ isimli kitapları yayınlamıştır. Lyon’da kurduğu ‘Groupe Lyonnais d’Etudes Medicales (G.L.E.M.) günümüzde oğlu Dr. Raphael Nogier başkanlığında araştırmalara devam etmektedir. Ayrıca kurduğu ‘l’Ecole Internationale de Paul Nogier- EIPN’ yıllardan beri dünyanın her yerinden doktorlara eğitim vermektedir (5). 

Niboyet 1963’de hem kulak hem de vücut noktalarının çevre deriden daha düşük elektriksel dirence sahip olduklarını tespit etmiştir. 

Sénélar, Auziech ve Terral 1970-1980’de Montpelliere Üniversitesi’nde yaptıkları araştırmalarda nokta histolojisini incelemişler ve akupunktur noktalarının bir arteriol, bir venül, bir lenfatik ve bir serbest sinir sonlanmasından oluşan spiral şeklinde kompleks bir yapı olarak tespit ettiklerini 1984’de yayınlamışlardır (6). 

Bu konudaki en yeni araştırmaları Paris Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Nörofizyolog Dr. David Alimi yapmıştır. Alimi, auriküler refleks alanlarının, ilgili beyin alanları ile olan bağlantılarını fonksiyonel MRG ile göstermiştir (7). 

Teori 

 

Dr. Nogier, kulak kepçesinde, insan vücudunun ana rahmindeki gibi baş aşağı duran bir cenin gibi temsil edildiğini belirtmiştir. Overbye’nin teorisine göre de auriküler noktalar korespondan organ ve yapıların embriyodaki gelişimine paralel olarak ortaya çıkmışlardır. 

Aurikülomedisinde, omurga esas alınarak organların yeri saptanmıştır. Omurga anthelix üzerinde temsil edilmektedir. Organlar ise sıfır noktası ile omurganın korespondan noktaları arasındaki eksen üzerinde, konkada projektedir (8). 

 

Şekil 1- Aurikülada Fötal İmaj 

 

 

 

Aurikülanın Embriyolojisi 

 

Birinci tomurcuktan Tragus, ikinci tomurcuktan Heliks kökü ve çıkan Heliks, üçüncü tomurcuktan Antheliks sapı, dördüncü tomurcuktan Antheliks korpusu ve kepçenin arkası, beşinci tomurcuktan Antitragus ve Heliks kuyruğu, altıncı tomurcuktan Lobül oluşur (9). 

Aurikülanın Anatomisi 

 

Kulak kepçesi, eksternal yani ön yüz ve mastoid yani arka yüzden oluşur. Ön yüz konkav, arka yüz konveks yapıdadır. Eksternal yüz de yüzeyel ve derin olmak üzere iki kısımdan oluşur. 

Yüzeyel yapılar Heliks, Antheliks, Lobül ve Tragus; derin yapılar ise Superior Hemikonka, İnferior Hemikonka ve Meatus Akusticus Eksternus’dan ibarettir. 

Lobüler Eminens 

Retrolobüler Fossa 

 

 

Şekil 2- Auriküla Anatomisi 

 

Aurikülanın Vaskülarizasyonu 

 

Kulak kepçesinin dolaşımından A. Carotis Eksterna’nın dalları ile V. Jugularis Eksterna’nın dalları sorumludur (10). 

Aurikülanın İnervasyonu 

 

Antheliks, Heliks kökünden Darwin tüberkülüne kadar olan Heliks kısmı, Skafa ve Trianguler fossanın innervasyonu, sempatik özellikli Trigeminal sinirin Mandibuler dalı tarafından sağlanır. Darwin’den itibaren Heliks ve Lobulü Pleksus Cervical Superficialis innerve eder. Tüm Konka parasempatik N. Vagus tarafından innerve edilir. Tragus’un innervasyonu ise karışıktır (11). 

Auriküloterapinin Nörolojik Açıklaması 

 

Kulak kepçesinin uyarılması ile Formasyo Retikülare, Talamus, Hipothalamus ve kortekse ulaşılır. Kortikospinal, Talamospinal ve Retikülospinal stimülasyon, somatik ve visseral cevap ve hormonal reaksiyonla sonuçlanır. Santral cevabı taşıyan efferentler, Medulla spinalis’in arka boynuzuna gider ve daha yavaş olan nosiseptif uyarılardan önce, hızlı lemniskal yollarla kapı kontrolünü düzenlerler. Bütün bu işlevler için kulak kepçesinin beyinle vücut arasında bir çeşit anahtar rolü oynadığı düşünülmektedir (12). 

Akupunktur Noktaların Fizyolojisi 

 

Niboyet’nin 1963’de yaptığı çalışmalara göre: 

 

Deri yüzeyinde elektrik direnci düşük noktalar bulunmaktadır. 

 

Bu direnç düşüklüğü cildin sekresyonundan bağımsızdır ve cilt alkol, eter v.b. ile temizlense dahi değişmemektedir. 

Bu noktaların, Çinlilerin tanımladığı akupunktur noktaları ile uyumlu olduğu düşünülmüştür. 

Bu noktalar yaşayanlarda olduğu gibi kadavralarda da elektriksel olarak detekte 

edilebilmektedir (13). 

 

Aurikülada Organ ve Sistemlerin Projeksiyonu 

 

Aurikülada projeksiyonlar, nöroembriyolojik kaynaklarına göre yapıldığında tutarlı ve uyumlu olduğu görülmektedir. Kulak kepçesinin eksternal ve mastoid olmak üzere iki ayrı yüzü vardır. Projeksiyon belirlerken auriküla anatomisi önemli olacaktır. 

Kabaca dört bölgede, yani Konka, Antheliks, Lobül ve devamı olan Heliks üzerinde ve arka yüzde projeksiyonlar mevcuttur. Aurikülada organlar embriyolojik doku kökenlerine göre bu üç ayrı bölgede projektedirler. 

Endoblastik organlar (solunum sistemi, gastrointestinal sistem, timüs ve tiroid) alt ve üst Konkada, mezoblastik organlar (kemik, kas, ligament, ürogenital sistem ve kardiovasküler sistem) Anthelikste, ektoblastik organlar (beyin lobları, serebellum, talamus, hipotalamus, beyin sapı, bazal ganglionlar, medulla spinalis) ise Darwin tüberkülüne kadar Heliks üzerinde, lobülde ve Tragusta lokalizedirler (6). 

Dikkat edilmesi gereken bir diğer konu vücudun sağ yarısında yer alan organların sağ kulakta, sol yarısında yer alan organların sol kulakta, orta hatta bulunanların ise her iki kulakta projekte olduklarıdır. 

Kulağın Muayenesi 

 

Kulak kepçesinde iki çeşit nokta tespit edilmiştir: 

 

Doğrudan sinir sistemi ile bağlantılı olan noktalar. Bunlar organda patoloji olduğunda basınçla ağrılı olarak bulunur. 

Nörohumoral tip noktalar (Nörovasküler kompleks noktaları). Bunlar basınçla ağrılı değildir ve elektrodeteksiyonla tespit edilir (23). 

Kulağın muayenesine önce enspeksiyonla başlanır. Şekil, renk, anomali, derinleşmiş sulkuslar, telanjiektaziler ve hiperpigmente noktalar aranır. İkinci adım palpasyondur. Her iki kulak başparmakla işaret parmağı arasına alınarak lobülden apekse kadar kesikli olarak palpe edilir. Kıkırdaklarda aşırı yumuşama veya sertleşme ve ağrılı alan aranır. Alan tespit edilirse palpatörle nokta aranır. Elektrodeteksiyon bize patolojik durumdaki nörovasküler kompleks noktalarını verecektir. Bunun için özel tasarlanmış punktoskoplar mevcuttur. Kulakta empedans ölçümü için, nokta empedansını çevresindeki deri ile karşılaştırarak ölçen diferansiyel detektörler kullanılmalıdır (24). 

Bir diğer nokta bulma yöntemi nabızdır. Bunun için VAS (Vascular Autonomic Signal) adı verilen özel bir nabız alabilmek ve özel ekipman gerekmektedir ki bu uygulamaların tümüne aurikülomedisin denilmektedir. 

Tedavi Yöntemleri 

 

Yukarıda anlatılan yöntemlerle bulunan noktalar farklı tekniklerle tedavi edilir. 

 

Destrüksiyon 

 

-Saniyelik iğneleme 

 

-20 dakikalık iğneleme 

 

-Semipermanent iğneleme 2- Pertürbasyon 

-Elektrikle tedavi 

 

-Cam batonla masaj 3- Regülasyon 

-Frekansiyel Laser 

 

-Frekansiyel red veya infrared emisyon (25) 

 

Basınçla ağrılı bulunan noktalar; masajla tedavi edilebileceği gibi, 6-13 mm.lik akupunktur iğneleri 20 dakika bırakılarak veya semipermanent iğneler 15 gün bırakılarak tedavi edilebilir. VAS alınabiliyorsa noktalar spesifik frekans kullanmak suretiyle LASER ile de tedavi edilebilir. Elektrik deteksiyonu alınan noktalar; elektrik akımı, standart iğne, semipermanent iğne ve LASERle tedavi edilir (26). 

Herhangibir yöntemle detekte edilmeyen noktaları tedavi etmeye çalışmak iyi sonuçvermemektedir. 

Kulak Akupunkturu Endikasyonları 

 

Lokomotor sistem hastalıkları (servikalji, birinci kot blokajı, lumbalji, siyatalji, sakroiliak eklem blokajı, koksidiniya, tenisçi ve golfçu dirseği, karpal tünel sendromu, koksartroz, gonartroz, Aşil tendiniti, romatoid artrit, fibromyalji) 

Başağrıları (Migren, gerilim, küme başağrısı) 

Akupunkturun Etki Mekanizmalarına Nörofizyolojik Bakış Prof Dr.M. Tuğrul Cabioğlu 

Beşkent Üniversitesi Tıp Fakültesi 

Akupunkturun nasıl etki ettiğini anlayabilmemiz için akupunktur noktasının özelliğini bilmemiz gerekmektedir. Bu konuda yapılan birçok çalışma akupunktur noktasının başta histolojik ve elektriksel özellikler olmak üzere deride akupunktur noktası olmayan yerlerden farklılıklar gösterdiği belirlenmiştir (1, 2). 

Akupunktur Noktasının Histolojik Özelliği 

Karşılaştırmalı histolojik ve anatomik çalışmalar sonrası yapılan değerlendirmeler sonucu, akupunktur noktasında gelişmiş kapiller ağ, özellikle başta asit mukopolisakkarit olmak üzere artmış mukopolisakkarit konsantrasyonu tanımlanmıştır (3). Akupunktur noktalarında, somatosensoriyel reseptörlerin dağılımında ve noci reseptör sayısında farklılık bulunmaktadır. Somatosensoriyel reseptörler noci reseptör, golgi-tendon reseptörü, Meissner ve Krause cisimciğidir (1). Son yapılan çalışmalarda, nosiseptör yüzey membranında opioid, GABA, bradikinin, histamin, serotonin ve kapsaisin reseptörlerinin bulunması ağrının kontrolünde düzeyin omurilik dorsal boynuzdan nosiseptörlere kadar indiğini düşündürmektedir (2). 

Akupunktur Noktasının Elektriksel Özelliği 

Akupunktur noktasının farklı elektriksel özelliğe sahip olduğu açıklanmıştır. Bu özellikler, akupunktur noktası olmayan yerlerle kıyaslandığında iletkenlikte artış empedansta ve dirençte düşme kapasitede artış ve elektriksel potansiyelin yükselmesidir. Bu özelliklerinden dolayı akupunktur noktasını bulmada ve teşhis amaçlı olarak noktanın analizini yapmak için birtakım cihazlar geliştirilmiştir. Deri empedansı elektriksel akım akışına karşı derinin karşı koymasıdır (4). 

Geleneksel Çin Tıbbında meridyenler üzerinden enerjinin aktığı ve akupunktur noktasının üzerinde bulunduğu düşünülür. Ahn ve ark. (5) perikardiyum meridyeni boyunca yapılan ölçümlerde, meridyenin yanındaki doku ile kıyaslandığında meridyen üzerindeki dokuda empedansın düşük olduğunu belirlediler. Bununla birlikte bu çalışmada empedans bakımından Spleen meridyeninde fark görülmedi. 

Akupunktur noktalarının varlığı akupunktur noktasındaki deri empedansı, sıcaklığı ve biofluid dinamiklerde değişmeyle kanıtlanmaya çalışılmıştır (6). 

Akupunktur noktasına iğne batırıldığı zaman lokal etkiyle birlikte tamir et emri, ağrı kontrol sisteminin aktive olması ve sempatik ve parasempatik sinir innervasyonları üzerinden ilgili visseral organlar fonksiyonlarının düzenlenmesi meydana gelir. 

Migren hastalarında fonksiyonel manyetik rezonans görüntülemeyle (fMRI) elde edilen verilerde istirahat hali beyin içi iletişim yollarında fonksiyonel ve yapısal anormallikler gözlemlenmektedir. Akupunkturun etkisini değerlendirmek için 12 aurasız migren hastasının sağ frontoparietal fasciculusu 4 haftalık akupunktur tedavisi sonrasında istirahat hali fMRI yöntemi ile görüntülenmiştir. Karşılaştırma için 12 sağlıklı birey de aynı yöntemle incelemeye alınmıştır. Araştırma sonucunda migren hastalarının sağ frontoparietal fasciculusunun fonksiyonel aktivasyonunda sağlıklı bireylere göre ciddi bir düşüklük tespit edilmiştir. Fonksiyonel aktivasyonundaki düşüklük ile migren ağrı şiddetinde ve sıklığı arasında negatif korelasyon olduğu anlaşılmaktadır. Akupunktur uygulamasının akabinde sağ frontoparietal bölgede fonksiyonel aktivasyon normal düzeye yükselmiş ve buna bağlı olarak migren ataklarının azaldığı tespit edilmiştir. (4) 

 

Aurasız migrende akupunktur tedavisinin olumlu sonuçlarını gösteren bir diğer araştırma da Çin’de 5 hastanede 140 aurasız migren hastası üzerinde yapılmıştır. Hastaların yarısına haftada 3 kere akupunktur tedavisi uygulanmış ve placebo ilaç verilmiştir. Kontrol gruba ise sham akupunktur uygulanmış ve flunarizin ilaç verilmiştir. 0, 4 ve 16. haftalarda yapılan kontrollerde her iki gruptaki hastaların ağrı şiddetindeki benzer derecede azalma görülürken, akupunktur uygulanan grupta daha az migren atağı tespit edilmiş.(5) 

 

Strese bağlı gerilim tipi baş ağrısında akupunkturun etkisini ölçen bir diğer araştırmada, 2317 hastaya 11 seans akupunktur tedavisi uygulanmış ve çok şiddetli baş ağrılarının dışında ağrı kesici ilaç kullandırılmamıştır. Akupunktur uygulanan grupta baş ağrılı gün oranı %50 azalırken, aynı oran kontrol grupta %16’da kalmıştır. Sonuç olarak akupunkturun gerilim tipi baş ağrılarında atakları azaltarak etkin sonuç veren değerli bir tedavi yöntemi olduğu belirtilmiştir. (6) 

 

Adet dönemi baş ağrıları da dönemsel olarak kadınların hayat kalitesini oldukça düşüren rahatsızlıklardan biridir. Randomize seçilmiş 5 hasta deney ve kontrol grup olarak belirlenmiştir. 3 adet dönemi boyunca deney gruba vücut akupunkturu, kontrol gruba flunarizin içerikli ilaç verilmiştir. Hastaların serum prostaglandin F2α ve plasma arginine vasopressin oranları sağlıklı bireylerinkine göre değerlendirilmiş ve tedavi öncesi ve sonrası veriler karşılaştırılmıştır. Adet dönemi baş ağrısı olan hastaların serum prostaglandin F2α ve plasma arginine vasopressin oranları sağlıklı bireylere göre yüksek çıkmıştır. Tedavi sonrasında her iki grubun verilerinde de düşüş olmuştur. Ancak, akupunktur tedavisi olan hastalarda %95,4 

2015 Nisan ayında asthenoteratozoospermia teşhisi konmuş bir hasta üzerinde yapılan incelemede 3 aylık akupunktur tedavisi sonrasında sperm hareket kuvvetinde (motilite) %13, sperm morfolojisinde (boyut ve şekil) %4 ve hareketli sperm sayısında tedavi öncesine göre 2.5 kat artış artış gözlenmiştir. (16) 

 

Seminars in Reproductive Medicine dergisinde 2013 yılında erkek kısırlığında doğu muayene yöntemleri karşılaştırılmış ve akupunktur, Çin bitkisel tıbbı, masaj, yoga, tai chi ve qi gong gibi yöntemler arasından klinik sonuçlarıyla ayrılmıştır. Araştırmalarda doğu muayene yöntemlerinin sperm parametreleri ve hareketliliği, genital inflamatuar dengesi, immün sistem bozuklukları, cinsel fonksiyon bozukluğu ve varikosel üzerindeki etkileri incelenmiştir. Akupunktur dışındaki yöntemlerde belli alanlarda pozitif etkiler gözlemlenmekle birlikte istastiki olarak anlamlı klinik verilere ulaşılamamıştır. Akupunkturun ise genital iltihabı azalttığı, sperm hareketliliğini artırdığı ve sperm parametrelerinde düzenli bir artış sağladığı tespit edilmiştir. Bunun dışında immün sistemine, ve de cinsel ve boşaltım bozukluklarından kaynaklı erkek kısırlığına olumlu yönde etki ettiği belirlenmiştir. (17) 

 

Akupunktur ve Trigeminal Nevralji 

 

 

Trigeminal nevralji; çok şiddetli yüz ağrısı ile gözlenen tedavisi zor bir hastalıktır. 

 

 

Amerika, Kansas’ta bilinen tedavi yöntemleriyle sonuç alamayan trigeminal nevralji hastalarından bir grup oluşturularak yapılan çalışmada, hastalara akupunktur tedavisi uygulanmıştır. 12 hastanın 11’inin vizüel analog skalasındaki dereceleri azalmış, hastalıklar tedaviye olumlu tepki vermiştir. 5 hasta son tedaviden sonraki 11-15 ay boyunca hastalıklarından hiç şikâyetçi olmamış geriye kalan kişiler ise tedavi sürecindeki ağrı azalmasını devam ettirmek için tedaviye devam etmişlerdir. Deney boyunca hastaların hiçbirinde bir yan etki gözlemlenmemiştir. Araştırmanın sonucunda akupunkturun hastaların çoğunluğunda olumlu sonuçlara yol açtığı görülmüştür. Akupunkturun trigeminal nevralji hastaları için önemli bir tedavi yöntemi olduğu kanıtlanmış, tedavinin özellikle invazif müdahalelere başvurmadan önce denenmesi gerektiği belirtilmiştir. (18) 

 

Birleşik Devletler’de 2007 yılında yapılan bir diğer araştırmada lazer akupunktur ve klasik akupunkturun trigeminal nevraljiye etkileri gözlemlenmiştir. 60’larındaki iki hastadan birine 

fonksiyon bozukluğundan kaynaklanır ve çoğu hasta, henüz röntgen tetkikinde ortaya çıkmadan önce artraljiden yakınabilir. Bu tür olgularda akupunktur kalıcı bir iyileşme sağlayabilir. Bu kategorideki hastalıklarda farklı araştırmacılar tarafından yapılan kontrollü çalışmalarda, standart terapiler, kontrol iğnelemeleri, sahte (mock) TENS, ya da diğer sham akupunktur teknikleri karşılaştırılabilen olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Sözü edilen bu koşullar servikal spondilit ya da diğer nedenlerden ortaya çıkan boyun ağrısını (21–25), omuz periartritini (26,27) fibromyaljiyi (28), fasciitisi (29), epikondiliti (tenisçi dirseği) (30–32), bel ağrısını (33– 37), siyatiği (38–41), dizde ağrılı osteoartriti (42–44), ve radiküler ve psödoradiküler ağrı sendromlarını (45) da içerir. Bazı çalışmalarda, standard tedaviye bir destek olarak standart tedavi ile akupunktur arasında karşılaştırma yapılmıştır. Bu tür randomize kontrollü çalışmalar, akupunkturun dizi osteoartritli hastaların konvansiyonel tedavilerinde etkili bir destek olduğunu göstermektedir (46). 

Romatoid artrit çoğu hastada eklem dışı belirtileri olan sistemik bir hastalıktır. Bu hastalıkta, immün sistemin bozukluğu, eklem dışı ve eklemsel özellikleri açıklayan majör bir rol oynar. Akupunktur, romatoid artritin tedavisinde yararlıdır (47–49). Akupunktur eklemleri tutan hasarda iyileşme sağlayamazsa da kontrollü çalışmaların çoğunda ağrının başarıyla giderildiği görülmüştür (46). Enfllamasyon ve disfonksiyonel immün sistem üzerine akupunkturun gücü aynı şekilde yararlıdır (48,50). 

 

 

Gut 

 

Randomize kontrollü bir çalışmada, kan damlası çıkarılarak yapılan akupunktur uygulaması (blood-pricking acupuncture) konvansiyonel ilaçla (allopurinol) karşılaştırılmıştır. Akupunktur grubu allopurinol grubuna oranla daha büyük bir iyileşme göstermiştir. Ayrıca her iki grubun kan ve idrarlarındaki ürik asid seviyelerinde benzer bir düşme gözlenmiştir (51). Plum-blossom iğneleme (plum-blossom iğnesi kullanarak akupunktur), şişe çekme ile beraber gut artritinin tedavisinde önerilmektedir. (52). 

Safra ve Böbrek Koliği 

 

Akupunktur, akut ağrı tedavisi için uygundur ve ağrının giderilmesi diğer tedavilere gereksinim duyulduğu hallerde doğru tanıyı maskelemeyecektir. Safra kesesi ve böbrek koliği, akupunkturun yalnızca analjezik değil antispazmodik etki de sağladığı iki durumdur. Safra koliği  (53–55)  ve  renal  kolik  olgularında  yapılan  kontrollü  çalışmalarda  (56,57,56), 

Fizyoterapi ile erken tedavi tatmin edici olmadığı için, akupunkturun birinci basamak tedavisi olması önerilmektedir. Uzun süreli hemiplejide de dikkat çekici iyileşmeler gözlenebilmektedir. Beyin cerrahisi gibi başka nedenlerden ortaya çıkan hemiplejide bile akupunkturla gelişme sağlanabilir (101). Akut serebrovasküler hastalığın neden olduğu afazi de akupunkturla tedavi edilebilir (102). 

Akupunktur birçok ağrılı durumda etkili olmasına rağmen post-herpetik nöraljiye dair elimizde sadece birkaç rapor vardır. Bunlardan iki tanesi randomize klinik çalışmadır ve tamamen zıt sonuç alınmıştır. (103, 104). Bu nedenle ağrılı durumlarda akupunktur tedavisinin değerlendirmesinde daha ileri çalışmalara gereksinim duyulmaktadır. 

Periferik sinir rahatsızlıklarında akupunktur tedavisi sıklıkla kullanılır. Örneğin, Bell paralizisinde randomize kontrollü çalışmalarda iyi etkiler gösterilmiştir (105,106). Fasyal spazm, akupunktur tedavisinin endike olduğu bir başka periferik sinir rahatsızlığıdır. Bu tür durumlarda el ve ayak bileği akupunkturunun (wrist–ankle acupuncture) klasik vücut akupunkturundan anlamlı derecede daha iyi olduğu gösterilmiştir (107). 

Koma, akupunkturun tek başına tedavi edemediği ciddi bir durumdur. Ancak koma benzeri durumdaki iki grup hastada karşılaştırmalı olarak yapılan bir çalışmada akupunktur grubundaki hastalarda %50 den daha büyük oranda ya da kontrol grubundakilere oranla daha büyük ölçüde anlamlı nörolojik iyileşme görülmüştür. Bu durum, akupunkturun, komatöz hastaların tedavisinde diğer terapötik ve destekleyici önlemlerle bir arada uygulanmasının daha yararlı olacağını göstermektedir (108). 

Insomnia da akupunkturla başarıyla tedavi edilen bir rahatsızlıktır. Randomize kontrollü çalışmalarda, kulağa hem basınç (auricular acupressure) hem de akupunktur (auricular acupuncture) uygulamasının uyku sağlayıcı etkiye sahip olduğu ortaya konulmuştur (109, 110). 

2.4 Solunum Sistemi Hastalıkları 

 

Akupunktur, respiratuvar bozuklukların tedavisinde sıklıkla kullanılır. Allerjik rinitis, akupunkturun major endikasyonlardan biridir. Kontrollü çalışmalarda akupunkturun allerjik rinitin tedavisinde antihistaminik ilaçlardan daha etkili olduğu gösterilmiştir. (111–115). Akupunkturun bu tedavilerde yan etkisinin olmayışı büyük bir avantajdır. Yine de allerjenin provoke ettiği rinite karşı koruyucu etkisi tam gösterilememiştir (116). 

Tonsillitin akut semptomlarında akupunktur çok etkilidir. (117). Akupunkturla tedavi edilen tonsillitin ikinci derecede komplikasyonlarının sıklığı hakkında yeterince kanıt olmadığı için 

klinik uygulamada antibiyotik tedavisi akut tonsillit için yine de ilk tedavi seçeneği olarak düşünülmelidir. Boğaz ağrısı için akupunktur tedavisi, plasebonun aksine kesin bir yarar sağlar (118). 

Kontrollü çalışmalarda akupunktur ile bronşiyal astımın tedavisinde birbirine zıt sonuçlar elde edilse bile, araştırma sonuçlarının çoğu akupunkturun etkili olduğunu (119–123) ve etkinin kullanılan noktalarla ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. (122). Bronşiyal astım akupunkturla tamamen iyi edilemezken, aslında en azından kısa süreler için işe yarayabilir. Literatürdeki başarı oranı %60-70 olarak bildirilmektedir. Akupunktur zayıf bir bronkodilatatör etki gösterdiği için akut astmatik krizlerin tedavisinde sınırlı bir etkiye sahiptir, ancak uzun süreli profilaktik bir önlem olarak işe yarar. Kontrollü çalışmalar, akupunkturun objektif parametrelerde daha kısıtlı bir gelişme sağlasa bile belirgin subjektif iyileşmeler sağlayabileceğini göstermektedir (124). Egzersize bağlı ve metacholin'e bağlı astım krizlerinde, gerçek ve sham akupunkturun etkilerini gösteren prospektif randomize tek-kör çalışmalarda, gerçek (real) akupunkturun sham akupunkturundan daha iyi bir koruma sağladığı gösterilmiştir (119), ancak histamine karşı bronşiyal hiperaktiviteyi düzenlemede yetersiz kalır 

(125). Kortikosteroide-bağımlı bronşiyal astım, akupunktur tedavisine diğer astım tiplerine oranla daha iyi yanıt verir: gereksinim duyulan kortikosteroid dozu, akupunktur tedavisinin ilk haftasında gitgide azalır (126). Akupunktur, yetersiz akciğer fonksiyonundan dolayı nefessiz kalmaya yol açan bronşiyal astımın son evrelerinde bile semptomatik iyileşme sağlar (127). 

 

 

2.5 Sindirim Sistemi Bozuklukları 

 

Epigastrik ağrı, peptik ülser, akut ve kronik gastrit ile gastrik spazmı da kapsayan mide hastalıklarının ortak bir sendromudur. Akupunktur, randomize kontrollü çalışmalarda gösterildiği gibi epigastrik ağrının giderilmesinde anisodamine ya da morfin artı atropin enjeksiyonundan daha iyi etki sağlar. (128, 129). Gastrointestinal spazmda akupunktur, atropin enjeksiyonundan bile daha üstün etkiye sahiptir (130), ve gastrokinetik bozukluklarda akupunkturun etkililiği konvansiyonel ilaçlara (domperidon) üstündür (131). Bu, bozulmuş mide fonksiyonunundan ileri gelebilir ancak yaygın bir hastalığın işareti ya da belirtisi olabilir. Bir başka ortak sindirim sistemi bozukluğu bulantı ve kusmadır. Sabah hastalığı, postoperatif kusma ile kemoterapiye bağlı bulantı ve kusma klinikte sık görülür. Tüm bu durumlarda Perikardium 6 (PC6) akupunktur noktası (neiguan) spesifik bir antiemetik etkiye sahiptir. Antiemetik etki için yapılan son sistematik akupunktur araştırmalarında yaklaşık ikibin hastayı.

Bu makale 10 Haziran 2025 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Dyt. Büşra Nur Yiğit

Dyt. Büşra Nur Yiğit Hacettepe Üniversitesi'nden mezun oldu. Eğitim hayatım boyunca Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Prof. Dr. Ali Dursun Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Beslenme ve Metabolizma Ünitesi’nde çalışmalarda bulundu. Prof. Dr. Selçuk Dağdelen ve Prof. Dr. Okan Bülent Yıldızla diyabet konusunda çalışmalar yaptı. GATA' da Doç.Dr. Mustafa Ulubay ile Kadın Hastalıkları ve Doğum Beslenmesinde çalışmalar yaptı. Gelişimime katkı sağlamak amacıyla Metabolik ve Bariatrik Cerrahi Diyetisyenliği, Obezite veya Diyabet Tedavisine Güncel Yaklaşımlar, Sezgisel Yeme Psikolojik beslenme bozuklukları gibi birçok eğitim ve kurs programına katıldım. Şuan da online ve yüz yüze olarak, kilo yönetimi ve hastalıklarda tıbbi beslenme tedavisi hizmetlerimin yanında mide balonu, mide botoksu, sleeve gastrektomi (tüp mide) ve ...

Dyt. Büşra Nur Yiğit
Dyt. Büşra Nur Yiğit
Ankara - Diyetisyen
Facebook Twitter Instagram Youtube