Duygusal ihmalin sonucu: ebeveynleşmiş çocuklar

Yeni doğan bir bebek, dünyaya gözlerini açar açmaz, bakım veren birinin varlığına ihtiyaç duyar. Hiçbir şeyi kendi başına yapamayacak kadar aciz olan bebeğin hayatta kalması, bakım veren birinin varlığına bağlıdır. Ancak sağlık sorunları olan, bağımlılıkların pençesinden kurtulamayan veya kendi kişisel sorunlarına gömülüp kalan ebeveynler çoğunlukla bebeğin bakımını ihmal ederler.

Duygusal ihmalin sonucu: ebeveynleşmiş çocuklar

DUYGUSAL İHMALİN SONUCU: EBEVEYNLEŞMİŞ ÇOCUKLAR

Yeni doğan bir bebek, dünyaya gözlerini açar açmaz, bakım veren birinin varlığına ihtiyaç duyar. Hiçbir
şeyi kendi başına yapamayacak kadar aciz olan bebeğin hayatta kalması, bakım veren birinin varlığına
bağlıdır. Ancak sağlık sorunları olan, bağımlılıkların pençesinden kurtulamayan veya kendi kişisel
sorunlarına gömülüp kalan ebeveynler çoğunlukla bebeğin bakımını ihmal ederler.
Dünyaca ünlü Psikanalist Donald Winnicott’a göre; anne depresifse ve bebeğine uyum gösterip yanıt
veremiyorsa süreç tersine döner. Yani bebeğin anneleşme süreci başlar ve bebek anneyi canlı
tutmaya çalışır. Annenin depresyonuyla özdeşleşen çocuk, kendi ihtiyaçlarını ihmal etmeye başlar.
Çocuğun sıradan talepleri bile çocuğa göre karşılanması imkansız talepler gibi gelir ve çocuk bir şey
istemekten vazgeçer. Çocuk kendisi için olmaktan çıkıp, öteki için var olmaya başlar. Winnicott bu
durumu; "bütün yaşamım annemin yüzünü güldürmekti" sözleriyle dile getirir.
İhtiyaçları ebeveynleri tarafından karşılanamayan çocuklar, yani “ebeveynleştirilmiş çocuklar”
genellikle duygusal ihmalle büyürler. Ne hissettikleri veya neye ihtiyaç duydukları onlara sorulmadığı,
sorulsa da ihtiyaçlarına yanıt verilmediği için bu çocuklar, duygularını tanımakta zorlanır ve neye
ihtiyaç duyduklarını bilemezler. Kendilerine dair farkındalıklarının düşük olduğu bu çocuklar, iş
başkasına gelince çok duyarlı davranırlar. Çünkü ebeveynlerinin veya kardeşlerinin ihtiyaçlarını, kendi
ihtiyaçlarının önüne koymaları gerektiğine inanmışlardır. Genellikle çocuklukta geliştirdikleri bu
tutumu, yetişkinlik hayatları boyunca da sürdürürler.
Ebeveynleşmiş çocukların erken olgunlaşmaları, pek çok şeyi akranlarına göre daha kolay
yapabilmeleri, birçok alanda yüksek başarı göstermeleri bir avantaj gibi görülse de, kendilerini ihmal
etmeleri ve başkaları için yaşamaları bu durumun dezavantajlarıdır. Bunun yanı sıra çocukluklarında
diğer çocuklar gibi oyun oynamak, eğlenmek gibi deneyimleri akranlarına göre daha az yaşadıkları için
yaşamları boyunca yaşanmamış çocukluklarının yasını tutabilir, çocukluğunu yaşayanları görünce
burukluk hissedebilirler.
Çocukluğundan itibaren odağının merkezine başkasını koymayı öğrenmiş kişi, ebeveynlerine ve
kardeşlerine karşı üstlendiği bakım veren rolünü, şimdiki hayatında eşiyle, dostuyla, komşusuyla,
mesai arkadaşıyla ve benzer durumdaki kişilerle olan ilişkisinde sürdürür. Gereğinden fazla fedakarlık
yapar, ilişkilerinde sınır çizmekte, başkasının isteklerini geri çevirmekte ve “hayır” demekte zorlanır.
Adeta bakım verdiği kişilerin hayatının sorumluluğunu üstlenir.
Ebeveynleşmiş çocuk olarak büyüyen bir kişi bugün ne yapabilir?
Kişinin öncelikle kendi içine özellikle duygularına ve ihtiyaçlarına dönüp bakabilmesi çok önemlidir.
“Ben ne hissediyorum, benim neye ihtiyacım var” gibi soruların cevabını düşünerek ve bunun için
adım atarak işe başlayabilir. Kaç yaşında olursa olsun her insanın içinde şefkat bekleyen bir çocuk var
ve kişi, ebeveyn tarafıyla çocuk tarafının ihtiyaçlarını karşılamaya çalışabilir.
İkinci olarak kişinin, bakım veren rolünü üstlenerek nasıl bir doyum sağladığını düşünmesi ve bu role
neden tutunduğunu anlamaya çalışması gerekir. Çünkü bu rolü üstlenmek bazen kişinin kendisini;
ihtiyaç duyulan, sorunların çözümü için tek seçenek olan, başkalarının hayatını kolaylaştırarak iyilik
yaptığını düşünen biri olarak görmesine ve bundan dolayı manevi doyum yaşamasına yol açabilir. Bu

nedenle bakım veren olmanın sağladığı doyumdan vazgeçmek kişiye zor gelebilir. Böyle bir durumda
başkası adına yapılan aşırı fedakarlığın, o kişinin sorumluluk alma becerisini zayıflatabileceğini
ve/veya karşıdaki kişiyi talepkar hale getirebileceğini hatırda tutmakta fayda olduğunu düşünüyorum.
Siz de aşırı sorumlulukla erken olgunlaşmak zorunda kalmış biriyseniz; bunu telafi edebilir, içinizdeki
çocuğa kulak verebilir ve kendiniz için adım atabilirsiniz. Başkaları için yapabileceğiniz en iyi şey, onlar
için balık tutmak değil, balık tutmayı öğretmek olacaktır. Siz nasıl ayaklarınız üstünde durduysanız,
fırsat verildiğinde başkaları da bunu yapabilir. Zorlandığınızda destek alabilir veya zorlandığını
düşündüğünüz birine destek olabilirsiniz ama onun yerine geçerek, onun sorumluluğu üstlenmeden.
Hiçbir şey için geç kalmış sayılmazsınız. Nefes alıyorsak, umut var demektir. Erken yaşta büyümek
zorunda kaldığınız için yaşayamadığınız, göremediğiniz, fark edemediğiniz ne varsa, hepsi için
harekete geçme zamanı. Haydi, şimdi.

Bu makale 22 Kasım 2023 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Kl. Psk. Emine Özdemir

2001 yılında Çukurova Üniversitesi  Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nden mezun oldu. 2017 yılında Mersin Toros Üniversitesi Psikoloji Yüksek Lisans Programını bitirdi. 2022 yılında İstanbul Rumeli Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programını tamamladı. 2012 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Aile Danışmanlığı Sertifika programını tamamladı. Yine aynı sene Prof.Dr.Şahin KESİCİ'den oyun terapisi eğitimi aldı. 2014 yılında 'Çözüm Var Sorun Yok' isimli ilk kitabı yayınlandı. 2015 yılında ise 'Suçlamayın Yol Gösterin' isimli ikinci kitabı okurlarıyla buluştu. 2015 yılında Bilişsel Davranışçı Terapi Derneğİ'nin kurucusu ve yöneticisi Prof.Dr.Hakan TÜRKÇAPAR'dan BDT Psikoterapi Kuramsal Eğitimi aldı. 2015 yılında Girne Amerikan Üniversitesi'den Doç.Dr. Linda FRAIM'den Çözüm Odaklı  Psik ...

Yazarı sosyal medya'da takip edin
Etiketler
DUYGUSAL İHMALİN SONUCU: EBEVEYNLEŞMİŞ ÇOCUKLAR
Uzm. Kl. Psk. Emine Özdemir
Uzm. Kl. Psk. Emine Özdemir
Osmaniye - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube