KİŞİLİĞİMİZ NASIL OLUŞUR

Psk. Abdullah Alpaslan
Psk. Abdullah Alpaslan
3 Şubat 2016146 görüntülenme
Randevu Al
KİŞİLİĞİMİZ NASIL OLUŞUR

Kişilik; kişinin kendini tutarlı, bütün bir varlık olarak hissedebilmesi ve bir ötekiyle ilişki kurma şekline denir. Bu bağlamda bakıldığında, insanların bir başkası ile (anne, baba, eş, arkadaş, patron, çocuğu) nasıl ilişki kuracaklarını belirleyen temel yapıdır. Hayat boyu gelişimi ve değişimi devam eden bu yapının temeli yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkar.

Peki kimlik ve kişiliğimiz hangi süreçlerden geçerek oluşuyor?
Kimlik ve kişilik oluşumu; doğuştan getirilen özelliklerin çevre ile kurulan ilişkiler yoluyla şekillenmesi süreçleriyle oluşur. Bir insanın kişilik oluşumunu, anne karnından başlayan bir süreçle doğum öncesi ve doğum sonrası olarak ikiye ayırabiliriz.

Doğum Öncesi Dönem Kişilik Gelişimine Etki Eder mi?
Bebek doğduğunda bir beyin yapılanması ile dünyaya gelir. Bu beyin yapılanması; ilk olarak anne-babadan gelen genetik malzemenin buluşmasıyla oluşur. Bu genetik yapı, dışarıdan müdahaleye açık değildir. Ancak beynin yapılanmasını oldukça etkileyen bir diğer faktör; çocuğun rahme düştüğü andan itibaren annenin salgılamış olduğu hormonlardır. Bu hormonlar, kan dolaşımı ile fetüs’e ulaşarak çocuğun beyin yapılamasına etki eder. Annenin hormon salınımını etkileyen şey ise, bu süreçte yaşadığı olaylar ve bu olaylara verdiği duygusal tepkilerdir. Annenin duygularındaki doğallık ve güzellik çocuğun beyin yapılanmasına olumlu katkılar sağlar. Ancak anne; hamilelik döneminde stresli, sıkıntılı ya da depresyondaysa, hormonâl yapıyı bozucu çeşitli ilaçlar kullanıyorsa annenin salgıladığı hormonlara bağlı olarak çocuğun beyin yapısında olumsuz değişiklikler meydana gelebilir. Bu değişiklikler, çocuğun kişilik oluşumuna dolaylı yollardan etki edecektir.

Doğum Sonrası Dönem Kişilik Gelişiminde Ne Kadar Etkilidir?
Doğum öncesi dönemde anneyi olumsuz etkileyen olaylar dışında insanın kişilik gelişimini asıl belirleyen faktör, yaşamın ilk beş yılıdır. Bu yıllar, kimlik ve kişiliğimizin oluştuğu yıllardır. Sonraki her şey; bu temel yapı üzerine inşa edilir. Bu süreçte çocuğun farklı ihtiyaç ve özelliklerinin ortaya çıktığı dönemler vardır. Bu dönemlerin her birinde aşılması gereken engeller ortaya çıkar. Bir çocuk; sağlıklı bir anne-baba ile engelleri aşarak ruh sağlığına kavuşur ve ruhsal doğumunu gerçekleştirir. Yaşamın ilk beş yılı, ortaya çıkan özellikler ve aşılması gereken engeller açısından üç farklı dönemden oluşur.

0-1 Yaş Dönemi
Birinci dönem; 0-1 yaş arasıdır. Bu yaşlar, çocuğun bir ötekine bağlanma ihtiyacının olduğu, dünyanın nasıl bir yer olduğu ile ilgili temel güven duygusunun geliştiği dönemdir. En önemli duygulardan biri olan temel güven duygusu; içsel olarak sürekliliğin, devamlılığın ve aynılığın getirmiş olduğu derin bir histir. Çocukta bu hissin oluşmasında rol alan kişi bakım veren, yani annedir. Çünkü çocuk dış dünyanın nasıl bir şey olduğunu annesinden öğrenir. Bu dönemde annenin tutarlı bir anne olması, çocuğun dünyaya ve insanlara karşı geliştireceği güven duygusunun temelini oluşturur. Çocuğun güvenle bağlanabileceği bir anne yoksa ya da anne var ancak çocuğa karşı tutarsız davranışlar sergiliyorsa çocuk ile anne arasında güvenli bir ilişki oluşmayacağından çocuk dış dünyanın ve insanların güvenilmez olduğu yönünde bir algı geliştirir.

