Oyun oynama davranışı en ilkel davranışlardan biridir. Özellikle ilkel avcı ve toplayıcı toplumların sosyolojik yapılarında oyun, avlanmanın ve toplanmanın çocuk tarafından icra edilen eğlenceli bir öğrenme biçimiydi.
Çocuk oyun oynarken gerek yetişkinlerin gerekse genel anlamda sosyalin davranışlarını gözlemleyerek (evcilik, askercilik, doktorculuk vb.) taklit ve model alma esasına dayalı grupla veya ferdi faaliyetlerde bulunurlar. Nitekim Amerika Birleşik Devletleri’nde Dexter Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre drama veya oyun gibi interaktif öğrenme modellerinin kullanılması, sözel veya okuyarak öğrenilen bilgiye nazaran bilginin akılda daha fazla kalıcı olmasını sağladığı tespit edilmiştir. Beşeri ilişkilerin taklit edildiği bu tür oyunlarda çocuk, sosyal içinde nasıl davranmasından tutun, dürtü ve davranış kontrolüne, empati kurma becerisinin geliştirilmesinden tutun soyut ve somut kavramlara kadar birçok mental ve davranışsal kazanımlar sağlar.
Öte yandan hızla gelişen toplumlarda sosyolojik olarak incelenmesi gereken başka bir konu vardır: Uydu kentler ve metropoller. Değişen ekonomik, teknolojik, kültürel ve siyasal zeminler bizlerin geçirdiği çocuklukla, çocuklarımızın geçirmekte oldukları süreci birbirinden anlamlı düzeyde ayırmaktadır. Hatta bir zamanlar mahallenin tek televizyonlu veya radyolu evi varken şimdi, yüksek teknolojik ürünü dev ekranlı LCD televizyonlu ve internete girebilen buzdolaplı evler var olmaktadır. Bunlara ek olarak sarı telefon kulübesinden ve kasetçalardan, I-Pad ve I-Phone’ a geçiş yapıldı. Ancak bu tozpembe teknolojik ürünlerinin birtakım getirileri oldu: Yalnızlaşma. Bu yalnızlaşma özellikle çocuklarda sosyal iletişimi ortadan kaldırarak sınırsız bir dünyada kaybolmalarının sonucu olarak kendisini gösterdi. İlk Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde İnternet Bağımlılığı Polinkinliği’nin kurulması da tüm bu metamorfozların bir tezahürü niteliği taşımaktaydı aslına bakıldığında.
Tüm bunların ikincil olumsuz kazançları ise gelişim sürecindeki çocukların birbirileri arasındaki ilişkiler, sanal (çizgifilm, bilgisayar oyun karakterleri vb.) modellemelerden öğrendikleri davranışlarla aşırı koruyucu veya ilgisiz ailelerin telkinleri altındaki davranış kalıpları arasında çocukların sıkışmalarına neden olabilmekte, bu sıkışmadan çıkan gerilim ise düzen bozma, saygısızlık, kurallara uymama, nevrotik bağırmalar ve hareketler gibi sonuçlara yol açabilmektedir.
Bu nedenden ötürü, çocukların sosyal içinde daha sağlıklı iletişim kurmaları, dürtü kontrol, sıra bekleme, enerji sarfiyatı, iş birliktelik, uyum, kazanma/kaybetme gibi birçok davranışı öğrenmeleri için çocukların sosyal oyunlar oynamaları teşvik edilmelidir. Her ne kadar piyano, bale, yüzme gibi sporlar sosyal aktivite olarak geçse de münferit icra edilmekte ve farklı kazanımlar elde edilmektedir. Dolayısıyla çocukların oyun kurma ve oyun tamamlama dâhil arada kalan tüm kazanımları sağlamaları için onlara ortamlar yaratılmaya çalışılmalıdır. Çünkü daha oyun kurmayı bilmeyen bir çocuğun gelecekte bir aile, iş hatta ülke kurmaya kalkması talihsizliklere yol açabilir.
Alkım Seven
Nöropsikolog