Engellilerde doğru ve bilinçli beslenmenin önemi

Engellilerde doğru ve bilinçli beslenmenin önemi

Doğum anı ile başlayan insan ömrü, doğum hatta konsepsiyon öncesi ve doğum ile ilgili pek çok etmenden etkilenmektedir. Özellikle bebeklik dönemi içerisinde sakatlığa yol açabilecek bir nedenin önlenmesi birden çok değişkene bağlıdır. Ayrıca akraba evliliğinin % 17-27 gibi bir oranda görüldüğü ülkemizde, akraba evliliğine bağlı gelişen, metabolik, nörolojik bozuklukların ve sakatlıkların erken tanınması önem kazanmaktadır. Özellikle aile bireylerinden birisinde tanısı konulmuş genetik bir bozukluk varsa, genetik danışmanlık daha da önem kazanmaktadır. Çocuklarda engeliliğe neden olan etmenler dört grupta incelenmektedir:

A. Doğum öncesi  Gebeliğin özellikle ilk üç ayında uzun süren yüksek ateş,

Gebelik döneminde geçirilen çeşitli hastalıklar,  Gebelikte doktor denetimi dışında ilaç kullanımı,  Alkol, sigara ve benzeri madde kullanımı,  Annenin geçirdiği bazı kronik hastalıklar (hipotroidi vb ),  Yetersiz ve dengesiz beslenme,  Gebelik sırasında geçirilen kazalar.

 B. Doğum sırası  Doğum sırasında çocuğun oksijensiz kalması (anoksi),  Zor ve uzun süren doğum,  Doğum sırasında beyin zedelenmesi,  Erken doğum ve düşük doğum ağırlıklı bebek.

C. Doğum sonrası  Yeterli miktarda anne sütü almaması,  Çevre kirliliğine maruz kalması,  Uyaran eksikliği,  Demir eksikliği,

Merkezi sinir sisteminin enfeksiyon hastalıkları (menenjit gibi),  Metabolik hastalıklar (fenilketonüri, hipotroidi vs),  Geçirilen kazalar sonucu beyin zedelenmesi.

D. Genetik nedenler  Akraba evlilikleri (ailede zihinsel özürlülük nedeni olan genlerin varlığında hastalık ortaya çıkar), Gebelikle İlişkili Engelliliğin Önlenmesinde Beslenme Tedavisi Çocukların sağlıklı olarak doğması annenin dengeli ve yeterli beslenmesi, bebeğin ve kendi sağ- lığının korunması ve bu konuda bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.

Gebelikte beslenme ile bebeğin doğum ağırlığı, beyin gelişimi, intrauterin ölüm, prematürelik ve preeklampsi arasındaki ilişki çeşitli araştırmalarla kanıtlanmıştır. Gebelikte anne ve bebeğin sağlığını olumsuz etkileyen bazı etmenler vardır:  Annenin erken yaşta veya geç yaşta çocuk sahibi olması  Gebelik sayısı  Son iki gebelik arası süre  Gebelikte geçirilen enfeksiyonlar  Kullanılan ilaçlar  Annenin kronik hastalıkları  Işın (radyasyon) alması  Besinlerle küf, pestisit ve mantar artıklarının alınması  Annenin yetersiz ve dengesiz beslenmesi Sosyo-ekonomik düzeyi düşük toplumlarda gebe kadının gebelik sü- resince 6.5 kg ağırlık kazanmasına karşılık, yeterli ve dengeli beslenen toplumlarda bu artış 10.5 kg’ı bulmaktadır

Gebelikte yeterli ağırlık kazanamayan kadınların çocuklarının % 14’ü prematüre veya düşük doğum ağırlıklı (<2500 gram) bebekler olarak doğmaktadır. Gebelik süresince fetus gelişimi ve diğer fizyolojik olaylar sonucu 80.000 kkal harcanmaktadır. Gebelerde artan enerji gereksinmesini karşılamak için adolesan gebelere günlük 300 kkal ek, diğer gebelere ise 150-200 kkal ek enerji verilmelidir. Her yaş grubundaki kadınlarda kişisel ayrıcalıklar de- ğerlendirilip beslenme durumları saptanmalı, hipertansiyon,

ENGELLİLERDE BESLENME 9 gestasyonel diyabet ve preeklampsi riski göz önünde tutulmalıdır. Yeterli ve dengeli beslenme ile günlük protein açığı karşılanabilir. Genel beslenme ilklerinden biri olan proteinin % 60’ının biyolojik değeri yüksek besinlerden karşılanması, bebeğin büyümesi için gebelik süresince ortalama 950 g kadar depo edilmesini gerektirmektedir. Gebeliğin son 6 ayında fetus daha hızlı büyüdüğü için protein gereksinmesi artar. Kişisel ayrıcalıklar ve değişik çevre koşulları dikkate alınarak günlük 9-13 g kadar ek protein önerilmektedir. Günlük besinin çok büyük bir kısmının bitkisel kaynaklardan karşılayan veya vejetaryen anneler için bu ek 20 g/gün olmalıdır. Beynin katı kısmının % 50-60’ı lipidlerden oluşmaktadır. Gebelikte veya emziklilikte yağ tü- ketimi bu nedenle çok önemlidir. Çoklu doymamış yağ asitlerinin tüketimi (deniz ürünleri, ceviz, soya yağı ve yeşil yapraklı bitkiler) özellikle n-3 grubu yağ asitlerinden dokozahekzaenoik asidin (DHA) bulunması bebeğin beyin ve sinir gelişimi için büyük önem taşı- maktadır. Emziklilikte de anne sütünün yağ asitlerinden α-linolenik asit, eikosapentaenoik asit (EPA) ve DHA’dan zengin olması çocuğun bağışıklık sistemi ve beyin gelişimi için gereklidir. Karaciğer, balık, süt, tereyağ, yumurta sarısı, havuç, domates ve yeşil yapraklı sebzelerde bulunan A vitamini eksikliğinde prematüre ve düşük doğum ağırlıklı bebeklerde, mikrosefali ve görme kusurları oluşmaktadır. Günlük diyetle gebelere 800-1000 IU A vitamini verilmesi uygundur. C vitamini, demir, kalsiyum, folik asit, tiamin, riboflavin, pantotenik asit, A ve E vitaminlerinin vücutta kullanılmasında etkilidir. C vitamini antioksidan özelliği nedeniyle hücre zarlarını oksidasyona karşı korumakta ve serbest radikallerin olumsuz etkilerini azaltmaktadır. Gebelik için bir başka özelliği de vücudu enfeksiyonlara ve toksinlere karşı korumasıdır. Yeşil ve kırmızı biber, turunçgiller, domates ve kuşburnunda oldukça yüksek oranlarda bulunmaktadır ve günde 60 mg düzeyinde alınması önerilmektedir. Folik asit karaciğer, koyu yeşil yapraklı sebzeler, et, yumurta, süt ve tahıllarda bulunmaktadır. Folik asit eksikliğinde yenidoğan bebeklerde düşük doğum ağırlığı, annede megaloblastik anemi ve yine yenidoğan bebeklerde nöral tüp defektleri oluşmaktadır. Nöral tüp defektlerini önleyebilmek için planlanan gebeliklerde, gebelikten üç ay önce başlamak ENGELLİLERDE BESLENME 10 üzere 300-400 µg/gün folik asit önerilmektedir. Demirin, adolesan gebeler ve sık doğum yapan anneler başta olmak üzere bütün gebelere eklenmesi önerilmektedir. Gebe kadınlarda artan plazma hacmi, fetus için demir gereksinmesinin artması, birçok yöremizde günlük diyetin tahıla dayalı olması (fitatlar demir emilimini engeller), yetersiz beslenme, aşırı çay ve kahve tüketimi anemi riskini arttıran etmenlerdir. Günlük 15-20 mg demir gereksinmesi doğal besinlerle yani et, sakatat, yumurta, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, pekmez, kuru üzüm ve incir gibi besinlerle karşılanabilir. Sık doğumlar, güneş ışınlarından yararlanamama, hareket azlığı, yetersiz kalsiyum alımı, kemik yumuşamasına ve diş çürüklerine neden olmaktadır. Kalsiyum, kalp kası, kemik dokusu ve diş için çok gerekli bir mineral olup süt ve türevlerinde, pekmez, fındık, kuru baklagiller, yeşil yapraklı sebzelerde bulunmaktadır ve günlük 500 mg ek olarak alınması gereklidir. İntrauterin büyüme geriliği, ölü doğumlar, doğumsal anomalilerin sıklığını çinkodan yetersiz diyete bağlayan birçok araştırma bulunmaktadır. Tek yönlü ve tahıla dayalı bir beslenmenin demir, kalsiyum ve çinko gibi minerallerin emilmesini olumsuz etkilediği ve yetersizliğe neden olduğu bir gerçektir. Et, deniz ürünleri, süt ve tü- revleri ile yumurta çinkodan zengindir ve gebelikte 20 mg ek çinko verilmesi uygundur. Deniz ürünleri, zenginleştirilmiş tuz iyot için en önemli kaynaklardır. Annenin iyot eksikliği bebeklerde hipotiroidi, ağır büyü- me ve gelişme geriliği, zeka geriliği, konjenital sağırlık ve serebral palsi ile ilişkisi olan endemik kretenizme yol açabilir. Gebelikte alkol kullanılmamalıdır. Alkol fetusta büyüme ve gelişme geriliği, mikrosefali, yarık damak, yüz kemiklerinde az gelişme, eklem anomalileri gibi bozukluklara neden olmaktadır. Gebelikte kullanılan tüm ilaçlar fetusa zarar verebilir. Özellikle besinlerin saklanması ve korunmasında kullanılan tarım ürünleri, DDT, diazinon, aldrin, malotin gibi haşere öldürücü kimyasal öğeler besinlerle tüketilip doğumsal anomalilere neden olabilirler. Besinlerdeki tarım ilaçlarının cinsi ve miktarı bilinmediği için sebze ve meyvelerin iyi yıkanması, ezik, çürük, küflü besinlerin yenilmemesi önerilmektedir. Malnütrisyon bir ya da daha fazla besin öğesinin vücut dengesini bo- ENGELLİLERDE BESLENME 11 zacak şekilde uzun süre yetersiz veya dengesiz alınması sonucu oluşan bir hastalık tablosudur. Protein enerji malnütrisyonu (PEM) gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin en yaygın çocuk sağlığı sorunudur. PEM’in çocuğun eksik aldığı veya dengesiz aldığı besin türlerine göre tiplemesi yapılmaktadır. Marasmus, kwashiorkor ve marasmik kwashiorkor olmak üzere üç grupta incelenmekte ve tedavi yöntemine bu tiplere göre karar verilmektedir. Dünyada da milyonlarca çocuk malnütrisyonun neden olduğu enfeksiyon, ishal, rikets, kseroftalmi, büyüme ve gelişme geriliği, zeka ve algılama eksiklikleri, demir yetersizliği anemisi gibi çocuk sağlığını kötü etkileyici, hasar bırakıcı ve sonuçta ölümlere neden olan hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Beslenme bozukluğunun neden olduğu bu hastalık ayrıca, çocuklara do- ğumdan itibaren anne sütü verilmemesi veya yetersiz verilmesi, protein değeri düşük mamalarla uzun süre beslenilmesi, uygun tamamlayıcı besin ve çevre koşullarının olmamasına bağlı diğer hastalıkların oluşumunu kolaylaştırmaktadır. Erken yaşlardaki yetersiz ve dengesiz beslenmenin, fiziksel ve mental gelişimi olumsuz yönde etkilediği, beslenme koşulları düzeltildiği zaman fiziksel gelişimin düzelmesine karşılık mental gelişimin düzelmediği değişik araştırmalarla gösterilmiştir. Adolesan çağı hızlı büyüme ve gelişme, besin öğeleri gereksinmelerinin arttığı, beslenme yetersizliği ve dengesizliğinin çok olduğu bir dö- nemdir. Beslenme yetersizliği büyüme ve gelişmeyi engellediği gibi cinsel gelişmeyi de kötü yönde etkilemekte, yeme bozukluklarına (anoreksi nervosa, blumia nervosa ve obezite) neden olmaktadır. Yeme bozukluklarının tarihçesi çok eskilere dayanmakla birlikte, çağımızdaki hızlı gelişmeler ve yaşanan karmaşa zaman içinde sıklığının gençler arasında artmasına neden olmuştur. Adolesanlar kilo vermek amacıyla aç kalma, diyet ilaçları kullanma ve yediklerini kusarak çıkarma gibi sağlıksız yöntemlere baş- vurarak normal büyüme ve gelişmelerini engelleyebilirler. Ruhsal dengelerindeki bozukluk yanında beslenme yetersizliğine bağlı cücelik ve boy kısalığı, aşırı besin tüketiminde bağlı olarak da obez ve sağlıksız bir görü- nüm ortaya çıkabilmektedir. Tıp alanındaki hızlı gelişmelere birçok enfeksiyon hastalığının önlenmesi, teknolojik gelişmeler, insan bedeninin yerine makinaların alması, hareketsiz bir yaşamla birlikte beslenme alışkanlıklarını da değiştirmiştir. Günlük yaşantımızdaki enerji harcaması azalırken, kişisel ve ülkelerin gelir ENGELLİLERDE BESLENME 12 düzeylerindeki artış enerji yoğunluğunu ve yağ içeriği yüksek saflaştırılmış posası az yiyecek ve içecek tüketimini arttırmıştır. Hazır hızlı besinlerin sunumu, besin çeşidinin çoğalması insanlarda beden kitle indeksinin değişmesine yani şişmanlığa neden olmaktadır. Şişmanlık bugün birçok kronik hastalığın temelinde yer alan ve tedavisi hareketli bir yaşam ve uygun beslenme şekli ile önlenebilen bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Koroner kalp hastalığının da temelinde şişmanlık, dengesiz beslenme (enerji ve yağdan zengin, posadan fakir diyet) kan lipidlerinde değişme ve damar içinde tromboz oluşumunun artması yatmaktadır. Serum total kolesterol düzeyinin 200 mg/dl’nin üzerinde çıkması yani kolesterolün önemli bir kısmını taşıyan düşük dansiteli lipoprotein (LDL)’in yüksek dansiteli lipoproteine (HDL) göre kanda artması ve damar cidarlarında birikerek damar daralması ve sertleşmesine neden olması ve oluşan birikinti aterom plağı olarak tanımlanmaktadır. Günlük beslenmede tükettiğimiz diyetle alınan yağ türü ve kan lipidleri arasında yakın bir ilişki vardır. Doymuş yağ asitlerini çok içeren süt yağı (tereyağ), hayvansal yağlar, kakao yağı kan kolesterolünü, LDL’yi yükseltir. Tekli doymamış yağ asitlerinden zengin zeytinyağı, fındık, ceviz gibi besinlerden zengin bitkisel sıvı yağlar LDL ve HDL kolesterolünü düşürür, n-3 yağ asitlerinden zengin balık yağı trigliseritleri düşürür. Bitkisel yağların hidrojenlendirilmesi sırasında çoklu doymamış yağ asitleri azalır ve bazı çift bağlar transizomerlerine dönüşür. Böylece doğal yağlarda az olan trans yağ asitleri margarinlerde artar. Katı margarinlere göre yumuşak margarinlerde çoklu doymamış yağ asitleri daha çok, trans yağ asitleri azdır. Koroner kalp hastalığının oluşumunda en önemli etmen LDL kolesterolünün oksidasyonudur. Okside olan LDL kolesterol damarlarda birikmeye neden olur. Yanmış, bozulmuş yağlarda ve metabolizmada oksijenli radikaller ile LDL kolesterol okside olabilir. Günlük diyetimizde antioksidan öğelerin (E vitamini, C vitamini, karotenoidler, flavonoidler) bulunması ve yeterince tüketilmesi oksijenli radikallerin yıpratıcı etkilerini önleyerek hastalık riskini azaltır. Maternal fenilketonüri (fenilketonürili bir kadının gebe kalması) fetusta mikrosefali, mental retardasyon, konjenital kalp hastalığı, intrauterin bü- yüme geriliği ve dismorfik yüz şekline neden olabilir. Fenilketonürili veya hiperfenilalaninemili annelere gebelikleri sırasında 1 g/kg/gün protein içeren diyetler uygulandığında ve kan fenilalanin düzeyleri 2-6 mg/dl arasında tutulduğunda mental olarak retarde çocuk ve diğer anomalilere sahip çocuk doğurma riski azalacak veya ortadan kalkacaktır. ENGELLİLERDE BESLENME 13 Engelli Çocuklarda Beslenme Tedavisi Engelli çocuklarda iki tür beslenme bozukluğu vardır: Obezite: Alınan enerjinin harcanan enerjiden az olması sonucu oluşur. Kronik beslenme yetersizliğinin en önemli göstergesi olan boy kısalığı, uzun kemiklerdeki gelişme geriliği ve fiziksel aktivitenin az olması obezite sorununu gündeme getirmiştir. Malnütrisyon: Gereksinim duyulan besinlerin uzun süre eksik alınmasıdır. Hareket azlığı olan bu çocuklar (kas distrofisi, kaslarda güçsüzlük, yürüyememe) beslenme açısından iki grupta incelenmektedir. Büyüme gelişme geriliği gösteren ve kötü beslenme tablosu gelişmiş çocuklardır. Malnütrisyonun sonuçları şunlardır: • İşlevsel kapasite düşer. • Fiziksel aktivite azalır. • Gastrointestinal sistemde işlevler azalır. • Bağışıklık sistemi olumsuz etkilenir. • Psikolojik işlevlerde, yaşam kalitesinde kötüleşme gözlenir. • Büyüme ve gelişme yavaşlar. • Hastalığın maliyeti artar. Klinik Beslenme veya Tıbbi Beslenme Tedavisi: Hastanede yatan veya evde tedavi gören hastaların doğrudan prognozunu etkileyen yaşam kalitesi üzerine fazlası ile etkili olan destek tedavisidir. Hangi Hastalara Beslenme Desteği Verilmelidir? • Aşırı kas kaybı olan güçsüz hastada • Protein enerji malnütrisyonu gelişmiş hastada • Fizik tedavi ve rehabilitasyon yapılan hastalarda • Çocuğun hiçbir işlevini yapamadığı durumlarda • Sık enfeksiyon geçirilmesi durumlarında • İlgisizlik ve besin alımındaki zorluklarda • Artan hospitalizasyonda verilmelidir. Beslenmede Temel İlkeler • Enfeksiyonlara karşı direncin arttırılması, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi • Büyüme ve gelişmenin sağlanması • Diyetin çocuğun yaşına ve vücut ağırlığına ve genel klinik durumuna göre ayarlanması ENGELLİLERDE BESLENME 14 • Artan enerji gereksiniminin sağlanması • Malnütrisyon gelişiminin engellenmesi, gelişmiş olanlarda en uygun beslenme tedavisinin ve beslenme desteğinin yapılması Besin Alımını Zorlaştıran Etmenler • Besin çiğnemede zorluk • Besin yutmada zorluk • Yemeği geri çıkarma ve dişleri sıkma, zor çiğneme • Sürekli sulu besin alımına bağlı konstipasyon • Besini ağıza götürememe, kendi başına yemek yiyememe • Beslenirken ve besin tüketiminde yetersizlik nedeniyle beslenme desteği gereklidir. Sinir Hücrelerinin Oluşumunda Rol Alan Besin Öğeleri • Protein ve lipidler • Sodyum, potasyum ve diğer elektrolitler • B grubu (folik asit, B12, B6 ) vitaminleri • Glukoz rol alır. Hastalarda en çok rastlanılan beslenme sorunları çiğneme, yutma güç- lüğü ve özefajial reflüdür. Özefajiyal reflü gelişmiş hastalara oral beslenme (değişik lezzetteki ürünler, günlük beslenme ekleri), gastrostomi tüpleriyle beslenme ve besini red anoreksi hali ve buna bağlı olarak enteral beslenme ürünleri önerilmektedir. Bu hastalarda standart polimerik ve konsantre polimerik enteral ürünler kullanılabilir. Bu ürünler enerji, protein, vitamin, mineral ve izelement açısından zengindir. Karnitin, biotin, kolin, inositol ve taurin gibi merkezi sinir sistemini destekleyen besin öğelerini içermektedir. Ayrıca bu hastalarda modüler ürünlerden karbonhidrat ve protein modülleri de kullanılabilir. Karbonhidrat modülleri maltodekstrin içerirler ve polisakkaritlere göre kolay çözünür, sindirilirler. Dengesiz beslenmede yetersiz besin tüketiminde, genel kas zayıflığında, sıvı beslenmede, kronik beslenme bozukluklarında ve sık geçirilen enfeksiyon hastalıklarında enerji kaynağı olarak kullanılırlar. Protein modülleri ise biyolojik değeri yüksek, toz formunda süt proteinidir. Yüksek miktarda kalsiyum ve az miktarda yağ içerirler. Genel beslenme yetersizliklerinde, besin tüketiminin azaldığı durumlarda, sık enfeksiyon ve kas gücünün azaldığı durumlarda, büyüme geriliği ve anoreksi durumlarında artan protein gereksinmesini karşılamak için kullanılır. ENGELLİLERDE BESLENME 1 E Vitamini: E vitamini biyolojik etkinlik gösteren tokol ve tokotrienol türevleridir. En önemlileri α, β ve γ tokoferoldür. Standart E vitamini etkinliği gösteren α tokoferoldür. Klinikte eksikliğinde nöropati, myopati ve kardiyomyopati görülmektedir. α tokoferol hücre membranları ile etkileşim göstermektedir. C Vitamini: Antioksidan bir vitamindir. Bağışıklık sisteminde, enfeksiyonların önlenmesinde ve demir eksikliği anemisinin önlenmesinde aktif görevi vardır. Günlük gereksinme 50-100 mg’dır. Koenzim Q-10: Potansiyel tedavi değeri olan antioksidanlardandır. Koenzim olarak besinlerin vücut enerjisine dönüşmesine yardımcı olur. Enerji üretimindeki etkisinden kaynaklanan fiziksel dayanıklılığı arttırıcı etkisi vardır. Gereksinme yetişkinlerde: 30-90 mg/gün’dür. Hastalığın seyrine göre ve besin tüketimine göre doza karar verilir. Doğal olarak balık ve kırmızı ettte bulunmaktadır. B1 Vitamini: Enerji alımı arttırıldığında tiamin alımının RDA’nın (0.5 mg/1000 kkal) üzerinde verilmesi gerekmektedir. Tiamin asetil kolin metabolizmasında presnaptik nöronların salınımında önemlidir. Tiamin yetersizliği kolinerjik sisteme zarar vermekte ve tiamine bağlı enzim yapısı değişmektedir. D Vitamini ve Osteopeni Riski: D vitamini yetersizliği kalsiyum emilimi ile kemik ve kas dokusunu bozar. Antikonvülsan tedavi gören epileptik çocuklarda D vitamini eklenmesi osteomalasia ve rikets oluşumunu engeller. Folik Asit: Bu tür ilaçlar enzimatik metabolizmaları sırasında kofaktör olarak folik asit kullanarak klinik düzeyde folat yetersizliğine (megaloblastik anemi) neden olmaktadır. Ağırlık kaybı, büyüme geriliği, kaslarda zayıflık oluşmaktadır. Yüksek enerjili, biyolojik değeri yüksek proteinden oluşan ve sık öğünler halinde beslenme tedavisi önerilir. Magnezyum: Kemik, protein, yağ asitlerinin oluşumunda, yeni hücre oluşumunda, B vitaminlerinin aktive olmasında, kas gücünün arttırılmasında görevleri vardır. ATP oluşumu için gereklidir. Yetersiz besin öğesi alımı, ENGELLİLERDE BESLENME 16 çoklu ilaç kullanımı, gastrointestinal işlevlerde ve renal tübüler işlevlerdeki bozukluk sonucu magnezyum yetersizliği gelişir. Magnezyum yetersizliği sonucu nöromusküler ve kardiyovasküler hastalıklar, endokrin bozukluklar, sürekli yorgunluk hali görülmektedir. Çinko: Büyümenin sağlanmasında, protein sentezinde, bağışıklık sisteminde serbest radikallere karşı vücudun korunmasında, yapısal enzimatik ve düzenleyici proteinlerin yapısında bulunan vazgeçilmez bir elementtir. 300’den fazla enzimin yapısına girer. Merkezi sinir sisteminde nörosekretuvar ürün veya kofaktör olarak ek görevi vardır. Nöronların sinaptik veziküllerinde çinko yüksek oranda bulunmaktadır. Bu nöronlar en çok beyinde bulunmakta ve eksikliğinde yapısal olarak protein metabolizması bozulmakta ve malnütrisyon ve gelişme geriliği oluşmaktadır. Günlük gereksinme ortalama 15 mg’dır. Demir: Bu çocuklarda yetersiz alım yanında, demir emilimini azaltan etmenler (fitatlar, tanenler, emilim bozukluğu, proteinden fakir diyet) demir yetersizliğine neden olmaktadır. Dikkat azlığı ve güçsüzlük gibi belirtilerle hastalığın zorluğunu arttırır. Karnitin: Karaciğer ve böbreklerde elzem aminoasitlerden lizin ve metioninden sentezlenir. En önemli görevi uzun zincirli yağ asitlerinin (12 - 18 C) mitokondrial matrikse transferini sağlayarak yağ asitlerinin β oksidasyona uğramasında görev alır. Oksidasyon ürünü olan asetil CoA sitrik asit siklusuna girerek ATP şeklinde enerji oluşumunu sağlar. Karnitin bu özelliğinden dolayı kas dokusuna enerji sağlar ve kasın çalışma hızını arttırır. Uzun Zincirli Çoklu Doymamış Yağ Asitleri: Göz ve beyin dokularının gelişimi için gereklidir. Merkezi sinir sistemi, hücrelerin işlevsel hale gelmesi, en güçlü antienflamatuvar etki ve bağışıklık sisteminin güçlenmesi için günlük diyetisyen ve hekimin önerdiği dozlarda omega-3 yağ asitlerinin alınmasında yarar vardır. Konstipasyon: Bu çocuklarda sık görülen kabızlık sorununu gidermek için sıvı ve posa alımı arttırılmalı, laksatif etkili kuru meyve gibi besinler diyete eklenmelidir. ENGELLİLERDE BESLENME 1 İştahsızlık: Yaşamın belirli dönemlerinde görülebilir ve besini red veya az bir besinle yetinme şeklinde olabilir. Bu bireylerde depresyon tedavi edilmeli, ilgi çekici başarılabilecek uğraşılar bulunmalı, fiziksel ağrıların azaltılması, besinlerin çekici formda hazırlanıp sunulması grup içinde, pikniklerde ve aşırı ısrarlardan kaçınılarak iştahın uyarılması gerekmektedir. Aşırı Kilo Alımı: Düşük enerjili dengeli diyet planlanmalı, yüksek enerji içeren besinlerden (abur cubur gibi boş kalori kaynaklarından) sakınmalıdır. Aşırı kilo alımının önlenmesinde ve boya göre vücut ağırlığının dengelenmesinde öğün atlanmamalı, yeterli ve dengeli beslenme programları uygulanmalı ve besinler sağlıklı pişirme yöntemleri ile pişirilmelidir. SONUÇ VE ÖNERİLER Günlük öğün sayısı arttırılmalı, gece beslenme desteği verilmeli, yaşa uygun iyi kalite protein içeren besinler ile vitamin ve mineral desteği sağlanmalı, besin alımının zorluğu nedeniyle gastrostomi tüpleri veya nazogastrik tüpler uygulanmalıdır. Bu hatalara yeterli enerji içeren, vücutta yapılmayan maddeler (elzem yağ asitleri ve bazı vitaminler) eklenerek, kayıpları karşılamaya yetecek miktarda su ve organik maddeler içeren ve vücut proteinlerinin korunmasını sağlayacak miktarda aminoasit sağlayan dengeli bir diyet verilmelidir.>Engelli Çocuklarda Beslenme Tedavisi Engelli çocuklarda iki tür beslenme bozukluğu vardır: Obezite: Alınan enerjinin harcanan enerjiden az olması sonucu oluşur. Kronik beslenme yetersizliğinin en önemli göstergesi olan boy kısalığı, uzun kemiklerdeki gelişme geriliği ve fiziksel aktivitenin az olması obezite sorununu gündeme getirmiştir.

Gereksinim duyulan besinlerin uzun süre eksik alınmasıdır. Hareket azlığı olan bu çocuklar (kas distrofisi, kaslarda güçsüzlük, yürüyememe) beslenme açısından iki grupta incelenmektedir. Büyüme gelişme geriliği gösteren ve kötü beslenme tablosu gelişmiş çocuklardır.

Malnütrisyonun sonuçları şunlardır:  İşlevsel kapasite düşer.  Fiziksel aktivite azalır.  Gastrointestinal sistemde işlevler azalır.  Bağışıklık sistemi olumsuz etkilenir.  Psikolojik işlevlerde, yaşam kalitesinde kötüleşme gözlenir.  Büyüme ve gelişme yavaşlar.  Hastalığın maliyeti artar.

Klinik Beslenme veya Tıbbi Beslenme Tedavisi: Hastanede yatan veya evde tedavi gören hastaların doğrudan prognozunu etkileyen yaşam kalitesi üzerine fazlası ile etkili olan destek tedavisidir.

Hangi Hastalara Beslenme Desteği Verilmelidir?

 Aşırı kas kaybı olan güçsüz hastada  Protein enerji malnütrisyonu gelişmiş hastada  Fizik tedavi ve rehabilitasyon yapılan hastalarda  Çocuğun hiçbir işlevini yapamadığı durumlarda  Sık enfeksiyon geçirilmesi durumlarında  İlgisizlik ve besin alımındaki zorluklarda  Artan hospitalizasyonda verilmelidir.

Artan enerji gereksiniminin sağlanması, malnütrisyon gelişiminin engellenmesi, gelişmiş olanlarda en uygun beslenme tedavisinin ve beslenme desteğinin yapılması Besin Alımını Zorlaştıran Etmenler  Besin çiğnemede zorluk  Besin yutmada zorluk  Yemeği geri çıkarma ve dişleri sıkma, zor çiğneme  Sürekli sulu besin alımına bağlı konstipasyon  Besini ağıza götürememe, kendi başına yemek yiyememe  Beslenirken ve besin tüketiminde yetersizlik nedeniyle beslenme desteği gereklidir. Sinir Hücrelerinin Oluşumunda Rol Alan Besin Öğeleri  Protein ve lipidler  Sodyum, potasyum ve diğer elektrolitler  B grubu (folik asit, B12, B6 ) vitaminleri  Glukoz rol alır. Hastalarda en çok rastlanılan beslenme sorunları çiğneme, yutma güçlüğü ve özefajial reflüdür. Özefajiyal reflü gelişmiş hastalara oral beslenme (değişik lezzetteki ürünler, günlük beslenme ekleri), gastrostomi tüpleriyle beslenme ve besini red anoreksi hali ve buna bağlı olarak enteral beslenme ürünleri önerilmektedir. Bu hastalarda standart polimerik ve konsantre polimerik enteral ürünler kullanılabilir. Bu ürünler enerji, protein, vitamin, mineral ve izelement açısından zengindir. Karnitin, biotin, kolin, inositol ve taurin gibi merkezi sinir sistemini destekleyen besin öğelerini içermektedir. Ayrıca bu hastalarda modüler ürünlerden karbonhidrat ve protein modülleri de kullanılabilir. Karbonhidrat modülleri maltodekstrin içerirler ve polisakkaritlere göre kolay çözünür, sindirilirler.

 Dengesiz beslenmede yetersiz besin tüketiminde, genel kas zayıflığında, sıvı beslenmede, kronik beslenme bozukluklarında ve sık geçirilen enfeksiyon hastalıklarında enerji kaynağı olarak kullanılırlar. Protein modülleri ise biyolojik değeri yüksek, toz formunda süt proteinidir. Yüksek miktarda kalsiyum ve az miktarda yağ içerirler.

Genel beslenme yetersizliklerinde, besin tüketiminin azaldığı durumlarda, sık enfeksiyon ve kas gücünün azaldığı durumlarda, büyüme geriliği ve anoreksi durumlarında artan protein gereksinmesini karşılamak için kullanılır.

E Vitamini: E vitamini biyolojik etkinlik gösteren tokol ve tokotrienol türevleridir. En önemlileri α, β ve γ tokoferoldür. Standart E vitamini etkinliği gösteren α tokoferoldür. Klinikte eksikliğinde nöropati, myopati ve kardiyomyopati görülmektedir. α tokoferol hücre membranları ile etkileşim göstermektedir.

C Vitamini: Antioksidan bir vitamindir. Bağışıklık sisteminde, enfeksiyonların önlenmesinde ve demir eksikliği anemisinin önlenmesinde aktif görevi vardır. Günlük gereksinme 50-100 mg’dır.

Koenzim Q-10: Potansiyel tedavi değeri olan antioksidanlardandır. Koenzim olarak besinlerin vücut enerjisine dönüşmesine yardımcı olur. Enerji üretimindeki etkisinden kaynaklanan fiziksel dayanıklılığı arttırıcı etkisi vardır. Gereksinme yetişkinlerde: 30-90 mg/gün’dür. Hastalığın seyrine göre ve besin tüketimine göre doza karar verilir. Doğal olarak balık ve kırmızı ettte bulunmaktadır.

B1 Vitamini: Enerji alımı arttırıldığında tiamin alımının RDA’nın (0.5 mg/1000 kkal) üzerinde verilmesi gerekmektedir. Tiamin asetil kolin metabolizmasında presnaptik nöronların salınımında önemlidir. Tiamin yetersizliği kolinerjik sisteme zarar vermekte ve tiamine bağlı enzim yapısı değişmektedir.

 D Vitamini ve Osteopeni Riski: D vitamini yetersizliği kalsiyum emilimi ile kemik ve kas dokusunu bozar. Antikonvülsan tedavi gören epileptik çocuklarda D vitamini eklenmesi osteomalasia ve rikets oluşumunu engeller.

 Folik Asit: Bu tür ilaçlar enzimatik metabolizmaları sırasında kofaktör olarak folik asit kullanarak klinik düzeyde folat yetersizliğine (megaloblastik anemi) neden olmaktadır. Ağırlık kaybı, büyüme geriliği, kaslarda zayıflık oluşmaktadır. Yüksek enerjili, biyolojik değeri yüksek proteinden oluşan ve sık öğünler halinde beslenme tedavisi önerilir. Magnezyum: Kemik, protein, yağ asitlerinin oluşumunda, yeni hücre oluşumunda, B vitaminlerinin aktive olmasında, kas gücünün arttırılmasında görevleri vardır. ATP oluşumu için gereklidir. Yetersiz besin öğesi alımı,çoklu ilaç kullanımı, gastrointestinal işlevlerde ve renal tübüler işlevlerdeki bozukluk sonucu magnezyum yetersizliği gelişir.

Magnezyum yetersizliği sonucu nöromusküler ve kardiyovasküler hastalıklar, endokrin bozukluklar, sürekli yorgunluk hali görülmektedir.

Büyümenin sağlanmasında, protein sentezinde, bağışıklık sisteminde serbest radikallere karşı vücudun korunmasında, yapısal enzimatik ve düzenleyici proteinlerin yapısında bulunan vazgeçilmez bir elementtir. 300’den fazla enzimin yapısına girer. Merkezi sinir sisteminde nörosekretuvar ürün veya kofaktör olarak ek görevi vardır. Nöronların sinaptik veziküllerinde çinko yüksek oranda bulunmaktadır. Bu nöronlar en çok beyinde bulunmakta ve eksikliğinde yapısal olarak protein metabolizması bozulmakta ve malnütrisyon ve gelişme geriliği oluşmaktadır. Günlük gereksinme ortalama 15 mg’dır.

Bu çocuklarda yetersiz alım yanında, demir emilimini azaltan etmenler (fitatlar, tanenler, emilim bozukluğu, proteinden fakir diyet) demir yetersizliğine neden olmaktadır. Dikkat azlığı ve güçsüzlük gibi belirtilerle hastalığın zorluğunu arttırır. Karnitin: Karaciğer ve böbreklerde elzem aminoasitlerden lizin ve metioninden sentezlenir. En önemli görevi uzun zincirli yağ asitlerinin (12 - 18 C) mitokondrial matrikse transferini sağlayarak yağ asitlerinin β oksidasyona uğramasında görev alır. Oksidasyon ürünü olan asetil CoA sitrik asit siklusuna girerek ATP şeklinde enerji oluşumunu sağlar. Karnitin bu özelliğinden dolayı kas dokusuna enerji sağlar ve kasın çalışma hızını arttırır.

Uzun Zincirli Çoklu Doymamış Yağ Asitleri: Göz ve beyin dokularının gelişimi için gereklidir. Merkezi sinir sistemi, hücrelerin işlevsel hale gelmesi, en güçlü antienflamatuvar etki ve bağışıklık sisteminin güçlenmesi için günlük diyetisyen ve hekimin önerdiği dozlarda omega-3 yağ asitlerinin alınmasında yarar vardır. Konstipasyon: Bu çocuklarda sık görülen kabızlık sorununu gidermek için sıvı ve posa alımı arttırılmalı, laksatif etkili kuru meyve gibi besinler diyete eklenmelidir.

Yaşamın belirli dönemlerinde görülebilir ve besini red veya az bir besinle yetinme şeklinde olabilir. Bu bireylerde depresyon tedavi edilmeli, ilgi çekici başarılabilecek uğraşılar bulunmalı, fiziksel ağrıların azaltılması, besinlerin çekici formda hazırlanıp sunulması grup içinde, pikniklerde ve aşırı ısrarlardan kaçınılarak iştahın uyarılması gerekmektedir.

Aşırı Kilo Alımı: Düşük enerjili dengeli diyet planlanmalı, yüksek enerji içeren besinlerden (abur cubur gibi boş kalori kaynaklarından) sakınmalıdır. Aşırı kilo alımının önlenmesinde ve boya göre vücut ağırlığının dengelenmesinde öğün atlanmamalı, yeterli ve dengeli beslenme programları uygulanmalı ve besinler sağlıklı pişirme yöntemleri ile pişirilmelidir.

Sonuç olarak, günlük öğün sayısı arttırılmalı, gece beslenme desteği verilmeli, yaşa uygun iyi kalite protein içeren besinler ile vitamin ve mineral desteği sağlanmalı, besin alımının zorluğu nedeniyle gastrostomi tüpleri veya nazogastrik tüpler uygulanmalıdır. Bu hastalara yeterli enerji içeren, vücutta yapılmayan maddeler (elzem yağ asitleri ve bazı vitaminler) eklenerek, kayıpları karşılamaya yetecek miktarda su ve organik maddeler içeren ve vücut proteinlerinin korunmasını sağlayacak miktarda aminoasit sağlayan dengeli bir diyet verilmesi ilk başta yapılması gereken işlerden biri olup ihmal edilmemelidir.

Bu makale 14 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Dyt. Zühal Aynacı Bayel

Uzm. Dyt. Zühal Aynacı Bayel, Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik bölümünde başladığı eğitimini başarıyla tamamlayarak Diyetisyen ünvanını almıştır. Aynı fakülte de yüksek lisans eğitimine başlamış 1999 yılında Uzman Diyetisyen unvanının sahibi olmuştur. Çalıştığı kurumlar 1991 – 2000   Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi  Diyetisyenliği,  Gaziantep Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu ve Kilis Yusuf Şerefoğlu       Sağlık Yüksek Okulu, Hemşirelik ve Ebelik Bölümleri  Hastalıklarda   Diyet Tedavisi ve Beslenme İlkeleri Derslerinin Yürütülmesi,( 1996-2000) 1997-2000 Nilgün Güzellik Salonu, Gaziantep 2000 - 2006 ME.Ü. Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde Uzman Diyetisyenliği (Mutfak -Yönetici/ Eğitici/ Poliklinik-Tedavici-Kinik  Diyetisyenlik Hizmetlerinin Kurucu ve Uygulayıcılığı ...

Etiketler
Diyetisyen
Uzm. Dyt. Zühal Aynacı Bayel
Uzm. Dyt. Zühal Aynacı Bayel
Mersin - Diyetisyen
Facebook Twitter Instagram Youtube