Yakın İlişkilerde Neden Zorlanıyoruz?
İnsan, doğası gereği ilişki kurmaya ihtiyaç duyan bir varlık. Sevgiye, anlaşılmaya, paylaşılmaya duyduğumuz ihtiyaç bizi yakın ilişkiler kurmaya yönlendiriyor. Ancak birçoğumuz, tam da bu en çok değer verdiğimiz ilişkilerde en büyük hayal kırıklıklarını yaşıyoruz. Sevdiğimizle aramızdaki o ilk sıcaklık zamanla azalıyor, küçücük meseleler büyüyüp koca çatışmalara dönüşüyor, bazen de iki yabancı gibi olup çıkıyoruz. Peki neden? Neden en yakın olduğumuz kişilerle en çok zorlanıyoruz?
Bağlanma Yaraları
Yakın ilişkiler, sadece bugünü değil, geçmişimizi de taşır içinde. Her birimiz çocuklukta öğrendiğimiz bağlanma stilleriyle gireriz bu ilişkilere. Kimimiz için yakınlık tehlikelidir çünkü geçmişte yakın olmak incinmekle eşdeğerdi. Kimimiz ise sevilmek uğruna kendimizi feda etmeyi öğrendik. Dolayısıyla ilişkideki davranışlarımızın birçoğu geçmişin yankısıdır.
Bir danışanım şöyle demişti: “Sevgilim bana bir şey söylemeden uzaklaştığında hemen terk edileceğim hissine kapılıyorum.” Oysa sevgilisi yalnızca bir süre yalnız kalmaya ihtiyaç duyuyordu. Bu örnek bize şunu hatırlatıyor: Karşımızdaki kişi değil, onun davranışının bizde neyi tetiklediği ilişkideki çatışmayı belirliyor. Yakın ilişkiler, eski yaraların yeniden canlandığı yerler olabilir. Ama aynı zamanda bu yaraların şefkatle iyileştirilebildiği en güçlü alanlardır.
“Sen” Değil, “Ben” Sorunu
İlişki problemlerinde sıkça duyduğum cümlelerden biri şudur: “Keşke biraz değişse, her şey düzelecek.” Karşı tarafın değişmesi beklentisi çok tanıdık ama aynı zamanda oldukça çaresiz bir yerden gelir. Çünkü başkalarını kontrol etmek mümkün değil, ama kendimize bakmak mümkün.
İlişkilerde yaşanan problemlerin büyük bir kısmı iletişim kaynaklıdır. Ama bu kelime artık o kadar sık kullanıldı ki anlamı neredeyse içi boş bir etikete dönüştü. Ben iletişimi sadece söylenen sözler değil, söylenmeyenlerin, suskunlukların, bakışların, bedenin de içinde yer aldığı bütünsel bir etkileşim olarak görüyorum. “Beni anlamıyorsun!” serzenişi aslında çoğu zaman “Kendimi yeterince açıkça ifade edemiyorum” demektir. O yüzden ilişkideki krizler, “sen” değil “ben” cümleleriyle çözülmeye başlanabilir.
Yakınlığın Yanında Getirdiği Korkular
Yakın olmak cesaret ister. Gerçek anlamda birine yakın olmak demek, savunmasız halimizi paylaşabilmek, duygularımızı dürüstçe gösterebilmek demektir. Bu da risklidir. Reddedilme korkusu, değersizlik hissi, yetersizlik duygusu gibi temel korkularımızı tetikleyebilir.
Bu yüzden bazı insanlar ilişkide duvar örmeyi seçer. Bu duvar mesafelilik, soğukluk, aşırı mantıkçılık şeklinde görünür. Bazılarıysa kaygı duygusuyla sürekli onay alma, kontrol etme ya da yoğun ilgi gösterme yoluna gider. Aslında iki uç da aynı yerden beslenir: Yakınlığın acıtmasından korkmak.
İlişki Problemleriyle Baş Etmenin Yolları
Peki tüm bu zorluklara rağmen ilişkilerde nasıl daha sağlıklı bir zemin yaratabiliriz?
Kendini tanımak ilk adımdır. Ne zaman savunmaya geçiyorsun? Hangi durumlar seni tetikliyor? Duygularını bastırma ya da aşırı dışa vurma eğiliminde misin? Kendini tanımadan karşındakini gerçekten göremezsin.
Empati, yani karşı tarafın duygularını anlamaya çalışma çabası, mucizeler yaratabilir. Anlaşılmak kadar anlamak da ilişkiyi onarır.
İhtiyaçları açıkça dile getirmek önemlidir. “Beni sev” demek yerine “Sana ihtiyacım var, bugün yanında olmana ihtiyacım var” diyebilmek… İlişkinin dilini değiştiren şey bu netliktir.
Sınırlar da sağlıklı bir ilişkinin vazgeçilmezidir. Sürekli fedakârlık yapmak, yok sayılmak, görmezden gelinmek ilişkinin dengesini bozar. Her bireyin kendi alanı, kendi nefesi olmalı.
Gerekirse çift terapisi desteği almaktan çekinmemek gerekir. Çünkü bazen iki kişi arasında dönen dansı dışarıdan bir gözle görmek ve anlamlandırmak iyileştirici olur.
Yakın ilişkiler kusursuzluk aradığımız yerler değil, kendimizi ve karşımızdakini daha yakından tanıma yolculuğudur. Problemler, ilişkinin bozulduğu değil, dönüşmeye ihtiyaç duyduğu yerleri işaret eder. Aslında her çatışma, yeni bir bağ kurma ihtimalini de içinde taşır.
Unutmayalım: Her ilişkinin içinde bir ayna vardır. Bazen o aynada kendimizi görmek zordur, ama en çok o anlarda büyürüz.