Eyvah,çocuğum okula başlıyorr !

Eyvah,çocuğum okula başlıyorr !

Başlıktan da anlaşılacağı üzere hem çocuk hem de ebeveynleri için okula başlama, yaşamda önemli dönemeçlerden birisidir. 

İster okul öncesi dönemi olsun, ister ilkokul dönemi, özellikle anneler için birçok karmaşık duygunun bir arada yaşandığı önemli bir dönemdir. Okula başlama dönemi çocuk için belki de ilk kez ve bu kadar uzun süre evden ve anneden ayrı zaman geçirme anlamına gelmektedir. Bir anne için heyecan, mutluluk, gurur, merak hissettiren bir durum yaşanırken aynı zamanda endişe, korku, stres, huzursuzluk ve şaşkınlığın da yaşanması olasıdır. Söz konusu duygular, okula başlayan çocuklar için de geçerlidir. Özellikle annenin, çocuktan ayrılma kaygısı, çocuğa da bulaşabilmektedir. Çocuğun okulda, kişisel bakımı, beslenmesi, arkadaş ilişkileri, güvenliği gibi birçok konuda endişe yaşayan aile, çocuğun da bağımlı kalmasını besleyebilmektedir. Özellikle okula başlamadan önce, evde “arkası” yetişkinlerce toplanan, sorumluluk verilmeyen, kişisel bakımını dahi kendisinin yapmasına fırsat tanınmayan çocuklar, okula başladığında ihtiyaçlarını gidermede bağımlı ve yetersiz kalmakla birlikte, bu konuda bazen arkadaşlarınca alay konusu dahi olabilmektedir.

  Çocuklar okula başladığı ilk haftada zorlanabilirler. Bazı çocuklar ilk hafta evden ayrılmak istememe, anneden kopmak istememe, okula girerken ağlama, tutturma davranışları sergilerler, bazı çocuklar bu tarz davranışlar sergilemezler.

    Burada, çocuğun o yaşa kadar ki yetkinliği, özgüveni, bağımsızlığı, sosyalliği, evindeki güven ve huzur ortamı kadar eğitmenlerin yaklaşımları da etkili olabilmektedir.

   Başka bir deyişle sürecin hem aile hem de eğitim uzmanlarınca doğru yönetilmesi önemlidir.

   Çocukların istenmeyen davranışlarının iki haftadan daha uzun sürmesi uzman yardımına gerek olduğunun en önemli belirtisidir. Eğitim yaşamının travmatik bir süreçle başlaması ve sürmesi, hiçbir ailenin yaşamamasını yürekten dileyecek kadar önemli bir durumdur. Çocuğun yeme, uyku düzeni, oyuna isteği, önceden keyif aldığı etkinliklere karşı tutumu, genel duygu durumu bizlere bu konuda önemli bilgiler vermektedir.

   Çocukların önemli bir kısmı da, yetkin, özgüveni yerinde, sosyal yönden gelişmiş ve olgunlaşmış olmasına rağmen okula karşı isteksiz, endişeli olabilmekte. Bu noktada da önemli bir ölçüt aile içinde yaşanan travmatik yaşantılar akla gelmekte. Ölüm, yaslar, önemli hastalıklar, taşınmalar, boşanmalar, tartışmalar da çocuğun dünyaya ve kendine olan güvenini zedeleyebileceği için çocuk okuldayken aile bireylerinden birinin başına kötü bir şey gelebileceği endişesi yaşayabilmekte, bu yüzden de okula giderken sorun yaşayabilmektedir. Bazen de çocuk, çok küçük yaşlardan itibaren eğitici etkinliklere o kadar çok doyurulmuştur ki, okulda ona cazip gelecek bir etkinlik neredeyse yoktur.

Burada ailelere önerilerimizi kısaca sunacak olursak;

Çocuğa küçük yaşlardan itibaren gelişim düzeyine uygun sorumluluklar verilmelidir ki çocuk hem başarma duygusunu tatsın, hem de özgüveni gelişerek aile içinde “bir işe yarama” durumunu deneyimleyebilsin.

Çocuklar, kardeş, komşu, akraba çocukları ya da sınıf arkadaşları ile asla kıyaslanmamalıdır. Her çocuk özel ve kendine özgü donanımlara sahiptir. Aileler çocuklarındaki bu cevheri beslemelidir.

Çocuğun olumsuz tutumlarını sürekli dile getirerek bu davranışların kalıplaşması yerine, başardıkları ve olumlu tutumları vurgulanarak, o tutumların karakterine yerleşmesi sağlanmalıdır.

Çocukların ihtiyaçlarını bildirme şekilleri biz yetişkinlerden farklıdır. Ebeveynler, çocuğun davranışının altındaki gerçek gereksinimi görmeye çalışmalıdır. Böylece duygu ve gereksiniminin anlaşıldığını fark eden çocuk, kendini güvende hissedebilecektir. Ayrıca başka insanların duygu ve düşüncelerini anlamada da empatik yaklaşımın modelini görmüş olacaktır.

Okula giderken ağlayan çocuğa aşağılayıcı, yargılayıcı, azarlayıcı davranılmamalıdır. Okulun, onun yaşamındaki yeri (örneğin; hayali olan mesleğine ulaşmanın bir yolu olarak…), oradaki olanakları (oyun, öğrenme, eğlenme, arkadaş fırsatları…) kısaca ve net cümlelerle anlatılmalıdır.

Okul alışverişi hatta alışveriş listesi- evde- birlikte yapılmalıdır.

Çocuğun çantasını bir gece önceden hazırlaması desteklenmeli ama bu görevi yetişkin üstlenmemelidir. 

Okula uğurlama sahnesi seremoniye dönmemeli ve fazla uzun tutulmalıdır. Kısa bir veda öpüşmesi ve başarı dilekleri yeterlidir. Dönüp dönüp çocuğu öpmek, ona el sallamak çocuğun değil yetişkinin patolojik bir tutumudur. 

“Endişelenme”, “korkma”, “ağlama” denilen her sözcük içinde tam tersini barındırarak çocuğun daha çok ağlamasına, korkmasına, kaygılanmasına neden olacağından, tercih edilmemelidir. 

Mümkünse okula başlamadan önce çocuk, okulunun bahçesinde oynamaya, bisiklet sürmeye, arkadaşlarıyla orada buluşup mini bir piknik yapmaya götürülebilir.

Mümkünse okula başlamadan önce öğretmeni ile kısa bir tanışma gerçekleştirilebilir.

Çocuğa okulda kalacağı süre, onun okuldan kim tarafından alınacağı vb. konularda asla “yalan” söylenmemelidir. Tutulamayacak sözler verilmemeli, maddi-duygusal ödüller abartılmamalıdır.

Okulda kendi gücünü aşan bir gereksinimi olduğunda, bir arkadaşından ya da güvendiği bir yetişkinden (özellikle öğretmeni olabilir ya da aynı okulda daha üst sınıflarda okuyan tanıdığı, akrabası, komşusu olan bir öğrenci vb.)  yardım isteyebileceği hatırlatılmalıdır. 

Çocuğun yatış ve kalkış saatleri, yemek düzeni konusunda tutarlı bir program izlenmelidir.

Ödevlerini yaparken çocuğun başında durulmamalı, ödev bitene kadar yanında oturulmamalıdır. Kendi yapması desteklenmeli, zorlandığı yerlerde yetişkinden yardım istemesi gereği ilk günden itibaren öğretilmelidir.

Ödevlerini mükemmel yapması beklenmemeli, eğitim işi, uzman olan öğretmene bırakılmalıdır. Çocuğun evde, öğretmene değil sağlıklı ilişkide kaldığı ebeveyne ihtiyacı vardır. Çocuğun elinden ödev alınıp ebeveyni tarafından yapılmamalıdır. Benzer bir taleb çocuk tarafından iletildiğinde ise, “yapılan ödevin kendi emeği ve ürünü olmasının, eğitimi açısından çok daha kıymetli olduğu” belirtilmelidir.  

Sürpriz ziyaretler yapmak çocuğu beklentiye sokacağından (her teneffüs ziyaretçi beklemesi gibi…) ilk haftalarda mümkünse yapılmamalıdır.

Öğretmen ve aile işbirliği halinde kalmalıdır.

Anne baba, okul, ödev, yatma ve kalkma saati vb. tutumlarında –her konuda olması gerektiği gibi- hem aralarında hem de kendi içlerinde tutarlı olmalıdır.

İki haftayı geçen uyum problemlerinde uzman yardımına başvurulmalıdır. 

Bu makale 16 Eylül 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Kl. Psk. Nalan Erlik

Uzm.KI.Psk.Nalan Erlik, lisans öncesi öğrenimlerinin ardından, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümünü tamamlamıştır. Klinik Psikoloji Yüksek Lisans eğitimini İstanbul Gelişim Üniversitesi'nde yapmıştır.

Uzm.KI.Psk.Nalan Erlik, Mesleki çalışmalarına  kendi kliniğinde devam etmektedir.

Yazarı sosyal medya'da takip edin
whatsapp
instagram
Etiketler
Çocuk gelişimi
Uzm. Kl. Psk. Nalan Erlik
Uzm. Kl. Psk. Nalan Erlik
Samsun - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube