Diyabetin ayak sesleri

Diyabetin ayak sesleri

Diyabet, kan şekerinin yüksek olması ile kendindi gösteren karbonhidrat, protein ve yağ metabolizması bozukluğudur. Diyabet ani gelişen bir hastalık olmaktan çok sinsice ilerleyen bir hastalıktır.

Diyabet, insülin hormonunun vücutta şekerin kullanımı üzerindeki etkilerine karşı direnç gelişmesi ile başlayan bir süreçtir. Bu sürecin ilerleyen aşamalarında insülin direnci daha fazla insülin üretmek suretiyle gidermeye çalışılır ve hastalar yüksek insülin düzeylerine maruz kalırlar.

Diyabet gelişme sürecinin ilk dönemlerinde hastalarda özellikle karbohidratlı gıdalarla beslendiğinde yemekten sonraki erken dönemde şekerin yükselmesine bağlı olarak halsizlik, yorgunluk ve uyuklama şikâyeti oluşur. Yüksek insülin miktarı hastalarda yemekten sonraki ikinci saat ve sonrasında şeker düşüklüklerine yol açarak, halsizlik, yorgunluk, sinirlilik, ellerde titreme, çarpıntı, soğuk terleme, baş ağrısı ve görme bozukluklarına sebep olabilir. Bu hastaların gözü mutfakta olur ve hastalarda özellikle tatlı yeme düşkünlüğü gelişir.

Kanda şekerin yükselmesine bağlı olarak böbreklerden atılan şeker beraberinde sıvı atılımını da arttırarak susama hissi ve ağız kuruluğuna yol açar. İdrar miktarının artması ve bununla ilişkili olarak vücuttaki sıvı kaybını karşılamak için daha fazla su içme ihitiyacı oluşur. Bunların yanında çabuk yorulma, görme bulanıklığı, kadınlarda genital bölge mantar enfeksiyonları gibi bulgular da görülür.

Sadece açlık kan şekeri düzeyine bakmak gizli şeker hastalığını ve şeker hastalığı öncesi sorunları saptama konusunda yetersiz kalır. O yüzden bu hastalarda açlık kan şekeri yanında insülin düzeyi, şeker yükleme testi sonrasındaki 5 saat boyunca kan şekerinin izlenmesi gerekir. Buna bakılarak hastada diyabet varlığı, insülin direnci varlığı, gizli şeker varlığı ve reaktif hipoglisemi varlığı konusunda fikir sahibi olunarak uygun tedavi planlanması yapılabilir.

Diyabet, insülin direnci, gizli şeker ve reaktif hipoglisemi gibi durumların hepsinde beslenme tarzının düzenlenmesi, günlük enerji alımının azaltılması, karbohidratların azaltılması, porsiyonların küçültülmesi ve sık sık beslenme önerilmelidir. Hastaların haftada en az 3 kez 45 dakika düzenli fiziksel aktivite yapmaları teşvik edilmelidir. Sadece bu şekilde yaşam tarzının değişmesi bile bu hastaların çok büyük bir kısmında sorunu çözecektir.

Bu makale 13 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Ramazan Sarı

Prof. Dr. Ramazan SARI, 15 Haziran 1972 yılında doğmuştur. 1989-1995 yılları arasında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde tıp eğitimini tamamlayarak tıp doktoru unvanı almıştır. 1996-2000 yılları arasında ise İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı'nda ihtisas eğitimini tamamlayarak İç Hastalıkları Uzmanı olmuştur. 2003 yılında ise Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları yan dal ihtisasını tamamlamıştır. 206 yılında Yardımcı Doçent, 2007 yılında ise Doçent unvanı almıştır. 2000 yılından beri Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görev yapmakta olan Prof. Dr. Ramazan SARI, 2008-2009 yılları arasında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Başhekim Yardımcısı olarak idari görev de yürütmüştür. Kendisi Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) üyesidir. Prof. Dr. Ramazan SARI'nın, 50'nin üzerinde ulusl ...

Prof. Dr. Ramazan Sarı
Prof. Dr. Ramazan Sarı
Antalya - Dahiliye - İç Hastalıkları
Facebook Twitter Instagram Youtube