Eşler arası kıskançlık, sadakatsizlik ve aldatma

Eşler arası kıskançlık, sadakatsizlik ve aldatma

Aldatma, eşler arasındaki yazılı olmayan sadakat kontratının bozulması gibidir. Antropologlar tek eşliliğin yeni bir kavram olduğunu, sorunların da bir yanıyla buradan kaynaklandığını söyleseler de modern dünyada evlilik ömür boyu tek eşli olmanın sözünü vermek gibi bir anlam ifade ediyor ve hem erkekler hem de kadınlar tek eşliliği tercih ettiklerini bildiriyorlar. Fakat bununla birlikte, antropologları doğrulayacak biçimde, Davranış Bilimleri Enstitüsü’nün raporuna göre evli erkeklerin %22’si ve evli kadınların da %14’ü eşlerini en az bir kere aldatıyorlar. Raporda aldatmaya hem fiziksel hem de duygusal aldatma dahil edilmiş. Erkekler fiziksel aldatmaya daha yatkınken kadınlar duygusal aldatmaya yöneliyorlar. Uzmanlara göre bunun nedeni erkeklerin kendilerini sözelden ziyade fiziksel olarak ifade etmeye daha yatkın olmaları ve cinsel tatmini yakalayamadıkları noktada bağlılıklarının da azalması. Öte yandan kadınlar için aldatma, duygusal boşluğun doldurulması ihtiyacı ile ortaya çıkıyor. Eşi tarafından arzulandığını, sevildiğini veya değer verildiğini hissedemeyen kadın ona bu ilgiyi gösteren başka birine çekilebiliyor ve genellikle bu kaçamak, evlilik ilişkisinin bitirilmesinin bir adımı oluyor kadın için. Erkeklerin duygusal konuşmalar yapmasının veya sevgisini dolaylı olarak göstermesinin yaygın olmadığı bir toplumda aldatmanın nasıl doğal olarak ortaya çıkabileceği buradan görünüyor sanırım. Görüntü yüzeyden böyleyken biraz daha derine indiğimizde, uzmanlar, sadakatsizlik ve kıskançlığın en çok şu problemlerle ilintili olduğunu söylüyorlar:

Aşkın ve heyecanın kaybolması:

Heyecanın kaybolması olarak da nitelendirilen bu faktörde kişiler partnerinin doğru kişi olup olmadığını sorgulama içine giriyor zira bir noktadan sonra karşı taraftan beklediğinin altında bir duygusal ilgi ve yakınlık görmeye başlayabiliyor. Uzmanlara göre aşkın kaybolması denen şey, en aşık görünen çiftler için dahi gerçekleşen bir hadise, ve öyle o kadar da kötü bir duruma işaret etmiyor aslında. Çalışmalar, çiftlerin özellikle evlendikten sonra 2-4 yıl arasında o büyük tutkularını kaybettiklerini ve o eski heyecanın olmamasının da bir şeylerin bittiği anlamına geldiğine yorulduğu için aldatmaların bu dönemde yoğunlaştığını gösteriyor. Partnerimizle ilgili -onun da yardımıyla- yarattığımız o imajın yavaş yavaş yok olması, bize hem onun artık farklı biri olduğu hissini verebilir hem de ilişkinin asla eskisi gibi olmayacağı yanılsamasını. Tam da bu nedenle yanlış kişiyi seçtiğimiz hissine kapılıp duygusal ihtiyaçlarımız için başka birilerine yönelebiliriz. İlişki terapistlerine göre ise, heyecanın kaybolduğu ve sıradanlığa düşülüyormuş gibi görünen dönem aslında kişilerin sevgi, saygı, huzur gibi daha güçlü bağlarla birbirlerine bağlanacakları dönemdir. Bedenimiz evrimsel olarak adapte olmaya ve stabil bir duruma geçmeye meyillidir. Dolayısıyla kaç partner değiştirirsek değiştirelim geleceğimiz nokta aynıdır. Bu doğrultuda, bu hislerin ortaya çıktığı noktada partnerinizi olduğu haliyle tanımayı, güçlü ve güçsüz yanlarıyla sevmeyi, birlikte büyümeyi öğrenmek, kaybettiğiniz heyecanı onunla birlikte aramak ilişkinizin zayıflamasından ziyade güçlenmesine yardımcı olacaktır.

Çalışmalar, yanında farklı nedenlerle de olsa heyecan duyduğumuz veya birlikte yeni bir şey ürettiğimiz kişilere daha çok bağlılık geliştirdiğimizi gösteriyor. Birlikte yapacağınız bir yamaç paraşütü, sizi heyecanlandıran bir gezi veya birlikte yapacağınız bir maket bile ilişkinizdeki sıradanlığı bozup bağlarınızı güçlendirecektir.

Cinsel tatminsizlik:

Aile ve çift terapistlerine göre, çiftlerin ortak olarak en çok yakındığı konulardan biri cinsel doyumsuzluk. Sanıldığının aksine yalnız erkekler değil kadınlar için de cinsel tatmin, iyi bir ilişkinin önemli bir unsuru olarak görünüyor. İlişki ve cinsellik terapistleri eşler arasındaki cinsel birlikteliğin bağlılık üzerindeki önemli etkisine değiniyorlar.  Cinsel ilişkinin hem fiziksel hem de duygusal bir tatmin sağladığı düşünüldüğünde bu durum daha anlaşılır hale geliyor. Araştırmalara göre tatmin edici bir cinsel ilişki vücutta anti-depresan özelliği gösteriyor, yani vücudu rahatlatıyor, mutluluk hormonu olan serotonin salınımını hızlandırıyor. Ayrıca partnerler arasındaki uyum ile bütünlüğün artmasında önemli rol oynuyor. Fakat aşkta olduğu gibi cinsel birliktelikteki heyecan da doğal akışında- müdahale edilmediği durumda gitgide azalan bir seyirde ilerliyor. Çok sevdiğiniz bir yemeği her gün yemeye başladığınızı düşünün. Nasıl olurdu? Ne kadar sevseniz de aynı haliyle yediğinizde bir noktada sıkılmaya başlardınız sanıyorum. Fakat her seferinde farklı bir biçimde pişirilmiş, farklı bir baharatla tatlandırılmış olduğunda sıkılma ihtimaliniz çok daha az olurdu. Dolayısıyla aşkta olduğu için cinsel birlikteliğinizde de partnerinizle yeni şeyler denemekten çekinmeyin.

Düşük Bağlılık:

Eşler arasındaki bağlılığın az olması, yukarıdaki nedenlerden başka birçok etkene bağlı olabilir. Değer görmeme hissi bunlardan biridir. Her iki partner için de evde veya iş yerinde yaptığı işlerin, yoruluyor olmasının veya kişisel ihtiyaçları olmasının görülmemesi yaralayıcıdır. Bunun ortaya çıkmasının en önemli nedeni iletişim eksikliği uzmanlara göre. Partnerler ihtiyaçlarını, beklentilerini veya bunların karşılanmaması sonucu ortaya çıkan rahatsızlıklarını suçlama veya küskünleşme gibi pasif yollardan aktarmayı denediklerinde karşılıklı bir anlaşılmama ve uzaklaşma ortaya çıkmaktadır. Aile ve çift terapistlerine göre de çiftlerin en sık yaşadıkları sorun bu etkin iletişim kuramama sorunudur. Evin gerekliliklerinden yorgun düşmüş bir kadının her an güzel görünmemesi onun için anlaşılabilir bir durum olmalıdır fakat eşi açısından sürekli evde duran ve sabit bir işi olmayan bir kadın için güzel görünmek çok kolay bir durum gibi görülebilir. Öte yandan bütün gün işi gereği gezmiş ve çok yorulmuş olan bir partnerin akşam eşine yeterince ilgi gösterememesi de anlaşılabilir bir durum olmalıdır. Fakat konuşulmadığında, bunlar derinlerde birikecek ve pasif agresif davranışlar olarak ortaya çıkacaktır ki bunlardan biri de sadakatsizlik olmaktadır.

Benlik Değerinin Korunması Çabası:

Bir önceki başlıkla paralel olarak, partnerlerin kendi ilişkilerinde değer görmediği ve kendilerini yetersiz hissettikleri durumlarda değerlerini yükselten başkalarına yönelme eğilimleri sık karşılaşılan bir durumdur.

Hamilelik sonrasında erkeklerin aldatma eğiliminde olması ile ilgili yaygın inanış da buradan gelmektedir. Annelerin de duygusal karmaşa yaşadığı ve hem fiziksel hem de duygusal bütün ilgilerinin bebeğe yöneldiği bu dönemde, görülmediğini hisseden erkeklerde bu durum ortaya çıkabilmektedir. Uzmanlar, bu dönemde ailelere iş bölümü yapmayı ve çocuğun sorumluluğu ile ihtiyaçlarını olabildiğince eşit olarak gidermelerini öneriyorlar.

Öte yandan, özellikle erkeklerde fakat kadınlarda da, uzmanların orta yaş bunalımı olarak nitelendirdiği dönemde kendini güzel/yakışıklı hissetme ihtiyacı ile yaşça küçük erkek ve kadınlara yönelme eğilimi görülmektedir. Erik Erikson’ın üretme ihtiyacıyla tanımladığı bu dönemde, kişiler benlik değerlerini koruyabilmek için başkalarından övgü görmeyi beklerler. Kişinin illa başarısız olması da gerekmez, başka alanlarda başarıları olabilir fakat hala eskisi kadar çekici olduğunu görme ihtiyacı bu eğilimlerini ortaya çıkarabilir.

Çevresel Faktörler:

Bunlara ek olarak, ikincil nedenler olarak de nitelenen çevresel faktörler de aldatma eğiliminin aksiyona geçirilmesinde önemli nedenlerdir. İnternet bu anlamda en önemli araçlardan biri olarak ortaya çıkıyor; hem pornografiye ulaşımın hem de duygusal aldatmanın en önemli yardımcısı konumunda. Ayrıca iş gereği dönemsel olarak evden uzak olmak, ve yakalanabilirlik ihtimalinin düşük olması da bu eğilimi besliyor.

Bu makale 20 Mayıs 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Kl. Psk. Melek Sarıçiçek

Uzm .Klinik Psikolog Melek Sarıçiçek Almanya’ da Sosyal Pedagoji eğitiminin ardından bir çok kurumda çalışmalar yapmıştır. Aydın Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümünden mezun olmustur. Üsküdar Üniversitesi Klinik Psikoloji Tezli Yüksek Lisans eğitimini tamamlayarak Klinik Psikolog ünvanını almıştır. Lisans eğitimi süresince bir çok kurumda çalışarak mesleki deneyimiyle birlike Yurt içi ve Yurt dışında bir çok kongre Terapi Eğitimleri ve seminerlere katılarak mesleki açıdan halen kendini geliştirtirmeye devam etmektedir. İstanbulda yaşamaktadır. Bakırköy ve Bostancı ilçelerinde çalışmalarını yürüten Melek Sarıçiçek ağırlıklı olarak Şema Terapi, EMDR yaklaşımı, Bilişsel Davranışçı Terapi ve Bütüncül Psikoterapi yöntemlerini kullanarak sorunların yapısına göre ekletik olarak çalışmaktadır. Çift ve Aileler, Ergenler ...

Etiketler
Çift terapisi
Uzm. Kl. Psk. Melek Sarıçiçek
Uzm. Kl. Psk. Melek Sarıçiçek
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube