Sağlıklı ve dinç kalmanın düşmanı oksitlenme

Sağlıklı ve dinç kalmanın düşmanı oksitlenme

             İnsanoğlu sağlığını muhafaza etme sorumluluğunu ancak hastalandığı zaman hatırlıyor. Hastalıklar gelmeden sağlığın kıymetini bil düsturu ise yoğun yaşam şartlarında genellikle dikkate dahi alınmıyor. Bugünkü yazımda oksitlenme nedir? Yaşam kalitemiz için neden önemlidir? Korunma yolları? Hangi tedbirlerle bu riske karşı direncimizi artırabiliriz gibi bazı soruların aydınlatılmasına çalışacağım.      

            İnsanı gam duvarı nem yıkar atasözünü  hatırlarsak yoğun stres ve hızlı yaşamla birlikte yanlış beslenmenin bedelini öncelikle milyarlarca sayıdaki hücrelerimize ödettiriyoruz. Yaratılışımızın ilk nüvesi olan hücreyi şöyle bir göz önüne getirecek olursak sanırım aktaracaklarım daha iyi anlaşılır..

             Hücre aslında günümüz teknolojisinin gelişmesini de sağlayan mükemmel bir fabrikadan daha üstün ve gelişmiş bir fonksiyon icra etmektedir.. Hücredeki temel ihtiyaç ham maddeleri ise dışarıdan aldığımız gıdalar ve içeceklerdir. Yanlış ve dengesiz beslenme ilk planda bu hücrelerde tahribata sebep olmaktadır. Tahribatın olumsuz yansımaları ise zaman içerisinde hissedilmeye başlanmaktadır. Yüce yaratan hücreyi yaratırken ona ölümü tadacak kodlamayı yerleştirdiği için olsa gerek bu etkilenimler hücrede bazı atık maddelerinin de birikmesini kolaylaştırdığı için hücre düzeyinde başlayan hastalıkları birtakım tedbirlerle geciktirebiliyor Hatta kısmen de olsa engelleyebiliyoruz.

             Burada ilk akla gelen ve sıklıkla çoğu hastalığa sebep olabilen oksitlenme ya da halk deyimi ile paslanmanın geciktirilmesinin püf noktalarını aktarmak istiyorum. Demirin paslanmasını veya bir binanın korozyon denen etkilenme ile çürümeye başlaması gibi olaya bakarsak çözümü de kolaylaştırmış oluruz. Nasıl mı? Demirin paslanıp çürümesini nasıl engelleriz sorusuna hemen herkesin cevabı yağlamak veya daha yaygın olarak boyamak deriz. Bina içinse neme karşı tedbir almak gerektiğini söyleriz.

             Bizim hücre sağlığını korumak için tedbirimiz ise  aldığımız gıdalara düzen ve denge getirmektir. Kısaca antioksidan olarak bildiğimiz A,C,E vitaminlerini gıdalarımızda dengelediğimizde büyük ölçüde vazifemizi yapmış oluyoruz. Yine hücrelerimizde bu paslanma yanında aldığımız oksijenin  çeşitli sebeplerden dolayı tam yakılamamasına bağlı olarak serbest radikaller olarak adlandırılan maddeler ve karbondioksit birikmesi ise hücre ölümünü hızlandıran başlıca etmenlerdir.

           Bu açıklamamın daha iyi anlaşılması için de kötü yakıtla sağlıklı bir arabayı kullanmamızdaki sonucu örneklemek isterim. Böyle bir araba kısa sürede bizi yolda bırakacaktır. Bütün bu aktarımlarımla aslında demek istediğim şey “can boğazdan çıkıyor”.Eskiler: “Can boğazdan gelir.” veya “Bir dirhem et bin ayıbı örter.” Derlerdi. Tam zıttı bir durumla karşı karşıya olduğumuz ise bugün ayan beyan ortada...

          Oksitlenme ya da paslanmanın insan organizmasında oluşumunu sağlayan maddelere biz genel olarak serbest radikaller ismini vermekteyiz. İnsan organizmasında serbest radikal bir moleküldeki atomlardan birinin bir elektron kaybetmesi ile oluşuyor. Elektron kaybının sebebine gelince: Genetik ve kromozomlarla ilgili olabileceği gibi çevresel nedenler veya yanlış beslenme ya da zararlı alışkanlıklardan da olabilir. Geniş yelpazede bir sebepler zinciri burada rol oynasa gerek. Ancak sonuç olarak organizmada meydana gelen zararlı olabilen bu maddeleri hücrelerimizin bertaraf etmesine fırsat vermezsek bunun bedelini yüzyılımızın sık görülen birçok hastalığına yakalanarak ödemekle karşı karşıya kalabiliyoruz. Ülserden –kansere, damar sertliğinden –felce veya şeker hastalığından- birçok alerjik hastalıklara kadar çok sayıda hastalığa aday haline gelebiliriz.. 

         Bu kadar çok sayıda marazi duruma düşmemek için elimizde bol miktarda mevcut olan silahlarımızda yok değil.Bu silahlardan başlıcaları: Antioksidanlar.. çeşitli mineral ve vitaminler… Kelasyon … homeopati..holistik tedaviler… Bu tedavilerin ortak paydasında kendi savunma  sistemimizi harekete geçirmek vardır. Dışarıdan almamız gereken çeşitli doğal gıdalar ve maddeler ile bu sistemi destekleyebiliyoruz. İnsan bünyesinde eser miktarda olması gereken çeşitli mineralleri almak ve mineral dengesini sağlamamız gerekiyor. Soluduğumuz havayı kirleten egzoz gazları sebze ve meyvelerimizde bulunan suni hormonlar et ve et ürünlerinin katkı maddeleri içme sularına katılan klor ya da çeşitli kaynaklardan aldığımız alüminyum kurşun gibi ağır metaller organizmamızda bulunan denge ve düzeni bozarak serbest radikallerin başımıza bela olmasına sebep olabilmektedir.

             Yukarıda özetlemeye çalıştığım bu tehlikelere karşı tedbir almadığımızda ilk darbeyi çok çalışmak zorunda olan kalp damar sistemimiz görmekte ve genç yaşta insanlarda tansiyon yükselmesi, kalp krizi ya da beyin felci gibi hastalıklara daha çabuk yakalanmak mümkün olabilmektedir.Peki paslanmaya karşı elimizde sihirli bir formül var mı? Bu sorunun cevabı ise kısmen evet ...Kısa maddeler halinde aktarırsak:

Kahvaltıyı dengeli ve ihmal edilmeyecek bir öğün olarak dikkate almamız gerekiyor. Miktar ve çeşit yönünden zengin tutabiliriz. Beyaz şeker ve beyaz unla yapılan ekmek, börek, poğaça hariç kepekli veya yulaflı ekmek, taze sıkılmış meyve suyu, yumurta zeytin, peynir, domates, yeşil biber, maydanoz, soğan, nane vs insan zevkine göre de çeşidi artırabilir pekmez, ceviz, fındık sınırlı olmak şartı ile menüye dahil edilebilir.

Elma armut  baklagiller balık tavuk ve hindi eti bütün yeşil yapraklı sebzeler domates salatalık lahana  maydanoz nane dereotu karnabahar başlıca önerilen gıdalar, aslında geniş bir yelpazede zengin bir menüde sunabiliyoruz

Düzenli eksersizle oksitlenme ve paslanmaya karşı tek başına mücadele mümkün.

Sigara, aşırı kahve ve demli çay, stres, alkol, hazır yağlı kızartmalı fasfood tarzı beslenme ise kesinlikle uzak durulması gereken tavsiyelerdir

E vitamini yönünden zengin gıdalar ilk akla gelenleri özetlersek, yağlı tohumlar fındık fıstık badem ceviz balık yağı yumurta çeşitli balıklar(ton, sardalya )buğday mısır ay çiçek yağı susam soya yağı ve en önemlisi de zeytinyağı

Antioksidan etkisi olduğu kanıtlanmış diğer tavsiyelerime gelince; yeşil çay keten tohumu ısırgan  susam sarımsak üzüm omega3 yağı süt kaymak peynir.

            Bütün bu basit önerilere uyulduğunda hücrelerimizi ve organlarımızı her türlü zararlılara karşı korumuş oluruz. Bu tedbirlerle sağlıklı yaşama ihtimalini destekleyerek yüce yaratanın emanetine de asgari düzeyde de olsa destek oluruz.

        Kısaca özetlersem;Aldığımız her gıdanın ağzımıza götürülürken artı ve eksilerini bilinçli olarak dikkate almakla belki daha dinç ve zinde yaşama şansıda kendi ellerimizle elde edebiliriz.Oksitlenme sonucu geliştiğine inandığımız bir çok hastalığa karşıda korunma sağlamış oluruz

Sağlık ve mutluluk dileklerimle……

Bu makale 12 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Doç. Dr. Ali Akben

Doç Dr. Ali AKBEN, 1957 yılında Kahramanmaraş'ta doğmuştur. Lisans öncesi öğrenimini Kahramanmaraş'ta bitirmiştir. 1976 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi'nde başladığı tıp eğitimini başarıyla tamamlayarak tıp doktoru unvanı almıştır. 1982-1984 yılları arasında mecburi hizmetini Iğdır'da yerine getirmiş ve 1984 yılında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde ihtisasına başlamıştır. İhtisasını tamalayarak Nöroloji Uzmanı olmuş olan Dr. AKBAN, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Nörofizyoloji bölümünde Elektromyografi eğitimimi tamamlayarak EMG uzmanı olmuştur. Tıp eğitiminin yanısıra 1988 yılında Akapunktur ve Tamamlayıcı Tıp uygulamaları alanında teorik ve pratik çalışmalar yapmaya başlayan Doç Dr. Ali AKBEN, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin'de ilgi ve tecrübelerini artırmak amacıy ...

Doç. Dr. Ali Akben
Doç. Dr. Ali Akben
İstanbul - Nöroloji (Beyin ve Sinir Hastalıkları)
Facebook Twitter Instagram Youtube