Yaşlanmak hayatın doğal bir sürecidir. Belki hayat romanımızın son sayfalarıdır ancak çoğu zaman en anlamlı en toparlayacı ve yazarın tarzını en çok aktaran bölümlerin başında gelir. Yaşlanmaktan korkmak doğal olarak her birimiz için farklı bir zeminden beslenebilir. Narsisistik yapılanması ağır basanlar için güç ve güzellik kaybı, varoluşsal sorunlar yaşayanlar için ölüme yaklaşma, bir diğeri için hayata karamsar bakışı haklı çıkaracak bir sonuç olabilir.
Ancak yaşlanmanın hele hele sağlıklı bir yaşlı olmanın oldukça keyifli bir yaşam dönemine geçiş olabileceğini hayatını hayatı düşünerek geçirmiş filozoflara da söz vererek ispatlamaya çalışacağım. Aslında yaşlanmak bir yetenek, yaşam sanatını bilmek, hayatta kalma içgüdüsünün yüksekliğiyle ilgili. İyi beslenmek, iyi uyumak, hareketli olmak, zihni aktif tutup çalıştırmak, tehlikelerden uzak durmak ve tabi ki biraz da şans.
Aslında çoğu zaman ölümü ve yaşlanmayı kriz olarak algılayan kişilerin, sorunlarının güncel bir durumdan kaynaklandığını saptayabiliyoruz. Örneğin biri ''bu devran böyle dönmezi yaşarken'' bir diğeri sürekli elindekileri, mutluluğunu sağlığını kaybedeceğini düşünerek o gününün tadına varamayabilir. Yani ya ilişkisini ya işini ya birlikte yaşadığı toplumu ve koşullarını geleceğiyle ilgili bir tehdit olarak algılıyor ya da bazal bir kaygıyla kaybedeceğini düşünerek geleceğe ümitsizlik aşılıyor diyebiliriz. Aslında üzerinde durulması gereken tam da bugünü anlamlandırmak oluyor.
Schopenhauer' a kulak verirsek; eğer sağlık yerindeyse tutkuların çektirdiği acılar dindiğinden ve yaşamın getirdiği yük gençliğe göre gerçekten daha az olduğundan ileri yaşlardaki zayıflık ve şikayetler başlamadan önce gelen döneme ''en iyi yıllar'' denir. Platon da yaşlılık dönemini ''rahatsız edici cinsel dürtülerden kurtulma'' çerçevesinde değerlendirerek mutlu sayar. Yaşlandığımızı veya yaşlanacağımız günleri düşünmek yerine bugünü anlamlandırmak, anı yaşamak ve sevgi dolu olabilmek kaygıların önünde huzurlu bir set olacaktır. Tabi anı yaşamak derken pervasızca yaşamı tüketmek, sınırları zorlayan bir yaşam sürmek ve açgözlülükten bahsetmiyorum. Kısacası korkularımızla yüzleştiğimizde çoğu zaman onlar için duyduğumuz kaygılar azalmakta ve başedememe düşüncesinin yerini üstesinden gelmiş olmanın hazzı almakta. Yeter ki bizi yaşlandıran zamanın sorunlarımızı da yaşlandırmasına ve bizim de bu yeni sürece adapte olmamıza yetecek kadar akıp gitmesine müsaade edelim.