Gypsy rose blanchard karakterinin mahler’in ayrılma – bireyleşme kuramı ve munchausen by proxy sendromu bağlamında incelenmesi

Gypsy Rose Blanchard Karakterinin Mahler’in Ayrılma – Bireyleşme Kuramı ve Munchausen By Proxy Sendromu Bağlamında İncelenmesi

Gypsy rose blanchard karakterinin mahler’in ayrılma – bireyleşme kuramı ve munchausen by proxy sendromu bağlamında incelenmesi

Gypsy Rose Blanchard Karakterinin Mahler’in Ayrılma – Bireyleşme Kuramı ve Munchausen By Proxy Sendromu Bağlamında İncelenmesi

 

Nimet Yener

Mehmet Ertuğrul Erdem

Kaan Kalkan

Merve Topcu

Emine Ebrar Atalay

Kübra Demirkapı

Suna Pilavcı

 

Çankaya Üniversitesi

Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü

 

Öz

     Bu çalışmada The Act dizisindeki Gypsy karakterinin annesi Dee Dee ile yaşadığı ilişkinin Mahler’in Ayrılma-Bireyleşme Kuramı kapsamında değerlendirilmesi ve Gypsy’nin annesi ile yaşadığı olayların Mahler’in teorisine göre örtüşen ve çatışan kısımlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Mahler’in teorisinde yaşamın ilk altı ayı sırasıyla Normal Otistik ve Normal ortakyaşamsal dönemler olarak adlandırılmaktadır. Altıncı aydan sonraki evre ayrılma bireyleşme dönemi olarak ifade edilmektedir. Ayrılma-bireyleşme dönemi; farklılaşma, alıştırma, yeniden yakınlaşma ve bireyliğin pekişmesi ve coşkusal nesne sürekliliğinin başlangıcını kapsayan dört altevreden oluşmaktadır. The Act dizisindeki Munchausen by Proxy Sendromuna sahip olan Dee Dee’nin çocuğu Gypsy’nin davranışları üzerindeki etkileri tartışılmıştır. Asıl incelenen ve ana karakter olan Gypsy’nin annesi ile olan simbiyotik birliktelikten çıkma isteği ve ayrıyeten bireyleşme çabaları özellikle Mahler’in Ortakyaşamsal Evresi ve son evre olan Bireyliğin Pekişmesi ve Coşkusal Nesne Sürekliliğinin Başlangıcı üzerine odaklanılmıştır. Gypsy’nin ayrılma-bireyleşme sürecini daha iyi değerlendirebilmek adına Dee Dee’nin annesi Emma ile olan ilişkisi de göz önünde bulundurulmuştur.

            Anahtar Kelimeler: Mahler, ayrılma-bireyleşme, The Act, Munchausen by Proxy Sendromu

 






 

 

 

Evaluation of Gypsy Rose Blanchard with Mahler’s Separation Individuation Theory in the context of Munchausen by Proxy Syndrome

 

 

Nimet Yener

Mehmet Ertuğrul Erdem

Kaan Kalkan

Merve Topcu

Emine Ebrar Atalay

Kübra Demirkapı

Suna Pilavcı

 

 

Çankaya University

Faculty of Arts and Sciences, Department of Psychology

 

Abstract

The purpose of this study is to evaluate the relationship between Gypsy and her mother Dee Dee in The Act series, within the scope of Mahler's Separation-Individuation Theory, and to examine the overlapping and conflicting parts of the events. In Mahler's theory, the first six months of life are called Normal Autistic period and Normal Symbiotic period, respectively. The stage after the sixth month is expressed as the Separation-individuation period and this period consists of four sub-stages as differentiation/hatching, practicing, rapprochement and object constancy. Gypsy's mother, Dee Dee, has Munchausen by Proxy syndrome in the series so that relationship between Dee Dee and Gypsy was discussed. The main character Gypsy has a desire to get out of the symbiotic relationship with her mother. These individuation efforts are especially focused on Mahler's Symbiotic Phase and the Object Constancy phase. In order to better evaluate Gypsy's Separation-individuation process, Dee Dee's relationship with her mother Emma was also discussed.

Keywords: Mahler, separation-individuation, The Act, Munchausen by Proxy Syndrome




 

 

 





 

Gypsy Rose Blanchard Karakterinin Mahler’in Ayrılma – Bireyleşme Kuramı ve Munchausen By Proxy Sendromu Bağlamında İncelenmesi

 

  1. Giriş

Anne karnında başlayan insan yavrusunun biyolojik gelişimi; dışarıdan gözlemlenebilen, başlangıcı ve sonunun belirli olduğu bir süreç olmasına rağmen psikolojik gelişim; daha yavaş ve hayat boyu süren, etkinliği devam eden ruh içi süreci oluşturmaktadır. Yeni doğan bebeğin annesi ya da bakım veren kişi ile ilişkisi incelendiğinde, bebeğin ayrılma ve bireyleşme süreçlerinin birbirini tamamlayan iç içe geçmiş fakat ilerleyiş açısından eşzamanlı olmadıkları görülmüştür (Mahler, Pine ve Bergman, 2003). Ayrılma; bebeğin annesi ile olan ortakyaşamsal birliktelikten çıkması, farklılaşma, uzaklaşma ve sınır oluşumunu içeren ruh içi gelişim süreci olarak nitelendirilirken, bireyleşme ise bedensel olarak anneden ayrı oluşun farkına varılması, benliğin özerk işlevselliği, gerçekliğin sınanması, algılama, bilme ve bellek oluşumuna dair gelişimi kapsayan süreçtir (Mahler 1952; Mahler ve ark., 2003). Bu gelişim süreçleri çocuğun yaşamının ilerleyen yıllarında öğrenme yaşantıları, refahı ve üretkenliği için temel oluşturmaktadır (Tunçeli, 2017).

The Act, hala hayatta olan Gypsy ve 2015 yılında ölen annesi Dee Dee’nin gerçek hayat hikayesinden esinlenilmiş bir dizidir. Dizi, gerçekte sağlıklı olan Gypsy’nin annesi tarafından hasta olduğuna inandırılması ve gerçekleri öğrenmeye başlamasıyla annesiyle yaşadığı çatışmaları konu almaktadır. Anne-kızın yaşantıları birçok dizi, belgesel ve filme konu olmuştur. Bu çalışmanın amacı ise Gypsy’nin ayrılma-bireyleşme kuramı çerçevesinde, Munchausen by Proxy sendromu belirtileri gösterdiği düşünülen annesi Dee Dee ile ilişkisi ve literatür bulguları göz önünde bulundurularak incelenmesidir. Munchausen by Proxy sendromu; bir ebeveynin, genellikle annenin çocuk üzerinde asıl olmayan semptomlar oluşturarak, çocuğu tıbbi yardım alır hale getiren alışılmadık bir çocuk istismarı formudur (Murray, 1997). Çalışmanın ilerleyen kısımlarında bu sendroma ait tanı kriterleri, Dee Dee’nin göstermiş olduğu belirtiler ve davranış örüntüleri ilişkilendirilerek detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Bu çalışmada The Act dizisinin tercih edilme sebebi, dizide ikilinin ilişkisinin daha detaylı anlatılması ve bu sayede ayrılma-bireyleşme kuramıyla ilişkilendirilmesi bakımından daha detaylı bilgiye sahip olmasıdır. Ayrıca dizinin kuram ve Munchausen By Proxy Sendromu üzerinden gözleme açık olması bu dizinin seçilmesinin bir diğer sebebidir. Çalışma boyunca bu bozukluğun incelenmesinin sebebi, ana karakter olan Gypsy’nin, hayatını annesiyle birlikte sürdürmesi ve gelişimi boyunca annesinin gösterdiği sendromun özelliklerinden doğrudan etkilenmesidir.

Mahler kuramında yaşamın ilk 36 ayını kapsayan ayrılma-bireyleşmeyi, aşamalı bir süreç olarak görmüştür. Ayrılma-bireyleşme döneminin ilk iki öncül evresi doğumdan sonraki ilk altı ayı kapsayan normal otistik, ikinci evresi ise normal ortakyaşamsal olarak adlandırılmaktadır. Son evre ayrılma ve bireyleşme evresidir ve dört altevreyi içermektedir. Bu evreler; farklılaşma, alıştırma, yeniden yakınlaşma ve son olarak bireyliğin pekişmesi ve coşkusal nesne sürekliliğinin başlangıcıdır (Mahler ve ark., 2003). Dizide Gypsy Rose’un gözlemlenebildiği yaş aralığı çoğunlukla kendisinin 18-24 yaşlarında olduğu dönemlerdir. Gypsy’nin Mahler’in kuramı ile değerlendirilmesinin sebebi, kuramın incelediği gelişim sürecinin Gypsy’nin daha sonraki yaşam deneyimlerini etkileyebileceği düşüncesidir. Bu doğrultuda Gypsy’nin doğumundan sonraki 36 ay boyunca yaşadığı deneyimler ve bakım vereni ile kurduğu ilişkiler göz önünde bulundurularak erişkinlik dönemi deneyimleri değerlendirilecektir. Çalışmada öncelikle Gypsy’nin, annesi Dee Dee ile olan ilişkisi Munchausen by Proxy sendromu bağlamında Mahler’in kuramına göre incelenecektir. Ek olarak Dee Dee’nin kızına göstermiş olduğu davranış örüntülerinin sebebini daha iyi anlayabilmek adına Dee Dee ve annesi Emma arasındaki ilişkiden de çıkarımlar yapılacaktır.

1.1  The Act Dizi Künyesi

Orijinal adı:
The Act
Tür: Biyografi, Dram, Suç
Dil: İngilizce
Yapım yılı: 2019
Bölüm sayısı: 8
Yönetmenler: Adam Arkin, Christina Choe, Laure de Clermont-Tonnerre, Steven Piet, Hannah Fidell.
Senaristler: Dan Dietz, Heather Marion, Lisa Long, Michelle Dean, Nick Antosca, Robin Veith
Yapımcılar: Jan Peter Meyboom                                                                                                                                                                    

      2.  Dizi Özeti

The Act, Munchausen by Proxy sendromuna sahip Dee Dee Blanchard ve kızı Gypsy Rose Blanchard’ın gerçek hayat hikayesinden esinlenilmiş sekiz bölümden oluşan bir mini dizidir.  Gypsy annesi Dee Dee ile yaşayan bir kız çocuğudur. Doğduğunda annesi ile babası ayrılmış olduğu için babasıyla hiç yaşamamıştır. Babasıyla birkaç kez oyun oynadığı ve lunaparka gittiği dışında anısı olmayan Gypsy, bu deneyimlerini de annesinden dinlemiş ve babasını annesinin anlattıklarıyla tanımıştır. Emma, Gypsy hastanede yeni doğduğunda onun sadece birkaç dakika annesinin kucağında kalmasına müsaade etmiş, hemen kendi kucağına alıp hemşirelerin yapması gereken temizleme, tartma gibi işlemleri kendisinin yapmak istediğini belirtmiştir. Emma Gypsy’nin bakımında aşırı müdahaleci tavır gösteren ve  Dee Dee’nin kızına karşı olan her tutumunu eleştiren ve her türlü eylemine karışan bir kadındır. Gypsy iki aylıkken ateşlenmiş Dee Dee’nin ısrarlarıyla ilk kez hastaneye götürülmüştür. Kilosu normalin altında olduğu için büyüyememe sorunu yaşayan Gypsy için annesine bir beslenme ve bakım listesi verilmiştir. Gypsy, annesinin verdiği bu hassas bakımla normal seviyede gelişim göstermeye başlamıştır. İki yaşına geldiğinde Gypsy’nin annesinden aldığı düzenli bakım, Dee Dee’nin dedesinin çek defterinden kendisine açık çek yazması ve bu suçla altı ay cezaevine girmesiyle değişmiştir. Dee Dee cezaevine girmeden önce kendi annesini doktorun verdiği beslenme listesine uyması konusunda defalarca tembihlese de cezaevinde olduğu süre Gypsy anneannesinden daha farklı bir bakım görmüştür. Dee Dee döndüğünde kızının farklılaştığını, sağlıksız olduğunu düşünmeye başlamış ve bunun için kendi annesini suçlamıştır. Gypsy büyümeye devam ederken annesi onun akranlarıyla dışarda oynamasına çoğu kez engel olmuş, ev içinde oyuncak bebekleriyle oynamasına müsaade etmiştir. Bu süreçte Gypsy’nin anneannesi ağrılı hastalıklar geçirmeye başlamıştır. Dee Dee yatağından çıkamayan annesinin ağrılarını, bağımlılık yapan ağır ağrı kesicilerle kesmeye çalışmıştır. Annesinin vefatından kısa bir süre sonra Dee Dee ile Gypsy daha önce hep beraber yaşadıkları evden taşınmışlardır. Anne kız sıklıkla bulundukları yerden taşınıp başka şehirlere yerleşmeye başlamışlardır. Bu süreçte Dee Dee hem kızı Gypsy’i birçok sebeple hasta olduğuna inandırmış, hem de kızının sağlık kayıtlarının Katrina kasırgasında kaybolduğu bahanesiyle doktorları yanlış yönlendirerek kızının tedavi almasına sebep olmuştur. Gypsy buna bağlı olarak birçok operasyon geçirmiştir. Annesine göre Gypsy’nin epilepsi, omurilik felci, üfürüm, anemi gibi rahatsızlıkları bulunmaktadır. Tükürük bezleri alınmış, gece nebülizator (solunum cihazı) ile uyumaktadır, aslında ağızdan beslenebilmesine rağmen midesine bağlanan bir tüp aracılığı ile beslenmekte ve yürüyebilmesine rağmen hareketlerini tekerlekli sandalye ile sağlamaktadır. Dee Dee bu süreçte hastalık, ilaç ve tedavi yöntemleriyle ilgili aşırı bilgiye sahip bir anne haline gelmiştir. Gypsy’nin geçmiş hastalıkları, tedavileri ve kullandığı ilaçlara ait bilgilerin olduğu kalın bir dosya hazırlamıştır. Hastanede çalışan herkesin tanıdığı ve kızına verdiği bakımla takdir edilen Dee Dee, doktorun reçete defterini çalarak kızı adına kendine uyku ilaçları yazmıştır.

Dee Dee hastalık ve temizliği bahane ederek kızının sağlıklı saçlarını sık sık kazımıştır. Gypsy yaşadığı bunca olumsuz deneyime rağmen iyimserliğini kaybetmemiş bir kızdır. Romantik prens ve prenses filmlerinden çok hoşlanmakta, anneler ve kızlarının başrolde olduğu, prenslerin genç kızları kurtardığı hikayelerle kendisini ilişkilendirmiştir. Gypsy ve Annesi sık sık Disney karakterlerinin kostümleriyle birçok etkinliğe katılmışlardır. Gypsy ve Dee Dee zamanla bunca hastalık ve zorluğa rağmen ayakta kalma öyküleriyle televizyon programlarına konuk olmuş, bu sayede halk tarafından tanınmaya başlamış ve birçok yardım derneği tarafından desteklenmeye başlamıştır.

   Son taşındıkları yerdeki karşı komşuları Mel ve Lacey anne kızı televizyonda görmüştür. Komşuları, Dee Dee ve Gypsy ile ilk tanıştıklarında onları sevecen bir şekilde karşılamıştır. Annesi hayatlarına yeni giren bu insanlara kızını oldukça hasta ve bakıma muhtaç olarak tanıtmıştır çünkü kendisi de kızını gerçekten hasta olarak görmekte ve tanımlamaktadır. Dee Dee, kızının hasar görmemesi, kendinden uzaklaşmaması ya da bir bakıma normalleşmesini istemediği için Lacey ile görüşmelerini sınırlı tutmaya çalışmıştır çünkü annesi Gypsy’nin, arkadaş edinmesini ve sosyalleşmesini istememiştir. Buna rağmen Gypsy, Lacey sayesinde arkadaş edinmeye başlamış ve sosyal medya hesapları üzerinden farklı insanlarla tanışmıştır. Gypsy’nin daha önce hiç romantik ilişkisi olmamış ve Lacey ile sürekli olarak bu konu üzerinden konuşmuştur.

   Gypsy, alerjisi sebebiyle şekerli gıdalar tüketmemektedir. Annesi bu konuya kızından daha fazla hassasiyet göstermiş ve kızının birkaç şekerli gıda yeme girişimine engel olmuştur. Gypsy, komşularıyla tanışmak için evlerinde verdikleri partide kremalı bir kek yemiş ve alerjik reaksiyon göstereceği endişesiyle annesi tarafından hastaneye götürülmüştür. O gece annesi ve doktorun konuşmalarına kulak misafiri olan Gypsy şekere alerjisinin olmadığını öğrenmiştir. Annesi bu gerçeği kızından saklamaya devam etmiş ve Gypsy de bu gerçeği bilmiyormuş gibi davranmaya devam etmiştir. Alerjik olmadığını öğrendiği günden itibaren annesinden gizli şekerli gıdalar tüketmeye başlayan Gypsy’nin zamanla dişleri çürümeye başlamıştır. Annesi dişlerin tedavi olup eski sağlığına kavuşmasını sağlamak yerine kızına haber vermeden dişlerinin hepsinin çekilmesine karar vermiştir. Gypsy başka bir işlem yapılacağı düşüncesiyle girdiği klinikten bütün dişlerini kaybederek çıkmıştır.

            Dee Dee Blanchard, kızının hastalıklarını ve yaşam mücadelesini bir yardım derneği ile paylaşmış ve Gypsy’nin o dernek tarafından yılın çocuğu seçilmesini sağlamıştır. Bu sayede derneğin bağış gecesinde yüklü miktarda para ödülü almışlardır. Dişlerini kaybettiği için görüntüsünden oldukça memnuniyetsiz olan Gypsy, bağış gecesine gitmek istemediğini söylediğinde annesi tarafından azarlanmış ve zorla ikna edilmiştir. Dee Dee yardım gecesinde sahneye çıkmadan önceki son dakikalara kadar mutsuzluğu devam kızına söylemeden yaptırdığı takma dişleri derneğin üyelerinin önünde vermiş ve üyelerin takdirini toplamıştır.

            Kızının dişleriyle ilgili sorununu halletmiş olmasına rağmen, çürümelerin başka sebeplerden kaynaklandığını düşünen Dee Dee, Gypsy’i bir gastroentoroloji uzmanına götürmüş ve doktoru, kızının midesi ile ilgili bir sorunu olduğuna ikna etmeye çalışmıştır. Dee Dee’nin ikna etme çabalarını ve bir doktor kadar bilgili olduğunu gören Dr. Chandra, Gypsy’nin hastane kayıtlarını incelemiş ve geçirdiği operasyonları gördüğünde şaşırmıştır. Gypsy’nin bunca tedaviyi boşuna gördüğünü düşünen doktor, sosyal hizmetler ile görüşüp anne kızın yaşantılarının incelenmesini talep etmiştir. Sosyal hizmetler görevlisi evlerine geldiğinde Dee Dee kızına yüksek dozda yatıştırıcı ilaç vermiş ve görevlinin kızıyla yapacağı baş başa görüşmenin gidişatını etkilemiştir. Sosyal hizmetler görevlisinin Gypys’nin hastane ve sosyal güvenlik kayıtlarında yaşının farklı olduğunu, düzeltilmesi gerektiğini bildirmiş, bunun dışında olumsuz bir değerlendirme yapmadan evden ayrılmıştır.

            Gypsy yaşıyla ilgili şüpheye düşmüş ve annesinden gizli kimliğine bakmıştır. Bunca yıl 1995 doğumlu olduğuna inandırılan Gypsy aslında 1991 doğumlu olduğunu öğrenmiştir. Annesi tarafından kandırıldığı için tekrar güveni sarsılan Gypsy, Dee Dee’nin yaşını öne sürerek büyümesine engel olduğunu ve gündelik yaşantısında birçok şeyden bu sebeple mahrum kaldığını düşünmüş ve annesine bir mektup bırakarak evi terk etmiştir. Evden ayrılan Gypsy daha önce kostüm fuarında tanıştığı Scott’ın evine gitmiştir. Gittiği yerde henüz bir iki saat bile geçirmeden annesinin gelmesi ve onu ikna etmesiyle eve geri dönmüştür. Annesi aynı davranışı tekrar etmemesi için Gypsy’i bir süreliğine yatağa bağlamıştır.

            Gypsy zamanla annesinin kendisiyle eskisi kadar meşgul olmayışından yararlanarak bağış gecesi toplanan paralarla gizlice bilgisayar almıştır. Bu sayede sosyal medya üzerinden arkadaşlar edinmeye başlamış, hatta Nick Godejohn adında biriyle romantik bir ilişkiye başlamıştır. Nick kendisinin birden fazla kişiliği olduğunu söyleyen ve dissosiyatif kişilik bozukluğu belirtileri gösterdiği düşünülen, Gypsy’den birkaç yaş büyük bir gençtir. Dee Dee, Gypsy’nin sevgilisi olduğunu öğrendiğinde kızının artık eskisi gibi olmadığını ve kontrolden çıktığını düşünerek onu ikinci kez yatağa bağlayarak cezalandırmıştır. Gypsy annesinin hayatına bu kadar müdahale etmesine, kontrolcülüğüne ve kendini bu şekilde cezalandırmasına oldukça öfke duymuştur. Gypsy aynı gece Nick’e annesinden kurtulmak için onu öldürüp öldüremeyeceğini sormuştur. Nick bunu ancak kendisinin diğer kişiliklerinden kötü olanın, yani Victor’un yapabileceğini söylemiştir. O gece Gypsy ve Nick, Dee Dee’yi nasıl öldüreceklerini planlamışlardır. Planlarını gerçekleştirecekleri gece geldiğinde Gypsy, Nick’i gizlice eve sokmuş ve daha önce satın aldığı av bıçağını ona vermiştir. Dee Dee yatağında uyurken Nick tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür. Aynı gece Gypsy, Nick ile onun yaşadığı şehre gitmek üzere yola çıkmışlardır. Gypsy yakalanacakları için endişe duyduğu sırada, gün geçtikçe annesinin cesedinin bulunamayacağı için de acı duymaya başlamıştır. Cesedin bir an evvel bulunması için annesiyle ortak kullandığı sosyal medya hesabından annesinin öldüğünü ima eden yazılar paylaşmıştır. Lacey bu paylaşımları gördükten sonra şüphelenerek onların evine gitmiş fakat kimsenin kapıyı açmayışından ve sessizliklerinden endişe duyup polise haber vermiştir. Polisler önce cesedi daha sonra sosyal medya hesaplarındaki konum bilgilerinden Gypsy ve Nick’i bulmuş, onları tutuklamıştır.

Gypsy Rose Blanchard ve Nick Godejohn’un cinayet işleme suçuyla müebbet hapis ya da idam cezasına çarptırılması istenmiştir. Yargılama sonucunda, Gypsy’nin hastane kayıtlarının ve annesinin uyguladığı psikolojik istismarın babası tarafından belgelerle kanıtlanmasıyla cezası, 10 yıl hapis cezasına dönüştürülmüştür

  1. Ayrılma-Bireyleşme Sürecinin Öncülleri

 

    1.   Normal Otistik Evre

Bireyin psikolojik doğumuna, yani özellikle bebeğin kendi bedeninin deneyimleri ve deneyimlediği dünyanın başlıca temsilcisi olan birincil sevgi nesnesi açısından bir gerçeklik dünyasından ayrı ve onunla ilişkili olma duygusunun kurulmasına ilişkin süreci Mahler ve arkadaşları ayrılma-bireyleşme olarak isimlendirmişlerdir. Ayrılma ve bireyleşme dönemi birbiriyle ilişkili ama aynı zamanda da farklı zamanlarda belirti ve davranışları içeren iki farklı gelişim sürecini kapsamaktadır. Ayrılma, çocuğun anneyle olan ortak yaşamsal evreden çıkışını, bireyleşme ise ortakyaşamsal evreden çıkıp çocuğun kendi ayırt edici bireysel özelliklerinin farkına varıp üstlendiği başarılarını içermektedir (Topcu 2016; Mahler 2003). Bu dönemler içinde çocuk için gelişimsel sürecinin erken ya da geç gelişmesi geri kalan yaşamında önemli bir etkiye sahip olduğu görülmektedir. Normal gelişimin ilk basamağı normal otistik evre ile başlamakta ve normal ortak yaşamsal evre ile devam etmektedir, bu iki evre doğumdan sonraki ilk altı ayı kapsamaktadır. Normal otistik evre yaşamın ilk bir ayını kapsamaktadır. Bu dönemin temel işlevi, doğum sonrası organizmanın homeostatik dengesini sağlamaktır. (Mahler ve ark., 2003).

Bu evrede, yeni doğanın dış uyaranları keşfetmeye başlaması ve dış dünyanın farkına varabilmesi için, annenin ilgisi ve bakımı oldukça önemli katkı sağlamaktadır (Mahler ve ark., 2003) Dee Dee’nin hasta olduğu gerekçesiyle kızına gösterdiği aşırı üstüne düşme ve kendince bakım verme davranışının Gypsy’nin dış dünyayı keşfetme isteği üzerinde etkisi olduğu düşünülmüştür. Bu çıkarım, Gypsy’nin annesinden gizli internetten arkadaşlık, sevgili olma gibi konular üzerine araştırmalar yapmasından ve sosyal medya aracılığıyla insanlarla tanışmasından yapılmıştır. Ayrılma-bireyleşme sürecinin ilk öncülü olan normal otistik evredeki çocuğun durumunu tasvir etmek için kullanılan yumurta analojisini (Wolf 1959), Dee Dee’nin Gypsy’i ilk olarak nebülizatör aracılığıyla, daha sonra prenses kıyafetinin kumaşıyla fiziksel olarak bağladığı yatağın, bu analojideki yumurtaya benzediği varsayılmıştır. Başlarda yatağın işlevinin Gypsy ve annesi Dee Dee’nin birlikte uyumasına, Gypsy’nin kendisi için gerekli sandığı nebülizatör cihazına bağlanmasına ve annesinin verdiği sıcaklık hissine hizmet ettiği düşünülmüştür. Bunun yanı sıra Gypsy’nin annesine göre aykırı davranışları yüzünden Dee Dee tarafından yakalanarak, zorla Gypsy’nin yatağa sokulması ve adeta annesinin kızını yumurtanın içine ittirerek kızının farklılaşma sürecine geçişini engellemeye yönelik ortak yaşamsal evrenin de öncesinde olan otistik evreye zorla sokmaya dair çabası olduğu düşünülmüştür. Dee Dee’nin kızını bu evrede zorla tutmaya çalışmasının ve hastalık halini sürdürmesinin kendi ekonomik kazançlarına hizmet ettiği göz önünde bulundurulduğunda, Dee Dee’nin narsistik özellikler gösterdiği sonucuna varılmıştır.

      3.2 Ortakyaşamsal Evre

Ayrılma-bireyleşme dönemi öncüllerinin ikincisi ise ortak yaşamsal evredir. Bu evre, ikinci aydan beşinci aya kadar uzanmaktadır. Bu aşamanın amacı, sonraki tüm bağlanma ilişkileri için temel zemini oluşturan birincil bakıcıya bir yatırım veya bağlanma aşılamaktır Önceki evredeki uyaran engeli azalır ve bebek, ihtiyacı karşılayan nesnenin farkına varmaya ve libidinal yatırım yapmaya başlar. Bununla birlikte bebek, nesneyle ikili bir birlik halindedir. Hissettiği doyuma ihtiyaç duymasının nedeninin kendi kendine mi başka bir deyişle nesnenin bunu karşılamasıyla mı oluştuğunu anlamaya çalışmaktadır. Kısaca bahsetmek gerekirse bebek birincil narsisizm ve ikincil narsisizm arasında tam bir ayrım yapamamaktadır. Bebeğin tüm var oluş kapasitesini annesi ile duygusal bir bağ oluşturabilmek için ortaya koyduğu dönemdir. Burada oluşan “dual unity” ya da “ikili birim” olarak tanımlanan kavram, bebeğin bundan sonraki hayatında yaşayacağı tüm insan ilişkilerinin temelini oluşturmaktadır. Gypsy’nin annesi ile olan ilişkisindeki bağımlılık, onun dış dünyayı ve dışsal benliğini oluşturmasında zorluk yarattığı gözlemlenmiştir. (Mahler ve ark., 2003).

Bebeğin ileride yaşayacağı ilişkilerin başarılı olabilmesi için, annesi ile doyurucu bir ortakyaşamsal evre geçirmesi gerekmektedir. Gypsy’nin annesi ile ortakyaşamsal ilişkisi bu doyuruculuğu sağlayamazken, ayrılma girişimleri karşısında annesinin Gypsy’e zarar vereceğine dair tehditleri, başarılı ilişkiler kurmasını daha da zorlaştırmaktadır. Buna ek olarak Dee dee bebekliğinden itibaren kızına “Sen beni korursun ve ben de seni korurum” diyerek, kızı ile birbirlerini devamlı koruyacaklarını, hep birlikte olacaklarını söylemesine rağmen bir yandan da kızını cezalandırarak, onu yatağa bağlaması bu duruma örnek gösterilebilir.

Ayrıca bu dönem bireyin kimlik duygusunun oluşumunda oldukça etkilidir (Mahler ve McDevitt,1980). Gypsy için kimlik oluşum döneminin oldukça sıkıntılı geçtiği gözlenmiş olup, annesi ve anneannesi arasındaki Gypsy’e kim daha iyi bakım verir tartışmaları bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Gypsy ilk doğduğunda anneannesinin “Ben en iyiyi bilen büyükanneyim.” diyerek kendisini tanıtması, kızı Dee Dee ile kendi arasındaen iyi anne yarışı yaşadıkları şeklinde yorumlanmıştır. Buna bağlı olarak Gypsy’nin iki bakım vericinin rekabeti arasında yaşadığı değişimler sebebiyle bu dönemde ilişkisel anlamda zorluklar yaşadığı düşünülmüştür. Kimlik gelişimi ile paralel ilerleyen bir diğer önemli adım ise, kişinin içerisindeki agresyonu ve buna benzer tahrip edici duyguları sağlıklı bir şekilde dış dünyaya yansıtabilmesi için dışsallaştırma yollarını kullanmasıdır. Bu yöntemlerin başarılı bir şekilde kullanılabilmesi ve sağlıklı bir benliğin oluşabilmesi için bebeğin yeterince iyi bir simbiyotik dönem geçirmesinin önemi büyüktür (Mahler ve McDevitt,1980). Dizi boyunca öfkesini ve agresyonunu doğrudan göstermek yerine dolaylı yoldan zarar vermeye yönelik davranışlar göstererek yeterince ifade edemediği gözlemlenen Gypsy’nin yeterince sağlıklı bir benlik geliştiremediği düşünülmüştür.

