Suç işleyen alkol/madde bağımlısı kişilerin zorla tedavi altına alınması

Suç işleyen alkol/madde bağımlısı kişilerin zorla tedavi altına alınması

Madde bağımlılığı, insan bedeninin işlevlerini negatif yönde etkileyen maddelerin kullanılması ve kişinin bu sebeplerle zarar görse de bu maddelerin kullanımını bırakamaması ve kullanmayı sürdürmesi olarak tanımlanır. Bağımlılık fiziksel ya da psikolojik olarak gerçekleşebilir.

Bu durum kişinin ruh sağlığı durumuna, kişiyi madde kullanmaya iten ruhsal ve/veya çevresel etkilere, kişinin madde tolerans durumuna, kullanılan maddeye, madde kullanım sıklığına vb. koşullara göre şekillenir. Öncelikle “ruhsal rahatlama, gevşeme, sorunları unutma, neşelenme vb.” gerekçelerle içilen ve kişi üzerinde “kendisini iyi hissettiren” duygular yaratan madde kullanımı, bir aşamadan sonra kişinin fiziksel yoksunluklar yaşamasına ve madde kullanımı gerçekleştirmediği anda fiziksel olarak acı hissetmesine, dolayısıyla kişinin yaşamış olduğu fiziksel acıları sonlandırmak amacıyla madde kullanımını sürdürmesi şeklinde değişime uğrayabilir. 

Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından hazırlanan ve Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Sınıflandırma El Kitabı (DSM) 1952 yılındaki ilk baskısında madde kullanımını sosyopatik kişilik bozukluğu başlığı altında ele almış, 1980 yılında üçüncü baskısında madde kötüye kullanımı ve madde bağımlılığı ayrımı yapmış ve bağımlılık tanısı için fizyolojik bağımlılık belirtilerinin saptanmasının önemini vurgulamıştır.

DSM-IV ile madde kötüye kullanımı ve madde bağımlılığı tanılarına hiyerarşik bir yaklaşım getirmiş ve madde kötüye kullanımının, madde bağımlılığından daha hafif bir bozukluk olduğu ve bağımlılığın başlangıç noktası olduğu düşüncesine yer verilmiştir. Bununla birlikte, tolerans ve yoksunluk, bağımlılık tanısı için şart olmak çıkarılmıştır. DSM-IV-TR ile DSM IV karşılaştırıldığında, madde kullanımı ile ilişkili bozukluklar, madde kullanım bozuklukları ve madde kullanımının yol açtığı bozukluklar olmak üzere iki kategori olduğu görülmektedir (Gülcan, G., Köşger, F ve Eşsizoğlu, A., 2015).

II. BAĞIMLILIK VE BEYİN İLİŞKİSİ

Alkol ve madde kullanımı, kullanan her kişide aynı ve eş zamanda fiziksel yoksunluk yaratmasa da, mutlaka olumsuz bir fiziksel etkide bulunmaktadır. Bağımlılık ve beyin üzerine yapılan araştırmalara göre, insan beyni, hoşa giden ve tekrarlandığında canlıya hoşluk hissi veren davranışları kodlamak için dopamin isimli bir kimyasal madde salgılayarak, bu tip davranışları pekiştirmeye programlıdır. Bunu yapmasının temel sebebi, beynin derinliklerinde bulunan akkumbens çekirdeği denilen bir bölgeyi uyarmasıdır. Burayı uyaran her şey beynimiz tarafından dopamin salgılanmasına ve böylece kişinin kendisini daha iyi, tatmin olmuş ve mutlu hissetmesini sağlar (Canan, 2014).

III. MADDE KULLANIMI VE PSİKOPATOLOJİ İLİŞKİSİ

Beynin bu kadar derin bir mekanizmasına işleyen uyuşturucu/uyarıcı madde, kullanan kişilerde sıklıkla diğer psikopatolojilere neden olmaktadır. Uyuşturucu kullanan kişilerde yapılan araştırmalara göre, uyuşturucu tedavisi için hastaneye kaydolan hastalar değerlendirildiğinde, %50,1 oranında DSM-IV-TR ölçütlerine göre I. ve II. Eksen tanılarının eşlik ettiği görülmektedir. I. Eksen tanılarından anksiyete bozukluğunun oranının %22.5 ve major depresif bozukluğun oranının %10.5 olması dikkat çekicidir (Bilici vd., 2012).

Madde kullanımının yol açtığı psikiyatrik bozukluklar DSM-III’ten beri tanımlanmaktadır. Bunlar arasında; intoksikasyon deliryumu, yoksunluk deliryumu, demans, kalıcı amnestik bozuklu, psikotik bozukluk, duygudurum bozukluğu, anksiyete bozukluğu, cinsel işlev bozukluğu ve uyku bozukluğu sayılmaktadır. DSM-V’te bu bozukluklardan farklı olarak obsesif-kompulsif ve ilişkili bozukluklar ve bipolar bozukluklar yer almaktadır (Gülcan vd., 2015).

