Sosyal Psikolojik Yaklaşım Açısından Öz-Şefkat


Sosyal psikolojik yaklaşım kapsamında Neff, öz şefkatin başarısızlık ve acıların tecrübe edildiği zamanlarda ortaya çıkan üç temel bileşene sahip olduğunu belirtmektedir. Bunlar; öz yargılamaya karşı öz sevecenlik, izolasyona karşı ortak paydaşımların bilincinde olma, aşırı özdeşleşmeye karşı bilinçli farkındalıktır. Bu alt boyutlar kavramsal olarak birbirinden farklı olmasına rağmen etkileşim halindedir. Birbirlerinin oluşumuna veya gelişimine katkıda bulundukları söylenebilir. Her boyut kendi içerisinde olumlu ve olumsuz bir bileşen barındırmaktadır. Neff, işlevsel olması adına bu boyutları üç ana başlık altında toplamıştır; öz sevecenlik, ortak paydaşım ve bilinçli farkındalık.
Öz sevecenlik; bireylerin ön yargıdan uzak bir şekilde kendilerini anlamaya çalışmasıdır. Bireylerin kusurlarına yönelik yaptıkları eleştirilerin daha sempatik ve destekleyici olması gerektiği ile ilgilidir. Olası bir başarısızlık durumunda bireyin kendini acımasız biçimde eleştirmek yerine sevecenlik ve nezaketle durumu karşılaması öz sevecenlik kapsamında değerlendirilir. Hatalara tolerans ve anlayışla yaklaşmak ve mükemmelliğin ulaşılamaz olduğunu kabullenmek önemlidir.
Kendini yargılamanın tam tersi olan öz sevecenlik, bireyin hataları sebebiyle kendine olan öfkesini anlayışa ve şefkate dönüştürmesini sağlar. Böylelikle bireylerin kendilerini daha doğru değerlendirebileceği öngörülmektedir. Yaptıkları hatalara odaklanmak yerine bireylerin kendi esenliklerine, mutluluklarına, acılardan özgürleşmeye ve aydınlanmaya odaklanmaları daha yerinde bir hareket olarak görülmektedir.
Paylaşımların bilincinde olma şeklinde de ifade edilen ortak paydaşım boyutu; bireylerin hayatın mutlu ya da üzüntülü dönemlerinin sadece kendilerine özgü olmadığına ve diğerlerinin de benzer süreçleri yaşadıklarına dair farkındalığa sahip olması olarak açıklanır. Bu farkındalık bireyin kendisine ve yaşadıklarına daha geniş bir pencereden bakmasına olanak tanır. Böylelikle kötü bir durumla karşılaşıldığında verilen ‘neden ben’ tepkisi azalır, olumsuzlukların da insanoğlunun ortak deneyimlerinin bir parçası olduğunun bilincine varılır. Başkalarının da aynı tecrübeleri yaşadıklarını bilmek bireylerin hissettiği mahrumiyet ve eksiklik duygusunu azaltır. İzolasyonun tam tersi olan ortak paydaşım, insanların birbirlerine bağlı ve ilişkili olduklarını vurgulamaktadır.
Sosyal psikolojik yaklaşım kapsamında Neff ‘e göre öz şefkatin üçüncü bileşeni olan bilinçli farkındalık; herhangi bir yargılama yapmadan iç ve dış uyaranları devam eden akış içerisinde gözlemlemeyi ifade eder. Marlatt ve Kristeller kavramı, bireyin tüm dikkatini tüm benliği ile yaşadığı deneyime taşıması olarak açıklamaktadır. Bilinçli farkındalık, açıklık ve kabulü içeren kendine odaklanmış dikkat hali olarak da tanımlanır. Bu farkındalık mevcut anın gerçekliğine açık olup tüm fikir, duygu ve algıları yargılamadan, baskılamadan ya da kaçınmadan kabullenmeyi kapsamaktadır. Böylelikle birey düşünceleri ve duyguları ile savaşmak yerine anlamaya çalışarak en doğru davranışa kolaylıkla ulaşacaktır.
Bilinçli farkındalık öz şefkatin temel unsurlarındandır. Çünkü bireylerin kendilerine şefkat gösterebilmeleri için öncelikle yaşadıkları acıyı fark edebilmeleri lazımdır. Olumsuzluklar ne kadar belirgin olsa da bazı bireyler ne kadar acı içinde olduklarını ve bu acıların kendi içsel eleştirilerinden kaynaklandığını itiraf etmekte zorlanır. Ek olarak yaşadığı olumsuzlukları hemen çözmeye odaklanan bireyler duygusal olarak ne kadar zorlandıklarını umursamamaktadır. İşte bilinçli farkındalık bireylerdeki bu kaçınma eğilimini azaltır ve hoş olmayan durumlarda bile gerçeği görebilmemize olanak tanır.
Bilinçli farkındalık, deneyimlerin sadece olumsuz yanlarına takılı kalmak olarak ifade edilen aşırı özdeşimin zıttıdır. Öz şefkatin bu unsuru ile birey olumsuzlukların kalıcı olmadığının ayrımına varır ve yaşadığı kötü durumun dünyanın sonu olmadığına inanır. Böylelikle bireyler sahip oldukları uyumsuz duygu, davranış ve düşünce şablonlarını daha doğru ve bilinçli bir biçimde algılama imkanına sahip olur.
Neff bahsedilen bu üç boyutun birbirini etkileyen ve birbirlerinin gelişimine olanak tanıyan bir düzen içerisinde olduğunu açıklamaktadır. Yaşadıklarının tam anlamıyla farkında olamayan bireylerin kendine karşı şefkat ve sevecenlikle yaklaşamaması olasıdır. Buna benzer şekilde olumsuzlukları yalnızca kendisinin yaşamadığını ve üzüntülerin de ortak deneyimlerden sayıldığını göz ardı eden bireylerin yaşanan durumları doğru değerlendirmesi ise zorlaşır. Bu bireylerin sert ve eleştirel iç seslerini susturmaları kolay olmayacaktır. Bu anlamda bu üç bileşen birbiriyle yakından bağlantılıdır. Her bir boyut diğer boyutun oluşumuna katkı sunmakta ve bu boyutlar öz şefkatin ana iskeletini oluşturmaktadır.
Neff sosyal psikolojik yaklaşım kapsamında öz şefkati birkaç farklı psikolojik kuramsal temel üzerinden yorumlamış ve kavramı ilişkisel, hümanistik (insancıl) ve duygu düzenleme kuramları açısından değerlendirmiştir.
Öz şefkat kavramı ile en çok benzeşen kuramın ilişkisel kuram olduğu Neff tarafından ifade edilmiştir. Jordan’ın kadınların psikolojik gelişimleri hakkında yapmış olduğu çalışmalarda yer alan kişisel empati kavramının da öz şefkatin içeriği ile uyuştuğu görülmektedir. Kişisel empati; bireylerin kendi davranışlarını yargılamadan açıklıkla benimseme süreci şeklinde kavramlaşmıştır. Jordan, bireylerin kendisine duyduğu bu empatiyi daha önce reddettiği ve yargıladığı yönlerini şefkatle kabul eden bir ‘düzeltici ilişki tecrübesi’ olarak ifade etmektedir. Bu tanımın Neff tarafından ortaya atılan öz şefkatin alt boyutları ile de örtüştüğü söylenebilir.
İnsancıl (hümanist) kuram insanı kendi eylemlerini denetleyebilen özgür bir varlık şeklinde değerlendirmektedir. Bu açıdan insancıl kuram öz şefkat ile belirgin ilişkiye sahip kuramlardan biri olarak kabul edilir. Kuramın önemli düşünürlerinden Maslow bireylerin gelişimi için başarısızlıklarını ve kendi sorunlarını kabul etmelerinin önemli olduğunu vurgulamıştır. Rogers’ın geliştirdiği koşulsuz kabul kavramı ile öz şefkatin örtüştüğü görülmektedir. Koşulsuz kabul; benliğimizde bulunan sevmediğimiz yönlerimizi dahi aşamalı olarak kabul etmeye ve içselleştirmeye yardımcı olur ve kendimizi anlamamıza imkân tanır. İnsancıl kuram sağlıklı insanı benliği ile ilgili farkındalığı sahip ve bu farkındalıkla topluma uyum gösterebilen insan olarak tanımlamaktadır. Bu bilgiler ışığında öz şefkatteki farkındalık süreci ile insancıl kuramdaki farkındalık sürecinin ilişkili ve benzer olduğu söylenebilir.
Aynı zamanda öz şefkatin son yıllardaki duygusal düzenleme çalışmalarıyla da ile ilgili olduğu görülmektedir. Bu çalışmalar, bireylerin duygularını kontrol edebilme ve yönetebilme becerisi kazanarak sosyal hayata uyum sağlamasını kolaylaştıran yaklaşımları içermektedir. Duygusal düzenleme kişilerin stresli olaylarda durumun anlam ve yapısına uygun bir şekilde duygularını dönüştürebilmesini sağlar. Bu temelde son yapılan çalışmalar öz şefkatin önemli başa çıkma ve duygusal düzenleme stratejilerinden biri olduğunu bizlere göstermektedir. Birey öz şefkat ile yaşadığı durumu daha net ve açık bir şekilde görebilir, negatif olan duygularını pozitife çevirerek kendisine ve çevresine uygun bir şekilde düzenleyebilir.
Ek olarak Kirkpatrick, psikoanalitik kuram içerisinde yer alan Winnicott’tun ortaya attığı gizil boşluk kavramının öz şefkat ile yakından ilişkili olduğunu söylemektedir. Bebek dünyaya ilk geldiğinde kendisini annesi ile bir bütün şeklinde algılar ve her isteğinin yerine getirildiği bir fantezi dünyasında yaşar. Bu dönemde ‘’ben’’ algısı öne çıkmaktadır. Zaman içerisinde her istediğinin yerine getirilemeyeceğini ve anneden ayrı bir birey olduğunu keşfettiğinde çocukta ‘ben değil algısı’ gelişir. Sözü edilen gizil boşluk olgusu bu iki dönem arasındaki boşluğu kapsar. Çocuk olgunlaştıkça bu gerçek ve fantezi dünyasındaki gizil boşluğu yönetebilme becerisine sahip olur ve böylelikle öz şefkat duygusu oluşur.
Çocuğun büyümesiyle kendisine olan farkındalığın da geliştiği görülür. Bu duruma paralel olarak çocuğun anne ile kurduğu bağ yavaş yavaş sona erer, ben-ben değil süreci öz şefkat duygusunun başlangıcını teşkil eder. Bu ben ve diğerlerini bağlayan/aradaki alan hem ortak paydaşımı hem de farkındalığı hatırlatır. Bu şekilde çocuk genel bakış açısından sıyrılarak kendine ait bir bakış açısı kazanır.
Son olarak bilişsel-davranışsal kuram içerisindeki pek çok müdahale yönteminin öz şefkati beslemeye yönelik olduğu görülmektedir. Danışanları daha az öz eleştiri ve daha çok öz anlayışa teşvik eden bu kuram danışanların kendi ihtiyaç ve isteklerine yönelik duydukları olumsuz değerlendirmelerini öz kabule dönüştürmeye çalışır. Öz şefkatin temel ögelerinden olan bilinçli farkındalık, bilişsel davranışsal kuram içerisinde de önemli sayılmaktadır. Akla gelen düşünceler çarpık ya da gerçekçi olarak değerlendirilmez ve değiştirilmeye çalışılmaz. Danışanlara düşüncelerin kalıcı olmadığı ve onları yargılamamaları öğretilir. Gestalt kuramın öncüsü Perls, tıpkı öz şefkatteki gibi duygulardan kaçınmanın ya da onlara aşırı anlamlar yüklemenin işlevsel bozukluklara sebep olacağını belirtmiştir. Ayrıca duygusal davranışsal terapi bireyin sınırlılıklarını kabul edip hoş görmesini önermektedir. Bu yaklaşım öz şefkat ile yakından ilişkilidir.
Kaynakça: https://search.trdizin.gov.tr/tr/yayin/detay/389373/oz-sefkat-kavrami-ve-orgutsel-yansimalari
Yazarlar: Rabia ÖZPEYNİRCİ, Canan KIRMIZI