Bu dönem içindeki, önemli annelik davranışlardan bir diğeri ise annenin bebeğini tutma davranışıdır (Winnicott, 1956). Ortakyaşamsal evrede bulanan annenin tutma davranışının şekli ve yönelimi, annenin çocukla arasında oluşan ikili ilişkisinin önemli bir parçası ve psikolojik doğumun gerekli örgütleyicilerinden biridir. Bu davranıştaki annenin çocuğa karşı yönelimi, çocuğun annesinden aldığı duygusal ve fiziksel gereksiniminin ne şekilde ve ne derecede karşılanıp karşılanmadığını gösterebilmektedir. Bebeğin annesinin kucağında tutulma davranışıyla birlikte, etrafını görmesi ve içinde yaşadığı dünyayı algılamaya başlama şeklinin temeli oluşmaktadır. Böylelikle çıkan bu oluşuma “kuluçka” dönemi denilmektedir. Kuluçka döneminde bebek, dış dünyayı keşfetmeye başlar, ancak buradaki önemli detay simbiyotik eşin yani annenin her zaman yönlendirme noktası olarak belirlenen yerde konumlanmasıdır (Brody ve Axelrad, 1966). Annesini belirli bir yerde konumlandıran bebek, dikkatli veya dikkatsiz olarak annesini ve annesinin yüzündeki mimikleri, davranış şekillerini gözlemlemektedir. Bu dönem içinde bebek, annesini diğer insanlardan ayırt etmeye başla (Mahler ve McDevitt, 1980). Sağlıklı bir şekilde atlatılırsa bebeğin dış dünyayı tanımasını kolaylaştıran bu dönem, Gypsy için annesi ve anneannesinin anlaşmazlıkları arasında geçmiştir denilebilir. Emma ve Dee Dee’nin annelik üzerine olan tartışmaları ve Dee Dee’nin cezaevine girmesiyle, Gypsy bu dönemde yeterli bakımı göremediği ve ortakyaşamsal evrede annesinden yeterince duygusal katılım alamadığı gözlemlenmiştir. Bu sebebin Gypsy’nin bu evrede daha fazla kalmasının etkenlerinden biri olduğu varsayılmıştır.

Bebek, fizyolojik dengenin düzenlenmesi için tamamen bakıcı bir nesneye bağımlıdır ve doyuma ihtiyaç duymaktadır. Normal otistik aşamadan yeterince iyi geçiş, bakıcı nesnenin fizyolojik ihtiyaç karşılama yoluyla bebeğin birincil narsisizmini güvenilir bir şekilde şımartabilme yeteneğine bağlıdır. Annesiyle olan ikili ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda, Gypsy için bakım, devamlı dış dünyadan tedarik edilmesi gereken bir ihtiyaçtır denilebilir. Bu durumu Nick ile yaşadığı romantik ilişkide, “iyi bir annenin görevi, çocuğunu beslemektir” ve “annen sana bakmayacaksa, ben bakarım.” söylemleriyle yansıttığı gözlenmiştir. Munchausen by Proxy sendromu belirtileriyle paralel olarak Dee Dee, kızının fizyolojik ihtiyaçlarını normal yol ile almasına izin vermemektedir. Doktorun Gypsy’e, besin tüpüne ihtiyacının olmadığını söylemesine rağmen kızını besin tüpüyle yaşamaya zorlaması bu duruma örnek olarak gösterilebilmektedir. Ayrıca, Dee Dee’nin komşuları Lacey’nin Gypsy’e makyaj yapmasına izin vermek istememesi ancak makyaj yapıldıktan sonra Gypsy’nin yüzündeki makyajı zorla sildirip “Sen diğer 18 yaşındakiler gibi değilsin, hep benim bebeğim kalacaksın, hep benim küçük Gypsymsin.” Demesinin Dee Dee’nin kızının büyümesini istemediği ve kızını ortak yaşamsal evreye geri döndürmeye yani kendisinin bakımına muhtaç hale getirmeye çalışmasıyla ilişkilendirilmiştir. Kısaca, Mahler’e göre normal ortak yaşamsal evrede, bebeğin annesi ile olan ilişkisi tüm ilişkilerine referans olarak aldığı temel ilişkidir. Gypsy’nin annesinden gördüğü maddi ve manevi istismarın sürekli olduğu ilişkiyi yaşamına temel olarak aldığı görülmektedir. Gypsy’nin bilgisayar ve bıçak alırken, bunları anne/babası için aldığını söylemesi, parasının olmadığını söyleyerek insanların kendisine acımasını sağlaması bu duruma örnek gösterilebilmektedir.

  1. Farklılaşma ve Beden İmgesinin Gelişimi

Ortakyaşamın zirvesi olan 4. ve 5. aylarda, bebeğin ortaya çıkan farklı davranışsal örüntüleri, ayrılma-bireyleşme sürecinin ilk evresi olan farklılaşma altevresinin başladığını göstermektedir. Bu altevrede bebek, yumurtadan çıkarak, algısını içten dışa yöneltmesiyle annesi ile sınır oluşturmakta ve bunun sonucunda da beden imgesinde gelişmeleri başlatmaktadır (Mahler ve ark., 2003). Mahler araştırmasında, annenin çocuğun ihtiyaçlarını düşünmeksizin çocuğa aşırı müdahale ettiği ve kendi ortakyaşamsal-asalak gereksinimlerini çocuk üzerinden karşıladığı durumlarda, çocuğun farklılaşma evresine şiddetli bir şekilde girmek istemesine şahit olmuştur (Mahler ve ark., 2003). Gypsy’nin mahalleye geldikten sonra, annesinin kısıtlamalarına rağmen komşuları Lacey, Mel ve diğer çocuklar ile tanışmak istemesindeki ısrarcılığında bu olgunun yer aldığını gözlemlenmiştir.

Mahler, yumurtadan çıkma öncesi kabuğun içindeki duruma benzettiği farklılaşmanın başlangıcını, çocuğun tamamıyla içsel algılarında olan dikkatinin, dışsal algılara ve ikincil nesnelere gittikçe artan akışıyla tanımlamaktadır (Mahler ve ark., 2003). Gypsy, ortak yaşamsal partneri olan annesinin kendisine atfettiği şeker alerjisi yalanını fark etmesiyle, annesinin kendisine aşıladığı algıdan uzaklaşmaya başlamış ve dış dünyaya karşı olan algısı gittikçe artmıştır. Bunun sonucunda da Gypsy’nin psikolojik ayrılma amacı taşıyan keşifleri gözlemlenmiştir. Diğer bir deyişle bu olayın Gypsy’nin yumurtadan çıkışına yardımcı olduğu düşünülmüştür. Mahler’in yumurtadan çıkışın davranışsal tezahürü olarak gördüğü tetikliği ve amaca yönelme eylemleri içeren bu keşifler Gypsy’nin annesinden gizlice, makyaj yapmayı öğrenmesi ve cinselliğe karşı artan ilgisinde gözlemlenmiştir. Ayrıca Gypsy’nin bu farkındalığın artmasıyla, gece vakti ortakyaşamsal yörüngesi olarak varsayılan evlerinde, tekerlekli sandalyesini kullanmayarak ve şeker yiyerek, kendisine atfedilen şeker alerjisinin doğruluğunu teyit etmesi, iki farklı gelişim çizgisinden biri olan bireyleşme çizgisindeki, gerçeği sınama evrimindeki ilerlemesine bir örnek olarak gösterilebileceği düşünülmüştür. Ek olarak, bu eyleminden sonra, annesiyle ortak yataklarına geldiğinde, annesinin kendisini izlediğinin farkına varması da farklılaşma dönemindeki çocuğun temel örüntülerinden biri olan geriye dönüp kontrol etme davranışına (Mahler ve ark., 2003) örnek olabileceği kanaatine varılmıştır.

Gypsy’nin gastroenteroloji doktoru Dr. Chandra, Dee dee’nin Gypsy’ye atfettiği hastalıkları sorgulamış ve bunların gerçekliğinden şüphe duymuştur.  Doktor Chandra bu hastalıklardan biri olan şeker alerjisine ait düşüncelerini, annesin yokluğunda Gypsy ile tartışmış ve bu alerjiye sahip olmadığını göstermek için, ona sunduğu kolayı içmesini önermiştir. Annesinin yokluğunda, kendisini rahatlamaya çalışan ve annesi ile içinde bulunduğu ilişkiyi sorgulayan Dr. Chandra’nın bu davranışı karşısında, Gypsy’nin gözleri yaşarmış ve annesinin gelmesiyle de yatışmıştır. Bu durumun “anne olmayanın” çocuğu rahatlamak istemesine karşı çocuğun sergilediği “yabancı kaygısına” açık bir örnek olabileceği düşünülmüştür (Ainsworth, 1978).

Farklılaşma döneminin ikinci ayında, ayrılma-bireyleşmeye yönelik bazı kararsız deneyler meydana gelmektedir. Bu deneyler çocuğun annesine göre biçimlenmesinin zıttı olup, anneye dair duyu referanslarının esas alınarak, annenin ve çevrenin incelenmesini amaçlamaktadır (Mahler ve ark., 2003). Böylece çocuk, annesi ile kendisini birbirinden ayırabilecek süreçte ilerlemeye devam eder. Gypsy’nin fuar öncesi internette “Cosplays for girls” aramasını “Cosplays for woman” a çevirmesinde, özellikle annesiyle benzer kıyafet giymek istemesinde, bahsedilen kararsız deneylerin varlığı gözlemlenmiştir.

  1. Alıştırma

Ayrılma-bireyleşme döneminin ikinci altevresi alıştırma evresidir. Alıştırma evresi on ve on yedinci aylar arasında kendini göstermektedir. Alıştırma evresi, ilk alıştırma dönemi ve asıl alıştırma dönemi olarak ikiye ayrılmaktadır. İlk alıştırma döneminde, çocuğun, anneden hızlı bedensel farklılaşma göstermesi, anneyle özel bir bağ kurması ve özerk ben aygıtlarının anneyle çok yakın bir ilişki kurması görülmektedir. Asıl alıştırma döneminde ise çocukta bilme yetisi ve dik olarak devinebilme yeteneğinin ortaya çıkmasıyla dünyaya âşık olma başlamaktadır (Mahler ve ark., 2003).

Bu evredeki çocuğun dış yetişkinler dünyasına büyük ilgisi ve bu dünyaya yönelik hayranlığı ve merakındaki en büyük etmenlerden birisi, çocuğun hareket alanının genişlemesine yardımcı olan devinimsel aygıtların varlığının oluşumudur. Bu aygıtlar çocuğun bağımsız özerk işlevselliğini ilerletmesinde, çocuğa temel sağlamaktadır (Mahler ve ark., 2003). Gypsy’nin Scott (Wolverine) ile konuşmasından sonra açtığı sosyal medya hesabının, onunla görüşebilmek için aldığı telefonun devinimsel aygıtların temsili olduğu düşünülmüştür. Ayrıca 19 yaşında olduğunu öğrenmesinden sonra ortakyaşamsal yörüngesi olarak düşünülen evinden çıkarak, Scott’ın yanına tekerlekli sandalyesi olmadan gidişi, dikine serbest devinime örnek olarak gözlemlenmiştir.

Alıştırma döneminde, çocuğun devinim aygıtları olgunlaşmakta ve bunun sonucunda çocuk anneden uzaklaşarak keşif etkinliklerine başlamaktadır. Çocuk bu keşiflere çok fazla gömülmekte ve uzun bir süre boyunca annenin yokluğunu fark etmemektedir. Fakat çocuk zaman zaman annesine döner ve annenin fiziksel varlığına ihtiyaç duymaktadır (Mahler ve ark., 2003). Gypsy devingenliğinin artmaya başladığı dönemde, sıklıkla sandalyeden kalkıp yürümüş, büyük bir heves ile dünyayı keşfetmeye başlamıştır. Gypsy, bu keşifleriyle o kadar meşgul olmuştur ki annesinin eksikliğini hissetmemiştir. Ayrıca bu olgunun, fuarda annesi onu yalnız bıraktığında, Gypsy’nin annesini bırakarak fuarı gezmesiyle ve insanlarla sosyalleşmesiyle desteklenebileceği düşünülmüştür. Bu keşifler sırasında Gypsy, annenin yokluğunu neredeyse hiç hissetmemiştir. Benzer şekilde Gypsy, geceleri yürümekte ve evi keşfetmekte fakat en sonunda yine annesinin yatağına dönmektedir. Bu durumdan, Gypsy’nin belli zamanlarda annenin fiziksel yakınlığına ihtiyaç duyduğu ve yakıt ikmali yaptığı gözlemlenmiştir.

Alıştırma döneminde, bebeğin anneye ilgisi, annenin bebeğe sağladığı cansız nesnelere yayılmaktadır. Bebeğin duyu organlarıyla keşfettiği bu nesneler zamanla geçiş nesnesi halini alabilmektedir (Mahler ve ark., 2003). Bebeklerin anneden ayrılma kaygısıyla baş etmesini sağlayan geçiş nesneleri, çocuğa kokusuyla veya sıcaklığıyla anneyi hatırlatan, oyuncak, yastık, biberon veya bir başka insan olarak karşımıza çıkmaktadır (Demircioğlu ve ark., 2018; Winnicott, 1969). Dee Dee kızına sıkça pelüş oyuncaklar almaktadır. Gypsy ise bu oyuncakları özellikle hastaneye giderken yanında taşımakta ve ev içinde bile kucağında gezdirmektedir. Bu sayede, Gypsy’nin annesinin yokluğundaki durumlarda bu geçiş nesnelerini kullanarak rahatladığı ve annenin yokluğuna tahammül edebildiği düşünülmüştür.

Asıl alıştırma döneminde, çocuklar çoşkulu sevinç dönemi veya göreceli taşkınlık dönemi yaşamaktadırlar. Çocuklar, çarpmalara, yaralanmalara veya düşmelere karşı duyarsızlaşmakta ve annelerinin ortamda olmadığını anladıklarında kararma adı verilen duruma geçmektedirler. Bu durumlarda, çocukların jest ve performans hareketleri yavaşlamakta, çevreye olan ilgileri azalmakta ve imgeleme denilen içe yoğunlaşma durumuna geçmektedirler (Mahler ve ark., 2003). Gypsy’nin hapishanede olumsuz bir duygulanım yaşadığı anda, annenin yokluğundan dolayı kararma durumuna girdiği, bu yüzden o anlık annesinin omzuna kafasını yaslayarak onun yanında olduğunu hayal ettiği gözlemlenmiştir. Bu durumda, Gypsy’nin annesini imgeleyerek kendini yatıştırmaya çalıştığı ve güvende hissetmeye ihtiyaç duyduğu düşünülmüştür.

Özetle alıştırma döneminde, anne ve çocuk için çocuğun yürümesinin simgesel anlamı büyüktür. Yürüyebilen çocuk dikine devinebilmeye başladığı zaman kendi bağımsızlığını ve özgür insanların dünyasına girmek için kabiliyetini kazanmaktadır (Mahler ve ark., 2003). Bu bağlamda Gypsy’nin, gösterdiği keşif davranışlarının annesi tarafından engellenmesi sebebiyle bağımsızlığına ulaşamadığı düşünülmüştür.

  1. Yeniden Yakınlaşma

Ayrılma-bireyleşmenin üçüncü altevresi yeniden yakınlaşma evresidir. İkinci yılın ortalarına doğru dikine serbest devinim kazanmış ve yürümeye başlayan çocuk bu evrede alıştırma altevresinin aksine annenin nerede olduğuna aşırı ilgi hali göstermektedir (Mahler ve ark., 2003) Çocuğun bilişsel ve fiziksel olarak anneden ayrı olduğuna dair farkındalığı bu evrede artmaktadır. Buna bağlı olarak bu ayrı oluşu yaşanmamış kılmak istercesine yaşadığı her yeni deneyimi paylaşmak gereksinimi hissetmektedir. Gypsy, kurduğu romantik prens ve prenses fantezilerini annesiyle doğrudan paylaşamamaktadır. Bu ve annesinin karşı çıktığı birçok şeyi konuştuğu kişinin, ona bu konularda bakım veren Lacey olduğu düşünülmüş ve yaşadığı her yeni deneyimi Lacey ile paylaştığı gözlemlenmiştir.

Nesne sürekliliğinin henüz tam olarak oluşmaması ve ayrılma kaygısı bu altevredeki çocuğun anneyi gölge gibi izlemesine yol açmaktadır. Gypsy dizinin her bölümünde günün neredeyse tamamını annesiyle geçirmektedir. Ayrıca Dee Dee’nin gösterdiği sendroma ait belirtiler, kızını sürekli takibe almasına yol açmıştır. Bu doğrultuda kızının her an, herhangi bir sebepten dolayı alerjik reaksiyon göstereceğine ve acile gitmek zorunda kalacaklarına inanan Dee Dee’nin, Gypsy için fazla kaygılandığı ve kontrolü dışında bir şey gerçekleşmemesi için de gölge gibi izleme davranışının kendisinin gösterdiği düşünülmüştür.

Mahler, çocuğun yutulma korkusunu, çocuğun bireyleşmesini annenin engelleyeceği düşüncesinden kaynaklı bir korku olarak tanımlamaktadır. Bu dönemde yutulma korkusunun bebeklerde potansiyel olarak var olduğu ve bunun normal bir durum olduğu görülmektedir. Anne çocuğun bireyleşme çabasına engel oluyorsa ve annenin baskıcı bir tutumu varsa, bu durum çocukta yutulma korkusunun ilerleyen basamaklarda artmasına neden olabilmektedir (Demircioğlu ve ark., 2018). Gypsy’nin annesi ile olan ilişkisine bakıldığında annesinin çok otoriter ve baskıcı olduğu gözlemlenmiştir. Gypsy’nin ayrılmak ve keşfetmek için gerçekleştirdiği, çevreyle etkileşime girmek, Lacey ve arkadaşlarıyla vakit geçirmek, tekerlekli sandalyeden kalkıp yürümek ve erkek arkadaş edinmek gibi bütün ayrılma girişimlerini annesinin engellediği görülmektedir. Gypsy’nin, annesinin bu baskıcı ve engelleyici tutumu karşısında her zaman annesinin bir uzantısı olacağı düşüncesiyle yutulma korkusu yaşayarak annenin tüm engellemelerine rağmen internete girmek, bilgisayar ve cep telefonu almak gibi davranışlarla anneden hızla uzaklaşmaya ve ayrılmaya çalıştığı düşünülmüştür. Gypsy’nin, annesinin baskıcı tutumuna baş kaldırmasından ve yasakları çiğnemesinden, yaşadığı yutulma korkusunun onun ayrılmasını hızlandırdığı kanısına varılmıştır.

Yeniden yakınlaşma döneminde, çocuk annenin ayrı bir varlık olduğunu fark ederek, diğer çocukların da kendinden ayrı varlıklar olduğunu kavramaya başlamaktadır. Bundan dolayı çocuklar başka çocukların yaptıklarını yapmak, onları taklit etmek, aynalamak ve diğer çocukların sahip olduklarına sahip olmak istemektedirler (Mahler ve ark., 2003). Gypsy, Lacey ve arkadaşlarıyla sosyalleşip onları tanıdıkça onlardan etkilenmektedir. Onlar gibi giyinmek, makyaj yapmak ve bir erkekle tanışmak istemektedir. Buradan, Gypsy’nin diğer kızları taklit ettiği, onların sahip olduklarına sahip olmak istediği ve onları aynaladığı düşünülmüştür. Bu önemli gelişmeyle beraber çocuklar, istedikleri hedefe ulaşamadıklarında amaca yönelik öfke ve saldırganlık göstermektedirler (Mahler ve ark., 2003). Gypsy, annesinden gizlice sosyal medya kullanmış annesi bunu fark ettiğinde, kızının gizlice aldığı bilgisayarı elinden almış ve kırmıştır. Gypsy bu durum karşısında annesine çok öfkelenmiş ve “istediğini yap, istediğin kadar yasakla gider yenisini alırım yine yaparım” demiştir. Bu durumda Gypsy’nin elde etmek istediği hedef engellendiği için amaca yönelik öfke gösterdiği düşünülmüştür.

Bu altevrenin öne çıkan bir diğer özelliği nesnenin sevgisini yitirme korkusudur. Gypsy’nin annesi gece uyuduktan sonra evin içinde yürüyerek gezmesi, ağız yoluyla beslenmesi ve annesi uyanıkken tekerlekli sandalyesine geri dönüp, mide tüpü ile beslenmesi, annesinin sevgisini yitirmek istememesiyle ilişkilendirilmiştir. Çünkü annesi onu evin içinde yürürken gördüğünde yürüyebildiğini reddederek kızgın bir tavır göstermektedir. Bu doğrultuda Gypsy annesinin sevgisini yitirmemek adına onun kendisini görmeyeceği anlarda yapmak istediklerini yapmış ve onunla olumsuz bir ilişkiye girmemiştir.

Yeniden yakınlaşma döneminde, çocuk zamanla kendi çaresizliğini ve kendi sınırlarını anlamaya başlamaktadır. Önceki dönemlerde olan çocuğun yükselen narsisizmi ve dünyaya olan aşkı ortadan kaybolmakta ve yerini çocuğun hayal kırıklıkları ve dünya ile kendi kendine başa çıkması gerektiği farkındalığı almaktadır (Mahler ve ark., 2003). Çocuğun aslında dünyanın merkezinde olmadığını ve her şeyin kendi istekleri doğrultusunda hareket etmediğini fark etmesi, kendini yardıma muhtaç hissetmesi fakat bu yardımı elde edememesi, çocuğu yalnız olduğu anlayışına götürmektedir. Çocuk yakıt ikmali için anneye döndüğünde onu bulamayacağından korkmaktadır ve anne ile dünyayı paylaşma isteği artmaktadır (Demircioğlu ve ark., 2018; Mahler ve ark., 2003). Annesinin ölümünün, Gypsy’e, kendisinin anneden ayrı bir birey olduğu ve dış dünya ile kendi kendine baş etmesi gerektiği farkındalığını sağladığı düşünülmüştür. Gypsy işledikleri cinayetin büyüklüğünü yeni yeni anlamakta, kendisini kötü hissetmekte ve sevgilisi Nick’e kızmaktadır. Ona, “bu şekilde olmamalıydı, ben sana söylemeden senin bir şeyleri doğru yapman gerekiyordu” demiştir. Buradan, Gypsy’nin, birinin onun için ruhsal ve fiziksel olarak tüm ihtiyaçlarını annesi gibi karşılamasını, zor ve stresli durumlarda bile birinin, o söylemeden kendisini yatıştırmasını istediği gözlemlenmiştir. Fakat annesinin ölmüş olması sebebiyle Gypsy bu gibi zor ve stresli durumlarla kendisi yüzleşmek zorundadır. Daha sonra Nick ona “sen benim hayatımdaki en önemli ve güzel şeysin, senin için her şeyi yaparım ve seni asla bırakmayacağım” demiş ve Gypsy’nin olumlu bir ruh haline bürünmüştür. Nick’in burada Gypsy’i annesi gibi yatıştırdığı, bu nedenle Gypsy’nin onu anne ikamesi olarak kullandığı ve çoşkusal yakıt ikmali yaptığı bir nesne olduğu varsayılmıştır.

Çocuğun cinsel farklılıkları kavramaya başlaması, yeniden yakınlaşma döneminde ortaya çıkan önemli durumlardan biridir. Çocuğun cinsel farklılıkları görmesi, kendi beden farkındalığını kazanmasında önemli bir etkendir (Özgürdal ve ark., 2018; Mahler ve McDevitt, 1980). Gypsy, Lacey’nin erkek arkadaşıyla olan ilişkisini görmekte ve bundan dolayı çevresindeki diğer kız akranları gibi saçlarının uzun olmasını, onlar gibi makyaj yapabilmeyi ve onlar gibi erkeklerin ilgisini çekebilecek şekilde giyinmeyi ve görünmeyi istemektedir. Bu amaçla kısa olan saçlarının uzun olmasını istediği için çeşitli peruklar takmakta ve makyaj yapmaktadır. Bu noktada Gypsy’nin cinsel farklılıkları kavramaya başladığı, bu yüzden kendi bedeni hakkında birtakım sorgulama girişimlerine başladığı düşünülmüştür.

Mahler’e (2003) göre çocuğun anneyi uzağa itmesi, ondan uzaklaşmaya çalışması ve aynı zamanda ona yapışmak arasında gidip gelmesi yeniden yakınlaşma krizlerinin göstergeleridir. Bu kararsız tutumlar çift eğilimlilik olarak tanımlanmıştır. Bu süreçte çocuk ayrı bir birey olarak işlev görmek istese de anneye olan ihtiyacını görmezden gelemez. Gypsy kararlı bir şekilde evden ayrılma planları yapıp, annesine bir mektup bırakarak birliktelik yaşadığı Scott’ın evine taşınmasına rağmen, annesi onu götürmek için geldiğinde “senin için her şeyden vazgeçerim, vazgeçtim bile” ve “böyle sinsice kaçmamalısın, beni çok korkuttun panik atağım var benim” sözleri sonucunda eve dönmüştür. Ayrıca Gypsy’nin dış dünyayı bireysel olarak keşfetmek istemesine rağmen, annesini ve ona duyduğu ihtiyacı görmezden gelememesi çift eğilimlilik yaşıyor olduğunu düşündürmüştür. Çocuğun özerk ve anneden ayrı olmak istemesi coşkusal bakımdan annenin de onu bırakmak istediği anlamına gelmeyebilir (Ferenczi, 1913). Dee Dee kızının kendisinden bağımsız olan isteklerini çoğunlukla kızgınlıkla karşılamıştır. Gypsy’nin bireyleşme girişimlerini, ona yaptığı iyiliklerden ve yatırımlardan bahsederek engellemeye çalışmıştır. Çünkü Dee Dee’nin kızına verdikleri karşısında almayı beklediği, onun uzantısı olarak yaşamaya devam etmesidir. Bu çıkarımlar Gypsy’nin bağış törenine gitmek istemediğinde annesinin “yılın çocuğu seçilmen için çok çalıştım, sana bu ödülü kazandırdım, dünyadaki diğer çocuklar yerine seni seçtiler” sözleri doğrultusunda yapılmıştır.  Burada, Dee Dee’nin çabasının altındaki asıl motivasyonun Gypsy’nin yılın çocuğu seçilmesinden çok törende alacakları para ödülü olduğu gözlemlenmiştir. Bu doğrultuda narsistik özellikler gösterdiği düşünülen annenin, kızının bireyleşmesini kendi iyilik hali için istemediği düşünülmüştür.

Yeniden yakınlaşma döneminde, çocuk anneyi kendiliğin bir uzantısı olarak kullanabilmektedir. Bu durum, çocuğun ayrı olduğunun acı verici bir şekilde idrak edilme sürecidir. Çocuk, annenin elini tutarak anneye istediği bir nesneyi aldırmaya çalışmakta veya istediğine ulaşmak için jestlerini kullanarak annenin o talep etmeden kendisini doyurmasını istemektedir (Mahler ve ark., 2003). Gypsy ve annesi alışveriş merkezine gittiklerinde, Gypsy bir kolye beğenmiş ve ısrarcı bir şekilde annesinden bunu almasını istemiştir. Annesi de uygun bir fırsat yaratarak Gypsy için kolyeyi çalmıştır. Bu durumdan, Gypsy’nin annesini kendiliğinin bir uzantısı olarak kullandığı çıkarımı yapılmıştır. Ayrıca çok daha önceden Dee Dee’nin annesi tarafından kendisine yapılan hırsızlık suçlamalarına karşı “ustasından öğrendim” şeklinde cevap vermesi büyükanne Emma’nın da daha önceden çalma davranışı gösterdiğini düşündürmüştür. Bu doğrultuda Dee Dee’nin de almak yerine çalmayı tercih etmesinin, annesiyle yaptığı özdeşimle ilişkili olduğu düşünülmüştür. Özdeşim savunma mekanizması, kişinin düşünme ve davranış biçimlerini ebeveynleri gibi hayatlarındaki önemli kişilerin davranış ve düşünce şekillerini model alarak oluşturdukları bilinçdışı süreç olarak tanımlanmaktadır (Gabbard, 2015). Bu noktada Dee Dee’nin de annesiyle özdeşim kurduğu gözlemlenmiştir.

  1. Bireyliğin Pekişmesi ve Coşkusal Nesne Sürekliliğinin Başlangıcı

Yeniden yakınlaşma evresi kararsızlıkların, ayrılma kaygılarının azalmaya başlaması ve bakım verenle uygun mesafenin bulunmasıyla yerini dördüncü altevre olan bireyliğin pekişmesi ve coşkusal nesne sürekliliğinin başlangıcına bırakmıştır.  Bu evrede amaç kesin ve kimi bakımdan yaşam boyu sürecek bir bireyliğe ve belirli bir nesne sürekliliği seviyesine ulaşmaktır. Nesne sürekliliği aynı zamanda “iyi” ve “kötü” nesnenin birleşerek bütünsel bir temsilin oluşması anlamına da gelmektedir (Mahler ve ark., 2003) Bu şekilde çocuk iyi annenin temsili sayesinde kötü anneye duyduğu öfkeyi yumuşatıp, ilişkilerinin iyilik halini koruyabilmektedir. Gypsy, annesi tarafından acile götürüldüğü bir gece annesi ve doktor konuşurken şekere alerjisi olmadığını öğrenmiş fakat annesi bu gerçeği sakladığı için, duyduğu öfkeye rağmen kendisi de bu yalana eşlik etmiştir. Mide tüpünün değiştirilmesi için gittikleri Dr. Chandra, Gypsy’nin şekere alerjisi olmadığını öğrenmiş ve bunu Gypsy’e de göstermek için her şeyin kontrol altında olduğu hastane odasında kola içmesini önermiştir. Gypsy daha önce mide tüpünün tamamen bırakılmasına birçok kez engel olan ve şeker alerjisi konusunda da kendisine yalan söyleyen kötü anne temsiline rağmen, doktora “annem benim en iyi arkadaşım, o her zaman benim güvenliğimi ister” diyerek cevap vermiş ve kolayı içmemiştir. Gypsy’nin kolayı içme durumunda alerjisi olmadığını doktorun da onayıyla annesine göstermesinin mümkün olduğu gözlemlenmiş ama bunu annesini kızdırmamak ve aralarındaki ilişkiyi zedelememek için yapmadığı öngörülmüştür. Bu doğrultuda Gypsy’nin inkâr savunma mekanizmasını kullanarak, annesinin aslında benliği için bir tehlike uyaranı olmasına rağmen bu uyaranları görmezden geldiği düşünülmüştür. Gypsy’nin hayatını doğduğu andan itibaren annesinin maruz bıraktığı şekilde yaşaması, başka çıkış yolu olmadığını düşünmesi ve bu yüzden öğrenilmiş çaresizlik tepkisi gösterdiği şeklinde yorumlanmış ve bu sebepten dolayı inkâr savunma mekanizmasını kullandığı sonucuna varılmıştır. Değiştiremeyeceği şeylere duyduğu öfkeyi inkâr ederek oluşturduğu, kendisini korumaya çalışan iyi anne temsiliyle kızgınlığını yumuşattığı ve annesiyle olan ikili birliklerine sadık kaldığı sonucuna varılmıştır.

Ayrılma-bireyleşme kuramına göre nesne sürekliliğinin oluşması (object constancy), çocuğun libidinal yatırımlar yaptığı annenin ya da bakım verenin içsel varlığını sürdürmesi için öncelikle Piaget’in nesne kalıcılığı kavramının (object permanence) gerçekleşmesi gerekmektedir. Nesne kalıcılığı, fiziksel olarak ortamda olmasa bile nesnenin varlığını sürdürmeye devam ettiğinin bilişsel olarak algılanması ile gerçekleşmektedir. Bell’e (1970) göre anneyle uyumlu bir ilişki önce nesne kalıcılığının, daha sonra nesne sürekliliğinin gerçekleşmesi ile oluşmaktadır. Tam tersi durumda ise çocuk ve anne arasındaki ilişki uyumsuz olarak değerlendirilmektedir. Gypsy cezaevinde karın ağrıları sebebiyle muayene olurken, doktor artık mide tüpüne ihtiyacı olmadığını söyleyip onu çıkarmıştır. Fakat Gypsy, çıkarılan minik tüpün atılmasını istememiş “bana annemden kalan son şey” diyerek saklamak istemiştir. Bu noktada Gypsy’nin tüpün oluşturduğu, annenin kendisine bakım verme temsilini fiziksel bir nesne olarak kaybetmek istemediği gözlemlenmiştir. Dee Dee tarafından temsili olarak kızının kendisinden ayrılmaması için kullanılan besin tüpünün, Gypsy için ise annesinin varlığının ve sürekliliğinin temsili olarak kullanıldığı düşünülmüştür. Gypsy’nin annesinin fiziksel olarak yanında olmadığı durumlara sürekliliği mide tüpünden sağladığı gözlemlenmiş ve annesiyle olan beraberliğini sürdürmek için tüpün çöpe atılmasını istemediği sonucuna varılmıştır.

Sevgi nesnesinin müdahaleciliği ve çocuğun hayatına gösterdiği aşırı katılım, ayrı oluşun fark edilmesini zorlaştırabilmektedir. Annenin bu denli müdahaleciliği ve coşkusal tutumunun güvensizliği, çocukta oluşan temsilin kötü bir temsil haline gelmesine ya da çocuğun da kötü içe yansıtma yapmasına yol açmaktadır (krş. Heimann 1966). Yani sevgi nesnesi sorgulanmadan kötü bir biçimde içe alınabilir ya da sonradan kötü hale gelebilmektedir. Bu durum yeniden yakınlaşma evresinde ortaya, iyi nesneye ve iyi kendilik temsiline saldırmayla ortaya çıkabilir ve çocuk ağır öfke krizleri gösterebilmektedir (Mahler ve ark., 2003). Gypsy çoğunlukla annesinin müdahalelerinin kendi iyiliği için olduğunu düşünmüş ve bu yüzden sorgulamadan, ona karşı gelmeden kurallarına uymuş ve onun davranışlarını benimsemiştir. Fakat annesinin, bireyleşme çabasına gösterdiği aşırı müdahale ve kendisine inandırdıklarının aslında doğru olmadığını öğrenmeye başlaması, ona karşı olan güveninin sarsılmasına neden olmuştur. Bu sebeple annesi, zamanla kötü bir temsil haline gelmiş ve ona karşı saldırgan tutumlar göstermeye başlamıştır. Bu durum Gypsy’nin iyi ve kötü nesnenin bütünlüğünü sağlayamadığı ve bu iki temsili birleştiremediği şeklinde yorumlanmıştır. Hatta bireyleşmesi için annesinden tamamen ayrılması gerektiğini düşünerek bunun ancak annesinin ölmesiyle olacağına karar vermiş ve dissosiyatif kişilik bozukluğu belirtileri gösterdiği düşünülen erkek arkadaşı Nick’ten annesini öldürmesini istemiştir. Bu noktada Gypsy’nin yardım aldığı kişinin yani sevgilisinin karakteristik özellikleri bakımından amacına uygun oluşu, ikilinin yaşam deneyimlerinin ortak özellikleri olmasıyla ilişkilendirilmiştir. Nick’in kendi ayrılma ve bireyleşme meselesiyle kişiliğini bölerek başa çıktığı düşünülürken, Gypsy’nin sevgilisinin baş etme şeklini kendine yakın ve faydalı bulduğu, bu yüzden Nick ile beraber olduğu değerlendirmesi yapılmıştır. 

Dördüncü altevrenin temel görevleri nesne sürekliliğinin ve bir kendilik imgesinin oluşmasıdır (Mahler vd, 2003). Ayrıca bu evre belirli bir noktada sonlanmayıp, 36. aydan sonra etkilerini ve gelişimini sürdürmektedir. Gözlemler doğrultusunda Gypsy’nin nesne sürekliliğinin oluşmasında birçok rastlantısal olayın etkisi olduğu ve bireyliğin tam anlamıyla oluşmadığı düşünülmüştür.

  1. Dee Dee ve Muhtemel Munchansen By Proxy Sendromunun İncelenmesi

            Mahler’in ve birçok teorisyenin içinde bulunduğu psikoanalitik yönelim, anne-çocuk ilişkisinin, çocuğun sonraki ilişkilerindeki geniş ve kapsamlı etkisini savunmaktadır (Amato, 1994). Bu etkiyi ve bu ilişkininin önemi göz önünde bulundurulduğunda, Dee Dee’nin kendi annesi ile olan ilişkisinin ele alınmasının gerekli olduğu düşünülmüştür.

Doğumun hemen sonrasında Dee Dee’nin daha önceden çocuk doğurmadığı ve bu konuda olan yetersizliğini hemşireye özellikle belirten annesi Emma, Dee Dee’nin emzirmesine izin vermeden Gypsy’yi elinden almaktadır. Bu noktada annesinin müdahalesinin sonucunda, Dee Dee’nin yeni doğan bebeği ile ilk etkileşimini olağan bir şekilde gerçekleştiremediği düşünülmüştür. Dee dee ve Emma’nın ilişkisinde sık sık gördüğümüz bebeğin paylaşılamama durumu, Mahler’in önemini vurguladığı tutma davranışının aksamasına neden olabileceği düşünülmüştür. Emma, Dee Dee’nin Gypsy’yi emzirmesini ve tutuş şeklini beğenmeyerek, anne olarak yetersizliğini vurgulayarak, zaman zaman Gypsy’yi elinden almış ve Dee Dee’nin güvensiz hissetmesine neden olmuştur. Dee Dee’nin Gypsy ile ilişkisinde de görülen bu sık ve şiddetli müdahaleci davranış, Dee Dee’nin kendi annesiyle olan ilişkisinde de gözlemlenmektedir. Verilen örneklerden Emma’nın Dee Dee’ye yetersizlik duygusunu aşıladığı görülmektedir. Dee Dee’nin yetersizlik hissiyle tekrarlanma zorlanımını kullanarak başa çıkmaya çalıştığı gözlemlenmiştir. Bu doğrultuda kızını simbiyotik evrede kalmaya zorladığı ve iyi, şefkatli anne rolüne büründüğü düşünülmektedir (Freud, 2015).

Dee Dee büyükbabasından çaldığı çek defteri ile sahte çek yazmış ve tutuklanmıştır. Tutuklanırken Gypsy’yi bu duruma şahit olması için odaya getiren Emma, bu durumdan zevk almış ve mahkeme sonrasında Dee Dee’nin kızına sarılmasına izin vermeyerek onu bir kez daha anneliği üzerinden yetersiz hissettirmiştir. Emma’nın kızını yetersiz hissettirme amacı taşıyan manipülatif davranışlarının, Dee Dee’nin Gypsy ile olan ilişkisinde gösterdiği davranışlarla paralellik gösterdiği düşünülmüştür. Hapisten çıktıktan sonra, kötü bir anne olmakla suçlanan Dee Dee, annesinden Gypsy’nin başından beri kendisiyle daha iyi olduğunu duymuştur.  Bu durum karşısında Dee Dee ağlayarak, Gypsy’ye “Annen burada, sorun yok” demiştir. Dee Dee’nin kendi gereksinimi olan güvende olma ve rahatlama ihtiyacını, bu sözlerle kızına yansıttığı gözlemlenmiştir. Bu olaydan sonra Dee Dee’nin kendi gereksiniminden dolayı, Gypsy’ye karşı yansıtmalı özdeşim yaptığı gözlemlenmiş ve kullandığı savunma mekanizmasının Munchansen by Proxy sendromuna bir risk faktörü olabileceği düşünülmüştür.

            Munchansen by Proxy sendromu DSM-V tanı kriterlerine göre ele alındığında, Dee Dee’nin bu tanı kriterlerine paralel davranışlar sergilediği gözlemlenmiştir. Dee Dee, kızında oluşan diş çürümesinin nedenini, tıbbi yetkinliğe sahip olmamasına rağmen reflüden oluşan mide asidinden gerçekleştiği gerekçesi ile Gypsy’nin doktoruna sunmuştur. Sonrasında kızının tüm dişlerini çektirmiştir. Bu durumda, sendromun temel özelliklerinden biri olan, bir başkası üzerinde fiziksel ve psikolojik olarak gerçekte olmayan hastalık belirtileri çıkarma veya bu kişilere fiziksel zarar verme eğilimi gözlemlenmiştir. Dee Dee’nin, komşularına ve medyaya kızını, şeker alerjisi, lösemi, astım ve kas distrofisi gibi birçok hastalığa sahipmiş gibi göstermesi sendromun semptomlarından biri olan, kişinin bir başkasını, çevresindekilere hasta, engel sahibi veya yaralı olarak sunmasına örnek olarak gösterilebileceği düşünülmüştür. Bu sendroma sahip kişilerde, diğer kişilerden çıkar elde etme amacı olmaksızın, yanıltma eyleminin varlığı görülmektedir. Dee Dee’nin kızını, diğer insanların yokluğunda bile tekerlekli sandalye kullanmaya zorlaması bu kritere örnek olarak gösterilebileceği düşünülmektedir. Dee Dee’de, yukarıdaki semptomlar haricinde belirgin bir psikolojik bozukluk, tarafımızca gözlemlenememiştir (American Psikiyatri Birliği, 2013).

  1. Sonuç

Bu çalışmada, Gypsy karakterinin Munchausen by Proxy sendromuna sahip annesi Dee Dee ile olan ilişkisi Mahler’in ayrılma-bireyleşme kuramı kapsamında incelenmesi amaçlanmıştır. Dee Dee karakterinin kızı Gypsy’e olan davranışlarının nedeni ve bu sendromun ortaya çıkış sebebininin daha iyi anlaşılabilmesi için Dee Dee’nin annesi Emma ile olan ilişkisi de ek olarak incelenmiştir. Gypsy’nin doğumu sırasında Dee Dee ve Emma arasında gergin bir ortamın oluşmasının Dee Dee’nin anneliğine zarar verdiği düşünülmüş bu nedenle, Gypsy’nin gelişimini de olumsuz yönde etkilediği sonucuna varılmıştır. Ayrıca Dee Dee’nin Gypsy’e bakım veren rolünde kalabilmek için kızıyla olan ilişkisini simbiyotik alanda tutmaya çalıştığı ve kızını da buna zorladığı yorumu yapılmıştır. Ayrıca, Dee Dee’nin çalışma boyunca bahsedilen engelleyici ve müdahaleci davranışlarına rağmen Gypsy’nin hayatında yeni şeyler keşfetmek istemesi ve bireyleşmeye çabaladığı gözlemlenmiştir. Gypsy bu keşifler ve bireyleşme için Dee Dee’yi engel olarak görmüş ve bağımsızlığı için annesinin sevgilisi Nick tarafından öldürülmesini sağlamıştır. Fakat, Gypsy’nin annesi öldükten sonra da bireyleşme sürecindeki sorunlarının devam ettiği sonucuna varılmıştır.

Çalışma boyunca Gypsy’nin değerlendirmesinde ayrılma bireyleşme kuramı esas alındığı için, karakterin farklı teoriler bağlamında incelenmesinin literatüre katkı sağlayabileceği düşünülmüştür. Ek olarak The Act dizisinin anneanne Emma ve Dee Dee’nin ilişkileri bakımından gözleme açık olması, gelecek çalışmalarda ikilinin ilişkisi temel alınarak bir bireyde Munchausen by Proxy sendromunun nasıl oluşacağına dair araştırmalar yapılabileceği önerisini getirmiştir.


 

 

 

 

 

 

 

 

 

Summary

Evaluation of Gypsy Rose Blanchard with Mahler’s Separation Individuation Theory in the context of Munchausen by Proxy Syndrome

 

Emine Ebrar Atalay

Kaan Kalkan

Kübra Demirkapı

Mehmet Ertuğrul Erdem

Nimet Yener

Suna Pilavcı

Merve Topcu

 

Çankaya University

Faculty of Arts and Sciences, Department of Psychology

 

  The aim of the study is to evaluate the main character Gypsy’s life experiences and actions in accordance with Mahler’s Separation-Individuation Theory and to focus on the relationship with his mother Dee Dee Blanchard which all can be seen in “The Act” series. 2019 true crime drama emphasizes on the mother-daughter relationship of the Gypsy and Dee Dee and the literal separation of the Gypsy after the death of her mother. In the series it was observed that Gypsy have been physically and emotionally abused by her mother Dee Dee who considered to have Munchausen by Proxy syndrome. In parallel with the syndrome’s features, Dee Dee makes her daughter and everyone around them to believe Gypsy’s supposed illnesses, disabilities and her age that is intentionally lowered by Dee Dee herself. Addition to these abuses, Dee Dee purposefully restricts Gypsy’s relations with other and refuses her autonomy all together by not allowing Gypsy to talk for herself. These abuses and restrictions hypothetically led Gypsy’s action of killing his mother with the help of her boyfriend and them being sentenced. In this context, Gypsy’s life experiences and the others influence on her were examined in the scope of Mahler’s stages of Separation-Individuation theory. Gypsy’s difficulties in separating from her mother, Dee Dee’s actions of inhibiting her daughter and occurrences because of these complications, considered to be a good reflection of the Mahler’s Separation-Individuation theory. According to Mahler, baby’s relationship with the primary caregiver influences the psychological birth and development of the personality which establishes within 36 months after the actual birth. Mahler developed her theory by structuring a new developmental perspective on Freudian ground psychodynamic approach. Categorically divided Separation-Individuation process has two primary and four main substage which are called: autistic, symbiotic and differentiation/hatching, practicing, rapprochement and object constancy. Along evaluations to these substages, it was concluded that Dee Dee’s restraining attitudes against her daughter cause Gypsy to not have a sense of secure individuality. Dee Dee’s restricting behaviours and making her daughter incompetent, metaphorically and literally can be summarized in her not letting her daughter act for herself throughout the series. Even though, this care behaviour can be seen in the primary symbiotic substage of the Separation-Individuation, it was observed that Dee Dee use care behaviour maladaptively and selfishly. Mahler’s hatching behaviour which is defined as baby’s perception change from inside to outside, can be seen in Gypsy’s realization of her mother’s lies about her being ill and disabled. This realization seems to influence Gypsy’s curiosity towards outside world. Gypsy’s continues realization of her mother’s lies led her to oppose Dee Dee’s sanctions toward her, which then influence her to walk freely even though she mainly uses wheelchair to move around her. This idea of newly discovered free upright locomotion and its effect on child’s curiosity towards outside world can also be seen in practicing substage of Separation-Individuation theory. It was hypothesized that Dee Dee’s interference on her daughter’s Separation-Individuation process cause Gypsy’s forceful attempts toward separation which ended up with she and her boyfriend killing Dee Dee. Also, it was observed that this action may be caused from Gypsy’s fear of not being free just as phenomenon of rapprochement substage, fear of reengulfment. After Dee Dee’s death, Gypsy’s lack of ambivalence toward her mother hypothetically indicates her failing at object constancy. Dee Dee and her mother Emma’s relationship was briefly showcased in the series. Emma’s consistent accusations of Dee Dee being incompetent may also affect his excessive care. It was suggested that their relationship dynamics of Emma’s constant humiliation toward Dee Dee may be a risk factor for Dee Dee’s development of Munchausen by Proxy syndrome. In conclusion, it was suggested that Dee Dee’s excessive interferences toward Gypsy’s Separation-Individuation process cause her forceful separation attempts which ended up with her killing Dee Dee.

 

 

 

 













 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynakça

 

Adshead, G., & Bluglass, K. (2001). Attachment representations and factitious illness by             proxy: relevance for assessment of parenting capacity in child maltreatment. Child Abuse Review, 10(6), 398–410.

Adshead, G., & Bluglass, K. (2005). Attachment representations in mothers with abnormal illness behaviour by proxy. The British journal of psychiatry, 187, 328–333.

Ainsworth, Mary D. S. Patterns of Attachment: A Psychological Study of the Strange Situation. Hillsdale, N.J: Lawrence Erlbaum Associates, 1978. Print.

American Psikiyatri Birliği. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Beşinci Baskı (DSM-5), Tanı Ölçütleri Başvuru elkitabı’ndan (çeviri ed. E Köroğlu) Ankara, Hekimler Yayın Birliği, 2013.

Amato, P. (1994). Father-Child Relations, Mother-Child Relations, and Offspring Psychological Well-Being in Early Adulthood. Journal of Marriage and Family, 56(4), 1031-1042. doi:10.2307/353611

Bell, S. M. (1970). The development of the concept of object as related to infant-mother attachment. Child Development, 41(2), 292–311.

Blum H. P. (2004). Separation-individuation theory and attachment theory. Journal of the American Psychoanalytic Association52(2), 535–553.

Brody, S., & Axelrad, S. (1966). Anxiety, socialization, and ego formation in infancy. The International journal of psycho-analysis47(2), 218–229.

Demircioğlu, Z, Demir, K, Fuçular, E, Sülüngür, O, Yalçın, S, Topcu, M. (2018). Mahler’in Ayrışma-Bireyleşme Kuramına Göre Küçük Kara Balık Kitabı’nın İncelenmesi. AYNA Klinik Psikoloji Dergisi, 5(2), 72-93. 

Freud, S. (2015). Beyond the pleasure principle. Dover Publications.

Gabbard, G. O., Litowitz, B. E., Williams, P. (2015). Psikanaliz Temel Kitabı. (Özakkaş, T., Çev.) İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları 176

Galvin, H. K., Newton, A. W., & Vandeven, A. M. (2005). Update on Munchausen syndrome by proxy. Current opinion in pediatrics17(2), 252–257.

Greenacre, P. (1958). Early physical determinants in the development of the sense of identity. Journal of the American Psychoanalytic Association, 6, 612–627. 

Heimann P. (1966). Comment on Dr Kernberg's paper. The International journal of psycho-analysis47(2), 254–260.

Karen, B. Rosenbaum, Susan Hatters Friedman and Nichole Galley Journal of the American Academy of Psychiatry and the Law Online December 2019, 47(4) 534-536.

Koç, M. (2004). Gelişim Psikolojisi Açısından Ergenlik Dönemi ve Genel Özellikleri. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1(17), 231-238. 

Kohut, H. (1971). The analysis of the self: A systematic approach to the psychoanalytic treatment of narcissistic personality disorders. University of Chicago Press.

Mahler, M. S., Pine, F., ve Bergman, A. (2003). İnsan yavrusunun psikolojik doğumu. (A. N. Babaoğlu, Çev.) İstanbul: Metis Yayınları

Mahler, M. S., ve McDevitt, J. B. (1980). The separation-individuation process and identity formation The Course of Life, 1, 395-406.

Mahler, M. S., & McDevitt, J. B. (1980). Ayrılma–Bireyleşme Süreci ve Kimlik Oluşumu (B. Okci, Çev.).

McDevitt, J. B. (1975). Separation-individuation and object constancy. Journal of the American Psychoanalytic Association, 23(4), 713–742.

Meadow R. (1982). Munchausen syndrome by proxy. Archives of disease in childhood57(2), 92–98.

Murray, J. B. (1997). Munchausen Syndrome/Munchausen Syndrome by Proxy. The Journal of Psychology, 131(3), 343–352.

Özgürdal, B, Doğan, B, Arıcan, Ö, Taşın, E, Kızılkaya, B, Topcu, M. (2018). Alice Karakterinin Yaşantılarının Mahler’in Kuramına Göre Ben Gelişimindeki Rolü. AYNA Klinik Psikoloji Dergisi, 5(1), 50-65.

Tunçeli, H , Zembat, R . (2017). Erken Çocukluk Döneminde Gelişimin Değerlendirilmesi ve                 Önemi. Eğitim Kuram ve Uygulama Araştırmaları Dergisi, 3 (3) , 1-12 .

 

Uçar,G., & Eker, E. (2018). Ağrı/Patnos Özelinde 12. Sınıf Öğrencilerinin Ayrışma Bireyleşme Düzeylerinin Bazı Demografik Değişkenlere Göre İncelenmesi.

Winnicott, D. W. (1969). The use of an object. The International Journal of Psychoanalysis, 50(4), 711–716.

Winnicott, D. W. (1956), Primary maternal preoccupation. In: Collected PaPers: Through Paediatrics to Psycho-Analysis. New York: Basic Books, 1958, pp. 300-305.

Yurteri Tiryaki, A, Baran, G. (2017). Bir Çocuk İstismarı Türü Olarak “Munchausen by   Proxy”. Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi, 6(1), 107-124.

Bu makale 16 Şubat 2022 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Psk. Nimet Yener

Psikolog Nimet Yener Çankaya Üniversitesi İngilizce Psikoloji bölümünü şeref derecesi ile tamamlamıştır. Lisans eğitimi esnasında gönüllü çalışmalar yaparken, DATEM/ Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu tarafından Panik Bozukluk ve Agorafobi, Sosyal Kaygı Bozukluğu, Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Obsesif-Kompülsif Bozukluk, Yaygın Kaygı Bozukluğu ve Majör Depresyon gibi psikolojik sorunların tedavisinde kullanılan Bilişsel Davranışçı Terapi uygulayıcı eğitimini tamamlamıştır.             Lisans eğitiminden sonra Türk Psikologlar Derneği Tarafından düzenlenen Wechsler Çocuklar için Zeka Ölçeği-4  (WÇZÖ-4) uygulayıcı eğitimini almış ve süpervizyon çalışmalarını tamamlayarak WÇZÖ-4 uygulama yetkinliği kazanmıştır. Bu kapsamda çocuk gelişim ve zeka değerlendirmeleri alanında hizmet vermektedir.             Türk Psikologlar Derneğinin Travma, Afet ve K ...

Psk. Nimet Yener
Psk. Nimet Yener
Ankara - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube