Olumsuz Düşüncelerle Barışmak: Kabul ve Kararlılık Terapisi

Depresyon, dünya çapında milyonlarca kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen, toplumumuzda da yaygın ve zayıflatıcı olan bir durumdur. Kalıcı üzüntü, keyifli aktivitelere ilgi kaybı, uykusuzluk ya da çok uyuma hali gibi çeşitli fiziksel ve bilişsel semptomlarla karakterize edilen depresyon, yalnızca doğrudan etkilenenler için değil aynı zamanda aileler, topluluklar ve sağlık sistemleri için de önemli bir problem oluşturmaktadır. Depresyonun tedavisine yönelik yaklaşımlar öncelikle bilişsel-davranışçı terapilere ve farmakolojik müdahalelere odaklanmıştır; bunlar çoğu birey için etkili olsa da bu karmaşık bozukluktan tedavi gören tüm bireylerin ihtiyaçlarını karşılamamaktadır.
Depresyonun temelinde zamanla devam eden derin bir üzüntü, boşluk ya da umutsuzluk duygusu yatar. Normal duygudurum dalgalanmalarının aksine, bu duygular yoğun, bunaltıcı ve kalıcıdır. Bireyler aynı zamanda değersizlik veya aşırı suçluluk duyguları da yaşayabilmekte ve bu da sert ve affetmez bir özeleştiriye yol açabilmektedir. Depresyon bilişsel süreçleri önemli ölçüde etkilemektedir. Bu, konsantre olmada, ayrıntıları hatırlamada veya karar vermede zorluk olarak ortaya çıkabilmektedir. Ölüm veya intihar düşünceleri, sadece ölüm korkusu değil, aynı zamanda aktif düşünme veya planlama da ciddi vakalarda ortaya çıkabilmektedir. Çoğunlukla yaygın bir olumsuzluk veya karamsarlığın yanı sıra geleceğe dair çaresizlik veya umutsuzluk duygusu da vardır.
Bozukluğun etkisi zihinsel sağlıkla sınırlı değildir; aynı zamanda fiziksel tezahürleri de vardır. Bu, iştah veya kilodaki değişiklikleri, uyku bozukluklarını (uykusuzluk veya aşırı uyku hali gibi), fiziksel ajitasyon veya yavaşlamayı ve açıklanamayan ağrıları veya sızıları içerebilmektedir. Enerji seviyeleri gözle görülür şekilde tükenmekte ve küçük görevlerin bile göz korkutucu görünmesine neden olmaktadır.
Depresyon, bireyin işte, okulda veya sosyal yaşamdaki performansını etkiler. Bir zamanlar zevk alınan aktivitelere olan ilginin veya zevkin kaybı (anhedonia), sosyal etkileşimlerden çekilmeye ve üretkenliğin azalmasına yol açarak izolasyon döngüsüne ve semptomların kötüleşmesine katkıda bulunabilmektedir. Depresyon her yaşta başlayabilmekte ancak başlangıcı genellikle ergenlik döneminin sonları ile 20'li yaşların ortaları arasındadır. Kadınların depresyon yaşama olasılığı erkeklere göre daha fazladır.
Depresyonun süresi ve şiddeti büyük ölçüde değişebilmektedir. Bazı kişiler yaşamları boyunca tek bir depresif dönem yaşarken bazıları tekrarlayan dönemler yaşayabilmektedir. Depresyonun kesin nedeni bilinmemektedir ancak genetik, biyolojik, çevresel ve psikolojik faktörlerin bir kombinasyonu olduğuna inanılmaktadır. Risk faktörleri arasında ailede depresyon öyküsü, önemli yaşam değişiklikleri, travma, bazı fiziksel hastalıklar ve ilaçlar ve madde kullanım bozuklukları yer almaktadır. Depresyon tedavi edilebilir bir durumdur; birçok kişi ilaç tedavisi (antidepresanlar gibi), psikoterapi, yaşam tarzı değişiklikleri ve destek kombinasyonu sayesinde önemli iyileşmeler yaşamaktadır. Tedavi planları, depresyonun şiddetine ve hastanın kişisel ve tıbbi geçmişine bağlı olarak oldukça kişiselleştirilmiştir. Depresyonu anlamak, onun karmaşıklığının ve bireyin yaşamı üzerindeki derin etkisinin anlaşılmasını gerektirir. Bu sadece bir zayıflık ya da kişinin kurtulabileceği bir şey değil, aynı zamanda şefkatli tedavi ve destek gerektiren ciddi bir tıbbi durumdur.
Kabul ve Kararlılık Terapisi, etiyolojisinin karmaşıklığını psikolojik esnekliği vurgulayan terapötik bir yaklaşımla birleştirerek depresyonu anlamak ve tedavi etmek için benzersiz ve etkili bir çerçeve sağlamaktadır. Bu entegrasyon, olumsuz düşünce kalıpları, ruminasyon ve bilişsel çarpıtmalar gibi psikolojik bileşenlere önemli ölçüde vurgu yapılarak biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin bir araya gelmesini içerebilen depresyonun çok yönlü doğası göz önüne alındığında özellikle önemlidir. Kabul ve kararlılık terapisinin depresyondaki olumsuz düşünce kalıplarına yaklaşımı çok yönlüdür ve kabul ve bilişsel ayrıştırma tekniklerine odaklanmaktadır.
Bilişsel ayrışma tekniği depresyonu olan bireylerin düşünceleriyle ilişkilerini değiştirmelerine yardımcı olur. Kabul ve kararlılık terapisi, olumsuz düşüncelerin içeriğine meydan okumaya veya içeriğini değiştirmeye çalışmak yerine (geleneksel Bilişsel Davranışçı Terapide yaygın olduğu gibi), bireylere düşüncelerini sadece düşünceler, doğası gereği eylemleri üzerinde gücü olmayan geçici zihinsel olaylar olarak gözlemlemeyi öğretir. Bireyler bu düşüncelerden kurtulmayı öğrenerek onların etkisini ve etkisini azaltabilmekte, olumsuz düşüncelerin varlığında bile hayata anlamlı bir şekilde katılmayı kolaylaştırabilmektedir.
Kabul ve Kararlılık Terapisi, depresyonla ilişkili olumsuz duygu ve düşüncelerle mücadele etmek veya bunları bastırmaya çalışmak yerine, bireyleri bu deneyimleri insanlık durumunun bir parçası olarak kabul etmeye teşvik eder. Bu kabullenme, teslimiyetle ilgili değil, mevcut deneyimlerin yargılamadan kabul edilmesiyle ilgilidir. Bu, içsel deneyimlerle mücadeleyi hafifletebilir ve depresyonu şiddetlendiren psikolojik sıkıntıyı azaltabilir. Kabul ve kararlılık terapisi, yalnızca düşünce ve duygularla nasıl farklı ilişki kurulacağını ele almakla kalmayıp, aynı zamanda değerlere dayalı bir yaşam sürmenin önemini vurgulayarak depresyon anlayışını bütünleştirir.
Kaynakça: https://pearsonjournal.com/index.php/pub/article/view/562/491
Yazarlar: Fatma Ece ATEŞ, Meryem KARAAZİZ





