Depresyon kader midir?

Depresyon kader midir?

DEPRESYON KADER MİDİR?

Birçok insan hayatının belirli dönemlerinde çökkün bir ruh haline sahip olmuştur. Bu gibi zamanları bazen yorgunlukla ilişkilendir bazen bir olay sonucunda oluştuğuna kendimizi inandırır bazense ortada hiçbir şey yokken neden böyle hissediyorum diye sorgularlar. Yaşanılan her çökkün ruh haline depresyon demek mümkün değildir. Herkes tarafından bilinen ve kabul görmüş çeşitli belirtileri olmakla birlikte belirli bir duygunun içinde bulunma durumunu çeşitli kalıpların ve “depresyon” gibi direkt tanıların içine sokmanın doğru olmadığını düşünmekteyim.

Depresyon kader midir?

Bazılarına göre evet. Yapılan birçok araştırma sonucunda depresyonun kalıtsal özelliklerinin bulunduğuna ulaşılmıştır. Bunun yanı sıra aşağıda da değinecek olduğum erken çocukluk dönemindeki ebeveyn ilişkileri ve bunların sonucunda oluşan kendiliğin çok önemli bir payı bulunmaktadır. Bu noktada depresyonun bir nevi ebeveynlerimiz ve diğer erken çocukluk dönemi ilişkilerimiz sonucunda oluşan, daha doğru terimle “oluşturulan” bir kader olduğu gerçeğine ulaşabilmekteyiz.

Çocukluk Dönemi İlişkilerinin Depresyon Üzerindeki Etkisi

Psikoloji ile biraz içli dışlı olan herkesin ismini duymuş olduğunu düşündüğüm Freud, depresif eğilimleri bulunan kişilerin erken dönemde yaşadıkları kayıplara değinmektedir. Bu anne-baba ya da aile içerisinden birinin ölümü ile açıklanabilmesinin yanı sıra sembolik bir ayrılığı da temsil etmektedir.

Kişiliğin önemli bir bölümü 6 yaşa kadar oluşmaktadır. Bu dönemde çocukta ayrılık adına yaşanılabilecek en büyük travmalardan birisi en önemli ihtiyaçlarından biri olan “emme ihtiyacı”ndan yani anne memesinden mahrum bırakılması, çok erken ya da ani bir sütten kesme döneminin yaşanmasıdır. Yetişkinlik hayatınızda çok sevdiğiniz bir insanı hatta bir nesneyi kaybettiğinizde bu kadar yoğun bir üzüntü yaşıyor ve çökkün bir ruh haline bürünüyorken bunu henüz 6 aylıkken yaşamış olabileceğinizi bir düşünün?  Bu dönemde çocuk tüm doyumunu ve hazzını ağız yoluyla karşıladığı için yetişkinlikte depresif karakterlerde ağız yoluyla oluşan alışkanlıkların çok yoğun olduğunu gözlemlemekteyiz.  Genelde çok kilolu insanların, alkol, sigara gibi ağız yoluyla oluşan bağımlılıklara sahip insanların depresif kişiler olması bir tesadüf müdür? Tartışılır…

Çocuğun kendisini algılayış biçimi büyük oranda ailenin ona aktardıklarıyla bağlantılıdır. Bunun sonucunda çocuğa erken dönemlerde “Senin yüzünden böyle oldu.” “Sürekli seninle ilgilenmemi nasıl beklersin?” gibi onun kendiliğini kötü olarak tanımlayacak söylemler çocuğun zihninde birikir ve kendisini gerçekten öyleymiş gibi algılar. Depresyonda olan bireylerin büyük çoğunluğunda “kendini suçlu hissetme, kendini suçlama” eğilimi görmekteyiz. “Ben ona bu kadar kötü davranmasaydım ayrılmazdık. “ “Hepsi benim yüzümden oldu.” Yukarıda bahsetmiş olduğum memeden kesilme dönemi de bunun üzerinde önemli bir etkiye sahip olmaktadır. Bebek henüz annenin neden ona en çok zevk veren şeyden kendisini mahrum bıraktığını anlayabilecek zihinsel güce sahip olmamakta ve ben bir şey yapmış olmalıyım ki bu sona erdi düşüncesine sahip olmaya başlamaktadır. Bu durumda bir terkeden vardır fakat bu çocuk için en güvendiği nesnedir. “Kötü” olarak nitelendirilebilecek bir deneyimi çocuk kendi benliğine aktarır ve kötü duygu, “kötü ben” imgesi çocuğun zihninde artmaya başlar. Yerleşik bir düşünce haline geldiğinde ise yetişkinlik hayatında depresif bir karakter olarak kendisini göstermektedir. Bunu yaşamış olan bireyler yetişkinlik hayatında tıpkı anne sütünün onu aniden terketmesi gibi sürekli bir terkedilmekten korkma duygusuyla karşı kaşıya kalmaktadırlar. Bu durumu sürekli iyilik yaparak, iyi olarak, iyi gibi görünerek telafi etmeye çalışmaktadırlar.

Çocukluk dönemlerinde yaşanılanların depresyonu bir kader yapma olasılığını arttıran diğer etken ise ebeveynlerin üzüntü duygusunu inkar etmesidir. Çocuk özellikle ebeveynlerin duygularının ne yönde olduğuna dair yoğun bir farkındalığa sahiptir. Eğer ki ebeveynler ve diğer bakıcılar üzülmesi gereken durumlarda bunu inkar edip hiçbir şey yokmuş gibi davranır ve bu yönde model olursa çocuk üzüntü duygusunu tehlikeli bir durum olarak algılamaya başlar ve “Annem üzülmüyorsa ben de üzülmemeliyim.” Gibi bir düşüncenin içine girerek duygularını bastırmayı öğrenmektedir.

 Bunun bir diğer yolu ise çocuk üzüldüğünde ona aşağılayıcı tepkilerde bulunmaktır. Çocuk ağladığında “ağlamayı kesip” kendi sorununun üstesinden gelmesi gerektiği gibi aşağılayıcı ithamlarda bulunmak hem çocuğun incinebilir yanlarını saklaması yönünde bir duygu oluşturmakta hem azarlayan ebeveyni içselleştirmesine(birisi her üzüldüğünde böyle bir tepki verilmelidir gibi) neden olmakta hem de kendisinin “üzülen” ve bunun sonucunda aşağılanan yönünden nefret etme gibi duyguları doğurabilmektedir. Bu durumda “üzülmek” gibi kendisini kötü hissettiren bir duyguya sahip olan çocuk bunun üzerine bir de ebeveyni tarafından reddedilmek duygusunu taşımaya başlamakta ve bu onun için ağır bir yük haline gelmektedir.

Biriken, bastırılan her duygu ruhunuza ağırlık yapmakta ve yaşamın hangi döneminde olursa olsun bir yolla karşınıza çıkmaktadır. 15 gün boyunca hiç dinlenmeden, vücudunuzu rahat ettirmeden sürekli olarak yoğun bir tempoda çalıştığınızı düşünün. Bir süre sonra muhtemel hiçbir şey yapmaya dermanınız kalmayacak, kendinizi çok kötü hissedecek, mutsuz ve yorgun olacaksınız. Peki aynı durumu ruhunuzun yaşamış olma ihtimali neden bu kadar korkutucu gelmiyor?

Çocukluğunuzdan beri her kötü duyguyu bir şekilde almak ve bastırmak zorunda kaldığınızı düşünün, bedeniniz bu kadar yoğun çalışmaya nasıl tepkiler verecekse ruhunuz da buna aynı yoğunlukta tepkiler verecektir. Nasıl ki bedenen yorgunluğunuz ruhunuzu önemli derecede çökkün hissettiriyorsa ruhunuzda biriken tüm bu kötü duygular da bedensel tepkiler verecek ve bir süre sonra hiçbir şey yapmak istemeyecek duruma gelebileceksinizdir. Sonrasında da depresyondayım diyeceksinizdir…

Yorgun oluşunuzun sebeplerini bu kadar matematiksel açıklayabilirsiniz. Çok çalıştım ayaklarım ağrıyor demekle kötü duyguya çok fazla maruz kaldım, çok kötü hissediyorum demek birebir aynıdır.

Bedeninizle ilgili bir sorunda nasıl ki hemen doktora gidiyorsanız depresyon tedavisi için de bir psikolog desteği almanız gerekmektedir. Dinamik Psikoterapi depresyon tedavisi için en etkili yöntem olarak görülmektedir.

Bedeninizle ilgilendiğiniz kadar ruhunuzla da ilgilenmeniz dileğiyle…

Psikolog Gizem Anlama

Bu makale 17 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Psk. Gizem Anlama

Etiketler
Depresyon nedir
Psk. Gizem Anlama
Psk. Gizem Anlama
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube