‘’terapi işe yarar mı?’’: vaka sunumu

‘’terapi işe yarar mı?’’: vaka sunumu

Psikoterapi ülkemizde son yıllarda daha çok başvurulan ama nasıl işlediği toplum tarafından tam olarak bilinmeyen bir süreçtir. Bugün bir arkadaşım “Terapiye ihtiyacım olduğunu hissediyorum ama terapinin işe yarayacağını düşünmüyorum. İnsan kendi problemini sadece kendi çözebilir. Terapi nasıl yardımcı olacak ki?’’ dedi. Bunu düşünen ve bu yüzden yıllarca psikolojik rahatsızlıklar yaşayan o kadar çok insan var ki… Terapide ilerleme kaydettikçe neden daha önce gelmedim diye soruyorlar kendilerine. Bu sebeple bu yazımda sizinle çalıştığım bir vakayı paylaşmak istedim. Ancak terapi süreci çok hassas ve özel bir süreçtir. Bu sebeple danışandan vaka paylaşımı için gerekli izinler alınmış ve bütün kişisel bilgileri gizlenmiştir.


Ad-Soyad: B.D.                                   Medeni Durum: Bekar

Yaş: 25                                                   Doğum Tarihi: 1994

Cinsiyet: Kadın                                   Eğitim Düzeyi: Lisans

Seans süreci: 1 yıl

Başvuru Sebebi: Dikkat dağınıklığı, sürekli bir korku, güvende olma isteği, aniden sinirlenme, kararsızlık ve kaygılılık hali. Özgüven eksikliği yaşadığını belirten danışan, en iyisi olsa bile kendisini yeterli hissetmemektedir. En son Yabancı dil sınavına giriyor, dikkati dağılıyor. Geçmişe takıntılı yaşadığını, keşke lafını çok kullandığını ifade ediyor.

Sorunun ortaya çıkışı: Babasını KOAH’dan kaybediyor. Babasıyla annesi boşanıyor, ardından babası KOAH olduğunu söyleyince tekrar eve alıyorlar. Danışan babasına bakmak zorunda kalıyor, ama babası pek iyi davranmıyor (küfrediyor vs.), bu durumlar onu üzmeye başlıyor, nefesi daralıyor, eli ayağı boşalıyor.

Terapiden Beklentisi:  Kaygılarının azalması ve kendisine daha çok güven duymak.

Çocukluğunu hiç yaşamamış gibi, hatırlamıyor. Sınava girdiğinde içini bir heyecan kaplıyor, dikkatini toplayamıyor. ‘’ Önümde 2 yol var, birisi dikenli yol diğeri normal. Ben gidip dikenli yolu tercih ediyorum’’.  ‘’Sürekli aklımda olan bir şeyler var, bir anda ağlayabiliyorum. Kendime karşı eleştirel ve özgüvensizim. ‘’

Aşırı sorumluluk sahibiyim (Mükemmeliyetçi-Hata yapmamak- Kaygı). Bir erkeğin parasını harcayamam, eşimden para alamam. Kimseye muhtaç hissedemem.

Erkek arkadaşıyla konuşmak kendisini rahatlatıyor (1 yıldır birlikteler). İzmir’de birlikte yaşadıklarını ifade eden danışan, hiçbir sorunlarının olmadığını ifade etmektedir.

Sorunun çözümü için yaptıkları: Sorunun çözümü için herhangi bir şey yapmamıştır.

Yaşadığı sorunların sebebi: Danışan problemlerinin kökeni olarak babasını gösteriyor. ’’Keşke ona yaptığım iyilikleri yapmasaydım. Ölmeden önce de öldükten sonra da çok zamanımı aldı.’’

Hobileri: Müzik dinlemek, kitap okumak, film izlemek.

Terapiye Başladığı Anki Sosyal Hayatı ve Aile Öyküsü: İstanbul’da annesiyle yaşıyor. Annesiyle zaman zaman çatışıyorlar. Çok ders çalışınca daha sinirli olduğunu, annesine bağlı olduğunu ve onu sevdiğini ifade ediyor.  Erken olgunlaştığını, annesinin onu hiç okula bırakmadığını belirtiyor. Danışan çocukluktan beri kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılamaktadır. 1 tane ablası bulunmaktadır. Annesiyle babası kendisi çok küçükken ayrılmışlardır, annesinin kendisine hamile kaldığında aldırmak istediğini ifade etmektedir.

Genel olarak diğer insanlarla olan ilişkileri: Çevresindeki insanlar onu zor bir insan olarak görüyorlar. Yurtta arkadaşıyla tartışıyor. Canım, cicim sevmediğini ifade ediyor. Kendisine sınır çizdiğini, çok fazla arkadaşı olmadığını ve arkadaşlarının kendisini çözemediğini belirtiyor.

Teşhis ve Formülasyon: Danışanın özellikle performans göstermesi gereken durumlarda kaygılarının arttığı, bunun altında yatan sebebin ise mükemmeliyetçi kişilik yapısının olması ve ‘’hata yapmamalıyım’’ düşüncesinin yattığı gözlenmektedir.

Seans Süreci

Danışan ilk seanslarda daha içe dönüktü. Güven ilişkisi kurmaya başlayınca kendisiyle ilgili daha çok bilgi vermeye başlayan danışanın annesi evli bir adamla birliktelik yaşamaktadır. Ablasının sevgi arsızı olduğunu ve babasına bakmak için hayatından fedakarlık ettiğini ifade etmiştir Ancak danışan bunları anlatırken duygularını göstermeden ifade etmektedir. Annesinin kendisini sevmediğini düşünen danışanla seanslarda bu duygusu üzerinde çalışılmıştır. Annesinin onu sevip sevmediği daha gerçekçi kanıtlarla ele alındıkça düşünce yapısı ‘’ annem beni seviyor ama beni istediğim gibi sevmiyor’’ şekline dönüşmüştür.

Danışan kimsenin kendisini anlamadığını düşünmekteydi. Danışana empatik bir yaklaşım ve koşulsuz kabulle yaklaştıkça kendisinin anlaşıldığını hissetmeye başladı. Böylece duygularını seansta daha çok açmaya başladı.

Annesi, babasının kendisini aldattığını öğrenince intihar girişiminde bulunuyor. Bu danışan için büyük bir travma haline geliyor, ‘’ küçükken anneme benzeyecekmişim gibi, hep aldatılacakmışım gibi korkardım. Lise ve üniversite zamanı annem gibi olmaktan korkuyorum’’. Süreçte travmalarına yönelik EMDR Terapisi kullanıldı.

Seanslarda anneye olan duyguları ortaya çıktıkça ve işlendikçe annesiyle olan ilişkisinde daha anlayışlı olmaya başladı. Annesinin onu sevebilme ve ihtiyaçlarını karşılayabilme kapasitesini kabullendi ve daha az öfke duymaya başladı.

Sonraki seanslarda yardım kabul edememe ve fazla sorumluluk alma konuları üzerinde çalışıldı. Yardım kabul edememenin kökenlerine indikçe annesinin onun ihtiyaçlarını sürekli başkalarından karşılama davranışının buna yol açtığını ifade etti.

Çok fazla sorumluluk alma davranışının da kökenlerine bakıldığında çocukluğundan beri aslında anne ve babası tarafından ihtiyaçları karşılanmadığı hatta kuzeninin de sorumluluğunu kendisine yüklendiğini, bu yüzden hep kendi sorumluluklarını hatta başkalarının da sorumluluklarını aldığını fark etti. Bunu ilişkisinde de yaptığını, sevgilisinin de sorumluluklarını yüklendiğini anladı. Seanslar ilerledikçe kendi duygusal ihtiyaçlarını karşılamayı ve başkalarının sorumluluklarını yüklenmemeyi öğrendi.

Sonraki seanslarda yalnızlık teması ortaya çıktı. Bir gün arkadaşıyla buluşacaktı, arkadaşı buluşmayı iptal etti. Arkadaşlarının ve sevgilisinin ilgisiz olduğunu ve kendini sürekli yalnız olduğunu ifade etti. Herkesle arkadaşlık kuramadığını, ilk başta çekindiğini, derin hissettiğini ve derin düşündüğünü, değer verdiğini ancak belli edemediğini ifade etti. Aslında bunun altında kaybetme korkusunun olduğunu, çocukken aile içerisinde anlaşılmadığını ve destek görmediğini, bu yüzden şimdiki ilişkilerinde de bu paterni tekrarladığını anladı. Seanslar ilerledikçe arkadaşlarıyla kendisiyle ilgili daha çok şeyler paylaşmaya başladı, daha samimi ilişkiler kurdu. Etkinlik listesi oluşturularak, akademik kariyeriyle sosyal hayatı arasında denge oluşturabilmesi için davranışsal deneyler oluşturuldu.

Bu makale 16 Kasım 2020 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Kl. Psk. Yaşar Emre Ertürk

İstanbul Medeniyet Üniversitesi ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi ortak Klinik Psikoloji Doktora Programına (%100 burslu) devam etmekte olan Uzman Psikolog Yaşar Emre Ertürk, 2015 yılında İstanbul Aydın Üniversitesi Psikoloji bölümünü (%100 burslu) Bölüm ve Fakülteler Birincisi olarak  bitirmiştir. Klinik Psikoloji Yüksek Lisansını Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nde (%100 Burslu) tamamlamıştır. Yüksek Lisans ve doktora eğitiminde Bilişsel Davranışçı Terapi süpervizyon sürecini Prof. Dr. Haşim Ercan Özmen ile tamamlamıştır. Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları E.A. Hastanesi, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe E.A. Hastanesi, Beyoğlu Sosyal Hizmet Merkezi, Çağlayan Adliyesi gibi birçok yerde psikoloji biliminin farklı dallarına dair staj yaparak mesleğine yönelik pratik deneyimler edinmi ...

Etiketler
Terapistin yaklaşımı
Uzm. Kl. Psk. Yaşar Emre Ertürk
Uzm. Kl. Psk. Yaşar Emre Ertürk
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube