Aşk mı Kontrol mü? Aşırı Kıskançlığın Gölgesinde İlişkiler

Aşkın doğasında bir miktar sahiplenme duygusu olsa da, bu duygu kontrolsüz bir kıskançlığa dönüştüğünde ilişkiyi beslemek yerine zehirlemeye başlar. Kimi zaman “seni çok seviyorum” cümlesinin arkasına gizlenen bu kıskançlık, partnerin özgürlüğünü kısıtlayan, sınır ihlallerine yol açan ve zamanla duygusal yıpranmaya neden olan bir hale dönüşebilir.
Aşırı kıskançlık çoğu zaman güven eksikliği, geçmiş travmalar veya değersizlik inancıyla beslenir. Kıskanan taraf, partnerini sürekli kontrol etmek, sosyal çevresinden uzaklaştırmak ya da başkalarıyla olan etkileşimlerini sınırlamak isteyebilir. Bu kontrol çabaları ise aslında “aşk” değil, “korku” temellidir: Kaybetme korkusu, aldatılma kaygısı ya da terk edilme endişesi.
Aşırı kıskançlığın ilişkideki etkileri zamanla ağırlaşır. Karşı tarafın kendini baskı altında hissetmesi, özgürlüğünün kısıtlanması ve her davranışının sorgulanması, ilişkiyi bir sevgi alanından çıkarıp duygusal bir hapishaneye dönüştürür. Bu tür kıskançlık, sevginin değil, kontrolün bir aracıdır.
Peki, ne yapılabilir?
İlk adım, kıskançlık duygusunun farkına varmak ve bunun altında yatan asıl inancı keşfetmektir. Kişi kendiyle yüzleşmeden, kıskançlığını partnerine dayatmaya devam ederse sağlıklı bir ilişki mümkün olmaz. İlişkide ise açık iletişim, güvenin yeniden inşası ve her iki tarafın da sınırlarına saygı duyması gerekir.
Unutulmamalı ki gerçek aşk, özgürlükle birlikte var olur. Partneri kısıtlamak değil, desteklemek; sorgulamak değil, anlamak gerekir. Aşırı kıskançlık, ilişkinin kalbinde sevgi değil korku varsa ortaya çıkar. Bu nedenle önce kendimizi, sonra ilişkimizi iyileştirmemiz gerekir.