KAYGI VE KABUL ETME YOLLARI


Zihnimizin tek görevi vardır düşünce üretmek. Zihin alır, türetir ve onu çarpı 100 ile önümüze sunar. İntihar düşüncesi neden hayvanlarda yoktur, çünkü düşünceleri yoktur. Ancak acı çekmeyen insan yoktur ve bu acı fiziksel değildir; düşüncelerden, kelimelerden gelen acılardır. Bu da geçmişten gelen anılardan kaynaklanır. Acı kaçışı doğurur. Dış dünyadan kaçabiliriz. Örneğin bir kaplan gördüğünüzü farz edin kaçarız ve kaçmak bizi çözüme götürür, kaplandan kurtuluruz. Ancak iç dünyamızda durum böyle değildir. Boğulmaktan korkan biri bundan kaçtıkça sıcaktan bile korkmaya, kaygı duymaya başlayacaktır. Çünkü sıcak ona tatili, tatil ona denizi ve denizse boğulmayı hatırlatacaktır. Hangi ortamda buna benzer bir şey görse, hissetse kaçacaktır. Kaçmak, yok etmek anlamına geliyor gibi düşünebiliriz ancak öyle değildir. “Neyi yok etmeye çalışırsak 10 katı ile bizim olur.” Örneğin sizi bir koltuğa oturttursam ve altınızda bomba olsa onu patlatacak tek şeyin sizin korkmanız, kaygılanmanız olduğunu diğer türlü asla patlamayacağını söylesem bombayı düşünmekten kendinizi alıkoyabilir misiniz? Muhtemelen cevabınız hayır olacak. İşte bu yüzden kaygıyı yok etmek ya da etmeye çalışmak işlevsel değildir.
Kaygı duymayan insan yoktur. Sadece hayatta değerleri olmayan insanlar kaygı duymaz. Neyi, ne için yaptığımız çok önemli. Bütün bunlar çerçevesinde düşündüğümüzde anksiyete hastalık değildir. Zihnimizin işlevsel olmayan düşünceleri benimsemesi patolojidir.Tam da bu nokta da zihnimizin yaptıklarını yönetebilmeyi öğrenmek önemlidir.Anksiyeteden kurtulmak “yaşayan bir ölü” olmaktır; esas olan onu yönetebilmektir.Çünkü kaygı her zaman vardır. Kaygıdan kaçmamalı ve kaygıyı kabul edip onu yönetebilmek işlevsel ve doğru olandır.