Kaygıyla nasıl baş etmeliyiz?

Kaygıyla nasıl baş etmeliyiz?

Kaygı, insanlarda huzursuzluk ve tedirginliği de beraberinde getiren psikolojik bir kavramdır. Kaygı ile korku sıkça karıştırılan iki kavram olarak karşımıza çıkar. İki kavramın en temel farkı kaynaktır. Korku kaynağı belli olan bir duygudur. Örneğin yanınızdan havlayarak geçen bir köpekten korkmanız oldukça doğal bir durumdur, korkunuzun kaynağı saldırgan bir köpektir. Kaygının kaynağı ise belirsizdir. Yanınızda bir köpek olmadığı halde ‘’acaba karşıma bir köpek çıkar mı?’’, ‘’başıma bir iş gelir mi?’’ gibi düşünceler kaynağı belli olmayan ve kaygı yaşamaya sebep olan düşüncelerdir.

Korku, kaygıdan daha şiddetli bir duygudur ancak kısa sürelidir. (Yanınızdan havlayarak geçen köpek uzaklaştıktan sonra korkunuz sona erer.) Kaygı ise şiddeti daha az olmasına rağmen uzun süre devam eden bir duygudur. Korkuyu meydana getiren bir nesne vardır (örneğin köpek), oysa kaygının nesnesi olmadığı için kaynağı zihnimizden geçen olumsuz düşüncelerdir. (‘’Başıma kötü bir şey gelir mi?’’)

Kaygı zihnimizin ürettiği olumsuz düşüncelerden kaynağını alsa da her zaman insanları başarısızlığa, mutsuzluğa sürükleyen bir duygu değildir. Belli bir ölçüde hissedilen kaygı, bireyleri başarıya ulaşmaları için teşvik eden bir sistemdir. Örneğin belli bir ölçüde hissedilen sınav kaygısı öğrencileri ders çalışmaya teşvik eden en temel motivasyonlardan biridir.

Peki kaygılarımız bize destek değil de köstek olmaya başlarsa?

Kaygı hissinin bize köstek olmaya başladığını bedensel tepkilerimizden anlayabiliriz. Köstek olmaya başlayan kaygı çoğu zaman kendini el titremesi, aşırı terleme, bedende gerginlik ve huzursuzluk, çok hızlı kalp çarpıntısı gibi belirtilerle gösterir. Bu belirtiler işlevselliğimizi bozacak kadar ilerlediğinde kaygı bozukluğundan şüphelenmeye başlayabiliriz.

Peki kaygı bozukluğu belirtileriyle nasıl baş etmeliyiz?

Yazımın başında belirttiğim gibi kaygının kaynağı zihnin ürettiği olumsuz düşüncelerdir. Bu olumsuz düşüncelerin farkında olmak ve onları değiştirmeye çalışmak kaygı hissini azaltacaktır. (Örneğin başıma birşey gelir mi acaba diye düşünmeye başladığımızı farkettiğimiz anda kendimize güvende olduğumuzu, bunların sadece birer kuruntu olduğunu telkin edebiliriz.) Zihnimizin ürettiği bu olumsuz düşünceler bir süre sonra otomatik hale gelir bu sebeple olumsuz düşüncelerimizin farkında olmak biraz vakit alabilen bir süreç olabilir. Ancak pes etmeden yapılan farkındalık çalışmaları ve değişime açık olmak mutlaka ruhsal alanımızda bir şeylerin yoluna girmesini sağlayacaktır.

Düşüncelerin yanı sıra kaygı bozukluğunda bedensel rahatlamayı sağlayabilmekte çok önemlidir. Nitekim kaygı boukluğu yaşayan kişileri en fazla zora sokan durum bedenin kontrolünü sağlamakta güçlük çekmektir. Bedensel belirtiler arttıkça (kalp çarpıntısı gibi) olumsuz düşüncelerimizde artar (‘’eyvah kalbim çok hızlı çarpıyor!’’). Bedenin ve zihnin ürettiği bu olumsuz belirtiler bir süre sonra bir kısır döngü içinde birbirini besler ve işin içinden çıkamaz hale getirir. Bu sebeple kaygı bozukluğuyla baş ederken mutlaka hem bedeni hem zihni rahatlatmak gereklidir.

 Nefes ve gevşeme egzersizleri yardımıyla bedensel belirtiler kontrol altına alınabilir. Yavaşça burundan alınıp burundan verilen derin birkaç nefes, kas gerginliğini azaltmayı sağlayacak vücut egzersizleri kaygıyla baş ederken bedenimizi rahatlatan en önemli tekniklerdir.

Hem zihinsel hem de bedensel rahatlamayı sağlamak adına yapabileceğimiz bu tekniklerin yanında bir ruh sağlığı profesyonelinden destek almak kaygı bozukluklarının tedavisinde oldukça faydalıdır. Psikiyatrik ilaç tedavisi ve psikoterapinin aynı anda yürütüldüğü çalışmalar maksimum faydayı elde edebileceğimiz tedavi yöntemleridir.

Psikolog E. Elanur GÜRBÜZ

Bu makale 17 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Psk. E. Elanur Gürbüz

Etiketler
Kaygı endişe bozukluğu
Psk. E. Elanur Gürbüz
Psk. E. Elanur Gürbüz
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube