Bağımlılık; toplumsal ve kişisel sorunlara yol açan, tekrarlayıcı, kişilerarası ilişkileri etkileyen, kişinin bedensel ve ruhsal yeti yitimine sebep olan bir davranış türüdür. Madde bağımlılığı, alışveriş bağımlılığı, yeme bağımlılığı internet bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı, oyun ve kumar bağımlılığı gibi farklı bağımlılık türleri ile karşılaşılabilmektedir. Bağımlılığın başlama, sürdürme ve ilerleme evreleri bulunmaktadır. Bağımlılığın nedenleri, etkileri ve sonuçları birçok araştırmaya konu olmuştur.
Günümüzde yetişkinlerin hayatlarının erken dönemlerinde teknolojik aletler, internet ve sosyal ağlar ile az muhatap olduğu ve kendilerini kontrol etmesinin daha kolay olduğu bilinmektedir. Doğum sonrası dönemde hayatının her aşamasında teknolojik aletleri gören günümüz çocukları ve ergenleri teknolojik aletleri kullanma konusunda sağlıklı bir ilişki kuramadıkları gözlemlenmektedir. (Dinç, 2010). Bu bağlamda özellikle ergenler, yaşadıkları zamanın ruhuna uygun olarak internetin problemli kullanımının yaygınlaşması açısından önemli bir risk grubunu oluşturmaktadırlar (Doğan, Işıklar, & Eroğlu, 2008).
Bağımlılık
Bağımlılık, bireyin bir nesneye, insana ya da varlığa karşı önlenemez arzu ve istekli olma hali ve kişinin başka bir iradenin idaresi altına girme durumu olarak açıklanmaktadır.
Tarihsel geçmişi uzun ve araştırmalara konu olan bağımlılık türleri sigara, yemek, alkol, esrar, uçucu madde ve kokain bulunmaktadır.
Etkileri incelendiğinde bağımlılık yapıcı bu maddelerin insanların işlevsellikleri üzerindeki olumsuz etkileri çok açık bir şekilde görülmektedir. Bu tür bağımlılıklara sahip bireyler çok kolay bir şekilde şiddet ve saldırganlık davranışları sergileyebilmektedirler
Bu bağımlılıklar, kişinin ailesiyle sorunlar yaşamasına; işe devamda ve üretkenlikte azalmaların olmasına, okul başarısının düşmesine neden olmaktadır. Ayrıca bu bağımlılıklarla birlikte bireylerde depresyon, anksiyete, davranış problemleri gibi pek çok psikolojik bozuklukta görülmektedir.
Davranışsal Bağımlılık
Davranışsal bağımlılık; bir davranışın tekrarlayan aralıklarla gerçekleşmesi ve bireyin fiziksel, ruhsal ve sosyal problemler yaşamasına yol açması olarak tanımlanmaktadır DSM-5’te tanımlanan davranışsal bağımlılık türü kumar oynama ve oyun oynama bozukluğudur. Ancak teknoloji bağımlılığı, yeme bağımlılığı, alışveriş bağımlılığı ve ilişki bağımlılığı gibi türlerin de olduğu bilinmektedir.
Davranış tabanlı bağımlılıklar yanında makineinsan etkileşiminin kurulduğu bağımlılıklar yer almaktadır.
Pasif ve aktif teknoloji davranış bağımlılığında kişi televizyon izleme davranışında yoğunluk varsa pasif, internet üzerinden bilgisayar oyunları oynama davranışı aktif alarak tanımlanmaktadır. Etkileşim oranının yüksek olduğu teknolojik araçlar bağımlılığı arttırmaktadır (Griffiths, 1999).
Teknoloji bağımlılığı arasında cep telefonu bağımlılığı, bilgisayar ve internet bağımlılığı sayılmaktadır.
Sosyal Medya
Globalleşme ile birlikte internet tüm dünyada kullanılmaya başlanmıştır. Sistemsel altyapıların da güçlenmesiyle kişilerin diğer kullanıcılar ile iletişim uygulamaları üzerinden sanal ortamda sosyalleşmesi için kullanılan internet temelli hizmetler bütününe ‘’Sosyal Medya’’ denilmektedir.
Yeni Medya kavramı günümüzde sosyal paylaşım sitelerini, cep telefonu mesajlarını ve diğer yeni teknoloji uygulamalarını ifade etmek için kullanılmıştır. (Dijk’den aktaran Binark, 2007; 5).
Yeni Medya Bilgi ve iletişim tabanlı araştırmalar 1970‘lerde, sosyal, psikolojik, ekonomik, politik ve kültürel çalışmalar yapan bilim insanları tarafından ortaya atılmış bir kavramdır. 1990’larda internet ve bilgisayar teknolojisinin gelişmesiyle farklı boyutlara geçmiştir. Bilinen bütün farklı ortamları bir araya getirme ve yeni iletişim ortamları sunmaktadır.
Kuşak teorisi tanımına göre ayn yaş grubunda olup, belli zaman aralığında doğup büyüyen kişilerin benzer davranış örüntüleri gösterdikleri vurgulanmaktadır. Yaşadıkları dönemin teknolojisi, ekonomisi ve pek ok boyutta kuşaklarda benzerlik ve farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda toplumsal değerlerine ait özellikler kuşaklara atfedilmektedir. (Deniz ve Tutgun-Ünal, 2019).
Yapılan bir çalışmada sosyal medyada iş birliği, iletişim ve araştırma X, Y, Z kuşakları arasında farklılık göstermektedir. (Sarıtaş ve Barutçu, 2016).
Yeni iletişim ortamlarında etkileşim gerçek zamanlı ve anlık gerçekleşmektedir (real time). Geleneksel tek yönlü iletişim kanallarına göre daha güçlü olduğu ifade edilmektedir. (Gane & Beer, 2008; 97).
Sosyal Medya Bağımlılığı
Günümüzde önemli bir iletişim ve bilgi paylaşım aracı olan internet günlük yaşantımızda pek çok kolaylığı da beraberinde getirmektedir. (Yellowlees & Marks, 2007). İnternet kullanımının faydalarının yanında aşırı bilgi yüklemesi ve güvensiz bilgiye de olanak sağlaması açısından zararları da bulunmaktadır. (Kim & Kim, 2002). İnternet üzerinden işlenen bilişim suçları ve internet bağımlılığı da bu zararları arasında yer almaktadır.
Toplum günden güne değişerek teknoloji yönelimli bir toplum olmaktadır. Zamanın ruhu gereği öğrencilerden teknolojik bilgi ve yeteneklerini geliştirmelerini talep etmekte, (Nalwa ve Anand, 2003) bu durum ise, internet bağımlılığı konusunda araştırmacıların ve eğitimcilerin daha fazla endişelenmesine neden olan “yan etkileri” ortaya çıkarmaktadır.
Bireyler gerçek yaşamda özgürce ifade edemediklerini ya da elde edemediklerini çevrimiçi ortamlarda rahatlıkla ifade edebilmektedirler. Kişi böyle bir mecrada vakit geçirirken keyif almakta, yalnızlık duygusunu gidermekte ve tatmin duygusu gelişmektedir. Bu duygu bağlamında, sürekli sosyal medyada vakit geçirme isteğinde artış ve uzaklaştıkları an kendini boşlukta hissetmektedir.
Zamanla, gerçek dünyadan uzaklaşma, duygusal dengesizlik, onaylanma isteği gibi belirtilerle günlük hayattaki sorumluluklarına karşı işlevsizlikler meydana gelmektedir.
Mark Griffiths biyopsikososyal bir bakış açısıyla Madde bağımlılıkları ile davranışsal bağımlılıklar arasındaki benzerlikleri öngörerek tüm bağımlılıkların bir dizi ortak bileşenden oluştuğunu belirtmiştir. Griffiths’in (2005:192) ‘bileşenler modeli’, sosyal ağ bağımlılığı için de uygulanabilecek altı kriterden oluşmaktadır;
Duygu durumu değişikliği (mood modification), bir kişinin duygu durumunu tutarlı ve güvenilir bir şekilde değiştirmek için ya da kendisini daha iyi hissetmek için bir başa çıkma stratejisi olarak bağımlılık yaratan aktiviteyi kullanmasını ifade eder.
Belirginlik (salience), bağımlılık yaratan aktivitenin bireyin hayatında bilişsel ve davranışsal olarak en önemli şey olduğunu ve düşüncelerine, duygularına ve davranışına hakimiyetini ifade eder.
Tolerans geliştirme (tolerance), keyif düzeyini doyurmak amacıyla, zamanla bağımlılık yaratan aktivite için gittikçe artan süreye ihtiyaç duyulmasını ifade eder. Başka bir deyişle, aynı etkiyi yakalayabilmek için gitgide daha fazlasını yapmaya ihtiyaç duyma olarak tanımlanabilir.
Yoksunluk belirtileri deneyimlemek (withdrawal symptoms), aktivite kullanımını azaltırken veya durdururken ortaya çıkan fizyolojik ve psikolojik olumsuz etkileri ifade eder.
Çatışma (conflict), mesleki ve / veya eğitim faaliyetlerini olumsuz etkilerken kişilerarası ilişkileri tehlikeye sokan ve ilişkilere zarar veren aktivitenin aşırı kullanımı anlamına gelir.
Nüksetme (relapse), bir yoksunluk döneminden sonra bağımlılık yapan davranışı hızla yeniden oluşturma eğilimini ifade eder.
Ergenlik Dönemi
Bireyin 9-11 yaşlarından başlayarak 17-18 yaşlarına süren fiziksel, zihinsel, sosyal değişmelerin olduğu gelişim evresine ergenlik dönemi denir. Bu dönemde hormonal değişiklerin yol açtığı duygu durum değişiklikleri kız ve erkek ergenlerde farklı davranış örüntülerine yol açmaktadır (Sayıl vd., 2002: 48). Ergenlik döneminin başlangıç aşamasında en dikkatli değişim gözlemlenmektedir. Bireyin sesi, yüz çehresi ve cinsiyet özellikleri belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Bu bedensel değişiklikler her iki cinsi de etkilemekte olup sosyal ve psikolojik birtakım kaygılar yaşamalarına yol açmaktadır. (Yöndem ve Güler, 2007)
Ergenlikte zor olan süreçlerden bir tanesi de bilişsel gelişim sürecidir. Yapılan araştırmalarda ergenlerin beyin hücresi üretmeye devam ettikleri ve aktif olmayan bağlantıların kesildiği belirtilmektedir.
Bilişsel gelişimin en üst seviyede yaşandığı, diğer kişilerin düşüncelerini analiz edebildiği, ahlaki muhakeme ve problem çözme becerilerinin geliştiği ergenliğin son döneminde sıradan meydana geldiği düşünülmekteydi (Flannery, 2006: 103) Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar ve beyin görüntüleme teknikleri yeni teorilerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Ergenlik Dönemi ve Aile İlişkileri
Toplumun en küçük birimi olan aile geleceğe dair beklentileri ve ortak bir geçmişi paylaşan bireylerin oluşturduğu bir sistemdir.
Ailede çocuğun konumu neslin devamı ve gelecek planları için bir güvenceyi temsil etmektedir. Aileye yeni bir bireyin dahil olması ile ebeveynler için zorlu ve özel bir dönem başlamış olur.
Aileye dahil olan bireyin doğum anıyla birlikte fiziksel, psikolojik ve sosyal olarak destekleniyor olması gerekir. Gelişimin basamaklarına uygun olarak karşılanması gereken birtakım ihtiyaçları bulunmaktadır. Bireyin yetişkinliğe adım atmadan önceki gelişim evresi olan ergenlik dönemi aileler için oldukça zorlayıcı ve iletişim kopukluğunun yaşandığı bir dönemdir.
Ergenlik dönemi bireyin, biyolojik, psikolojik ve sosyal değişimin en belirgin şekilde hızlandığı dönemdir. Bu dönemde bireyden, ebeveynleri ile sağlıklı ilişkiler kurması, mesleki hedeflerini belirlemesi, cinsel kimliğini oluşturması ve olumlu sorun çözme becerileri edinmiş olması beklenmektedir. Risk alma davranışlarında artma, Uyaran arama davranışlarında artma, Aileden uzaklaşarak akranlarına yönelme gibi davranışlar gözlemlenmektedir.
Yapılan araştırmalara göre ebeveynler ergen çocuklarında birçok davranış bozukluğu gözlemlediklerini dile getirmektedirler. Yeme bozukluğu, şiddete eğilim, sigara kullanımı, alkol kullanımı ve depresyon sayılabilmektedir. Ergen bir çocuğu olan ebeveynlerin sosyal yaşantılarında da kısıtlamalar yaşandığı çocuğun sosyalleşme tercihlerinin anlık değişebildiği ve ailenin tercihlerine çok da uyum sağlamadıkları belirtilmektedir. Ebeveynler ergen çocuğun yalnızlaşma isteğine karşın ona daha çok zaman ayırmak isterken kendi sosyal yaşantılarında kısıtlamalar olduğunu ifade etmektedirler. Çocukları üzmemek adına ebeveynler olmadıkları birisi gibi davranma eğiliminde olduklarını iletmektedirler. Bu karmaşık süreçte ebeveynlerin çocukları ile ilgili endişelerinin olduğu farklı arkadaş gruplarına dahil olma isteklerinin arttığı, bazen çok enerjik bazen çok içe dönük olduğu duygu karmaşalarının yoğun olduğu ifade ediliyor. Boşanmış ailelerde ise durum daha da zor olduğu, çocuğun bu gelişim evresinde rol model alma konusunda yetersiz ve eksik kalacaklarını iletmektedirler.
Ailedeki diğer bireyler ile ergenin iletişimi de sekteye uğramaktadır. Kardeşleri ile çatışmaya girerek kardeşi üzerinde baskı kurmaya çalıştığı, sen çocuksun git oyuncaklarınla oyna ben artık büyüdüm gibi söylemler ile yaşamış olduğu duygusal çalkantıyı kardeşi üzerinden de devam ettirebilmektedir.
Ebeveynler ergen çocukları ile ilgilenirken okul desteğinin yetersiz olduğunu iletmektedirler.
Ergenin Duygusal Problemlerini Etkileyen Faktörler
Ergenin duygusal problemlerini etkileyen faktörler; Yaş Grubu, Eğitimin sürekliliği, Toplumsal Kabul, Ailenin Tutumları ve Bireysel Farklar yer almaktadır.
Ergenlik; bireyin gelişim amaçlarına ulaşmak istediği ve fakat tam anlamıyla ulaşamamasından dolayı gayret göstermesi gereken fırtınalı bir dönemdir (Erikson, 1968).
Ebeveynlere olan bağımlılıktan kurtulma, geleceğini inşa etme, bir meslek edinmek üzere gerekli adımları atma çabasında olan ergen bu dönemde cinsel kimliğini oluşturma çabasındadır. (Öztürk, 2004). Ergenlik döneminin en önemli görevlerinden birisi başarılı bir kimliğe sahip olmaktır. Ergenler nasıl bir cinsel kimliğe sahip olacağı ve toplumsal rollerinin ne olacağını belirlemeye çalışır. Burada yeterli desteği alamayan ergen kimlik karmaşası yaşayabilir ve kişilik gelişimi de sekteye uğrayabilir. Ergenlerin lise dönemi ergenlik özelliklerinin ön planda olduğu dönemdir. Akran grupları arasında kabul ve reddin stresli yoğun yaşandığı bir dönemdir. Birey olma çabasın içinde olan ergen yaşıtlarıyla yakın ilişki kurma çabası, sosyal, cinsel birçok dinamiği içinde barındırır. Bu dönemde karşılaşılan sorunlara karşı çözüm geliştirme becerisi kazanan ergen gelişiminin sonraki aşamalarında da sağlıklı atlatabilmenin temellerini atmış olur.
Yakın arkadaş ilişkileri, arkadaş grupları içine dahil olma aile ilişkileri kadar önemlidir. Yakın arkadaş ilişkilerinde ergen kendini daha iyi tanıma fırsatı yakalamış olur. Bu dönemde ergenler karşılaştıkları olayları kendi ergenlik bakış açısıyla değerlendirip yargıya varabilirler. Kaygıdan uzak durmaya çalışan ergen kendisini sürekli stresli ve kaygılı çatışmaların içinde bulabilmektedir. (Feist ve Feist, 2009).
Duygusal zekasının özellikleri olan, empati, uyum, sebat, saygı, duyguları ifade etme ve anlama özelliklerini hayatına entegre ettiği sürece istediği türden ilişkiler geliştirebilecektir.
Ergenlik Dönemi Beyin Gelişimi
Ergenlik döneminde olan bireyin önemli olan üç beyin bölgesinin fonksiyonları;
Prefrontal Korteks: Akıl Yürütme, Problem Çözme, Karar verme, Plan Yapma, Duyguları Kontrol etme, Kendini izleme
Amigdala: Duygusal öğrenme, korku ve hafıza bölgesi.
Nükleus Akumbens: Beyin içinde en büyük dopamin deposu limbik sistem içinde yer alan nükleus akumbens adı verilen bölgedir. Nükleus akumbens motivasyon, zevk ve ödül sistemleri içinde aktif rol oynayan bir bölge.
Kişiler yaşam doyumu ve gelişimi açısından; çevrelerinde güvenebilecekleri ve onlara değer veren bireylere ihtiyaç duyarlar. Bağlanma, yani yakın iletişim ve ilişki içinde olduğu insanlarla bir şeyler paylaşma ve ait olma duygusunu yaşamak isterler.
Ergenin aile içi ilişkilerinde bu ihtiyaçlarının karşılanmaması, iletişim kopukluğu, sosyal desteğin azlığı durumlarında bu duygusunu tatmin edebileceği ‘’Sosyal Medya’’ uygulamalarına yönelebilmektedirler.
Sosyal Medya Bağımlığının Beyin Üzerindeki Etkileri
Ödül sisteminin etkilenmesi
Dijital platformlar, beğeni, takipçi sayısı, oyun başarımları gibi anlık ödüller sunarak beynin ödül sistemi olan dopamin salınımını artırır. Bu durum, gerçek hayatta ödüllerden alınan zevkin azalmasına ve sürekli olarak dijital ortamlarda bu anlık dopamin artışını aramaya yol açar.
Hafıza ve dikkat sorunları
Dijital dünyanın sürekli uyarıcı yapısı, beynin bilgiyi işleme ve odaklanma yeteneğini olumsuz etkiler. Yoğun bildirimler, hızlıca akan içerikler ve sürekli dikkati dağıtan unsurlar sebebiyle hafıza ve öğrenme güçlüğü gibi sorunlar ortaya çıkabilir.
Kaygı ve depresyon
Dijital ortamlarda sunulan mükemmel hayatlar ve sürekli karşılaştırma hali, kişinin özgüvenini zedeleyebilir. Bu durum, kaygı bozukluğu ve depresyon gibi ruhsal sorunlara yol açabilir.
Beyin yapısında değişiklikler
Yapılan araştırmalar, dijital bağımlılığın beyin yapısında da fiziksel değişikliklere yol açtığını gösteriyor. Gri cevher maddesi hacminin azalması, karar verme ve dürtü kontrolünde rol oynayan prefrontal korteksin aktivitesinde düşüş gibi sorunlar ortaya çıkabilir.
Uyku düzeni bozulması
Akşam saatlerinde mavi ışığa maruz kalmak uyku hormonu olan melatonin salgısını baskılar. Bu durum uyku kalitesini düşürerek bilişsel işlevleri de olumsuz yönde etkiler.
Ergenlerde Sosyal Medya Bağımlılığı ve Aile İlişkileri
Ergenlerin internet bağımlısı ve beraberinde sosyal medya bağımlısı olmasında doğrudan ve dolaylı nedenlerden söz edilebilir. Önemli kavramlardan biri de sosyalleşme ihtiyacı söylenebilir. (Bayraktutan, 2005; Esen, 2007; Grohol, 1999). Ergenin çevrimiçi mecralarda sohbet, kumar, oyun ve pornografi gibi kullanım amaçları bulunmaktadır. (Chang & Man Law, 2008; Chen & diğerleri, 2001; Everhard, 2000; Henderson, 2001; Huang, 2004; Irvansyah, 2005; Jang & diğerleri, 2008; Thatcher & Goolam, 2005; Yang & diğerleri, 2005; Young,1996.
Aile içinde kurulamayan bağlar sosyal ortamda giderilmektedir.
Birey elektronik postalar, sohbet odaları, tartışma forumları ve çevirim-içi oyunlar aracılığıyla sosyalleşmeye çalışmaktadır (Grohol, 1999). Sosyal ağlar aracılığıyla sosyal etkileşim kurmak isteyen bir birey, yüz yüze etkileşime sıcak bakmamaktadır (Caplan, 2002). Toplumdan uzaklaşan birey sosyal medyada sosyal destek bulma amacı bağımlılığa daha çok yaklaştırmaktadır. (Thatcher & Goolam, 2005).
Yapılan araştırmalar depresyonun internet ve sosyal medya bağımlılığı gelişiminde önemli etkisi olduğunu göstermektedir. (Bayraktar, 2001; Young & Rodgers, 1998). Bağımlılık gösteren bireyde depresyon belirtileri olduğu yapılan çalışmalarda saptanmıştır. (Jang & diğerleri, 2008; Kim & diğerleri, 2006; Lee & diğerleri, 2008; McGlinchey, 2003; Song, 2003; Spada & diğerleri, 2008; Thatcher & Goolam, 2005; Yang & diğerleri, 2005; Yen & diğerleri, 2007). Sosyal medya bağımlısı olan ergenler, bu mecralarda bulunduklarında depresyon duygularının hafiflediğini açıklamışlardır (Tsai & Lin, 2003).
Martin Seligman 1998 yılında yapmış olduğu konuşmada psikoloji biliminin II. Dünya Savaşı’ndan sonra bireylerin zarar görmüş taraflarına odaklanarak olumlu taraflarının göz ardı edildiğini ifade etmiştir. (Seligman, 1998). Pozitif psikoloji bireyin olumlu yönlerine odaklanmaktadır. (Seligman ve Csikszentmihalyi, 2000).
Seligman ve Csikszentmihalyi (2000) olumlu bireysel özellikleri; umut, iyimserlik, akış, mutluluk özgünlük, esenlik, bağışlayıcılık, maneviyat olarak tanımlamaktadır. Grup düzeyinde ise, fedakarlık, sorumluluk, özen ve iş ahlakı olarak ifade edilmektedir. Bu kavramların üzerine yapılan birçok çalışmada pozitiflik kavramı bağlamında kişinin benliğine, geleceğine ve geçmişine, yaşam doyumu ve benlik saygısının bir araya geldiği ortak bir nokta olup ifade edilmektedir (Alessandri ve diğerleri, 2012).
Ryff pozitiflik üzerine yapmış olduğu çalışma ile pozitifliği “pozitif işleyiş” olarak ele alıp bunun altı boyutu olduğunu ele almaktadır. (1989 a; 1989b)
Başkalarıyla olumlu ilişkiler, Kendini kabul, Özerklik, Çevresel hakimiyet, Kişisel gelişim ve Hayatın amacıdır.
Ergenlik dönemindeki ergen bireyin geleceğe dair beklentilerinde karşılaşacağı sorunları önlemeye yönelik önemli bir değişken olan ve pozitifliğin bir bileşeni olan iyimserlikten söz edilebilir. (Çalışkan ve Uzunkol, 2018) Bu bakımdan ergenlerin ruh sağlığı gelişiminin desteklenmesi açısından aile içi ilişkilerinde açık iletişim kurulması ve pozitif yanlara vurgu yapılması önem kazanmaktadır.
Ergenlerin benlik saygısı, iyimserlikleri ve yaşam doyumu sosyal medya kullanımı ile birlikte olumlu ve olumsuz etkilenebilmektedir. Bu platformlar zengin, güzel ve çekici insanlarını benlik saygısını arttırabilecek bir ortamken tam tersi özelliklere sahip bireyi olumsuz etkileyebilecek bir ortamdır. (Aydoğan, 2024).
Yapılan araştırmalar incelendiğinde, Ayrıca Hou ve diğerleri (2019) sosyal medya bağımlılığının benlik saygısını olumsuz etkilediğini belirlemişlerdir. Sosyal medya bağımlılığının yaşam doyumu üzerinde negatif bir etki sağladığı yapılan çalışmalarla ortaya konulmuştur.
SONUÇ
Sosyal medya kullanımının günden güne arttığı düşünülerek ergenlerin bu mecrada özgür oldukları ve düşüncelerini özgürce ifade edebildikleri düşüncesi olumlu gibi düşünülse de sosyal ve duygusal gelişimleri açısından kontrollü olmanın önemine vurgu yapılmaktadır. Aile içinde açık iletişimin sağlanması, ortak paylaşımların arttırılması, suçlayıcı ve kısıtlayıcı yaklaşılmaması, ergenin olumlu özelliklerinin ortaya çıkarılması için ona destek verilmesi, ebeveynlerin tutarlı yaklaşması önemlidir, sosyal medya kullanımını tamamen bırakmak değil, kontrollü ve dengeli nasıl kullanılabileceği üzerinde bir plan yapılmalı. Bildirimler kapatılarak gelen uyarıcının önü kesilmeli, sosyal medya bağımlılığının tedavisinde Bilişsel Davranışçı Terapi ve Motivasyonel Görüşme teknikleri, Gerçeklik Terapisi, Kabul ve kararlılık terapisi ve Grup terapileri kullanılmaktadır.