Travmanın iç sesi

Travmaya maruz kalan insanların yaşadıklarına değinen bir yazı.

Travmanın iç sesi

Travmanın İç Sesi

 

Klinik Psikolog Yağız Karataşoğlu

 

Hiç geçmeyecek gibi hissediyorsun. Her sabah yeni bir güne başladığında yaşamış olduklarının yükü de uyanmış ve çoktan sırtında yerini almış buluyorsun kendini. Zor..kolay değil böyle bir yükle yaşamak. Her an her dakika tekrar başıma gelir mi diye düşünüp durmak. Kabuslarında tekrar tekrar görmek yaşadıklarını ve yeniden hissetmek. Bazen uykuda olmaya gerek yok tüm bunları görmek için; gün içinde öyle bir an gelir ki; çevrene ve kendine yabancılaşır; o olayı yeniden yaşıyormuş gibi hissedersin. Sanki dünya dönmeyi bırakmış, saat durmuş ve her şey herkes donup kalmıştır. Sadece sen ve o yaşadığın olay vardır canlı olan. Tıpkı bir rüya gibidir. Bağırsan sesin çıkmaz. Kurtulmaya çalışsan sanki dünyanın en yorgun insanısındır. Bununla da sınırlı değil tabi tüm yaşıyor oldukların. Canın hiçbir şey yapmak istemez, nefes almak bile zor ve gereksiz gelir bazen. Neden yaşıyorsun? Neden varsın? Neden benim başıma geldi? sorularının içinde uygun bir cevap aramakla geçer zamanın büyük bir bölümü. Tabi ne işini yapabilirsin, ne ailene zaman ayırabilirsin ne de eğitimini sürdürebilirsin böyle bir durumda. Yaşam öyle sığlaşır ve anlamsızlaşır ki çevreni düşünecek ne enerjin kalır ne de isteğin. Denersin ilk başlarda zaman zaman başkalarına anlatmayı, zorlarsın kendini. Bazen kelimeler düğümlenir boğazına düşünürsün belki dudaklarını da oynatırsın ama dökülmez kelimeler ağzından. Çoğu zaman bilirsin ki söylesen de inanmayacaklar. Deneyimlemişsindir bunu belki de; anlatmışsındır ya hiç anlaşılmadın ya da inanılmadı sana. Böyledir hep başına gelenler tanrının işi olduğunda etrafındakiler sana sempati duyar seni anlar da; insan işi olduğunda seyirci kalırlar çoğu zaman. Bazıları da suçlar seni; neden karşı koymadın neden engel olmadın diye. Hiç böyle bir şey yaşamamış birinin kurması çok kolaydır bu cümleleri; derler ya dile kolay diye aynen o cinsten. Bilmedikleri şey ise yaşanılan durum öyle zor ve acıdır ki insanın öz savunma sistemini hedef alır doğrudan. Ne direnmek mümkündür ne de kaçmak öylece donakalır insan. Sorduğun sorulara şu cevabı bulursun çoğu kez ‘‘bunu sen hakettin’’ işte bu cevabı vermeye başladığında işler daha da karmaşık hale gelir. Kendinden, benliğinden memnun olmamaya yaşamaya değer biri olmadığını düşünmeye başlarsın çoğu kez. Tüm bunlara senin neden olduğun; senin bir davranışının bir düşüncenin bunların ortaya çıkmasında etkili olduğunu sanarsın. Sanarsın diyorum çünkü bu sadece bir ‘‘yanılgı’’. Çünkü bunu sana yapanlar sen olduğun için değil; onlar ruhsal olarak sağlıklı olmadığı için yaptılar. Sen değil bir başkası da olsa onlar yine aynı şeyi yaparlardı. Bazen sadece bunu bilip fark etmek bile iyileştiricidir senin için.

Unutmak istersin, hiç hatırlamamak… başka şeylerle oyalanmayı istersin. Ya da bir şeyler kullanmayı alkol ya da madde mesela. Onlarla kısa vadede çözümler ararsın kendine. Uyuşursun ya da fazla kullandığında sızıp kalır o geceyi de atlatırsın. Çok uzun sürmez bu çözüm; şimdi karşında birden fazla problem var. Alışmaya başladığın ve bırakamadığın bağımlılık yeni sorunun. İşler karmaşıklaştıkça hayat da zorlaşmaya başlar senin için. İyice geri çekilmişsindir artık herkesten her şeyden. Kendine güvenli bir liman arıyorsundur ama bu yaşadıklarının ardından böyle bir liman bulmak hiç de kolay değildir. Bir gün bir şey olur hayatında; bir kıvılcım, bazen bir dost, bazen bir aile üyesi. Fark edilmesi çok kolay olan bu sendeki değişime biri dur demek sana destek olmak ister. İşte bu da hikayenin ikinci kısmı; şaşırırsın önce böyle bir durumla karşılaşınca. İçindeki karamsarlık ve hayata karşı olan umutsuzluğun öyle artmıştır ki; hiçbir şeyin mümkün olmadığına inanırsın. Şimdi senin de unuttuğun bir şey var işte: ‘‘Nefes aldığın sürece, umut daima vardır.’’ Nihayet ikna olursun sonra. Yaşadığın bu yükü paylaşacağın anlatacağın, seni anlayacak ve seni taşıyabilecek bir terapistle bir yola çıkmaya karar verirsin. Bu yol uzun olabilir bunu bilmen gerek. Ama bu yolun sonuna yaklaştıkça içinde yaşadığın karanlığın nasıl aydınlığa dönüşebileceğini deneyimlemek belki de dünyanın en güzel şeyi olacak senin için. Lafı fazla uzatmayacağım. Zaman harekete geçme zamanı. Bu umutsuz kabullenişi bir kenara koyup kendin için bir şeyler yapma zamanı. Ve unutmadan şunu hatırlatacağım sana inan bana ‘‘Saklamak, anlatmaktan daha zordur.’’

Bu makale 15 Kasım 2022 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Klinik Psikolog  Yağız Karataşoğlu

2015 yılında lisans eğitimini tamamlayan Yağız Karataşoğlu, 2019 yılında Klinik Psikoloji alanında uzmanlığını almış ve 2020 Ekim ayında Klinik Psikoloji Doktora Programına başlamıştır.             Lisans eğitimi sırasında Erasmus öğrencisi olarak Charles Üniversitesi Psikoloji bölümünde öğrenim görmüş ve iyi derecede ingilizce bilmektedir. Yüksek lisans süresince uzun dönemli Psikanalitik Psikoterapi yönelimli süpervizyon eğitimlerini başarıyla tamamlamış ve bu alanda çok sayıda seminer ve konferansa katılmıştır. Yine yüksek lisans yıllarında Prof Dr. Sedat Özkan Hümanite Psikiyatri Kliniğinde ve Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesinde Staj eğitimlerini tamamlamıştır. Yüksek lisans sürecinde Fransa ile Türkiye arasında yürütülen ‘‘Anne Babaya Bağlanma ve Ontolojik İyi Oluş İlişkisi: Bir aracı Değişken Olarak Özerklik Algısının Kült ...

Etiketler
Travmanın İç Sesi
Klinik Psikolog  Yağız Karataşoğlu
Klinik Psikolog Yağız Karataşoğlu
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube