Yemek için mi yaşıyoruz yaşamak için mi yiyoruz?

Yemek için mi yaşıyoruz yaşamak için mi yiyoruz?

       Günümüzde besinleri elde etme olanakları kolaylaştıkça besin tüketim miktarı da buna paralel olarak artışa geçmiştir. Peki ya biz yaşamak için mi yemek yiyoruz yoksa yemek için mi yaşıyoruz? Bunun ayrımına varabilmek adına AÇLIK HİSSİMİZİ düşünce sistemimizin oyununa gelmeden değerlendirebilmeyi başarabilmeliyiz. Biyolojik açlık kendini yavaş yavaş gösterir ve bir tabak sebze dahi doymanız için yeterlidir. Duygusal açlık ise günün farklı saatlerinde kendini aşerme olarak belli eder. Yemek için yaşayan kişiler acıkma hislerini ‘ne yapsamda kendimi doyuramıyorum ağzım boş kalsın istemiyorum sürekli bir şeyler yemem gerektiği hissi ile savaşmak zorundayım ve bu hissle bir süre sonra başa çıkamadığım için sonun pişmanlık olduğunu bile bile yemeye devam ediyorum’ cümleleri ile tanımlarken yaşamak için yemek yiyebilen insanlar ‘ bir günde ortalama 3 öğün besin tüketiyorum bir öğünüm ile diğeri arasında ortalama 4 saat var ve ana besini tükettikten sonra canım bir şey istemiyor şeklinde tanımlarlar.

Yapılan araştırmalar sonucu acıkma hissini beynin duygusallığı yöneten bölümü ile bağlantılı olduğunu göz önünde bulundurursak yemek için yaşarken sürekli elimizin yağ, tuz ve şeker içeren besinlere gidiyor olmasının neden olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Çünkü bu besinler içeriğiyle ağrı kesici etkiye sahip opioid, mutluluk verici serotonin ve rahatlamanızı sağlayan cannabionoid hormonlarını harekete geçirmektedir. Tüketilen bu besinler en başlarda verdiği mutluluk sebebi ile kişiye çok iyi hissettirirken zamanla alışkanlık haline dönüşürler.

Sevgilinizle tartıştığınızda ağzınıza bir dilim bisküvi atıyorsanız, zamanla mutlu sonla biten tartışmanın sonunda bile tok hissetmenize rağmen kendinizi bisküvi yerken bulabilirsiniz. Besinler bu noktada sizin için yararlı değil aksine elinizi yaklaştırdığınızda yakabilecek harlı bir aleve dönüşmektedir. Duygusal durumu düzenlemek adına kullanılan bu silah bir süre sonra kişinin hayatında başa çıkamayacağı bir kısır döngüne dönüşür. Acil durum duyguları ortaya çıktığı anda kişi bunlarla mücadele etme yoluna gitmek yerine kolay yoldan kendini rahatlatmayı seçer. Bu durumun sonunda ise pişmanlık dağları kişiyi beklemektedir çünkü hem yaşanılan problem çözülmemiş hemde alınmaması gereken bütün yüksek kalorili yiyecekler vücuda sokulmuştur.

Açlığınız duygusal mı biyolojik mi nasıl anlaşılır?

Ruh doyurulmadıkça biyolojik açlığın gidermek ve biyolojik doygunluğa ulaşmak mümkün değildir. Bu noktada bizler yemek yeme davranışına başlamadan önce kendimizi dinlemeli ve açlık hissimizin nelerden kaynaklandığını yakalamaya çalışmalıyız. Peki biyolojik açlık mı hissediyoruz yoksa bu yeme davranışına duygusal rahatlama amacı güderek mi yaklaşıyoruz nasıl anlarız?

Biyolojik açlık;

 • Yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

• Sebzeden meyveye her türlü besinle yok etmeniz mümkün.

• Boyun altından başlayan bölgede etkisini gösteriyor (Karın guruldaması gibi...)

• Öğünlerden birkaç saat sonra başlıyor.

• Yemek yedikten sonra tamamen kayboluyor.

• Tatminkârlık sağlıyor.

Duygusal açlık;

• Bir anda ortaya çıkıyor.

• Genellikle belli yiyeceklere yöneliniyor.

• Boyun üstündeki bölgelerde etkisini gösteriyor. (Çikolata yemeyi hayal etmek gibi...)

• Son yediğiniz öğün ile hiçbir bağlantısı bulunmuyor.

• Tok olmanıza rağmen yemeğe devam etmek istiyorsunuz.

• Pişmanlığa neden oluyor.

Acıkmanın Psikolojik Temelleri

      İnsanlar doğum anlarından itibaren yemek yeme ihtiyacı ile karşı karşıyadır ve bu bireyler için hayati bir önem taşımaktadır. Fakat yemek yemek bebeklikten yaşlılığa kadar sadece fizyolojik ihtiyaçları karşılamak için yapılan bir davranış değildir. Bebeklik döneminde yemek yeme davranışının bir bebek için tek anlamı karın doyurmakla yani tokluk hissi dediğimiz his ile sınırlı kalmamaktadır. Açlığın doyurulmasıyla bebek, iyi ve güvende olduğu hissiyle tanışmış olur. Çünkü açlık en erken ‘acı çekme’ iken, tokluk en erken ‘rahatlamadır’. İşte yemek yeme ve her zaman tok kalma isteğinin temeli bu döneme dayanmaktadır.

      Bebeklik döneminde bir bebeğin açlığının zamanında giderilmemiş olması ya da ihtiyacından fazla giderilmiş olması yetişkinlik döneminde kişinin yemek yeme davranışı üzerinde etkili olmaktadır.

      Öte yandan bebeklik ve çocukluk döneminin dışında bireyin kilo almasının biyolojik, psikolojik ve sosyal sebepleri olduğu da unutulmamalıdır. Sağlıksız beslenme, yetersiz egzersiz, sosyal çevrede uyum zorluğu gibi birçok sebep ile kişi yeme davranışına olması gerekenden fazla yönelmiş olabilmektedir.

Yaşamak için yediğiniz günlerin gelmesi dilekleriyle..

Bu makale 15 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Op. Dr. Erol Vural

Op. Dr. Erol Vural, 1974 yılında Kırşehir'de dünyaya geldi. İlkokul ve ortaokul eğitimini Kırşehir Cacabey İlköğretim Okulu'nda tamamlayan Dr. Vural lise eğitimini ise Ankara Aydınlıkevler İnönü Anadolu Lisesi' nde aldı. Tıp eğitimine 1992 yılında  Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde başlayan Dr. Vural, 1998 yılında mezun olarak tıp doktoru unvanını aldı. İhtisasını Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi bölümünde sürdüren Dr. Vural, uzman doktor unvanını almasının ardından mecburi hizmetini 2004 yılında 2 yıl süreyle Erzurum Palandöken Hastanesi'nde gerçekleştirdi. Ardından İsveç Karolinska Üniversitesi'nde klinik fellowship olarak Obezite ve Metabolik Cerrahi alanında çalıştı. Sonraki mesleki yaşantısında İstanbul Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi' nde ve Esenyurt Devlet Hastanesi' nde görev yapan Dr. Vural, 2 ...

Etiketler
Obezite tedavisi
Op. Dr. Erol Vural
Op. Dr. Erol Vural
İstanbul - Genel Cerrahi
Facebook Twitter Instagram Youtube