Disosiyatif Bozukluk: Zihin ve Kimliğin Çözülmesi

Disosiyatif Bozukluk: Zihin ve Kimliğin Çözülmesi
Disosiyatif kelime anlamı olarak “çözülme, ayrışma” demektir. Psikolojide ise disosiyatif bozukluk, kişinin yaşadığı yoğun ruhsal sıkıntılar ya da travmatik olaylar sonucunda bilinç, bellek ve kimlik işlevlerinde kopukluklar yaşaması durumudur. Bu kopukluk bazen bayılma, unutkanlık, konuşamama; bazen de kim olduğunu bilememe ya da farklı biriymiş gibi davranma şeklinde kendini gösterir.
Özellikle Türkiye’de sık görülen bu rahatsızlık, bireyin ruhsal acıyla baş edebilmek için geliştirdiği bir tür “zihinsel kaçış” mekanizmasıdır.
Disosiyatif Bozukluk Nedir?
Disosiyatif bozuklukta görülen belirtiler, yapılan tüm tıbbi incelemelere rağmen beyinde organik bir rahatsızlıkla açıklanamaz. Çocukluk döneminde yaşanan travmalar (şiddet, istismar, kötü muamele, ihmâl) ile disosiyatif belirtiler arasında güçlü bir ilişki vardır.
Psikiyatri hasta grubunda %5–10 oranında görüldüğü bilinmektedir. Tanı sistemlerinde farklı alt tipler tanımlanmıştır:
- Disosiyatif amnezi (unutkanlık)
- Disosiyatif kimlik bozukluğu (çoklu kişilik)
- Disosiyatif füg (kimliğini unutup başka bir hayat sürme)
- Depersonalizasyon (kendini bedenden ayrılmış gibi hissetme)
- Disosiyatif bayılmalar (pseudo-epileptik nöbetler)
Belirtiler
En sık görülen belirti bayılmadır. Epilepsi nöbetlerine benzer şekilde kasılma, titreme, çırpınma görülebilir. Ancak epilepsiden farklı olarak:
- Hasta yere yavaş düşer, ciddi yaralanma olmaz.
- Çevrede konuşulanları duyabilir ama cevap veremez.
- Nöbetler uzun sürebilir.
- Sonrasında ağlama, bağırma, saçını yolma gibi taşkın davranışlarla kendine gelebilir.
Diğer belirtiler arasında:
- Travmatik bir olaydan sonra bir dönemi hatırlayamama (disosiyatif amnezi)
- Farklı kişiliklere bürünme (disosiyatif kimlik bozukluğu)
- Hiçbir şey hatırlamadan farklı bir kimlikle yaşama (disosiyatif füg)
- Kendini bedeninden ayrılmış gibi hissetme (depersonalizasyon)
Neden Ortaya Çıkar?
Disosiyatif bozuklukların temelinde çoğu zaman çocukluk çağındaki travmatik yaşantılar vardır.
Bir çocuk, güçlü ebeveynlerinin öfkesi, şiddeti ya da istismarı karşısında kendini çaresiz hisseder. Bu durumda yapabileceği tek şey, zihinsel olarak oradan “ayrışmak” ve uzaklaşmaktır.
Bu öğrenilmiş başa çıkma biçimi, yetişkinlikte de sürer. Kişi yoğun korku, utanç, suçluluk ya da çaresizlik karşısında bilinçten koparak o anı bedensel ya da ruhsal belirtilerle “atlatır”.
Bunu bir sigorta benzetmesiyle açıklayabiliriz: elektrik sistemi aşırı yüklenince sigorta atar ve akım kesilir. Disosiyatif bozuklukta da kişi yoğun duygular karşısında “sigorta atar”; bayılır, kimliğini unutur ya da kendinden geçer.
Disosiyatif bozukluk daha çok:
- Sakin, uyumlu, insanları üzmek istemeyen, “hayır” diyemeyen kişilerde
- Duygularını ifade etmekte zorlananlarda
- Sıkıntılarını paylaşamayanlarda daha sık görülür.
Sonuçları
Disosiyatif belirtiler kısa vadede kişiyi ruhsal acıdan koruyabilir, ancak uzun vadede iş, aile ve sosyal yaşamda ciddi sorunlara yol açar.
- Eğer ani bir olayla ortaya çıkmışsa ve kişi başka bir psikiyatrik rahatsızlık taşımıyorsa belirtiler kendiliğinden kaybolabilir.
- Ancak kronikleşmiş, yıllardır süren ve zorlu yaşam koşullarının eşlik ettiği durumlarda belirtiler tedaviye rağmen devam edebilir.
Bu hastalar telkine yatkın olduklarından, halk arasında “bir anda iyileştiği” söylenen birçok durumun arkasında aslında disosiyatif bozukluk vardır. Ancak bu iyileşmeler genellikle kalıcı olmaz; stres yeniden ortaya çıktığında belirtiler tekrarlar.
Tedavi
Disosiyatif bozukluk tanısı konulabilmesi için öncelikle nörolojik ve bedensel hastalıkların dışlanması gerekir. Eğer tıbbi bir neden bulunmazsa, psikiyatrik değerlendirme ve terapi süreci başlar.
Tedavide:
- Psikoterapi temel yöntemdir. Kişinin duygularını tanıması, ifade etmesi ve daha sağlıklı başa çıkma yolları geliştirmesi hedeflenir.
- Aile desteği kritik önemdedir. Ailenin sadece bayılma veya kriz anlarında değil, her zaman destekleyici bir tutum sergilemesi gerekir. Aşırı ilgi ya da abartılı müdahaleler (soğan koklatma, kolonya sürme, kalabalık oluşturma) sorunu çözmez, aksine stresi artırabilir.
- Eşlik eden psikiyatrik bozukluklar (örneğin depresyon, anksiyete) varsa bunların tedavisi de yapılmalıdır.
Zor ve kronik olgularda uzun süreli psikoterapi, kişinin daha olgun tepkiler geliştirmesine ve kişilik yapısında olumlu değişimlere odaklanır.
Disosiyatif bozukluk, kişinin bilinçdışı bir savunma biçimi olarak ortaya çıkar; bu nedenle “numara yapmak” değildir. Tam aksine, kişinin ruhsal acıya dayanamayarak zihinsel bir kopuş yaşamasıdır.
Doğru psikoterapi, sabır ve aile işbirliği ile bu bozukluk tedavi edilebilir. Kişinin yaşamında yeniden güven, denge ve bütünlük kurması mümkündür. 🌿