“hayır”lı günler

“hayır”lı günler

“Hayır”lı günler

2008 Yaz mevsimi, İstanbul. Üniversitede öğrendiğim ve araştırdığım bilimsel kaynaklarda okuduğum kadarıyla, aslında hiç kimsenin rafine şekere ihtiyacı yoktur. Ben de hem bireysel hem de kurumsal anlamda verdiğim eğitimlerde hep şu sözlere değinirdim: “Kurubaklagiller, tahıllar, sebzeler, meyveler, süt ve yoğurt gibi besinlerde bulunan doğal karbonhidratlar midede parçalandıktan sonra, ince bağırsaklardan glikoz (şeker) halinde kana karışır ve enerji olarak kullanılırlar. Hiçbir bünyenin çay şekeri, bal, reçel, çikolata, pasta, meşrubat gibi dilimizde tatlı tat hissi uyandıran besinlere ihtiyacı yoktur. Eskiden maraton koşacak atletler bile kuru üzüm yermiş. Şeker olmadan çok daha sağlıklı yaşanabilir.” Bir gün “teorik ile pratik birbirini tutuyor mu acaba?” diye düşündüm ve şekeri diyetimden tamamen çıkarma kararı aldım. Tam 2 ay boyunca hiçbir şekilde rafine şeker ve şeker içeren bir besin tüketmedim. Bu esnada birkaç kere light puding, light dondurma, light meşrubat tüketmiştim. Bu sürenin sonunda “isteyince oluyormuş” dedim. Ancak “light ürünlerden aldığım tat, bu mücadeledeki iradem konusunda etkili oldu mu acaba?” düşüncesi ile çıtayı biraz daha yükseltip kendime daha zor bir hedef koydum:

2009 Kış mevsimi, İstanbul. Yılbaşı itibariyle ne şeker, ne yapay tatlandırıcı, ne de bunları içeren herhangi bir besini dilime dahi sürmeyecektim. İnanılmaz kararlıydım, ilk hafta her şey mükemmel ilerliyor ve tarafıma sunulan her tatlıyı geri çeviriyordum. Ta ki hiç hesaba katmadığım bir tablo ile karşılaşana kadar… 7 Ocak Çarşamba akşamı iş çıkışı eve gittim, açlığımı bastırmak için buzdolabını açtım ve bir de karşımda ne göreyim: Enfes görünümde, inci gibi sıralanmış, ev yapımı ve her şeyden önemlisi anne eli değmiş bir sürü aşure kasesi! En sevdiğim tatlı olduğunu ve ufak kaselerle asla yetinmeyeceğimi bilen biricik anneciğim, “bahar dalı” diye tabir edilen kocaman kaselerde bana özel aşureler hazırlamayı da ihmal etmemiş. Tam elimi uzatmış en kocaman kaseyi alıyordum ki, şeker orucunda olduğumu hatırladım. Böyle bir kararı alırken nasıl olur da aşure gününü hesaba katmazdım? Elim havada kaldı ve kararsızlık başladı. Şeytani tarafım “anne yapımı aşure bu, her zaman bulamazsın. Bugün ye, 8 Ocak’ta sıfırdan başlarsın” diyorken; melek tarafım “aşure bile olsa karşına çıkan ilk tatlıya ‘hayır’ diyemiyorsan bu işi sürdürmenin hiçbir gereği yok” diyordu. O kadar çok gelgit yaşadım ki anlatamam. Uzun mücadeleler sonrası o güzelim aşureleri elimin tersi ile iterek “tadına bile bakmayacağım” dedim. Annem şok oldu. “Ben bu kadar aşureyi n’apacağım?” dedi. Ben ise, “komşulara dağıtırsın, o kadar tatlıyı yaparken bana mı sordun?” diyerek hiçbir şey olmamış havasında mutfağı terk ettim.

Başkalarına eşlik etmek yerine, kendinize ve çevrenizdekilere “hayır” diyebildiğinizi görmek, özgüveninizin yükselmesine yardımcı olacaktır. Yapılan bilimsel çalışmalar özgüvenin, başarıda yaklaşık %85 oranında etkili olduğunu göstermektedir. Zayıflama diyeti uyguluyorsanız; en azından bir kere olsun karşı koyamadığınız bir besine “hayır!” demelisiniz ki, sonrasında karşınıza çıkacak olan diğer alternatifleri görünce canınız onları hiç istemesin. O gün o aşureyi yemedim ya, kendimi imkansızı başarmış gibi hissediyordum. Sonrasında fark ettim ki; hemen hemen her gün birileri bana rafine şeker içeren bir ikramda bulunmakta. Bazen çay tabağına konulan 2 küp şeker, bazen tatlı tabağındaki 2 dilim baklava, bazen de kocaman bir düğün pastası… Her seferinde “ben, annemin o güzelim aşuresine bile hayır diyebilmişsem; falanca firmanın 3 kuruşluk meşrubatına veya filanca firmanın 5 kuruşluk çikolatasına dönüp bakmam bile” düşünce yapısını beynimin tüm hücrelerinde hissettim. Sonuç olarak; aylarca dilime tatlı tat veren hiçbir besini sürmedim. Ta ki 8 Mayıs’a kadar.

O gün diş hekimi arkadaşımdan rutin kontrol amaçlı randevu almıştım. Kontrolüm bitince dinlenme odasında muhabbet ediyorduk. O esnada arkadaşımın asistanı baklava, sarma ve kadayıf tarzı tatlılar içeren bir tabak uzattı bana. Yemek istemediğimi kendisine söyleyince, diş hekimi arkadaşım araya girdi ve aramızda şöyle bir diyalog gerçekleşti:

- Bir şeyler yemek için beklemene gerek yok, hadi buyur. Sadece rutin kontrolümüzü gerçekleştirdik.
- Onunla bir alakası yok, canım istemiyor (gerçekten de zerre kadar canım çekmiyordu).
- Tatlı bu, yenmez mi? Çok da güzel görünüyorlar.
- Güzeldir muhakkak, ancak ben yılbaşından beri şekerli bir şey yemiyorum.
- Nasıl yani! Ne zorun var, şeker hastalığı falan çıktı da benim mi haberim yok?
- Hayır, sadece irademi sınıyorum. Biz diyetisyenler şeker olmadan da yaşanabileceğini savunuyoruz. Ben de teorik ile pratik birbirini tutuyor mu diye test ediyorum.
- 4 Aydan fazla olmuş, bunu daha ne kadar sürdüreceksin? Ömür boyu yemeyecek değilsin herhalde!
- (O an “ömrümün sonuna kadar şeker ve şeker içeren bir besin tüketmesem de hiç aramam” diye düşünerek ve buna gerçekten inanarak şeker orucunu sonlandırma kararı aldım*) Haklısın, bu süre bazı deneyimleri yaşamam adına yeterli geldi, ver bakalım bir dilim.

* Halen de şeker ve şekerli besinlere karşı pek bir düşkünlüğüm yoktur. Siz de karşınıza çıkacak ilk doğum günü pastanızı yemeyerek bu konuda önemli bir adım atabilirsiniz.

Bu makale 9 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Dyt. Turgay Köse

Uzm. Dyt. M. Turgay KÖSE, 1977 yılında İstanbul'da doğmuştur. Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nde başladığı lisans eğitimini başarıyla tamamlayarak Diyetisyen unvanı almıştır. 2004 yılında Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisans programını tamamlayarak Toplu Beslenme Sistemleri Bilim Uzmanlığı almıştır.

Uzm. Dyt. M. Turgay KÖSE, Muğla Bodrum'da bulunan Sianji Well - Being Resort'ta hizmet vermektedir.

Etiketler
Yemek yeme alışkanlıkları
Uzm. Dyt. Turgay Köse
Uzm. Dyt. Turgay Köse
Muğla - Diyetisyen
Facebook Twitter Instagram Youtube