Evlenmek, evleri birleştirmek veya yeni bir “hayata” adım atmak, yatakları birleştirmekten geçer. Yatak odasındaki her şey çift kişiliktir, dolaplar, komodinler, yatak, yorgan… “Bir yastıkta kocayın” derler, yastıklar da çift kişiliktir. Aslında birlikteliği temsil eden şeyler, tamamen gece birlikte yatmayla, bir odayı paylaşmayla yani o kurumsal ve kavramsal olan evli olma halinin yanında “resmen birlikte oluyor olmak” ile alakalıdır.
Uyuduğumuz an, en yalın en çıplak halde kaldığımız, en çok “ben” olduğumuz an değil midir? Belki de en savunmasız göründüğümüz. Belki de bu yüzden en önemli meseleler gece uyumadan önce konuşulur, o konuşmalar uzar bazen sabahlara dek. Sağlıklı bir ilişkide, aynı yatakta uyuyan kişiler aynı zamanda cinsel olarak da birleşiyorlar; duygusal, fiziksel ve seksüel anlamda bütün oluyorlardır. Yani buradaki ve hayatın nerdeyse her yerindeki “yan yana” olma hali, sembolik olarak bir olma, bütün olma, bütünleşme anlamına gelmektedir.
İlişkilerdeki çatışmalar, problemler ve anlaşmazlıklar bazen ciddi yaşamsal sorunlara ortak çözümler bulamamaktan, bazen de güç savaşı veya ilişkinin temelindeki varoluşsal sebeplerden ötürü ortaya çıkabilir. Anlaşmazlıklar karşısında çiftlerin verdiği tepkiler farklı farklıdır ve bazıları gerçekten ilginçtir. Fakat ülkemizde en sık görülen tepki ise erkeğin yastığını battaniyesini alıp salondaki 3lü koltuğa geçmesidir. Bu geçişin gerçekten de anlam yükü fazladır. “Seninle muhatap olmak istemiyorum, bu konuda sana tepki gösteriyorum, sana yakın olmak istemiyorum ve senle bir olmak istemiyorum“ …gibi. Aslında bu bir çeşit küsmedir ki küsme oldukça immatüre, yani olgunlaşmamış bir tepkidir. Eşler arasındaki anlaşmazlıklarda, çatışmalar ve dahi kavgalarda yatakları ayırmak, çift olmanın temel öğelerinden biri olan “biz“ olmayı ciddi sekteye uğratır, her anlaşmazlıkta benzer tepkinin verilmesini kolaylaştırır, ve çiftler sorunlarını konuşamaz, yakınlaşamaz, uzlaşamaz olurlar.
Salonda yatma meselesinin uzadığını, ayları bulduğunu, çiftler arasında duygusal ve cinsel problemler olduğunu, çocuğun da bir türlü odasında yatmaya alışmadığını örneklerle görmek mümkün. Bu yüzden en iyi yöntem iletişimi kuvvetlendirmek, küsmek veya yastığı alıp içeri geçmek yerine konuşmak ve problemi çözmeye çalışmaktır. Elbette ihtiyaç duyulduğunda uzman desteği alınabilir.
Bir başka salonda yatma meselesi ise “çocuk“ tur. Anne bebekle yatakta yatar, baba salona gönderilir, veya baba onlar rahat etsin diye gönüllü olarak yastık ve battaniyesini almak suretiyle salondaki kanepeye geçer. Burada aslında yapıyı zedeleyen bir çok unsur bulunmaktadır. Bebek kendi oda ve yatağında yatmalıdır, her ağladığında yani anneye ihtiyaç duyduğunda anne kalkıp yanına gitmelidir. Böylece bebek hem kendi odasını bilip sahiplenmiş olacak, hem annesinin ona her ihtiyacı olduğunda geldiğini, sonra gittiğini ama yine geldiğini bilecek. Anne de anne olma sürecindeki adaptasyonunu daha iyi tamamlayacak, böylece anne-bebek arasında güvenli bağlanma gelişecek. Babanın da başka bir yerde yatmasına gerek kalmayacak.