Terk Depresyonu


İnsan bir başkası tarafından sevilmeye, takdir edilmeye, özel hissetmeye, dokunulmaya paylaşmaya ihtiyaç duyan bir varlıktır. Birlikte bir bütün gibi hissettiğin, onunla gelecek planladığın, birinden ayrılmak elbette çok üzüntü vericidir. Elbette zordur. Fakat ayrılığın, ölümle eşdeğer şekilde yoğun hissedilmesi, büyük bir boşluk yaratması hayatın anlamsızlaşması gibi duyguların hissedilmesi normal olmayan bir durumdur. Hatta birçok kişi depresyon belirtileri ile psikiyatri hekimlerine başvurmaktadır. Ama majör depresyonda olan birine ilaçlar işe yararken, bazı ilişkilerin bitiminde görülen ‘ terk depresyonunda ilaçlar fayda etmemektedir. Peki bu kadar yoğun yaşanan aşk acısının bugünkü sevgiliyle, “terk edenle” ilgili olmadığını söylesem, ne düşünürdünüz???
Bir bebek düşünelim annesinin karnında cennette yaşarcasına mutlu huzurlu ve dengede... Annesinden bütün ihtiyaçlarını karşılıyor oksijeni bile sıvı şekilde alıyor. Sonra bebek dünyaya geliyor ve bu denge bozuluyor. İlk nefes alıp ciğerlerini kullanmaya başlaması bile çocuğa büyük acı veriyor. Daha sonra fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılaması için bir bakım verene ( Anne, bakıcı, büyükanne, baba) İhtiyaç duyuyor. Önceleri simbiyotik (içiçe geçmiş)bir ilişki içerisinde var olan bebek, zamanla anneden bağımsız bir varlık olduğunu fark etmeye ve ayrışmaya doğru gittiği bir gelişim dönemi içerisinde ilerliyor. Bu dönemde çocuk adeta dünyayı keşfederken büyük bir coşku içerisinde merakını gidermeye yönelik davranışlar içerisine giriyor. Bu kendini gerçekleştirme döneminde annenin veya bakım verenin, aşırı korumacı ya da kontrolcü bir şekilde bu keşfe engel olması ve çocuğu kendi kafasındaki gibi yaratmaya çalışması çocuğun benliğine damgasını vuruyor. Çocuk bu dönemde yeni şeyler keşfetmek kendi başına karar almak gibi dünyaya dair coşkusuna son vermek zorunda kalıyor, çünkü annesi onaylamıyor. Annesinin sevgisinden vazgeçemez, bu sevgi çocuk için çok elzem, bir yakıt, bir oksijen gibi... Çocuk gerçek kendiliğinden vazgeçmek zorundadır çünkü annesinin yokluğu onu dehşet içinde bırakacaktır. Çünkü bir insan yavrusu bir öteki olmadan hayatta kalamaz. Yaklaşık 2 yaşlarında ayrışma-bireyleşme denilen bu gelişim dönemi sekteye uğrarsa, bu dönemde takılı kalırız. Ve kişilik gelişimi ve yaşanılan ilişkilerin inşası da bu dönemdeki temel ile yaşanır.
Bu gelişim döneminde (ayrışma-bireyleşme) takılı kalmış bireyler yetişkin ilişkilerinde de ayrılığı çok şiddetli bir şekilde deneyimlerler. Anne ve baba ile kurduğumuz bu duygusal ilişki yetişkinlikte ki aşk ilişkisinde tezahür eder. Bu durumdaki yetişkinler ayrılık acısına katlanabilmek için bir takım savunmalar geliştirir. Yemek yemek, alışveriş yapmak, alkol ve madde kullanımında artış, tehlikeli işler yapmak vb. gibi maliyetli başa çıkma yöntemleri kullanırlar. Bazen de eski ilişki döngüsüne çok benzer birini bulur ve acıyı bir şekilde yatıştırır. Gerçekten aşık olduğunu düşünür, yeniden heyecanlanır, yeniden bağlanır. Çoğunlukla da bir önceki ilişkide olduğu gibi yine terk edilir. Sonra “hep böyle birileri beni bulmak zorunda mı ?” diye isyan eder ve tekrar bu duyguyla başa çıkmak için maliyetli yollara başvurur ve kişi bu durumu kırana kadar bu kısır döngüyle yaşar. Özellikle kişiler ayrılık sürecinde bir terapiste/danışmana başvurur ve bu dönemde gerçek kendiliğine doğru gidebilecek güçte ve kararlılıkta olursa, çocuklukta yaşanan ayrışma ve bireyleşme yeniden sağlıklı bir şekilde oluşturulabilir. Sağlıklı duygusal ve gerçek ilişkiler kurulabilir.
Gerçek kendiliğinizle sevebileceğiniz, hissedebileceğiniz günlere...