Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” atasözü, bize temkini üzerine

Yetiştiğimiz ortamda öğrendiğimiz baş etme stratejilerinin yetişkinlikte değişmesi gerektiği üzerine

Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” atasözü, bize temkini üzerine

Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” atasözü, bize temkinli davranmanın önemini anlatan; yoğurdun anavatanı gibi, bize ait bir metafordur. Bu atasözü, daha önce bir konuda acı bir tecrübe yaşamış birinin, benzer bir durumla karşılaştığında aynı hatayı yapmamak için gösterdiği dikkati ve özenli tutumu ifade eder. Yani mecazın merkezi anlamı tecrübe üzerinedir; acıyla öğrenilmiş, kişisel ve kalıcı bir ders. Bu ders, bizi dikkatli olmaya koşullandırır; acının belleğimizde bıraktığı izi bir korunma stratejisine dönüştürdüğünün yansımasıdır.

Gerçek hayatta ağzımızı yakan bir şey — süt, çorba, kahve — artık soğumuşsa, hatta yoğurt gibi tamamen başka bir forma dönüşmüşse bile biz yine de onu "üfleyerek" tüketir miyiz? Mecazı gerçek anlamda düşündüğümüzde bir çelişki ortaya çıkıyor, değil mi? Zira yoğurt zaten soğuk tüketilen bir besindir; onu üfleyerek yemek hem anlamsız hem de dışarıdan bakıldığında tuhaf bir davranıştır. Dahası, bu kadar aşırı temkin, zaman ve enerji kaybıdır.

İşte burada ilişkilere dair çıkarımımıza geliyoruz.

Ağzı yanan insanlar — yani duygusal olarak incinmiş, hayal kırıklığı yaşamış, güveni sarsılmış bireyler — yeni ilişkilerde temkinli davranmak isterler. “Artık herkese güvenemem”, “Kimseye kolay kolay kalbimi açmam” gibi cümleler bu temkinli yaklaşımın dile yansımış halidir. Ancak kaçırılan bir gerçek var: İnsanlar sıcak-soğuk, iyi-kötü diye kategorize edilemez. Her birey farklıdır ve herkes aynı koşullarda aynı şekilde davranmaz.

Dahası, geçmişte bir kişiden zarar görmüş olmak, gelecekteki herkesin benzer olacağı anlamına gelmez. Çünkü biz insanlar, sosyal çevremize göre şekillenen, ilişkisel deneyimlerle değişen canlılarız. Bir kişi için geliştirdiğimiz savunma mekanizmasını başkasına yöneltmek çoğu zaman haksızlık olur. Tecrübeyi kıymetli bulmakla birlikte, temkinli olmakla duvar örmek arasındaki farkı ayırt etmekten; ve fark etmeden kendimizi duvarların arasına hapsetmekten bahsediyorum aslında. Sütten ağzı yanmak dikkatli olmayı öğretebilir; ama yoğurdu da üfleyerek yemek dikkat değil, korkudur.

Ancak şimdi bu metaforu bir adım daha derinleştirelim.

Eğer geçmişte — özellikle çocuklukta, kök ailemizde — bakım verenlerimizle ilişkilerimizde yaralayıcı deneyimler yaşadıysak; örneğin açık iletişime cezalandırma geldiyse, duygu ifademize küçümseme ya da ihmal eşlik ettiyse, zamanla otantik benliğimizi zihnimize tehlikeli bir şeymiş gibi kodlamış olabiliriz.

Ve bu deneyimler yetişkinlikte şu şekilde ortaya çıkabiliyor:

• Açık ve net iletişim kurmak yerine dolaylı yollarla kendimizi ifade ediyoruz.

• Hislerimizin merkezine dokunmaktan kaçınıyor, çemberin çevresinde dolanıyoruz. Net olamıyoruz. Çünkü netlik acı demek.

• Bir bağ kurmak istiyoruz ama teması kurcalamak yerine sınırda kalmayı tercih ediyoruz.

Bu da bizi kaygılı-kaçıngan bağlanma stiline götürüyor. Bu bağlanma biçiminde kişi hem yakınlık arzular hem de yakınlıktan korkar. Tıpkı yoğurdu üfleyerek yemek gibi: İlişkiye yaklaşır ama içine tam girmez; hem bağ kurmak ister hem de zarar görmekten kaçınır.

Bu davranışımız zamanlar bizi koruyan stratejilerdi, ancak bugün bizi yalnızlaştırıyor.

Çocuklukta işe yarayan savunmalar, yetişkinlikte ilişkilerde engelleyici kalıplara dönüşebiliyor. Üstelik biz bunun çoğu zaman farkında bile olmuyoruz. İletişim kurmak zor geliyor, yakınlaşmalardan tetikleniyoruz, içimizde "bir şeylerin eksik" olduğunu hissediyoruz ama adını koyamıyoruz.

Oysa bugünün yetişkin bireyleri olarak tehlike geçmiş olabilir; ama reflekslerimiz hâlâ geçmişte yaşıyor olabilir.

Artık yoğurdu üflemek zorunda değiliz.

Artık önce sıcak mı, soğuk mu diye bakabiliriz.

Ve belki de artık korkuyla değil, farkındalıkla yaklaşabiliriz.

Sevgilerimle,

Tuğba

 

Bu makale 16 Haziran 2025 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Aile Danışmanı Tuğba Döngel Ercan

Aile Danışmanı Tuğba Döngel Ercan, 16 yıl boyunca bankacılık sektöründe, özellikle iletişim yönetimi departmanlarında uzman ve yönetici pozisyonlarında görev almıştır. Bu süreçte kurumsal iletişim, kriz yönetimi ve insan ilişkileri alanlarında kapsamlı bir deneyim kazanmıştır. Şu anda aile danışmanı olarak bireylerin ve ailelerin yaşadığı sorunlara empatik bir yaklaşımla destek olmakta; çözüm odaklı yöntemlerle danışanlarının içgörü kazanmasına ve kişisel dönüşümlerine katkı sunmaktadır. Aynı zamanda sosyal medya platformlarında farkındalık oluşturan ve destekleyici nitelikte içerikler üretmektedir. İnsanları anlamayı, onlara rehberlik etmeyi ve yaşamlarında olumlu değişimlere öncülük etmeyi temel motivasyonu olarak benimsemektedir. Öğrenmeye duyduğu ilgi doğrultusunda, çeşitli lisans programları aracılığıyla insani bilimler alanında ke ...

Aile Danışmanı Tuğba Döngel Ercan
Aile Danışmanı Tuğba Döngel Ercan
İstanbul - Aile Danışmanı
Facebook Twitter Instagram Youtube