Temel güven duygusunun yanında bu dönemde oluşmaya başlayan en önemli şey; çocuğun kendiliğidir. Kendisinin nasıl bir varlık olduğunu bilmeyen çocuk; anne ile kurduğu ilişkide ortaya çıkan duygusal veriler sayesinde kendisinin nasıl bir varlık olduğunu öğrenir. Çünkü çocuğun zihninde dış dünyaya ait ilk depolanan malzemeler anneye ait olanlardır. Bunlar; annenin yüzü, bakışları, sesi, dokunuşu ve kokusudur. İyi ve kötü yaşantı parçalarından oluşan bu veriler, çocukta depolanarak anlamlı bir bütün haline gelirler. Bunlar muhafaza edildikçe annenin tasarımı içsel olarak çocukta oluşur ve bu tasarıma göre kendisinin de nasıl bir şey olduğuna yönelik kendilik tasarımı oluşur. Aslında anne çocuğuna ayna işlevi gören önemli bir varlıktır. Bu nedenle annenin çocuğuna nasıl baktığı çok çok önemlidir. Anne çocuğunu görüyor, çocuğunun sevilme, önemsenme, değerli olma gibi duygusal ihtiyaçlarını karşılayabiliyorsa bu duygular çocuğun içinde kendine ait duygular olarak yerini alır ve çocuk bu duyguları hissedebilmek için bir başkasına ihtiyaç duymadan hayatı boyunca kendini değerli hisseder. Ancak anne çeşitli nedenlerle çocuğunun duygusal ihtiyaçlarını karşılayamıyor, sevgi açlığını gideremiyor ve ona değerli bir varlık olarak bakmıyorsa çocuk hayatı boyunca kendini değersiz hisseder ve bu duyguları hissedebilmek için hep bir başkasının bakışlarına, ilgisine ihtiyaç duyar. Kişilik bozukluğu olan insanlar; bu yaşlarda anneleriyle sağlıklı ilişki kuramadıklarından bu döneme takılıp kalarak kendilerini değerli hissedebilmek için hep bir başkasının bakışlarına, bir başkasının ilgisine ihtiyaç duyarlar. Çünkü referans noktaları kendileri değildir. Sağlıklı insanlar; kendi referans noktaları olan kişilerdir.

1-3 Yaş Dönemi
İkinci dönem; 1-3 yaşları aralığıdır. Bu dönemde; çocuğun aile üyeleriyle, özellikle anne ile kurmuş olduğu ilişki hayatî önem taşır. Çünkü çocuk diğer insanlarla nasıl ilişki kuracağını, yani ikili ilişkileri öğrenir. Burada anne ile çocuk arasında kurulan ilişkide bir master kalıp ortaya çıkar ve bu master kalıp, kişinin hayatı boyunca diğer insanlarla kuracağı ilişkide kullanacağı bir şablon olarak yerini alır. Tıpkı bir fabrikada seri üretime geçilmeden önce asıl kalıp olarak üretilen şablonun hatalı olması durumunda sonraki tüm ürünlerin de aynı hatayı taşıması gibi, anne-çocuk ilişkisindeki master kalıp hatalı olursa kişinin sonraki ilişkileri de bu kalıba bağlı olarak hatalı bir modelde devam edecektir. İnsanlar, bu master kalıba hayatları boyunca sadık kalarak diğerleriyle ilişkilerinde bu  şablonu kullanırlar ve hep aynı ilişkileri tekrarlarlar. Çoğu insanın şikayet etmesine rağmen hep benzer insanlarla ilişki yaşamasının sebebi budur. Aslında her ne kadar istemesek de tıpkı bir mıknatıs gibi aynı tür insanları kendimize çekeriz.  Buna; kişilik örüntüsü denir ve kişi bu örüntünün dışına kolay kolay çıkamaz. Bunun sebebi, kişinin bildiği başka bir ilişki modelinin olmamasıdır. Bu nedenle; 2-3 yaş döneminde yaşanan olumsuz deneyimler, kişilik bozukluğu oluşumuna neden olur.

Görüldüğü gibi bu dönemde çocuğun sağlıklı ilişki kurabilmesinin yolu anne-babanın sağlıklı bir kişilik yapısına sahip olmalarına bağlıdır. Anne ve baba ruhsal yönden sağlıklı değilse, ikili ilişkilerini sağlıklı bir şekilde yürütemiyorsa çocuğun da bunu öğrenebilmesi mümkün değildir.

3-5 Yaş Dönemi
Üçüncü dönem ise 3-5 yaşları aralığıdır. Bu dönem çocuğun üçüncü bir kişinin varlığını algıladığı ve kendini onun gözünden görebildiği bir dönemdir. Yani annesiyle kurduğu ilişkide, üçüncü bir kişi olan babanın bu ilişkiye ne diyeceği, bu durumda ne hissedeceği ya da bu ilişkide ne şekilde yer alacağı üzerine düşünebilme ile ilgili zihinsel bir faaliyetin oluştuğu dönemdir. Burada çocuk ikili ilişkiden üçlü ilişkiye geçer. Üçüncü kişiden daha iyi olmak ve rakibi devre dışı bırakmak üzere bir sistem oluşur. Bu döneme kadar cinsiyetsiz olan çocuk artık cinsiyet kazanmaya başlamıştır. Cinsel kimliğinin farkındalığını yavaş yavaş kazanmasıyla birlikte karşı cins ebeveyni ile yakınlaşma isteği duyarken hem cins ebeveyn ile bir çatışma içerisine girer. Bu dönemde çocuğun bu ikircikli duyguları anne-babaları tarafından sağlıklı bir şekilde yatıştırılabilirse çocuk sağlıklı olarak hayatına devam eder. Ancak anne-baba, çocuğun hem cins ebeveyni ile oluşan çatışmalı duygularını körüklerse ya da karşı cins ebeveyne karşı ortaya çıkan yakınlaşma duygularını manipüle ederse hayatın ilerleyen yıllarında kişi, ikili ilişkilere takılıp kalmış biri olarak hayatında bir üçüncü kişinin varlığını tehdit olarak algılayan ve onu tanımayan bir savunma geliştirir. Eşler arasındaki gerçek dışı kıskançlık krizleri yaşayan kişiler bu grupta yer alırlar. Bu durum bazen kıskançlık cinayetlerine kadar gidebilir.

Yine bu dönemde çocuklar; cinsel kimliklerinin yanında sosyal rollerinin ne oldukları ile ilgili farkındalık kazanmaya başlarlar. Kız çocuğu annesine, erkek çocuk ise babasına bakarak nasıl davranması gerektiği, toplumda nasıl varolması gerektiği ile ilgili bilgi edinir. Model alabileceği bir ebeveyn ya da yakın bir kişi (amca, dayı, abla, abi, hala, teyze) olmaması durumunda, hayatın ilerleyen yıllarında, çocuğun cinsel kimlik ve sosyal rol karmaşası yaşaması kaçınılmaz olur.

En temelde baktığımızda insanın doğası ve gelişimi hep iyiye ve güzele doğrudur. Ancak anne-babalar ve çevre olarak sürekli hatalar yapılır. Bu hatalar kaçınılmazdır. Önemli olan hataları telafi edici bir sistemin sürekliliğinin olmasıdır. Ancak bu süreçte yapılan hatalarla birlikte, hataları onarıcı ilişkiler olmadığında insanlar ruhsal olarak gelişemezler. Ruhları, ihtiyaçların karşılanmadığı bu dönemlerde takılıp kalır ve kişiliklerinde derin izler taşıyan patolojiler ortaya çıkarır.

08.01.2016

Abdullah ALPASLAN
Klinik Psikolog / Psikoterapist

Etiketler

Kişilik gelişimiKişilik gelişimini etkileyenlerKişilik sorunlarıKişilik çatışmasıKişilik problemleriKişilik karmaşasıKişilik bozulmasıKişilik bozuklukKişilik analiziKişilik değişikliği psikiyatrik tedavisiKişilik değişmesi ve tedavisiKişilik değişimiKişilik sorunuKişilik problemiKişilik bozukluğu nasıl fark edilirKişilik bozukluğu ile nasıl anlaşacağızKişilik oluşumu

Yazar Hakkında

Psk. Abdullah Alpaslan

Psk. Abdullah Alpaslan

1982 Konya / Akşehir doğumludur. Selçuk Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümü’nden 2004 yılında mezun oldu. 2016 yılında İstanbul Esenyurt Üniversitesi Klinik Psikoloji lisansüstü eğitimini ‘Panik Bozukluğun EMDR ile Tedavisi ve Olgu Sunumu’ hakkında yazdığı proje ile tamamladı. Askerlik görevini 9. motorlu piyade tugayında psikolog asteğmen olarak tamamlamıştır. 2004 yılından beri çeşitli kurumlarda klinik psikolog/psikoterapist olarak çalışmaktadır. Alanında uzman kişilerden psikoterapi teknikleri ile ilgili birçok eğitim alan Abdullah ALPASLAN; psikoterapi çalışmalarında, danışanlarının ihtiyaçlarına göre müdahale ve tedavi seçeneği sunan bütüncül bir yaklaşımı savunmaktadır. Bu bütüncül bakış açısı; danışanın yüzeydeki sorunlarına olduğu kadar, bu sorunların temeli olan ana sorunlar üzerine odaklamaktadır. Bu nedenle de tek bir terapi yöntemini değil; hastayı çok yönlü tanımayı gerektiren ve çeşitli müdahale seçenekleri sunan farklı yöntem ve teknikleri bir arada kullanmaktadır. 13 yıllık mesleki tecrübesi ve kendini geliştirmeye yönelik aldığı eğitimlerle oluşturduğu bütüncül yaklaşım kişiye özgü bir psikoterapi anlayışı sunar. ALPASLAN; ilişkisel psikoterapi, aktarım odaklı terapi, Masterson terapisi, hipnoterapi, kendilik psikolojisi, nesne ilişkileri, ego psikolojisi, bilişsel-davranışçı terapi, duygu odaklı terapi, EMDR terapisi gibi birbirini tamamlayan terapi yöntem ve tekniklerini hastanın ihtiyaçlarına göre kullanır. Ulusal ve uluslararası birçok kongre ve bilimsel toplantıya katılan Abdullah ALPASLAN; 2017 yılında SEPI (Uluslararası Entegratif Psikoterapiler Topluluğu) tarafından ABD’nin Denver şehrinde düzenlenen kongrede ‘Hücum Terapi’ konulu sözlü sunum gerçekleştirmiştir. Yine 2017 yılında Kanada’nın Toronto şehrinde SPR (Psikoterapiler Topluluğu) tarafından düzenlenen kongrede poster sunumu ile yer almıştır. Travmalar (kayıp, ayrılık), anksiyete bozuklukları (panik atak, fobiler, okb), kişilik bozuklukları (borderline, narsisistik, şizoid kişilik bozuklukları) depresyon, ergenlik bunalımları, cinsel kimlik seçimi, gibi alanlarda problem yaşayan kişilere yönelik psikoterapi çalışmalarını İstanbul’da devam ettirmektedir. EĞİTİMLER • Lisans Eğitimi - Selçuk Üniversitesi, Psikolojik Danışmanlık • Lisansüstü Eğitimi - Esenyurt Üniversitesi, Klinik Psikoloji • Bütüncül Psikoterapi Eğitimi - Psikoterapi Enstitüsü, Uzm. Dr. Tahir ÖZAKKAŞ • EMDR Eğitimi - Davranış Bilimleri Enstitüsü, Prof. Dr. Emre KONUK • EMDR Süpervizyon- Davranış Bilimleri Enstitüsü, Prof. Dr. Ümran KORKMAZLAR • Duygu Odaklı Terapi, Psikoterapi Enstitüsü, York University Emotion-Focused Therapy Clinic Direktor Dr. Leslie S. Greenberg • Psikanalitik Psikoterapiler Eğitimi, CİSED, Prof. Dr. Vamık VOLKAN • Psikoterapide Bütüncül Gelişimsel Bir Yaklaşım, Vaka Örnekleri ve Pratik Uygulamalar, Uzm. Dr.Timur HARZADIN • İlişkisel Psikanaliz Eğitimi, New York University Clinical Director Sypros D. ORFONOS Ph.D. • Cinsel İşlev Bozuklukları ve Terapisi, Psikoterapi Enstitüsü, Dr. Sema YEŞİLYURT • Travma Gözden Kaçmasın Çalıştayı, İstanbul Kültür Üniversitesi, Prof. Dr. Ümran KORKMAZLAR • Adlerian Terapi Workshop, İstanbul Kültür Ünüversitesi, Dr. WesWinget • Geleceğe Yönelim ve Kişisel Planlama, İstanbul • Psikosoyal Müdahale Eğitimi, İstanbul • Danışmanlık Tedbirlerini Uygulama Süreci, İstanbul • Tüzder-İTÜ Dahiler ve Üstün Zekalılar Günü, İstanbul Teknik Üniverstesi ULUSLARARASI BİLİMSEL TOPLANTILARDA YAPILAN SUNUMLAR • Alpaslan Abdullah, Özakkaş Tahir “Hücum Tedavisi Uygulamasının Olumlu&Olumsuz Tarafları ve Hasta Seçim Kriterleri” Congress Of Socıety For The Exploration of Psychotherapy İntegration, 18-21 May 2017, Denver, USA (Sözlü Sunum) • Alpaslan Abdullah, Özakkaş Tahir “Negatıve and Posıtıve Aspects Of The Attack Therapy & The Selectıon Crıterıa Of Patient” Congress Of Socıety of Psychotherapy, 24-27 Jun 2017, Toronto, Canada (Poster Sunum) ÜYE OLDUĞU DERNEKLER • SEPİ (Uluslar arası Entegratif Psikoterapiler Derneği) • EMDR Derneği • Psikoterapi Enstitüsü Derneği

Önemli Bilgilendirme

Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez.

Benzer Makaleler

Bu uzmanın başka makalesi bulunmamaktadır