Anne, Baba ve Çocuk


Çocuğunuz öfkeyle karşınıza dikiliyor ve size meydan okuyor mu? Onun nereye gittiğini bilmiyor, meraktan çatlıyorsunuz ve gelince de size hiçbir şey söylemek istemiyor mu? Evde hiçbir şey yapmak zorunda olmadığını, doğmayı kendisinin istemediğini ve bu sebepten sizin ona bakmakla yükümlü olduğunuzu söylüyor mu? İnanç ve değerleriniz çocuğunuzun inanç ve değerleriyle çatışıyor mu? İsteklerini yerine getirmediğinizden şikâyet ediyor mu? Bu soruların hepsine “hayır” cevabı verecek anne-babaların sayısı çok azdır. Çünkü her çocuğun çeşitli istekleri olur, davranışla ilgili veya hissî problemleri bulunabilir. Meselâ, arkadaşı veya kardeşiyle iyi geçinemez, sürekli yeni eşya veya giyim ister, okul ve ödevler sıkıcı gelir, sizin uygun görmediğiniz kişilerle arkadaşlık eder; hattâ yatma kalkma saati, yemesi, odasını düzenlemesi, hafta sonu ve boş zamanını nasıl değerlendireceği konularında anne-babasıyla anlaşamaz.
Bu tip problemler karşısında siz, ona emirler vererek yönlendirmeye mi çalışıyorsunuz? Uyarıp gözdağı mı veriyorsunuz? Yoksa nasihat edip, nutuk çekip, çözüm teklifleri sunup, ahlâk dersi mi veriyorsunuz? Ya da yargılıyor, suçluyor, tenkit ediyor ve aynı düşüncede olmadığınızı mı söylüyorsunuz? Veya ad takarak, alay ederek utandırıyor musunuz? Yoksa aynı düşüncede olduğunuzu belirtmeyi, övmeyi, her yaptığını desteklemeyi ve güven vermeye çalışmayı mı tercih ediyorsunuz? Veya onun davranış ve düşüncelerini analiz edip yüzüne karşı yorumlar mı yapıyorsunuz? Ya da onu oyalıyor, konuyu saptırıyor, sorular sorarak anlatmak istediklerini mi sınırlıyorsunuz?
Bu soruların en azından bazılarına “evet” demek ebeveynlere ters gelmez. Oysa bunlar anne-baba ile çocuk arasında iletişim kurulmasını engeller. Emir ve yönlendirme, çocuğa duygularının ve ihtiyaçlarının önemli olmadığını anlatır. O hâliyle kabullenilmediğini iletir. Bu ise çocuğu kırar, kızdırır ve düşmanca hareketlere sebep olur. Gözdağı vermek, çocuğu korkak yapar ve küstürür. Yerli yersiz ahlâk dersi verilen çocukta suçluluk duygusu uyanabilir. Hep nasihat etmek ve çözüm teklif etmek, çocuk için, “anne-babam benim çözüm bulma kabiliyetimin olmadığını düşünüyor” anlamına gelir. Böylece çocuk düşünmeye değil, anne-babasına bağımlı kalmaya yönelir ve aşağılık duygusuna kapılabilir. Çocuklar nutuk dinlemeyi de, hatalarının yüzlerine vurulmasını da sevmezler. Bunlar ona, onu küçük gördüğümüz, yetersiz bulduğumuz düşüncesini verir. Yargılamak, eleştirmek ve suçlamak, çocuklara kendisini yetersiz, aptal, değersiz hissettirir. Tenkit, çocuklarda sevilmedikleri duygusunu uyandırır. Ad takmak, alay etmek ve utandırmak, çocukların kişiliği üzerinde olumsuz etki yapar. Söylenenin tersini yapıp kendisini haklı çıkarmaya çalışabilir. Oyalamak ve konuyu saptırmak, onunla ilgilenmediğimiz, saygı duymadığımız ya da reddettiğimiz zannını uyandırır. Aşırı iltifat da çocuklar üzerinde olumsuz tesire sahiptir. Sürekli övülen çocuklar övülmediklerinde bunu kabul edilmeme veya yargılanma olarak algılayabilirler. Arkadaşlarının yanında övülen çocuk utanır ve rahatsız olur.
Anne babalar, çocuklarına nasıl bir eğitim verecekleri ve onlara nasıl davranacakları konusunda deneyimsizdirler. Bazen anne-babalar uyguladıkları yöntem konusunda çelişkiye düşerler. Çünkü, bütün diğer sanat ve meslekler öğrenildiği halde, yaşamın aşağı yukarı 20 yılını kapsayacak anne/baba mesleğini hiçbir okul öğretmemektedir. Dünün genç kız ve delikanlısı aniden bugünün anne ve babası olmuşlardır. Sanki aniden yaşlanmışlardır, sorumlulukları artmıştır ve aynı zamanda bir günden diğerine onlardan beklentiler de farklılaşmıştır; her şeyi bilen, bilmesi gereken, doğru hareket etmesi ve yanlış yapmaması gereken anne ve baba… Ve anne-baba rolü oynamaya başlarlar. Ancak rollerini kimse öğretmemiştir onlara. En geçerli güvence yine de kendi anne-babalarını, bir yakınlarını örnek almak veya okudukları yazı ve kitaplardan esinlenmektir.
O hâlde ebeveyn olarak ne yapacağız? Çocuklarla ilişkilerimiz neye dayanacak? Onları nasıl etkileyeceğiz? Etkili anne-baba eğitimi ile bu ve buna benzer sorulara sağlıklı cevap alınabilmesi mümkündür.
NEDEN AİLE EĞİTİMİ ?
Ailelerin eğitim sürecinde etkili bir biçimde yer almalarının çok temel gerekçeleri vardır:
Bunlardan en önemlisi, anne babaların çocuklarıyla en yoğun iletişim içinde olan bireyler olmalarıdır. Eğitim sürecinde ve çocukların gelişiminde anne-babaların gözlemlerinden ve görüşlerinden yararlanmak çocukların gelişimini kolaylaştırıcı bir anlam taşımaktadır.
Toplumumuza genel olarak bakıldığında özellikle annelerin eğitim düzeylerinin alt düzeyde olması onların çocuklarına gerek ev ortamında çeşitli beceriler kazandırmalarına gerekse okuldan beklenen akademik katkılara yeterince cevap vermemelerine yol açmaktadır. Aile katılım programları bu yönden yetişkin eğitim programı olarak da algılanmakta ve toplumda anne babaların özellikle de annelerin gelişimine önemli katkılar sağlamaktadır.
Ailelerin okulu tanıması, kendilerini bir parçası olarak hissetmesi, onların okul ve öğrenciler için kaynaklar araması için de fırsat sağlamaktadır. Ailelerin katılımında bir diğer gerekçe de çocuklarının akademik performanslarının, okulun akademik standartlarının da yükselmesine katkı sağlayacak olmasıdır.
Sınıf ve okul ortamı içerisinde ortak bir kültürün oluşması için ailelerin eğitim sürecine ilişkin bazı etkinlikleri ev ortamına taşımaları ve bunları geliştirmeleri de çok yararlı olacaktır.
Ailelerin çocukların gelişimi için en iyi ve etkili yolları, yöntemleri bulmak için çaba sarfetmektedirler. Ancak zaman zaman bu ip uçlarını bulmakta zorlanmaktadırlar.
Aile katılımı ile gerçekleştirilen etkinlikten hem aile hem çocuk yarar görmektedir.
Çocukların benlik algısı olumlu yönde etkilenmektedir.
Ailelerin okula ve eğitime karşı olumlu tutumlar geliştirmelerine yardımcı olmaktadır.