İnsanın yalnızlık hali

İnsanın yalnızlık hali

Yalnızlık, içinde bulunduğumuz yüzyılda, hızla değişen çevresel ve toplumsal koşullar nedeniyle her geçen gün daha fazla sorun haline gelmektedir. Yapılan araştırmalar yalnızlığın psikolojik bozukluklarla doğrudan ilişkili olduğunu göstermiştir. Ancak, yalnızlığın tanımı gibi ifade edilişi de kişisel ve sorunludur. Öncelikle yalnızlık ifade edilemeyecek kadar korkunç bir deneyimdir. Belki de onu korkunç yapan faktörlerden biri de ifade edilemeyişidir. Zaten ifade edilebilseydi ve paylaşılması kolay olsaydı yalnızlık olmazdı.

Yalnızlık, içinde bulunduğumuz yüzyılda, hızla değişen çevresel ve toplumsal koşullar nedeniyle her geçen gün daha fazla sorun haline gelmektedir. Batı ülkelerinde 1900’lerde bir evde tek başına yaşayan insan bulmak % 1’den daha azken bir durumken 1972’de bu oran % 6’ya 2008’de ise % 12’ye çıkmıştır.

Yalnızlık, nedenine ve belirtilerine göre değişik isimlerle tanımlanır. Derin yalnızlık, depresyonun eşlik ettiği bir durumken sosyal ya da ilişkisel yalnızlık bireyin kendini bir topluma, gruba ait hissedememesi ve yaşadığı toplumda kendini yabancı hissetmesi olarak tarif edilir. Yine, duygusal yalnızlık, normal ortamlarda ruhsal beklentilerine karşılık bulamayan ve yakın, özel ilişkilerden yoksun olanlar için kullanılırken, gizli yalnızlık dışarı yansıtılmayan ama içsel üzüntülerle yorumlanabilen bir yalnızlık türü olarak bilinir. Peplau ve Perlman (1982), yalnızlığın bireyin arzuladığıyla gerçek ilişkileri arasındaki farktan kaynaklandığını belirtir. Younger ise yalnızlığı başkalarına duyulan özleme karşın tek başına olma hissi olarak ifade eder. O’na göre yalnız, yalnızlık duygusunu amaçsızlık ve sıkıcı bir durum olarak deneyimler ve bu durum insana amaçsız ve faydasız olduğu hissini verir. Weiss (1973) ise yalnızlığın, ayrılmanın tehlikelerinden korumak için bireyde olumsuz bir duygu ortamı yarattığını ve böylece yakınlığı arttırıcı bir mekanizma işlevi gördüğünü belirtir.

Gündelik yaşantımızda yalnızlık, sahipsiz olmak, evi her gün anahtarla açmak, çayı tek başına içmek, tek gezmek, bayramlarda “burası değil” ve telefonlarda yanlış numaradır. Yalnız tek başına yaşayan ve bir yıl içinde arkadaşları ya da akrabalarıyla aylık bir defadan daha az ilişki kuran kişiler olarak tanımlanmaktadır. Yalnızlık kimine göre kimsesizlik kimisi için de tek başına kalmaktır. Yalnız, açıkça kendi başına olan kişi anlamındadır. Ancak, birey fiziksel olmasa da yalnızlık hissini yaşayabilir ve bu hissi rahatsız edici bir durum olarak algılayabilir. Bu açıdan birey bazen kendini kalabalıklar içinde yalnız ve tanıdıklar içinde yabancı hissedebilir. Bu açıdan yalnızlık, yaşanan sosyal ilişkilerin sayı ve sıklığıyla pek alakalı değildir. Hatta kimi zaman aynı ailenin üyeleri bile yalnız oldukları için üzüntü duyabilirler. Yalnızlık olumsuz bir hissiyatı ifade etse de insan bazen yalnızken de mutlu olabilir. Ancak, yalnızlıktan kastımız pek olumlu değildir ve esas olarak kavramın anlamı insanların tek başlarınayken kendilerini yalnız hissetmeleri ve bunu olumsuz bir deneyim olarak algılamaları şeklinde yorumlanabilir.

Yalnızlığın ilgili olduğu kavramlardan biri sosyal yalıtılmışlıktır. Yalnızlık sosyal izolasyonla benzer özellikleri paylaşsa da ondan farklıdır. Sosyal izolasyon yalnızlıkla tek bırakılmanın bir karışımıdır. Yalnızlık ne deneyimleyen kişinin bir tercihi ne de diğerlerinin bir tavrı sonucunda oluşmayabilir. Ayrıca, tek başına kalmak bir tercihi de ifade edebilir. Bütün bu terimler bir dizi üzerine yerleştirildiğinde sosyal izolasyonun yeri, tek olmakla yalnızlık arasındaki bir yere tekabül eder.

Yabancılaşma hayatın anlamlandırılabilmesiyle yakından alakalıdır. Hayatı anlamlandırmada ise sahip olunan ilişkilerin kalitesi büyük bir önem taşır. Çünkü kişinin kendini anlayabilmesi ve sağlığı için başka birine ihtiyacı vardır Hayatı, hayal kırıklıklarıyla dolu, boş ve anlamsız olarak değerlendirmede başkalarıyla kurulan derinliksiz ve süreksiz ilişkilerin önemli bir etkisi olduğunu düşünüyoruz. Günümüzde sosyal destek, sosyal statüyle alakalı olduğundan statü düştükçe yalnızlık da artmaktadır

Yalnızlık deneyimleri her zaman kötü olmayabilir Bazen insanlar yalnız kalabilecekleri sakin bir ortam ararlar. Belirli durumlarda ise insanlar konuşma ihtiyacı duyarlar ve sonra böyle davranmakla sık sık yanlış yaptıklarını düşünürler. Bazen de insanlar kimseyle konuşmaksızın ama onlarla birlikte olmak suretiyle kendilerini daha rahat hissedebilirler.

Bu nedenle insanların ihtiyaç duydukları anlarda yanlarında birilerinin olması daha olumlu karşılanmaktadır. O halde yalnızlık zorunlu bir durum ya da terk edilmişlik değil de kişinin kendi seçimiyse güzel olabilir. Örneğin, yalnızlık insanın bireyselleşmesi ve moral yükümlülüklerinin farkına varması açısından önemli bir zemin sunabilir. İnsanın kendinin farkına varması ve kendisiyle dünya arasındaki mesafeyi hissetmesi yalnızlığının bilincine varmasıyla alakalıdır.

Yalnızlığın, insanın en derin korkulardan biri olması, onun toplum içinde yaşamak istemesinin, ruhsal sebeplerinden biridir. Her ayrılık, bir yalnızlık korkusudur. Gerek kendimizle ve ailemizle gerek çevremizle ve yurdumuzla, gerekse geçmişimiz ve inançlarımızla olsun, yaşadığımız her kopma aynı vurgun duygusunu yaratır. Doğduğu anda hayal kırıklığını yaşayan insan, anne rahminden ayrılırken, aslında o evrensel bütünlük ve birlikten de koparak, yalnız ve tek başına kalmanın derin acısını hisseder. Bu nedenle, aslında her ayrılık ve yalnızlık, ilk acımızı hatırlatan bir deneyimdir

İnsanlar hep topluluklar halinde yaşamışlardır. Bu nedenle, insanın sosyal bir varlık olduğu gerçeği, hücrelerine kadar işlemiştir. Yalnızlık ise bunun bir olumsuzlamasını içerdiğinden insanın kendisini işe yaramaz, yalıtılmış ve amaçsız hissetmesine yol açar. Yalnız biri için yaşam, çekilmez ve bayağıdır. Yalnızlık, gerçekleşmeyen sosyal ve duygusal beklentiler sonucunda oluşan bir boşluk duygusu şeklinde hissedilebilir. Bu durumda yalnızlık, bireylerin katlanmak durumunda kaldıkları iç karartıcı, rahatsızlık veren yabancılaştırıcı bir parçalanmışlık duygusudur. Patolojik bir yalnızlık, sarsıcı ve korkunç bir deneyimdir. Dolayısıyla yalnızlık üzerine konuşulurken basit bir problemmiş gibi çözümler sunulamaz. Gerçekten de yalnızlık dipsiz, yaralayıcı bir ruh uçurumudur ve azaltılsa da yok edilemez.

Bu duygunun yaşandığı anlarda insan kendini sanki dünyada tek başına kalmış ya da bir uçurum boşluğundaymış gibi hisseder ve yaşama isteğini kaybeder. Bu anlamda yalnızlık bir insanın yaşamını karartabilecek yeterliliktedir. Bu nedenle var gücümüzle yalnızlığımızı aşmaya, gruplara, kalabalıklara katılmaya çalışır, diğerine ihtiyaç duyarak evlenmeye, arkadaş sahibi olmaya çalışırız. Belki de bu nedenle terk edilme, hapsolma korkusunu hisseder, dar alan fobisini yaşar ve belki de bu nedenle kurallara uyup medeniliği oluşturabiliyoruz.

Araştırmalar, sıklıkla evli insanların daha az yalnız olduklarını belirtirler. Bununla birlikte evli insanlar da yalnız olabilmektedirler .Eğer eşler arasında sevgi yoksa yıllar sonra yalnızlık duygusu bir karabasan gibi gelebilir. Yine sevgisini kaybeden çiftlerde veya terk edilen bireylerde de yalnızlık duygusu zamanla artar. George Sand; “sevilmeyen bir insan her yerde ve her şeyde yalnızdır” der. Özellikle sevdiklerinden ayrılanlar yalnızlık literatüründe önemli bir yer tutar. Ayrıca, hem kadınların hem de erkeklerin yalnızlıklarında eşlerinin vefatı ve aile değerlerindeki çözülmeler çok önemlidir.

Mahrumiyetin en uç şekli bir yakının kaybı esnasında yaşanır ve bu derin bir yalnızlığa yol açabilir. Kadınlar daha fazla bağlılık ve şefkat hislerine sahip olduklarından bu gibi durumlarda erkeklerden daha fazla yalnızlık hissine sahip olurlar.Örneğin, iyi arkadaşlık ilişkilerinin hemen her yaş döneminde önemli olmakla birlikte özelikle, herkesin evden ayrıldığı ileri yaşlarda ciddi bir yatırım olduğu söylenebilir. Yalnızlık ile arkadaş sayısı, düzenli arkadaş ve aile ilişkileri arasında ters bir korelasyon vardır. Bununla birlikte bu sosyal ağın niteliği yaşa göre değişebilmektedir. Gençler için yalnızlığın önlenmesinde sosyal ilişkilerin niceliği daha belirleyiciyken yaşlılar için ilişkinin niteliği daha ağır basar. Çünkü yaşlılar için ilişkiler oturmuştur. Halbuki, gençler farklı ortamlarda yeni arkadaşlıklar edinebilirler.

Dolayısıyla, insanların yalnızlıkları da, subjektif bir algı veya doğuştan gelen kişisel bir özellik olmak yerine, yaş, cinsiyet, yıpratıcı olaylar, yetiştirilme ortamı, arkadaşlık imkanları ve sosyal ilişkilerin niteliğiyle birlikte ele alınmalıdır. Öncelikle modernizmin özgürlük ve bireysellik vurgusu ailevi değerleri çözerek atomize bireyler topluluğu yaratıyor. Yani, duygusallık çaptan düşüp, pragmatizm ve hazcılık yükselince ötekiler "bireyin varoluşunu" zedeleyen birer pürüz olarak görülüyor. Modern ailenin küçüle küçüle çocuğu bile dışlayacak kıvama gelmesi de aslında yalnızlığı üreten aynı ölüm kültüründen kaynaklanmaktadır. Bu anlamda sosyalleşmenin ve sevginin tam anlamıyla öğretilemediği parçalanmış ailelerden gelen bireylerin daha fazla yalnızlık problemi yaşamaları tesadüf değildir. Çünkü, ciddi ruhsal sorunlar da yaratan bu aile parçalanmalarının sonraki sosyal ilişkilerin zayıflamasında önemli bir yeri olduğu unutulmamalıdır.

Gerçekten de ne yaparsak yapalım günün sonunda yalnız olduğumuzu hissediyorsak çözümün kolay olmadığını da anlamalıyız. Arkadaşlık ve komşuluk gibi birincil ilişkilerde meydana gelen daralmanın ruhsal sağlığı sarsması şaşırtıcı değildir. Artan nüfus ve yoğunluğunun, değerlerde, iş ve amaçlarda yarattığı farklılaşmanın sosyal ilişkilerdeki derinliği yıprattığını ve bunun da toplumdaki güveni azaltarak yalnızlık duygularını kabarttığını biliyoruz. Gri şehir ortamları, büyük ve soyut kurumlarıyla insanı çepeçevre kuşatırken bu betonarme kurgunun insanları yorgun ve yalnız kıldığını söyleyebiliriz. Günümüzün yoğun nüfuslu ve sosyal hareketliliği yüksek toplumlarında gittikçe azalan komşuluk ve dostluk gibi ilişkiler, yerini resmi, soğuk ve çıkarcı ilişkilere bıraktıkça, yalnızlık algısının daha da artacağını tahmin edebiliriz. Kaba bir ifadeyle yalnızlık aslında, biz bilincindeki yarılmadır. Bu anlamda, yalnızlık modernleşmeyle yakından alakalıdır. Duyarlılık ve duygusallık nasıl modern yaşama uymuyorsa sosyal destek de mevcut ekonomik modele uygun olmadığından ikisi de gittikçe azalacaklardır.

Özetleyecek olursam;yalnızlık hayatımızın bir parçasıdır. Yalnızlık diğer kavramlarla kolayca karıştırılabilecek tanımlanması güç bir kavramdır. Çünkü yalnızlığın nedenleri de etkileri de bir ve aynı olabilir. Yalnızlık bireyci, ben merkezli düşünce yapısı ve haz takıntıları nedeniyle gözden kaçmaktadır. Ancak yalnızlığın derinliği diğer duygusal problemlerle birlikte fark edildiğinde anlaşılmaktadır. Kaynaklarda bazı grupların, örneğin yaşlıların, gençlerin, nispeten erkeklerin ve alt sınıf insanlarının yalnızlığa daha eğilimli oldukları ifade edilmiştir. Bununla birlikte herkes bir şekilde yalnızdır ve toplumun hiçbir kesimi yalnızlığa dayanıklı değildir. Bazı insanların kişilik tarzları ve yetersiz mücadele stratejileri ve düşük konumları nedeniyle yalnızlığı üreten travmatik olaylara daha fazla maruz kalacakları ve dolaysıyla da daha yalnız ve kırılgan olmaları mümkündür. Ancak yalnızlığın ağırlığı farklı sosyal gruplarda farklı hissedilir. Toplumun maddi görünüşü ve sosyal yapısı yalnızlığın görünüşü hakkında bize çok bilgi verir.

Günümüz materyalist toplumunun temelindeki yaşam felsefesi yalnızlığı herkes için bir risk haline getirmektedir. Her birey farklıdır ve kendine özgü bir yaşam deneyimine sahiptir. Ayrıca, her bireyin yaşamı algılama tarzı ve ona gösterdiği tepki de farklıdır ve hayatta bazı insanlar diğerlerinden daha başarılıdır. Ama kim olursa olsun hiç kimse yaşamı boyunca yalnızlığa dayanamaz. İnsanın bir parçası olsa da yalnızlık zararlı olabilir. Hangi kişilik tipinin yalnızlığa daha duyarlı olduğunu araştırmaktan ziyade bu sıkıntı verici rahatsızlığa neden olan koşulların ve onu izleyen ruhsal acıyı azaltma yollarının araştırılması daha yerinde olacaktır. Bu anlamda ilgi alanlarının genişletilmesi, sosyal ve gönüllü faaliyetlere katılım, hobiler, sosyal ilişkileri genişletmek ve bu konularda profesyonel yardım alınması işe yarayabilir. Ama bunlardan da önemlisi daha dayanışmacı değerlerin özendirilerek toplulukçu örgütlenmelerin arttırılmasıdır.

Yalnızlık şu veya bu şekilde hayatımızın bir parçasıdır. Yalnızlık korkunç, yıpratıcı  bir duygudur ve aynı zamanda şekilden şekle giren kavranması güç, garip bir durumdur. Evde, iş sonunda veya gece yatağa giderken insanı yakalayabilir. Düşünceler gibi yalnızlık da kişiye özeldir. Hatta günün her saatinde değişebilir. İnsan bazen rahat bazen de dünyada kimsesiz ve tek başınaymış gibi hissedebilir. Yalnızlık değişken olsa da daima oradadır. Bazen bütün bir anı kuşatabilir bazen de sessiz ama geri gelmek için bekleyen derin bir duygu olarak hissedilir.

Bugün yalnızlığın bireylerin yaşamları üzerindeki etkisi tahmin edilenin çok üstündedir. Ancak yalnızlığın nedenleri, etkileri ve yol açabileceği sonuçlara dikkat çekerken bu sürecin işleyiş mantığını çözmenin pek de kolay olmadığını söylemeliyiz. Çünkü yalnızlığın çok farklı nedenleri ve çok sayıda etkileri olduğundan bu süreci açıklamak için her bireyi kapsayabilecek genel bir yaklaşım geliştirmek çok zor olsa gerek. Bu nedenle, yalnızlık herkeste ortak bir durum olsa da kişiden kişiye değişen doğası nedeniyle farklı koşullarda çok yönlü nedenlerle ilgili olabilir ve sonuçları da farklı farklı olabilir.

Yalnızlık farklı formlarda olabilir, ama hangi türde olursa olsun insanların çoğunu olumsuz etkiler. Yalnızlık evrensel bir duygudur ve herkes bir şekilde onunla tanışmıştır ama onun yeterince tartışıldığını söyleyemeyiz. Belki de onun paylaşılamaz olması ya da duygularını paylaşmayanlara ait olması anlaşılmasını da zorlaştırmaktadır. Yalnızlığın insanın önemli bir parçasını oluşturması onun fark edilmesini zorlaştırmaktadır. Bu nedenle yalnızlığın anlaşılabilmesi için daha derin araştırmaların yapılması gerekmektedir.

Bu makale 16 Nisan 2021 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Kl. Psk. Gülşah Tekışık

Uzm. Psk. Gülşah TEKIŞIK, 06 Haziran 1993 tarihinde Giresun'da doğmuştur. Lisans öncesi öğrenimlerinin ardından 2012-2017 yılları arasında Yakın Doğu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümünü tamamlayarak "Psikolog "unvanı almıştır. . Yüksek lisansını ise yine Yakın Doğu Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi'nde, Klinik Psikoloji üzerine yapmıştır. 2016 yılında Giresun Bilgeşah Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinde gönüllü psikolog olarak down sendromlu, otizmli çocuklarla ve yakınları ile görüşmeler yaparak yakından ilgilenmiştir. 2017 yılında Özel Humanite Psikiyatri Tıp Merkezinde yatılı hasta ve hasta yakınları ile görüşmeler gerçekleştirmiştir. Tedavi ve tedavi sonrası hasta takibi ile faaliyetlerini sürdürmüş, ardından Bilişsel Davranışçı Terapi eğitimi almıştır.  Gata Sultan Abdülhamit Han Hastanesinde asi ...

Etiketler
Duygusal ilişki sorunları
Uzm. Kl. Psk. Gülşah Tekışık
Uzm. Kl. Psk. Gülşah Tekışık
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube