Boşanmış/ayrılmış ailelerden gelen genç yetişkin kadınların karşı cinsle ilişkileri ve evliliğe yönelik tutumları

Boşanmış/ayrılmış ailelerden gelen genç yetişkin kadınların karşı cinsle ilişkileri ve evliliğe yönelik tutumları
Evcilik oynarken küçük kızların sık sık tekrarladıkları “evlendiler ve sonsuza kadar…”senaryosu bozulursa ne olur?                                              
Son yıllarda artan sayıdaki ayrılmalar ve boşanmalar sonucu, Türk aile yapısı önemli değişimlerden geçmektedir. Aile yapısındaki değişikliklerle ilgili olarak yapılan araştırmaların pek çoğunun sonuçları, boşanma/ ayrılmanın başta çocuklar ve ergenler olmak üzere tüm aile bireylerinin üzerinde olumsuz etkiler bıraktığını vurgular.  Akademik ortamlarda yaşanan zorluklar, davranış problemleri, duygu durumu bozuklukları ve kaygı bozuklukları boşanmanın/ayrılmanın çocuk üzerindeki olumsuz etkilerinin göründüğü belli başlı alanlardır.  Bazı aileler için ve boşanma/ ayrılmanın kısa dönemdeki sonuçları düşünüldüğünde, bu sonuçlar doğru olarak düşünülebilir. Fakat, bu sonuçları genellemek çeşitli sebeplerle uygun olmaz. Birincisi, boşanma/ ayrılma ile ilgili yaşantı o kadar karmaşık bir olaydır ki,  bu yaşantının çocuklar, ergenler ve diğer aile bireyleri üzerindeki etkisini tümüyle kavramak zordur. İkincisi, boşanmış/ayrılmış ailelerin her biri kendine özgü özellikler taşımaktadırlar. Bu sebeble, bütün aileleri  kapsayan benzerlikleri bulmak zordur. Aynı şekilde, boşanmamış/ayrılma yaşamamış aileler de, kendi aralarında çeşitlilik gösterirler. Son olarak, beklentilerin aksine, bazı araştırma sonuçları, ayrılmış/boşanmış ailelerin ve ayrılmamış/boşanmamış ailelerin birbirlerine benzediği alanlar olduğunu da ortaya koymuştur.


Boşanmanın/ ayrılığın etkilerini tam olarak kavrayabilmek için, ayrılığın/boşanmanın uzun süre sonra gözlemlenebilecek etkilerini, boşanmadan/ayrılmadan hemen sonra görülebilecek etkilerinden ayırt etmek gereklidir. Romantik ilişkilere yönelik tutumlar ve  evliliğe yönelik beklentiler ise, ailedeki bozulmanın uzun süreli etkilerini görebileceğimiz alanlardır. Uzun vadeli çift ilişkilerine, evlilik ilişkilerine ciddi gözle bakacak, kendisi ve diğerleri için bunu değerlendirebilecek yaş dönemi genç yetişkinlik olduğu için, literatür taramasında bu yaş dönemindeki kadınlara odaklanıldı.


“Ömür boyu seveceğim ve sevileceğim bir evlilik ilişkisi yaşar mıyım?”


Genç yetişkinlik dönemine giriş, kabaca 18-23 yaşlarıdır. Ailedeki ayrılma/ boşanma kaç yaşında yaşanmış olursa olsun, kişi genç yetişkinlik dönemine girdiğinde, romantik ilişkilerini ve gelecekteki olası evlilik ilişkisini düşünmeye başlar. Karşı cinsle ilişkilerin yoğun olarak değerlendirildiği bu yaş döneminde, kendi ailesindeki boşanmayı/ ayrılmayı, öncesinde ve sonrasında yaşananları düşünen genç yetişkin, çoğu zaman farkında olmadan o dönemde yaşananların etkilerini kendi ilişkilerinde tekrar yaşantılar (Franklin, Janoff-Bulman, & Roberts, 1990).


Bu konuyla ilgili olarak yapılan araştırmalar, birbirinden farklı sonuçlar ortaya koymuşlar. 


Flört etme davranışlarıyla ilgili yapılan araştırmalarda,boşanmış ve ayrılmış ailelerden gelen ergen kızların, karşı cinse daha fazla ilgi gösterdikleri (Heatherington, 1972), daha erken yaşta karşı cinsle ilişkiye başladıkları (Glenn & Kramer, 1987), karşı cinsle ilişkilerinde çok kırılgan oldukları, ilişkilere yönelik yoğun kaygılar taşıdıkları (Booth, Brinkerhoff, & White, 1984) bulunmuş.


Türkiye’de ise, son yıllarda artan boşanma oranına rağmen, ailedeki boşanmanın ve ayrılmanın çocuklar üzerindeki uzun dönemli etkilerini araştıran araştırmalar çok azdır.Kılınç Kunt (2004)’un yaptığı araştırmada, Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyan boşanmamış/ayrılmamış ailelerden gelen 272 kız öğrencinin ve boşanmış/ayrılmış ailelerden gelen 37 kız öğrencinin oluşturduğu 309 kişilik bir örneklemin, karşı cinsle ilişkileri araştırılmıştır. Araştırma sonuçları, boşanmış/ ayrılmış ailelerden gelen genç yetişkin kızların,  flört etmeye diğer gruptakilere göre daha erken başladığını, mevcut bir romantik ilişkileri olduğunu, ilişkilerinde daha kararsız olduklarını ve daha az doyum yaşadıklarını, ilişkilerinin daha kısa süreli olduğunu ortaya koyar. Bu tür bulguların yanında, boşanma literatüründe, boşanmış/ayrılmış ailelerden gelen üniversitede okuyan kız öğrencilerle boşanmamış/ayrılmamış ailelerden gelen üniversite öğrencisi kız öğrencilerin romantik ilişkilerinin sıklığı ve devam etme süresi arasında bir fark bulamayan çalışmalar da vardır (Greenberg & Nay, 1982).


Wallerstein (1985), boşanmanın/ayrılmanın çocuklar üzerine uzun süreli etkisini anlayabilmek için,  farklı yaşlarda ebeveynleri boşanmış/ayrılmış 131 kişiyle 10 yıl süresince farklı dönemlerde görüşmeler yapmıştır. Araştırmanın 5. yılında, ergenlik dönemindeki kızlar, “yetişkinlik dönemine geldiklerinde anne babalarının evlilikte yaptıkları hatayı tekrar etmekten korktuklarını” ifade etmişler. Ergenlik dönemindeki boşanmış/ayrılmış ailelerden gelen kızların bu tür “kaygılarının”, genç yetişkinlik dönemlerine nasıl taşındığını anlamak için, 10. yıl tekrar bu kişilerle görüşme yapılmış. Yüz yüze yapılan görüşmelerde, bu genç kadınlar,  evlenmeden önce bile romantik ilişkilerinde zorluklar yaşadığını ifade etmişler. Bu grubun içindeki küçük bir grubu oluşturan,  19-29 yaşlarındaki boşanmış aileden gelen kadınların dörtte üçü de, romantik sevgiye inandıklarını, evlenmek istediklerini fakat geçmişte annelerinin yaşadıkları acıları yaşamaktan çok korktuklarını ve gelecekte kendi evliliklerindede başarısız olmaya yönelik kaygıları olduğunu belirtmişler. 


Wallerstein ve Blakeslee (1989) gelişimlerinin daha erken dönemlerinde akademik, sosyal ve duygusal olarak ailedeki boşanma/ ayrılmayla baş ediyor görünürken, romantik ilişkilerini daha ciddi olarak değerlendirdikleri genç yetişkinlik döneminde, bu kızların, kaygılarının ve korkularının yüzüstüne çıkmasını “uyuyan etki” olarak isimlendirmişler. Yıllarca içerde depolanmış olan keder ve kızgınlığın ilerdeki gelişim aşamalarında ortaya çıkması olarak tanımlanan “uyuyan etki”nin, birincil olarak kızları etkilediği çünkü yapılan pekçok araştırmada başlangıçta kızların erkeklere göre ailedeki boşanmaya/ ayrılmaya daha hızlı uyum sağlıyor göründükleri vurgulanır. Görüşme yapılanlar genç yetişkin kadınlardan birinin,  “babam gibi biriyle evlenmeye çok korkuyorum” sözleri bu yaş döneminde kendi duygularıyla ebeveynlerinin boşanması arasında bağlantılar kurduklarını ortaya koyar ( p. 61).


Yukarıdaki araştırma sonuçlarına benzer şekilde, Franklin ve diğerlerinin (1990) üniversitede okuyan kız ve erkek öğrencilerle yaptıkları araştırmada, ailesinde boşanma/ayrılma olan gençlerin, mevcut romantik ilişkilerinde partnerlerine güven konusunda, boşanmanın/ ayrılmanın yaşanmadığı ailelerden gelen gençler gibi benzer şeyler düşündükleri bulunmuş. Diğer yandan,  boşanmış/ ayrılmış ailelerden gelen gençlerin büyük çoğunluğu, gelecekteki olası evlilik ilişkilerini düşündüklerinde, eşlerine güvenmediklerini belirtmişler. Yaşamlarını etkileyen uzun süreli bir ilişkinin söz konusu olduğu evlilik ilişkisini düşündüklerinde, boşanmış/ ayrılmış ailelerden gelen genç yetişkin kadınların “kaygılı” oldukları sonucunu önceki araştırmaların bulguları da desteklemektedir ( Glenn  & Kramer, 1987).


Yukarıdaki bulgulara paralel şekilde, Kılınç Kunt (2004)’ün yaptığı araştırmadada, boşanmış/ ayrılmış ailelerden gelen üniversitede okuyan genç yetişkin kadınlar, boşanmamış/ ayrılmamış ailelerden gelenlerle kıyaslandığında, evlilikle ilgili daha olumsuz beklentiler taşıdıklarını belirtmişlerdir.


Evliliğe yönelik tutumlarda boşanmış ailelerden gelen ve boşanmamış ailelerden gelenler arasında fark bulamayan çalışmalar da vardır. Greenberg and Nay (1982)’in yaptığı çalışma sonuçlarına göre, boşanmış/ayrılmış ailelerden gelen kız ve erkek üniversite öğrenciler, boşanmamış/ayrılmamış ailelerden gelenlerle kıyaslandığında, evliliğe yönelik tutumlar konusunda bir fark göstermemektedir. Diğer yandan, boşanmış/ayrılmış ailelerden olanların diğer gruptakilerle kıyaslanınca,  boşanmaya/ayrılmaya daha olumlu baktıkları bulunmuştur. Bu tür bulguların sebebi de, aile içinde sürekli devam eden çatışmaların, boşanmayla/ ayrılmayla sonuçlanabileceğini gören ve bu sayede kendilerinin ve ebeveynlerinin rahatladığını deneyimleyen gençlerin,  ailede problemler arttığında mutsuz giden bir evliliğe yapışık kalmaktansa, boşanmanın/ayrılmanın bir alternatif olabileceğini düşünmeleri şeklinde açıklanabilir.  


Yukarıdaki birbiriyle çatışmalı görünen sonuçları bütünleştirmeye çalışırsak, ihtiyaç duyduğu ve bağlandığı ebeveynlerinin arasındaki ilişkinin bozulduğuna tanık olan kızlar,  pekçok düzeyde “kayıp” hissi yaşarlar. Yetişkin genç kadınlar, ebeveynlerinin boşanması/ayrılmasıyla kaybettikleri “güvenlik hislerini” kendi evliliklerinde bulmayı diledikleri halde, annelerinin ve babalarının evlilik ilişkilerinde ve boşanma/ayrılma sonrası yaşadıkları zorlukları onlarla beraber deneyimledikleri için, evlilikle ilgili olumsuz beklentiler içine girerler. Yukarıdaki araştırmaların bulgularına bakarsak, evliliğe yönelik olumsuz beklentiler, flört etme davranışlarını olumsuz etkilememiş gibi görünüyor. Bu sonuçlar da, ailede kaybettiği güvenlik hissinin, kimse için değerli olmadığı hissinin aksini kanıtlamak istercesine bazı boşanmış ailelerden gelen kızların, daha erken yaşlarda flört etmeye, daha sık flört değiştirmeye ve daha erken evlenmeye yönelme olasılıkları olabileceği şeklinde yorumlanabilir.   


Boşanmış/ Ailelerden Gelenlerle Psikoterapi Süreci


Psikoterapi sürecinde, genç yetişkinin ailedeki boşanma/ ayrılık öncesinde, sırasında ve sonrasında hissedilebileceği yoğun duygularını fark etmesi, ifade etmesi ve üzerinde çalışabilmesi için uygun bir ortam sağlanmalıdır.


Geştalt psikoterapi bakış açısına göre, içinde büyüdüğü ailede karşılanmamış ihtiyaçları ve bunların yarattığı hayal kırıklıkları, kızgınlıklar ve kayıp hisleriyle kişi tekrar temas edebilirse, kendi içinde geçmişten bugüne taşınan ve kapanmak isteyen döngülerini kapatması mümkün olabilir. Böylece, birey, tamamlanmamış meselelerini tamamlamak için kendini benzer yaşantıların içine tekrar tekrar sokmaktan özgürleşebilir ve yaşamında yeni döngüler içine girebilir.


Psikanaliz geleneğinin önde gelen kuramcılarından Melanie Klein’a göre de, geçmişte yaşadığı kayıp, kızgınlık, reddedilme yaşantılarının farkındayken, kişi terapi süreci içinde öfkesinin yanında onarıcı sevgisinin daha güçlü olduğunu hissedebilirse, hem kendi içinde huzura kavuşur hem de diğer kişilerle derin ve gerçek sevginin hissedilebileceği ilişkiler kurabilir ( Mitchell & Black, 1995).


Araştırma sonuçlarının Sınırları ve Öneriler


Bu yazıda yukarıda sunulan araştırmaların sahip olduğu  bazı sınırlar vardır.   Boşanmanın/ayrılmanın gerçekleştiği yaş, cinsiyet, ait olunan sosyo-ekonomik seviye, anne ve babayla boşanma öncesinde ve sonrasında yaşanan ilişkinin kalitesi, aile içinde boşanma/ayrılma öncesi ve sonrası süren çatışmalar, yeniden yapılan evlilikler gibi değişkenler yukarıda sunulan bazı araştırmalarda ve bu yazıdaki literatür araştırmasında dikkate alınmamıştır.


Bu sebeble, ilerideki zamanlarda, saydığımız değişkenlerin de dahil edildiği boşanma/ayrılma literatür taramalari yapmak, boşanmanın/ayrılmanın uzun dönem sonra görülebilecek etkileriyle ilgili daha ayrıntılı bilgilere ulaşmaya yardımcı olur. Bu yazıda   sunulan araştırma sonuçlarının yukarıda saydığımız sınırları olmasına rağmen, boşanmış/ayrılmış ailelerden gelen genç yetişkin kadınların, karşı cinsle ilişkileri ve evliliğe ilişkin tutumlarına yönelik kısıtlı da olsa bir bakış açısı elde edilebilmektedir.   
KAYNAKLAR


Booth, A., Brinkerhoff, D. B. & White, L.K. (1984). The impact of parental divorce on courtship. Journal of Divorce and Remarriage, 29, 83-91.
Franklin, K.M., Janoff-Bulman, R. & Roberts, J. E. (1990). Long-term impact of parental divorce on optimism and trust: Changes in general assumptions or narrow beliefs?. Journal of Personality and Social Psychology, 59 (4), 743-755.
Glenn, N.D. & Kramer, K. B. (1987). The marriages and divorces of the children of divorce. Journal of Marriage and the Family, 49, 811-825.
Greenberg, E. F. & Nay, W. R. (1982). The intergenerational transmission of marital instability reconsidered. Journal of Marriage and the Family, 44 (2), 335-347.
Hetherington, E. M. (1972). Effects of father absence on personality development in adolescent daughters. Developmental Psychology, 7 (3), 313-326.
Kılınç Kunt (2004). Ailedeki boşanmanın ve boşanmamış/ayrılmamış ebeveynler arasındaki çatışmanın genç Türk kadınlarının karşı cinsle ilişkileri üzerindeki etkisi. Yayınlanmamış master tezi, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul. 
Mitchell, S. A. & Black, M. J. (1995). Freud and beyond: A history of modern psychoanalytic thought. New York: Basic Books: 
Wallerstein, J.S. (1985). Children of divorce: Report of a ten-year follow-up of older children and adolescents. Journal of American Academy of Child Psychiatriy, 24 (5), 545-553.
Wallerstein, J. S. & Blakeslee, S. (1990). Second Chances: Men, women, and children a decade after divorce. New York: Ticknor & Fields.
 

Bu makale 14 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Psk. Dan. Hande Kılınç Kunt

Etiketler
Kadın
Psk. Dan. Hande Kılınç Kunt
Psk. Dan. Hande Kılınç Kunt
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube