Aile Terapisi Yaklaşımında Kendilik Kavramı: Bireyden İlişkilere Doğru Odaklanma


Aile terapisi bağlamında kendilik kavramının ele alınmasında, Bowen'ın görüşlerini başlangıç noktası olarak kabul etmek mümkün görünmektedir. Bowen hem ilişkiler bağlamında kendilik gelişimini hem de ilişkilerden duygusal kopuşu ilk gören kişidir. Bowen, kendilik'in ayrımlaşması kavramına odaklanırken, psikiyatrinin bir bilim olması gerektiğini ve bu yüzden de biyoloji ve doğal bilimlere uygun kavramları kullanmayı seçtiğini ve kendilik'in ayrımlaşması derken, bir hücrenin diğerinden ayrılmasına benzer bir süreci tanımladığı için bu kavramı kullandığını ifade etmiştir.
Bowen'da kendilik hem intrapsişik hem de kişilerarası bir kavramdır. Intrapsişiktir, çünkü duygularla düşünceler arasında ayrım yapıp yapamamayı belirlemektedir. Kişilerarasıdır, çünkü anlamlı olarak gördüğümüz diğerlerinden ayrılıp ayrılamadığımızı belirlemektedir. Kendilik'in ayrımlaşması, kişinin duygusal süreçler ile nesnel entelektüel süreçleri ayırabilme derecesidir. Bowen'a göre, insanlar, duygusal ve entelektüel işlevleri arasındaki ayrımlaşma ya da kaynaşma derecesine göre tanımlanabilmektedir. Duygular ile mantığın çok fazla karıştığı kişiler bir uçtadır ve yaşamları duygusal sistemle baskılanmaktadır. Daha az esnektirler ve daha az uyum sağlama yetenekleri vardır. Özellikle birilerine bağımlı olan kişilerdir. Diğer uçta ise, son derece ayrımlaşmış kişiler vardır. Stresli durumlarda entelektüel işlevlerini görece bir özerklik içinde sürdürebilen bu kişiler, daha esnek, daha uyum sağlayabilen ve daha bağımsız kişilerdir.
Bowen, bireysellik ve birliktelik kavramlarını karşılıklı etkileşim çerçevesinde ele almıştır. Bir kişi, belli bir miktar yaşam enerjisini bir ilişki içinde harcamakta (birliktelik) ve bir miktar yaşam enerjisini de ilişkiden ayrılmak için (bireysellik) harcamaktadır. Duygusal olarak anlamlı ilişkilerde her iki birey değişimin işaretlerine ya çok az ya da çok fazla duyarlı olmaktadır. Böylesi bir ilişki içindeki iki insan, bu ilişki içinde en fazla enerjiyi sınırlamalar için kullanırsa, bu ilişkinin ayrımlaşmamış olduğu söylenebilir. Aynı zamanda, bu ilişki çok az bir duygusal ayrımlaşmaya sahiptir.
Başkalarının duygusal etkilerine olan bu duyarlılık, başkalarına olan ihtiyaçlarımızda kendini göstermekte ve işlevsel olmayan bir şekilde birine bağımlılıkta temel oluşturmaktadır. Bu da sonuçta kendimizi güvende hissedebilmek için, başkalarından gelen birtakım tepkiler ya da girdilere ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu insanlar için, birliktelik, entelektüel süreçlere zarar veren duygusal işlevleri otomatik olarak arttırmaktadır. Diğer bir deyişle, insanlardaki duygusal yoğunluğun miktarını arttırıp, entelektüel işlevleri azaltmaktadır. Kendilik'in ayrımlaşmasının düşük düzeyde olduğu kişiler, duygusal bir dünyada yaşamaktadır; birilerine bağımlıdırlar ve yaşamlarının çoğunu, o ilişki sistemi içinde sürdürerek harcamaktadırlar.
Tam tersi olarak, eğer iki insan ilişkiye daha az enerji harcarsa, bu ilişkinin iyi bir şekilde ayrımlaştığı söylenebilir ve fazla miktarda duygusal ayrımlaşma vardır. Bowen'a göre, duygusal ayrımlaşma, ilişkide duyguların anlamsız olduğu anlamına gelmemektedir. Duygular vardır ve onlara tepki verilebilir. Çok fazla ayrımlaşmış kişinin özerk işlevler için kapasitesi vardır ve duygusal süreçlere nesnel tepkiler verebilirler.
Ayrımlaşma, duygusal özerkliği sürdürebilme yeteneği anlamına gelmektedir. Duygusal özerklik ya da ayrımlaşma yüksekse, başkaları ile, onların duyguları, davranışları ve ilişkiye dair belirlenmiş düşünceleri olmaksızın da yakınlık kurulabilir. Eğer ayrımlaşma düşükse, kişinin kendilik'i başkalarınca belirlenir. Düşük düzeylerde ayrımlaşmanın olduğu bireylerde bir takım tekrarlayıcı davranış örüntüleri görülebilir. Bunlar, eşlerden birinin daha fazla iletişim ve birliktelik için baskı yaptığı, diğerinin ise uzaklaştığı kovalama ya da mesafe koyma, ailenin entelektüel olarak ilkelerini belirleme bağlantısının azalıp, kararlarını daha çok duygusal olarak almaya başlamasıyla oluşan aşırı işlevsellik veya az işlevsellik ya da eşler arasındaki gerilimi azaltmak için üçüncü bir kişinin etkileşime girmesiyle oluşan üçgenleşmeler olabilir.
Вowen, aslında, insanların yakınlığı istediğine inanmaktadır. Fakat, yine de iki insan birbirine yakınlaşmaya başladığında, bu duygusal yoğunluk anksiyeteye neden olmakta ve bu durumda, kişilerin anksiyeteyi ele alma biçimi farklılaşmaktadır. Bazı kişiler daha yakın olmaya çalışarak, bazıları da uzaklaşarak anksiyete ile baş etmektedirler. Aslında herkesin içinde kendilik'i kovalayan ve ondan kaçan bir tarafı vardır. Farklı zamanlarda ve farklı koşullarda bunlardan biri devreye girmektedir.
Bowen, kendilik'in ayrımlaşmasında nesiller arası aktarım sürecini (yani, ailenin yansıtma süreçlerinin kuşaklar boyu sürmesini) de incelemiştir. Ona göre yüksek düzeyde ayrımlaşmış kişiler, ailelerinden ayrılıp kendi büyümelerini sürdürebilen kişilerdir. Bunun karşı kutbunda ise, kaynaşma vardır ve bu tip kişiler aile içinde kaybolmaktadır ve ailelerinden bağımsız hareket edememektedirler.
Kaynakça: https://pdf.trdizin.gov.tr/pdf/cVRCb0twdUFIWVFiWm5KWmxlcUd6VVhwYWhNcjhKOGF1cnRMSG1JcEdsckpyMW1WMlRhcUlvTzVkQ1lyVHBPbnhlYVdSNU1OV1A5N0d5cFFLRmgwSHB6N0dZSGYyUE15MWhjT3lBbGhCa1F1S2locFhONUZOV3YxNmNveTlOUDd6S3RTcTFFM1RmNllZcjBJeU9xVjNFbmhWMXMrRU9mRnEzVTRxc0htMVN4U0h3amlBRG9IM1gyUzExbExNdU5wN3MyNDlLWUZwaDlJdjF4VnQ4NjVUZCswU01iQXIxR3Y0VitkN1pZRTMrUT0
Yazarlar: Cennet ŞAFAK ÖZTÜRK, Haluk ARKAR