Madde kullanımı ve eşlik eden psikiyatrik durumları genel anlamda incelediğimizde;

a) Şizofreni ve madde kullanımı: Şizofreni hastalarında genel topluma göre 4,6 kat daha fazla alkol ve/veya madde kullanım bozukluğu, 3 kat daha fazla alkol ve 9 kat daha fazla ise madde kullanım bozukluğu bulunduğu ve madde kullanan hastalarda şizofreninin erken başladığı,

b) Depresyon ve madde kullanımı: Yoğun alkol ve madde kullanımı sırasın (özellikle uyarıcı ve hallüsinojen maddeler) depresyon belirtilerinin arttığı, alkol bağımlılığı olan kişilerin yaklaşık %80’inde depresif belirtilerin ortaya çıktığı ve bu hastaların en az 1/3’ünde majör depresif epizod kriterlerinin bulunduğu,

c) Bipolar ve madde kullanımı: Bipolar II bozuklukta %48,1 oranında, bipolar I bozuklukta %60,7 oranında bağımlılık eş tanısı olduğu,

d) Anksiyete ve madde kullanımı: Alkol bağımlılığında %51.1 oranında duygudurum bozukluğu ve anksiyete bozuklukları ek tanı olarak eşlik ettiği; sosyal fobisi olan kişilerin alkol bağımlılığı ve alkol kötüye kullanımı gelişme riskinin 2-3 kat daha fazla olduğu,

e) Kişilik bozuklukları ve madde kullanımı: Alkol-madde kullanım bozukluğu olan kişilerde kişilik bozukluklarının yaygınlığının %30 – 75 arasında, kokain kullanıcılarında bu oranın %30-75 arasında, opiyat kötüye kullanıcılarında %68 ile %80 arasında, çoğul madde kötüye kullanımında bu oranın %90 olduğu,

f) Disosiyatif bozukluk ve madde kullanımı: Yapılan çalışmalarda madde bağımlısı kişilerin %39-42 oranında dissosiyatif bozukluk olduğu görülmektedir (Karadağ, bt.)

g) İntihar - Kendine zarar verme ve madde bağımlılığı ilişkisi: Alkol ve madde kullanımı olan kişilerde intihar davranışı riskinin genel nüfusa göre beş kat daha fazla olduğu, düzenli madde kötüye kullananların tamamlanmış intihar açısından genel psikiyatrik populasyona göre 2 kat kadar fazla risk altında olduğu saptanmıştır (Karadağ, bt.).

Madde bağımlılılarının %25.2’sinin en az 1 kez intihar öyküsü vardır. Eroin kullanıcılarında %35, hap kullanıcılarında %34, esrar kullanıcılarında %17,6, uçucu madde kullanıcılarında bu oran %16,9’dur (Karadağ, bt.).

Kendine zarar veren kişilerin %90’ında madde kullanımı olduğu, %66.7 oranında birden fazla madde kullanımının olduğu, %71.1’inde madde kullanımının bağımlılık düzeyinde olduğu görülmektedir (Karadağ, bt.).

IV. GÖNÜLSÜZ/ZORLA TEDAVİ ETMEK

Bireylerin istemleri dışında hastaneye yatırma ve hastanede tutma durumuna “gönülsüz/zorla tedavi ettirme” denilmektedir. Özellikle psikiyatrik bozukluğu olan kişilerde sıklıkla karşılaşılan bu durum için gerekçe, bu kişilerin hastalıklarını ve tedaviye gereksinimleri olduğunu kabul etmemelerine bağlı olarak durumları hakkında onam veremeyecek durumda olmalarıdır. Bu sebeple, psikiyatrik bozukluğu olan kişilerin tedaviyi reddetme hakkı dikkate alınmamakta ve kişiler vekil onamıyla hastaneye zorla yatırılarak tedavi ettirilmektedirler (Er & Şehiraltı, 2010). Psikiyatri tedavisinde tedavi reddinin olduğu durumlarda, toplumu kişinin davranışlarından korumak gerektiği durumlarda, kişiyi kendisinden korumanın gerektiği durumlarda (intihar, kendine zarar verme vb.) zorunlu yatış uygulanmaktadır (Oktay, 2010). 

Gönülsüz/Zorla tedavinin yasal ve etik yönü temel insan hakları ve özgürlükleri ile ilgilidir. Zorla tedavi ve hastaneye zorla yatış yaptırmanın, kişinin medeni haklarının ihlal edilmesi ve nedeni ne olursa olsun istemediği bir yerde zorla alıkonulması (Er & Şehiraltı, 2010), hangi nedenle olursa olsun zorla hastaneye yatırılmanın kişinin özgürlüğünü kısıtlayan ve onun özerkliğine karşı bir saldırı anlamına gelen bir uygulaması (Oktay, 2010) tartışmaları sebebiyle bu uygulama her ne kadar tüm dünyada uygulansa da etik konusunda tartışmalar etmektedir.

V. YURT DIŞINDAKİ UYGULAMALAR 

Amerika, Avusturya, Belçika, Fransa, Almanya, İsrail ve Hollanda’da psikiyatrik bozukluk sebebiyle kendisi veya toplum için tehlike oluşturma riski yüksek olanlar, hem tedavi edilmeleri, hem de toplum güvenliğinin sağlanması sebebiyle mahkeme kararıyla zorunlu klinik tedavi görmeleri için hastanelere gönderilmektedir (Er & Şehiraltı, 2010).

İrlanda ve Kıbrıs Rum Kesimi’nde kişinin toplum tarafından istenmeyen davranışlarda bulunması hastaneye zorla yatırılması için bir kriter olarak kabul edilmektedir (Er & Şehiraltı, 2010). 

İngiltere, İsviçre, İsveç, Norveç, Japonya, Hindistan, İtalya ve İspanya’da psikiyatrik bozukluğu olan hastaların gönülsüz tedavi edilmeleri için birçok ülkede kriter olan tehlikeliliğin zorunlu olmadığı belirtilmektedir. Bağlayıcı tehlikelik kriterini olmadığı ülkelerde, genellikle hastanın tedavi gereksiniminin değerlendirmesi zemininde zorla tedavi edilmesine izin verilmektedir (Er & Şehiraltı, 2010).

Danimarka, Finlandiya, Yunanistan, İrlanda ve Portekiz’de hem tedavi gereksinimi, hem de tehlikelilik kriterleri kullanılarak hasta gönülsüz olarak tedavi edilmekte veya hastaneye yatırılmaktadır (Er & Şehiraltı, 2010).

VI. ÜLKEMİZDEKİ UYGULAMALAR

Ülkemizde TCK 57. maddede akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerini düzenlenmektedir. TCK 57/7 maddesi “Suç işleyen alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir.” demektedir. T

Ülkemizde zorunlu yatış ile ilgili uygulamalar Türk Medeni Kanunun (TMK) maddeleri ile düzenlenmiştir. Bu maddelerde adı geçen bozukluğu olan psikiyatrik hastaların tedaviyi reddetme hakları ellerinden alınmıştır. Bu hastaların yatarak tedavisi ve tedaviyi sonlandırma zamanı tedaviyi veren kuruma bırakılmıştır (Oktay, 2010). TMK’nın 432. maddesinde “akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişi, kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması halinde, tedavisi, eğitimi veya düzeltilmesi için elverişli bir kuruma yerleştirilik veya alıkonulabilir.” ifadesi yer almaktadır (Er & Şehiraltı, 2010).

Türk Psikiyatri Derneği tarafından hazırlanan Ruh Sağlığı Yasa Tasarısı Taslağı’nda psikiyatrik bozukluğu olan hastaların tedavisin ve hastaneye yatırılması ile ilgili düzenlemelere yer vermekte olup “ruhsal hastalığa bağlı tehlikelilik durumunda kişinin hem tedavisinin hem de güvenliğini sağlamak, hem de toplum güvenliğini korumak amacıyla, tehlikelilik durumu ortadan kalkana kadar bir psikiyatri kliniğine yatırılması” olarak tanımlanmıştır (Er & Şehiraltı, 2010).

VII. SONUÇ VE TARTIŞMA 

Alkol madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı, beynin oldukça derin bir mekanizmasına işlemekte ve kullanan kişilerde sıklıkla diğer psikopatolojilere neden olmaktadır. Madde kullanımı ve psikopatolojik hastalıklar incelendiğinde ikisi arasında ciddi bir bağlantı olduğu, bu kişilerin sağlıklı düşünme becerilerini yitirdikleri, kendilerine ve başkalarına zarar verme risklerinin yüksek olduğu ve bu kişilerde intihar girişimlerinin oldukça yüksek olduğu gözlenmektedir. Bu sebeple özellikle sağlıklı düşünme ve muhakeme becerilerinin düşük olduğu durumlarda kişilerin zorla yatışlarının yapılması ve/veya zorla ilaç tedavisi almalarının hem bireysel hem de toplumsal bağlamda kamu yararına olduğunu unutmamak gerekmektedir.

Bu makale 13 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Psk. Sinem Çibaş Karlıklı

Etiketler
Madde bağımlılığı tedavisi
Uzm. Psk. Sinem Çibaş Karlıklı
Uzm. Psk. Sinem Çibaş Karlıklı
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube