Terk etme ve terk edilme sendromu

Terk etme ve terk edilme sendromu

Makalenin başlığından aklımıza sadece yaşadığımız duygusal ilişkiler içindeki terkler veya ayrılmalar gelebilir, ancak yazının içeriği tüm terk edişleri kapsamaktadır, yani kısaca; başka bir şehre taşınmaktan tutun iş değiştirmeye, boşanmadan okul değişikliğine kadar birçok konu bu başlık içinde harman edilecektir. Çünkü ortak bir eylem ve o eylemin taşıdığı duygu vardır. O da; “terk” ve “kaygı” dır.

“Terk” sözcüğünü önce dil bilimsel olarak inceleyelim. Terk sözcüğü iradeye bağlı olarak gerçekleştirilen bulunan yerden veya kişiden ayrılmak anlamındadır. Ancak iradenin, eylemin gerçekleşmesi için oluşması şart değildir. Mesela memur bir ailenin çocuğu olduğunuzu düşünelim. Devlet tarafından gelen bir tayin ile bulunduğunuz yeri ve kişileri terk etmeniz sizin iradeniz dışında gerçekleşen bir eylem niteliği taşımaktadır. Buna ek olarak, terk eylemi gerçekleştiğinde bu eylemin faili olmakla eylemdeki edilgen kişi yani terk edilen kişi olma arasında çok büyük benzerliklerle beraber farklar da vardır. Biraz daha derinlemesine irdelersek terk eyleminin duygusal (psikofizyolojik) getirileri, eylemin gerçekleştiği şartlara bağlılık göstermektedir. Örneğin sevilen bir mekânın terkinin getirdiği duygusal durum ile sevilen bir kişinin terk edilmesi benzer sıkıntılar yaşatabilir. Ancak her iki durumda da yaşanan his (olumsuz bir koşulu terk edişlerdeki durumlar hariç; terör mağdurluğu, aile içi şiddetten kaçış vb.) büyük bir oranla kaygıdır. En önemli hislerden biri olan kaygı ise birçok tali unsurun sebebi olma niteliğindedir. Bahsettiğim tali unsurlarla ilgili yapılacak klinik alandaki benzetmeler depresyon, dikkat eksikliği, sosyal yalıtılmışlık, kaygı bozukluğu, cinsel isteksizlik gibi birçok rahatsızlığa yol açabilir.

Duygusal ilişkiler içinden konuyu ele alacak olursak evli çiftler arasındaki terk sadece çiftleri değil çocukları da bir fiil etkilemektedir. Özellikle tek çocuklu ailelerdeki boşanma veya evden ayrılma durumu çocuk üzerindeki suçluluk hissiyatını arttırabilir. Böyle bir durumda çocuk, kendisini değersiz, sevgisiz ve en temelde suçlu hissedebilir. Alanda en çok karşılaştığımız çocuklardan alınan geri bildirim ise “Beni sevselerdi ayrılmazlardı”, “Benim yüzümden babam/annem babamı/annemi çok üzdü” gibi cümlelerdir. Çocuğa böyle bir durumda kesinlikle sevgi ve değer kavramlarında hala merkez olduğu hissettirilmelidir ve çocuk birey yakından takip edilmelidir.

Öte yandan, ülkemizin siyasi yapılanmasından bir örnek verirsek tayin veya atamaların çocuklar üzerinde yaptığı etkiyi inceleyebiliriz. Alan içinde yapılan klinik gözlemler gösteriyor ki memurluk sisteminde gerçekleşen (Örn; subay, polis, öğretmen vb.) atamalarda çocukların sürekli sosyal ortam değiştirmesi sosyal ilişkilerde güven bağının oluşmasında sorun yaratmaktadır. Yukarıda da bahsettiğim kaygı durumundaki yükselme kendisini önce yeni mekâna veya kişiye adaptasyonda yaşanan sıkıntılar olarak gösterir. Çünkü kişinin veya çocuk gözünden konuyu ele alırsak çocuk bireyin adapte olması gereken yeni bir sosyal ortam ve mekân vardır (en anlamlı gözlem okul ve öğretmen nezdinde yapılmaktadır). Ancak ilk terk etmedeki veya sevilen mekândan veya kişiden ayrılmanın travmatik etkisi, daha sonraki ayrılmalardan farklılık göstermektedir. Kişi sistematik olarak yaşadığı bu psikofizyolojik duruma alışkanlık gösterir ve travmanın etkisi daha az hissedilir. Fakat yine de her gidilen yerde henüz oluşmuş olan ikili ilişkilerde güvensiz bağı riski altındadır. Çocuk eğer terk etme durumunun ileride de yaşanacağına inanıyorsa “Zaten buradan da/bu kişiden de ayrılacağım” düşüncesi ile sosyal örüntüler kurar. Nitekim bu örüntüler psiko-sosyal açıdan sağlıklı değildir ve ileriki yaşantıda birtakım güvenli ilişki kurma konusunda sorunlar çıkartabilir.

Özet olarak terk etme yani ayrılma davranışının ister irade altında olmuş olsun isterse kişinin iradesi dışında gerçekleşmiş olsun edilgen veya asıl faile direk etkisi vardır. Bu eylemin sürekliliği veya bir kez olması kişiler arasında farklı etkiler yapabilmektedir. Ama yine de şunu belirtmem gerekir, unutmayın ki bir pozitif bilim olarak psikoloji, birden fazla değişkeni ihtivasında bulundurur. Bu yüzden yaşanmış veya yaşanacak olan tüm psikofizyolojik durumlar kişiden kişiye göre değişkenlik gösterebilir. Bu yüzden klinik alan çalışmalarında terk edilmiş veya terk etmiş kişilerde yaşanan psikolojik değişimlerin kendi içinde değerlendirilmesi ve ona göre hususi yaklaşımların gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Alkım Seven

Nöropsikoloji Uzmanı

Bu makale 12 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Psk. Alkım Seven

Alkım Seven 1985 yılı İzmir doğumludur. Liseyi İzmir Konak Anadolu Lisesi’nde okumuş ve bu dönemde Ege bölgesi Liseler Arası Felsefe Platformu’nu kurmuştur. Liseyi bitirdikten sonra sırasıyla Yakın Doğu Üniversitesi ve Bristol Üniversitesi’lerinde psikoloji ve nöropsikoloji eğitimlerini tamamlamıştır. İngiltere'de bulunduğu sırada  "Knight of the Order of the White Rose of Finland” ödülüne sahip CRIC Bristol Profesörü Risto Kauppanen süpervizyonunda “Travma Sonrası Stres Bozukluklarında Hipokampik Hacimsel Değişimler ve Bilişsel-Davranışçı Terapinin etkisi” üzerine bir makale yazmıştır ve basılmaya değer bulunmuştur. Bunun yanında nöro-linguistik çalışmaları nezdinde Uralik ve Altaik dillerin matematiksel ölçütlerinin kognitif-linguistik paketlemeleri üzerine  çalışmalar yapmıştır. Bristol Üniversitesi Nöropsikoloji yüksek lisansı bitirm ...

Etiketler
İlişki problemi
Uzm. Psk. Alkım Seven
Uzm. Psk. Alkım Seven
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube