Travma sonrası stres bozukluğu ve patolojiler

Travma sonrası stres bozukluğu ve patolojiler

Travma Nedir?
Travma; beklenmedik ve ani bir biçimde ortaya çıkan, kişiler için olumsuz olarak nitelenen yaşam deneyimleridir.

Genel olarak bakıldığında, yalnızca büyük olayların travma sonrası stres bozukluklarına sebep olduğu düşünülse de günlük olumsuz yaşam olaylarının travma sonrası stres bozukluklarına bağlı olarak daha fazla ruhsal probleme yol açtığı bilinmektedir. Farkında olmadığımız şekilde gün içerisinde onlarca kez travmatik etki doğuran olay yaşayabiliriz. Yakın çevremizdeki kişilerle (aile bireyleri, eş, arkadaş) iletişimde, iş hayatında ya da sosyal ortamlarda yaşanan sorunlar ve bunlara karşı iç dünyamızda ortaya çıkan duygular, bizler için oldukça travmatik olabilir.

Hangi Tür Yaşantılar Travmatik Etki Oluşturur?
Günümüzde travmalar; kaçınılmaz olarak ruh dünyamızın ayrılmaz birer parçası haline gelmiştir. Kimimize göre oldukça normal karşılanabilen olaylar kimimiz için travmatik bir etki yaratarak ruhsal dünyamızda derin izler bırakabilirler. Bu farklılığa neden olan şey; geçmiş yaşantılarımız, geliştirmiş olduğumuz hassasiyetler ve geçmiş yaşantılarımızdan günümüze miras kalan duygulardır.

Canlılarda Travma Tepkileri ve Biyolojik Yapı
Canlılar, biyolojik olarak iki farklı sinir sistemi tarafından yönetilirler. Bunlar; sempatik ve parasempatik sinir sistemleridir. Parasempatik hal, dinginlikteki huzur halidir. Bu;  güvenliğin, konforun, sıcaklığın, yeme içmenin tam olduğu anne rahmindeki denge halidir. Bu denge hali, açlık, nefes alamama gibi biyolojik parametreler nedeniyle bozulur ve sistem tehlikeye girer. Bu durumda da sempatik sistem devreye girer. İşte travmatik bir durum karşısında aktive olan sistem, sempatik sinir sistemidir. Bu sistem aktive olduğunda tüm canlılarda ortak olan 3 tür tepki görülür.

Bunlar; SAVAŞ, KAÇ ve DONUP KAL tepkileridir. Bütün canlılar, bir çatışma karşısında bu üç tepkiden birini verirler. Bu tepkilerden hangisinin verileceği, tamamen duruma bağlı olarak ortaya çıkar. Canlılar; bir çatışma anında eğer karşılarındaki gücü alt edebilecek kapasiteye sahipse, savaşma tepkileri verirler. Savaşacak kadar gücü yoksa ikinci bir seçenek olarak kaçma tepkisi verirler. Bu tepki kişiyi koruyan bir tepkidir ve işlevseldir. Eğer çatışma durumunda karşısındakini alt edecek kadar gücü ve kaçacak kadar vakti olmazsa son çare olarak donup kalma tepkisi verirler. Savaşamayacakları bir başka hayvan karşısında kaçamayacağını anlayan canlılar, ölü taklidi yaparlar. Ya da kaçtığı halde aslana yakalanan bir ceylanın yüzünde şaşkınlık ifadesini görürsünüz ve orada acı hissetmezler. Bu donup kalma tepkisidir. İnsanlar da tıpkı diğer canlılar gibi beklemedikleri ani bir travma karşısında savaşamadıkları ve kaçamadıkları durumlarda donup kalma tepkisi verirler.  Peki insanlarda donup kalma tepkisi nasıl ortaya çıkar?

Travma Karşısında İnsanlar Nasıl tepki Verir?
Özellikle çocukluk dönemi travmalarında çocukların verdiği tepkiler, donup kalma tepkisidir. Burada sistem, bizim çözülme-dağılma dediğimiz dissosiyatif hale geçer. Bu hal yaşanılan zamandan ve mekandan kendini soyutlayarak orada yapılanlar sanki kendine yapılmıyormuş gibi deneyimlemektir.  Yani yaşadıkları bu ağır travmayı; dağılma ve çözülme fenomeni ile dışsallaştırırlar. Bu tepki, tüm sistemi koruyucu bir işlev görür. Çünkü travmatik deneyim sırasında  dağılma ortaya çıkmaz ise bu yaşantı, tüm benliği ve ruhu parçalayacak bir etki oluşturur. Bu parçalanmanın önüne geçmek için sistem, böyle bir savunmayı otomatik olarak üretir. Bazı durumlarda travma o kadar şiddetlidir ki bu kişilerle konuştuğunuzda; olayı zihinsel hafıza kayıtlarında hatırlamayıp sadece beden hafızası dediğimiz bedensel hafızalarında ortaya çıkar. Bu durumda kendini kaybeder ve bedenleri travma yaşıyormuşcasına tepki verir. Ya da sanki çok normal bir olaymış gibi yaşanılan şeyi bilgi olarak anlatırlar fakat duygu olarak hiçbir şey yoktur. Aslında duyguyu hissetmeleri durumunda bu o kadar yakıcıdır ki kendilerini duygudan soyutlamışlardır.

Travmalar İnsan Zihninde Nasıl Depolanır?
Normal koşullarda yaşadığımız her şey; sağ beyin tarafından alınır ve beynin sol tarafına işlenmek sûretiyle hafıza kayıtlarına geçer. Ancak travma olarak nitelenen deneyimler,  bu işlemden geçirilemez. Bu durumda travmalar; yaşanılan olay, yer, kişiler, olayın duygusu gibi tüm bileşenleri ile bir paket halinde zihinde işlenmeden depolanmış olur. Hayatın sonraki dönemlerinde hafıza kayıtlarımızda işlenmeden depolanan bu yaşantılar, travma sonrası stres bozukluğuna neden olur ya da çeşitli semptomlarla kendini ortaya koyar.

EMDR (Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) Travmayı Nasıl Tedavi Eder?
EMDR; bu travmatik anıların işlenmesi yoluyla tedavi sağlar. İşlenmeden zihinde depolanan travmatik yaşantıyı açarak beynin çift yönlü uyarımıyla işlenmesini ve kişiyi rahatsız edici etkilerini ortadan kaldırmayı amaçlar. Bu bağlamda bakıldığında diğer terapi teknikleri ile karşılaştırıldığında EMDR’nin nörobiyolojik temele dayanan bir teknik olduğunu söylemek mümkündür.  Zaten bu kadar hızlı ve etkin bir çözüm sunmasının sebebi de bu temele dayanmasıdır. Uzun süreli çalışmalarla çözülemeyen travmatik yaşantılar EMDR tekniği sayesinde çok hızlı ve etkili bir şekilde çözüme kavuşmaktadır.

Psikoterapi İle Travmatik Yaşantı Nasıl Tedavi Edilir?
Ağır travmatik yaşantıların hipnoz aracılığıyla yeniden hatırlatılması ya da psikoterapi sürecinde kişinin kendini yalıtmış olduğu duygu alanına girilmesiyle, bu kişiler bizim katarsis dediğimiz yoğun bir duygusal boşalma yaşarlar. Bu durum zihinsel yapı ile duygunun birleşmesi, yani kişinin kendini normal olarak tam hissedebilmesi demektir. Bu durum kontrollü bir ortamda kişinin kaldırabileceği ölçüde terapistin de destekleyici bir tutum takınmasıyla defalarca tekrarlanır. Ortaya çıkan duyguyu yaşaması ve onu anlayan bir terapiste bu duygusunu ifade edebilmesi, kişide travmaya bağlı olarak ortaya çıkan semptomları da ortadan kaldırır.

12.01.2016

Abdullah ALPASLAN
Klinik Psikolog/Psikoterapist

Bu makale 7 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Psk. Abdullah Alpaslan

1982 Konya / Akşehir doğumludur. Selçuk Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümü’nden 2004 yılında mezun oldu. 2016 yılında İstanbul Esenyurt Üniversitesi Klinik Psikoloji lisansüstü eğitimini ‘Panik Bozukluğun EMDR ile Tedavisi ve Olgu Sunumu’ hakkında yazdığı proje ile tamamladı. Askerlik görevini 9. motorlu piyade tugayında psikolog asteğmen olarak tamamlamıştır. 2004 yılından beri çeşitli kurumlarda klinik psikolog/psikoterapist olarak çalışmaktadır. Alanında uzman kişilerden psikoterapi teknikleri ile ilgili birçok eğitim alan Abdullah ALPASLAN; psikoterapi çalışmalarında, danışanlarının ihtiyaçlarına göre müdahale ve tedavi seçeneği sunan bütüncül bir yaklaşımı savunmaktadır. Bu bütüncül bakış açısı; danışanın yüzeydeki sorunlarına olduğu kadar, bu sorunların temeli olan ana sorunlar üzerine odaklamaktadır. Bu nedenle de tek bir t ...

Etiketler
Emdr terapisi
Psk. Abdullah Alpaslan
Psk. Abdullah Alpaslan
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube