Diyabet (şeker hastalığı) ve göz

Diyabet (şeker hastalığı) ve göz

Diyabetli kişilerin vücutlarında, pankreas dokusundan salgılanan insülin üretim ve kullanımında sorun vardır. Dolayısıyla, diyabetli kişiler aldıkları besindeki şekeri yeterince kullanamazlar. Bu da, kanda şeker miktarının artmasına yani hiperglisemiye yol açar.
Kandaki şeker miktarının devamlı yüksek olması böbrek yetmezliği, kalp-damar hastalığı ve körlük gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Dünyada, her on saniyede bir kişi diyabete bağlı bir nedenden dolayı hayatını kaybetmektedir. Diyabet, gelişmiş ülkelerde, erişkinlerde görme azalması ve kaybının en önemli nedenlerinden biridir.
Diyabetli kişilerde görme neden azalmaktadır?
Diyabet, gözün arka bölümünde görme işleminde çok önemli bir yeri olan retina tabakasındaki (ağ tabaka) damarlara hasar verir. Retina tabakasının tutulmasına diabetik retinopati denir. Retina damarlarında oluşan hasar, makulada (görme merkezi) ödeme (su toplanması) yol açarak yavaş ve ilerleyici bir şekilde görmeyi azaltabilir. Bunun dışında, göz içersine kanama yaparak ani görme kayıplarına yol açabilir. Ayrıca, retina tabakasına verdiği hasar dışında, erken yaşlarda katarakt oluşumuna ve görmenin azalmasına yol açabilir.
Retina dışında gözün başka bölümlerinde de hasar oluşturabilir mi?
Görme sinirini tutarak görme azalmasına yol açabilir. Glokom dediğimiz göz tansiyonu artışına yol açabilir. Ayrıca, kafa sinirlerini tutarak göz kaslarının felcine yol açabilir.
Diyabetli kişiler hastalığın gözlerine vurduğunu nasıl anlarlar?
Diyabetli kişiler genellikle görmeleri azaldığında göz doktoruna muayeneye gitmektedirler. Ancak, unutulmamalıdır ki gözdeki hasar başladığında hastaların hiçbir şikayeti olmayabilir. Bu da, diyabetli kişilerin göz şikayetleri başlamadan göz doktoruna gitmelerinin ve doktorun tavsiye ettiği sıklıkta düzenli takip edilmelerinin önemini göstermektedir. Buluğ çağı, gebelik, katarakt ameliyatından sonra, insülin kullanımına geçiş gibi dönemlerde muayeneler daha sık yapılmaktadır. Hastaların kan şeker düzeyleri çok iyi kontrol altında tutulsa bile, retina muayeneleri mutlaka yapılmalıdır. Erken safhada yakalanan hastaların tedavilerinde daha başarılı olmaktayız.
Diyabete bağlı göz hastalığı oluşumunda rol oynayan risk faktörleri nelerdir?
En önemli risk faktörü diyabetin süresidir. Hastalığın süresi arttıkça, hastalığın retina tabakasına verdiği hasar riski artmakta ve görme azalmaktadır. Kan şekerinin iyi kontrol edilememesi de hastalığın gelişimine ve ilerlemesine yol açmaktadır. Özellikle glikolize hemoglobin (HbA1c) düzeyinin artması diyabetin göze hasar verme riskini artırmaktadır. Hipertansiyonun kontrol altına alınamaması, kan yağlarının (kolesterol, trigliserid) yüksekliği, sigara içimi, gebelik ve böbrek hastalığı da hastalığı olumsuz yönde etkilemektedir.
Hangi tetkikleri yapmaktayız?
En sık kullandığımız tetkikler retina anjiografisi ve OCT ’dir (Optik Koherenz Tomografi). Bu tetkikler retina hastalıklarının tanı ve tedavisinde uygulanmaktadır. Retina anjiografisinde, koldaki toplardamardan boya verilerek gözün filmleri çekilir. Retina damar yapısını incelememizi sağlar. İşlem sırasında bazen bulantı olabilir. Ayrıca, 1-2 gün boyunca hastanın cilt rengi sararır ve idrar rengi koyulaşır. OCT’ de herhangi bir madde verilmeden gözün filmleri çekilir. Retina tabakasını ince kesitler halinde incelememizi sağlar.
Diyabetik retinopatide ne gibi tedaviler uygulanmaktadır?
Göze yönelik sorunların tedavisiyle beraber kan şeker seviyesinin iyi kontrolü gerekmektedir. Kan şekeri seviyesinin sıkı kontrolü diyabete bağlı komplikasyon gelişme riskini azaltır ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatır, ancak durdurmaz. Yüksek kan basıncı ve artmış kan yağlarının kontrolü de çok önemlidir. Bu risk faktörleri iyi bir şekilde kontrol altına alındığında, göze uygulanan tedavinin sonuçları daha iyi olmaktadır.
Diyabete bağlı retina tabakasındaki hasar için göze en sık uygulanan tedavi lazerdir. Diyabetli kişiler göz doktoruna ne kadar erken başvururlarsa lazer ile elde edilen başarı oranı o kadar artmaktadır. Lazer tedavisi ile göz içersine kanama, glokom, görme merkezinde ödem (makula ödemi) oluşumu gibi komplikasyonların gelişimi ve ilerlemesi engellenmeye çalışılmaktadır. Görme merkezinde oluşan ödemi gidermek için yapılan lazerde tekrar tedaviler gerekebilmektedir. Bu tedaviyle hastaların görmelerinin azalması durdurulmaya çalışılmaktadır. 
Diyabetli kişilerin gözlerinde yeni anormal damarlar oluşabilmektedir. Bunlar göz içersine kanamakta ve glokoma yol açarak körlükle sonuçlanmaktadır. Lazer tedavisi, glokom ve göz içersine olabilecek bir kanama riskini etkin bir şekilde azaltmaktadır. Bu olgularda, çevre retinaya yoğun lazer tedavisi yapıldığından, tedaviden sonra görmede azalma olabilir ama sıklıkla bir süre sonra eski düzeyine döner. Ayrıca, görme alanı daralabilir, renkli görme ve karanlık uyumu kötüleşebilir.
Göz içersine kanama oluşursa ve belli bir süre içinde kendiliğinden açılmazsa vitrektomi ameliyatı ile göz içersindeki kanama ve kanamaya yol açan yapılar gözden temizlenmektedir. Son yıllarda, cerrahi aletlerin teknolojik gelişmesine paralel olarak ameliyat sonrası elde ettiğimiz sonuçlar daha da yüz güldürücü olmuştur. Ameliyat sonrası elde edilecek görme düzeyi, diyabetin retina ve görme sinirinde oluşturduğu hasara bağlı olarak değişmektedir ve ancak ameliyattan sonra belirlenebilir.
Yeni gelişmeler var mı?
Görme merkezinde ödemi (makula ödemi) olan ve görmesi azalan hastalara göz içersine özel ilaçlar enjekte etmekteyiz. Bu ilaçlar kortizon ya da anti-VEGF (Vascular Endothelial Growth Factor) (Avastin, Altuzan, Lucentis) içermektedir. Yapılan birçok çalışmada bu ilaçlarla iyi sonuçlar alındığı gösterilmiştir. Ancak, en büyük dezavantajı belli bir süre sonra etkilerini kaybetmeleri ve tekrarlanma gereksinimidir. Ayrıca, özellikle kortizon bazen göz içi basınç yükselmesi ve katarakt oluşumuna yol açabilmektedir. Nadiren bu enjeksiyonlardan sonra enfeksiyon oluşabilmektedir.
Ağızdan alınan ilaçlarla diyabetin göze verdiği hasarı azaltmaya yönelik çalışmalar sürdürülmektedir.
Bu tedavilere cevap vermeyen ve bazı özel olgularda vitrektomi ameliyatını uygulamaktayız. Özellikle, geliştirilen dikişsiz vitrektomi tekniği sayesinde, ameliyat sonrası iyileşme dönemi ve operasyon süresi kısalmış, hasta konforu artmıştır.

Bu makale 14 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Ateş Yanyalı

1966'da dünyaya gelen Doç. Dr. Ateş Yanyalı, lise öğrenimini 1983 yılında Kadıköy Anadolu Lisesinde tamamlamış ve aynı yıl girdiği  İ.Ü İstanbul Tıp Fakültesinden 1989 yılında mezun olmuştur. 1990 ile 1994 yılları arasında ise Fransa'da Claude Bernard Üniversitesi Tıp Fakültesinde Göz Hastalıkları uzmanlık eğitimi almış, Prof. Dr. Mireille Bonnet'in Kliniği'nde özellikle vitreus, retina ve makula (sarı nokta) hastalıkları ve cerrahisi üzerine çalışmalarda bulunmuştur. Uzmanlık eğitiminin ardından 1995 ile 1999 yılları arasında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Retina biriminde Yardımcı Doçent olarak çalışmaya başlamıştır.1999 ile 2000 yılları arasındaki süreçte ise ABD'de Newyork'da Columbia Üniversitesi Harkness Eye Institute'de vitreus, retina ve sarı nokta hastalıkları ve cerrahisi üzerine çalışmalar yapmıştır. Bu süreçte özellikle re ...

Etiketler
Diyabet tedavisi
Prof. Dr. Ateş Yanyalı
Prof. Dr. Ateş Yanyalı
İstanbul - Göz Hastalıkları
Facebook Twitter Instagram Youtube