Uyuşturucu madde; belirli dozlarda alındığı zaman, kişinin sinir sistemi üzerinde etkide bulunarak onun akli, fiziki ve psikolojik dengesini bozan, birey ve toplum için ekonomik ve sosyal problemler ortaya çıkaran, alışkanlık ve bağımlılık yapan; kanunların kullanılmasını, bulundurulmasını ve satışını yasakladığı maddelere denir. Uyuşturucu maddeler esrar, eroin, kokain gibi reçeteyle verilemeyen yasadışı maddeler olabileceği gibi; amfetaminler, benzodiazepinler ve diğer sedatif-hipnotik ilaçlar gibi yasal düzenlemeler çerçevesinde reçete ile verilebilen ilaçlar ya da yasal denetimlere tabi olmayan veya satışlarında kısmi yasal düzenlemeler olan uçucular uyuşturucu madde olarak kabul edilebilir (Özmen, Kubanç, 2013).
Bağımlılık; bir maddenin amacı dışında kullanılması ve o maddeye karşı gelişen tolerans sonucu gittikçe artan miktarlarda alınması, kişinin yaşamında sorunlara neden olmasına rağmen kullanımının sürdürülmesi ve madde alımı azaltıldığında ya da bırakıldığında yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması ile giden bir tablodur. Bağımlılık zevk veren tek hastalıktır. Kişi bağımlı olunan durumu hep inkâr eder, kabul etmez, istediği zaman maddeyi bırakabileceğini düşünür (Dilbaz, Darçın, Nurmedov, Noyan, Başabak, Mordağ, 2013).
Bağımlılığın davranışsal ve fiziksel olmak üzere iki yönü vardır. Uyuşturucu maddelere duyulan bağımlılık başlangıçta psikolojiktir. Yani kişi alıştığı maddeyi almadığı zaman kendisini oyalayacak bir şeyler bulursa ya da kendisini o maddeyi almaya iten psikolojik sorunların üstesinden gelirse geçici bir sıkıntı dönemi yaşamakla beraber çok fazla sıkıntı yaşamadan süreci atlatabilir. Ancak fiziksel bağımlılık tekrarlayan madde kullanım dönemlerinin fiziksel etkilerini içerir. İster madde, ister kumar, çalma ya da yeme bağımlılığı olsun; tüm bağımlılıkların ortak nörokimyasal ve anatomik yönleri vardır. Beyinde ödül merkezinin uyarılması, nörotransmitter seviyelerindeki değişimler bağımlılığın gelişimindeki ana yollar olarak bilinmektedir (Dilbaz, Darçın, Nurmedov, Noyan, Başabak, Mordağ, 2013).
Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından hazırlanmış olan tanı sınıflamasında (DSM-IV) madde bağımlılığı tanısı şu ölçütlere dayanarak konmaktadır:
12 aylık bir dönem içinde aşağıda sıralanan belirtilerden üç veya daha fazlasının bulunması ile kendini gösteren, klinik olarak belirgin bir bozulmaya ya da sıkıntıya yol açan uygunsuz bir madde kullanımı örüntüsünün olması.
Tolerans gelişmesi: Maddenin etkisinin ortaya çıkabilmesi için kullanılan madde miktarının artırılması ihtiyacıdır. Madde kullanımına ilk başlandığı zaman kullanılan miktar bir süre sonra aynı etkiyi ortaya çıkarmamaktadır.
Yoksunluk belirtileri: Uzun süre yoğun bir biçimde kullanılan maddenin, kullanımı kesildiğinde veya azaltıldığında, kanda ve dokulardaki madde düzeyi düşmeye başladığında, ortaya çıkan fizyolojik ve bilişsel belirtiler ve bunlara eşlik eden uyumu bozan davranışsal değişikliklerdir. Bu hoş olmayan yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması ile kişi tekrar madde kullanarak bu belirtilerden kaçmayı veya hafifletmeyi sağlamaya çalışır. Yoksunluk belirtileri arasında kusma, karın ve kas ağrısı, halsizlik, bitkinlik, şiddetli uykusuzluk ve iştahsızlık sayılabilir. Bedensel belirtilerin yanında ruhsal belirtiler de olabilir. Bunlar; sıkıntı, huzursuzluk, mutsuzluk, depresyon, hiçbir şeyden zevk alamama gibi belirtilerdir.
Tasarlandığından daha uzun süre ve yüksek miktarlarda alınması: Kişinin madde kullanımını kontrol etme çabaları başarısızlıkla sonuçlanır. Kullanım miktarı ve kullanma süresi kontrol dışı bir hal alır.
Sık ve başarısız bırakma girişimleri: Madde kullanımını kontrol etmek için girişilen bir diğer çaba bırakma girişimleridir. Bağımlılık düzeyine gelmeden önceki kontrollü kullanım amaçlanır.
Maddeyi sağlamak, kullanmak ya da bırakmak için büyük zaman harcama: Tüm yaşam maddenin yeniden alınması ve bunun son kez olmasına karar verme çabası üzerine kurulu bir hal alır.
Madde kullanımı nedeni ile sosyal, mesleki ve kişisel etkinliklerin azalması ya da tamamen bırakılması: Kişi madde kullanımını sürdürmek ve madde kullanan arkadaşları ile daha çok zaman geçirmek için ailesi ile ilgili etkinliklerden ve özel zevklerinden uzak durur. İşine karşı ilgisi azalır, işe odaklanması bozulur ve çalışma hayatında sorunlar yaşanmasına neden olur. Tüm yaşam madde temini ve kullanımı etrafında döndüğü için kişinin sosyal, kişisel ve mesleki işlevselliği azalmaya başlar.
Zarar görmesine rağmen madde kullanımını sürdürme: Madde kullanımı giderek diğer tüm önemli etkinliklerinin yerini alır. Kişi bunun sonucunda psikolojik, fiziksel ya da sosyal sorunlar yaşadığı halde madde kullanımını sürdürür
Madde bağımlılığı tanısı kişiden alınan öykü, yoksunluk belirtilerinin gözlenmesi, idrar ve kan testleri ve saç testi ile konmaktadır. Bağımlılık tedavisi olan, düzelebilen bir hastalıktır. Maddesiz yaşamın yeniden inşa edilmesi ile birlikte, madde kullanımı sonucu oluşan kayıpların giderilmesi mümkün olmaktadır (Demir, Kurt, 2014).
Sosyal, mesleki, toplumsal, psikolojik ve fizyolojik birçok zarara yol açan madde bağımlılığının tedavisi uzun süren ve sabır gerektiren bir süreçtir. Bir psikiyatrist, psikoterapist, aile ve sosyal destek yardımıyla kişi bununla mücadele edebilmektedir. Tekrarlama olasılığı yüksek olan bir rahatsızlık olduğu için tedbir elden bırakılmamalı, kişinin madde bağımlılığına iten sebepler minimuma düşürülmelidir. Unutulmamalı ki madde bağımlılığı ne kadar erken teşhis ve tedavi edilirse sonuçlar da o kadar iyi olacaktır.
KAYNAKÇA
Demir, M.A., Kurt, T.M. (2014). Lise Öğrencilerinin Madde Bağımlılığı Konusunda Bilgi, Tutum, Davranış Düzeylerinin Belirlenmesi.Erişim Tarihi:14 Nisan 2015, http://mebk12.meb.gov.tr
Dilbaz, N., Darçın, A.E., Nurmedov, ., Noyan, O., Başabak, A.Z., Mordağ, O. (2013). Madde Kullanım Riski ve Madde Bağımlılığından Korunma. Erişim Tarihi: 14 Nisan 2015, http://www.aep.gov.tr
Özmen, F., & Kubanç, Y. (2013). Liselerde Madde Bağımlılığı–Mevcut Durum ve Önerilere İlişkin Okul Müdürleri ve Öğretmenlerin Bakış açıları. Erişim Tarihi: 14 Nisan 2015, http://www.turkishstudies.net