Bu durumda olan kişiler, yakınlık kurduklarında zamanla rahatsızlık hissederler. Güvende olduklarında savunmalarını indirirler; ancak bu, kendilerini güçsüz hissetmelerine neden olur. Savunmasız kalmayı güçsüzlükle eşitlemek, onların temel yanılgısıdır. Oysa sevmek ve sevilmek, her şeyden önce ‘güçlü görünme’ idealinden vazgeçmeyi gerektirir.
Eğer sevdiğimize bile yumuşak karnımızı gösteremeyeceksek, onun diğer insanlardan ne farkı kalıyor? Bu soruya kirpi ikilemine sahip kişiler şöyle cevap verebilir:
“Savunmasız görünürsem zarar görürüm.”
Oysa sevmek, güvenle iş birliği içinde olan bir duygudur. Sevmediğimiz birine güvenemeyiz; çünkü sevgi eksikliği, güveni engelleyen bir rahatsızlık üretir. Bu yüzden birini seviyorsak, güven duygusunun da beraberinde gelmesi doğaldır. Eğer gelmiyorsa, ya sorun sizdedir ya da karşınızdaki kişinin tutumlarında.
Eğer sorun sizdeyse, bu durumun temelinde, koşulsuz sevildiğiniz ve kabul edildiğiniz bir ortamda büyümemiş olmanız yatıyor olabilir.Koşulsuz sevgi deneyimlenmeden büyüyen bireyler, güç gösterilerine daha yatkın hale gelirler. Çünkü çocukluktan itibaren böyle bir sevgiye maruz kalmamış olmak, onun varlığını kabul etmeyi zorlaştırır. Bu da kişinin, koşulsuz sevgiye maruz kaldığında dahi rahatsızlık hissetmesine ve oradan uzaklaşma isteği duymasına neden olabilir.
Gelelim yalnızlık kısmına...
Bu noktada kişi, yakın ilişkilerden uzaklaştığında yalnız kalır. Yalnızlık başlangıçta iyi hissettirebilir; belirli bir süre için kişiye iyi bile gelebilir. Ancak bu sürenin uzaması ve yalnızlığın kalıcı hâle gelmesiyle, bu durumun ağırlığı da artar. Ağırlık arttıkça kişi bunu taşımakta zorlanır. Bu zorlanmanın da elbette belirtileri olur; anksiyete bunlardan biridir.
Burada kişi, yalnızlığın “hep böyle” süreceği endişesiyle anksiyete yaşar. Bu, bir tür gelecek kaygısıdır. “Hep böyle yalnız bir şimdiye mi sahip olacağım?” sorusu yanıtsız kaldıkça, yalnızlığın ağırlığı da katlanır. Sonuç olarak kişi, bu duygudan kurtulmak adına kendini bir ilişkinin içine atabilir.
Ancak anksiyete ve yalnızlık nedeniyle bir ilişkiye başlamak, doğru bir seçim yapma ihtimalini azaltır. Çünkü kişi, bulunduğu durumdan kaçmak için seçim yapar. Oysa sevmek, bir “kaçış” duygusunun sonucu değildir. Bu nedenle böyle başlayan ilişkiler, kişinin ruhsal yapısına fayda sağlamak yerine, genellikle daha karmaşık bir döngüye yol açar.
Böylece kişi, kendiyle yüzleşme gücünü elde edene kadar, bu döngünün içinde sıkışıp kalır.