Bir terliği telefon yapmak, köpek gibi davranmak, anne-baba yada öğretmen rollerine bürünmek gibi gelişerek devam eden -mış gibi oyunlar, çocuğun zihninde kendisini diğerlerinden ayrıştırabilmesi, bir nesneyi geçici olarak bir diğerinin yerine koyabilmesi, etrafındaki insanların davranışlarını taklit edebilmesi ve bu davranışların ardındaki niyetleri kavrayabilmesi anlamına gelmektedir. Bu haliyle oyun, çocuğun iç dünyasının ve dış dünyayı algılayış biçiminin bir yansımasını oluşturur.
Çocuğun yaşamında ters giden ya da beklenmedik bir şeyler olduğunda, travmaya maruz kaldığında, kayıplar yaşadığında… Özetle, içinde bulunduğu durum ya da beklentiler çocuğun baş etme gücünün üstünde olduğunda, çocukta ortaya çıkan duygusal ve davranışsal değişimlerin izlenebildiği alan oyundur. Uzun süredir baş edemedikleri bir durumun içinde bulunan çocukların ya oyun oynayamadıkları ya da tekrar tekrar aynı oyunu oynadıkları sık görülen bir durumdur.
Oyun terapisi, çocuğa koşulsuz kabul sunulan, çocuğun ihtiyaçlarının görülebildiği ve güven ilişkisinin kurulabildiği bir ortam sağladığında, her çocuk sorununu en iyi şekilde ortaya koyar. Eski ya da yeni bir yaşantı olduğu fark etmeksizin çocuk, sorununun ne olduğunu ve onunla nasıl başa çıkacağını bilir. Burada ihtiyaç duyduğu şey ise, kendisinde var olan bu potansiyelin farkına varmasına ve kendisini ortaya koymasına yardımcı olunmasıdır.
*Çocuğun ifade edemediği duygularını açığa çıkarır.
*Çocuğun zorlandığı durum/olay üzerinde yoğunlaşarak baş etme gücü kazanmasını sağlar.
*Çocuk zorlandığı durum/olay karşısında güçlendikçe kontrol, güç ve inanç kazanır.
*İyileşen çocuğun kasılmış bedeni gevşer, çevresini yeniden keşfetmeye başlar, iletişim kurmak korkutucu olmaktan çıkar, dikkatini daha sağlıklı yönetir, kendini ve diğerlerini olduğu gibi kabul edebilir hale gelir, zorlandığı duygularla daha iyi baş edebilir, empati becerisi gelişir.
Sosyal ve duygusal gelişimin sağlıklı olması, çocuğun yeni beceriler edinmesinin, yeni ilişkiler kurmasının ve akademik başarının önünü açar.