Sınav Kaygısı Hakkında

Uzm. Dr. Emel Koyuncu Kütük
Uzm. Dr. Emel Koyuncu Kütük
14 Kasım 2018115 görüntülenme
Randevu Al
Sınav Kaygısı Hakkında

Sınav Kaygısı Nedir?

Konuya geçmeden önce bazı kavramları tanımlamakta yarar var diye düşünüyorum.

Kaygı; kişinin korku veren ya da tehdit edici bir durum karşısında vermiş olduğu olağan

tepkiyi tanımlar. Normal düzeyde yaşanan kaygı duygusu, yaşamımızın doğal bir parçasıdır.

Hatta var olan tehlike karşısında önlem alabilmemiz, hayatta kalabilmemiz için gereklidir.

Peki, ‘’öğrenmek’’ ve ‘’performans göstermek’’’i nasıl tarif edebiliriz?

Öğrenmek; kişinin pek çok konuda bilgi ve beceriyle donanma sürecini tanımlar.

Performans ise; kişinin sahip olduğu, öğrenme yoluyla kazandığı tüm becerileri ihtiyaç

duyduğu alanda sergileyebilme becerisini tanımlar.

Örneğin; kişinin kalabalık bir topluluğa hitap etmesi gerekebilir….Önce hitap etmesi gereken

konuda gerekli pek çok bilgiyi edinmek zorundadır, sonra da edindiği bilgileri performans

sahnesinde sunma zamanı geldiğinde, öğrenme yoluyla edindiği tüm kazanımını dinleyicilere

aktarması gereklidir.

Veya yetişmesi gereken bir işle uğraşıyor olabilir, önemli bir sunum arefesinde olabilir,

üniversite sınavına hazırlanıyordur…

Süreç hep aynı!!

Yanı sıra yaşamın daha pek çok alanında olağan bir kaygı yaşantımız olabilir. Trafikte aniden

gelişen bir tehlikenin tam ortasında kalmak, ekonomik konular, stresli ilişki durumu gibi pek

çok konu ılımlı yaşantılanan bir kaygının nedeni olabilir.

Normal sınırlarda yaşanan kaygı duygusu nasıl bir işlev görür?

Öncelikle öğrenme ve performans sergileme süreçlerinde işlerin çok daha yolunda gitmesi

için gerekli katkıyı sağlar. Kişi başarılı olma kaygısıyla daha iyi motive olabilir, yaptığı işi

çok daha özenli yapma ihtiyacı duyar. Karşılaşabileceği olumsuz sonuçları önlemek adına çok

daha titiz çalışır. Öğrenme yoluyla edindiği kazanımlarının mümkünse tamamını performans

sahnesine taşımaya çalışır. Ilımlı düzeyde yaşanan kaygı duygusu tüm bu süreçlere olumlu

katkı sağlar.

Hatta işimizi yaparken yaşadığımız ‘’KAYGI’’, itici bir güç işlevi görerek, başarılı olma

yolunda olmazsa olmazımız olarak işlev görür, diyebilmek mümkündür.

Kaygıyı dozunda yaşadığımızda bu süreçleri gayet sağlıklı yönetebiliriz.

Peki ılımlı bir kaygımız olmadığında ne olur?

Bu durumun karşıtı ‘’umursamazlıktır’’ denilebilir. Ilımlı düzeyde bir kaygı yaşantımız yoksa

zaten karşı karşıya kaldığımız sorunu yönetme konusunda sorumluluk almamız ve başarılı

olmamız pek de beklenemez.

Peki, aslında bu kadar işlevsel olan bir duygu yaşamımızda nasıl olup da bir sorun haline

gelmeye başlıyor?

 

Gerçek bir tehlike yaşadığımızda veya bir tehditle karşı karşıya kaldığımızda beynimiz tüm iç

organlarımıza seslenir, savaşmamız veya kaçmamız gerektiğini söyler ve hızlıca bunları

yapabilmemiz için gerekli hazırlıkları yapmaya başlar. İskelet kaslarını daha çok beslemek

için kan akımını düzenler, kalp enerji ihtiyacımızı karşılayabilmek için daha hızlı ve çokça

kanı vücuda pompalamaya çalışır. Bu hazırlıklar yapıldığı esnada hissettiğimiz bedensel

duyumlar huzursuzluk, endişe, iç sıkıntısı, mide bulantısı, çarpıntı, titreme, ağız kuruluğu,

terleme, uyku düzeninde bozukluklar, karın ağrıları, bedensel yakınmalar, dikkat ve

konsantrasyonda bozulma gibi belirtilerdir.

Bu belirtiler gerçek bir tehlike anında kendimizi savunmamızı kolaylaştırmak adına aslında

bedenimizin yanıtlarını tarif eder. Gerçek bir tehlike veya tehditle karşı karşıya kaldığımızda

bu mekanizma devreye girer ve kendimizi korumamıza aracılık eden işlevsel bir duygu olarak

işlev görür.

Ancak bu sistem aşırı çalışmaya başladığında, gerçek bir tehlike, gerçek bir tehdit yokken,

beynimiz, sanki bir tehlike karşısında kalmışızcasına bizi alarma geçirir ve bize zarar veren

bir duyguya dönüşür.

Gelgelelim Sınav Kaygısı’nı nasıl tanımlarız?

Sınav kaygısı; öncesinde öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili bir biçimde kullanılmasına

engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygı olarak tanımlanır. Sınav öncesi

başlayan, fiziksel ve psikolojik değişimlerle devam eden, kişinin sınav esnasında

performansını ve akademik başarısını olumsuz yönde etkileyen, dolayısıyla kişinin

potansiyelini tam anlamıyla ortaya koymasını engelleyen ciddi bir sorundur.

Peki zihnimizde sınava ilişkin ve bu konuda kaygılarımızı arttıran düşünceler neler olabilir?

Bireyin sınava yüklediği anlamlar, sınavla ilgili zihinde oluşturulan imaj, sınav sonrası

duruma ilişkin atıflar, ailenin çocuğun başarısına yüklediği anlam ve bu konudaki beklenti

düzeyleri, sınav dair gerçekçi olmayan tüm tutum, davranışlar ve sınav sonrası elde edilecek

kazanımlara verilen önem sınav kaygısı oluşumu üzerinde etkilidir.

Örneğin; ‘ Zaman çok sınırlı ve notları yetiştirmem imkansız’’, ‘sınavı kazanamazsam

hayatım biter’’, ‘’başarılı olamazsam bu benim bir hiç olduğumu gösterir’’, ‘’kesin

kazanamayacağım, herkes benimle alay edecek, ailem etrafa rezil olacak’’ gibi.

Gerçek bir tehlike anında beyin kendimizi korumamız, savaşmamız ya da kaçabilmemiz için

gerekli hazırlıkları yapar, demiştik.

Sınavda başarılı olma kaygısı yaşayan bireyin sınava yüklediği bu anlamlar, beyinde tehlike

anında harekete geçen mekanizmaların çalışmasına neden olur. Sınav konusuna dair

zihnimizde beliren hatalı inanışlar, başarısız olmaya ilişkin ürettiğimiz felaket senaryoları

nedeniyle bu duyumları yaşarız.

Demek ki; sorun sınav kavramının kendisi değildir aslında, sınava dair olası bir başarısızlığı

GERÇEK BİR TEHLİKE, GERÇEK BİR TEHDİT olarak zihnimizde tasarladığımızda

bunları yaşıyoruz.

Sonuç olarak da; beyin tehlike alarmı verdiğinde gelişen dikkat, konsantrasyon kusurları,

mide bulantısı, kusma,çarpıntı, terleme… çorap söküğü gibi yaşadığımız pek çok olumsuz

belirti, gerçek performansımızı gölgeleyerek gerçekten başarısız bir sınav deneyimine zemin

hazırlayabiliyor.

 

Sonuç olarak; Sınav kaygısı aşırı dozda yaşandığında, öğrendiğimiz bilgileri performansa

dönüştürmemize engel olan bir ayak bağı işlevi kazanır.

Bu durumun nedenleri neler olabilir?

İlki; Ülkemizde öğrencilerin aldıkları eğitim sistemi sınav merkezli olduğundan, öğrencinin

üniversiteye girmesi hayatının en önemli hedefi haline gelmektedir. Özellikle nitelikli, iş

garantisi olan bölümlere girebilmek için yüksek puan alma ihtiyacı olması öğrencilerin

kaygılarındaki artışın nedeni olabilmektedir ve yaşanılan kaygı günlük yaşamı etkileyerek

yeme alışkanlıklarını, uyku kalitesini bozabilmektedir.

Öyle ki; üniversite sınavını kazanma kavramı, aile içinde ve bireyin sosyal çevresinde,

kazanan bireyin onurlu, güçlü, saygın bir birey olduğunu gösteren bir anlam içerebilmektedir.

Dolayısıyla kişinin sınavda başarısız olduğu takdirde kendisini onursuz, değersiz, başarısız

hissetmesiyle hayatına son vermesine kadar uzanan bir trajediyle sonuçlanabilmektedir.

Bir diğeri; Öğrencinin sınav kavramında başarılı olmaya ilişkin kontrolün kendisinde

olmadığı duygusunun ağır basması durumu ve sahip olduğu sayısız yeteneği yok saymasından

kaynaklanır.

Oysaki öğrencinin sınava dair pek çok faktörü ( ders çalışma programı yapabilme, kaynakları

doğru kullanabilme, zamanı planlayabilme) yönetebilmekle ilgili sayısız yetenekleri vardır.

Kişi verimli bir çalışma programı yaparak, çalışma konularını doğru stratejiyle çalışarak

başarılı olma yolunda emin adımlarla ilerleyebilir. Ancak birey, aşırı kaygı yaşantısı

içerisinde, bu yeteneklerinin olmadığına dair hatalı bir inanışa kapılır ve ne yaparsa yapsın

sınava dair olumsuz bir sonucun önüne geçebileceği gerçeğini yok sayma eğiliminde olur.

BAŞARI ÖNÜNDEKİ TEK ENGEL KENDİMİZİZDİR ASLINDA!!

Öyleyse yaşadığımız kaygıyı fark eder etmez, zihnimizde kendimize söylediğimiz felaket

içerikli sözleri, bizi gereksiz yere alarma geçiren gerçek dışı düşünceleri belirleyip, bu

sağlıksız düşünceleri sağlıklı ve gerçekçi düşüncelerle yer değiştirebilmemiz gereklidir, bunu

yapabildiğimizde kaygımızı doğru yönetmiş oluruz ve bizi başarıya götüren yolda önemli bir

engeli alt etmiş oluruz aslında.

İçsel konuşmalarımızı sağlıklı yaptığımızda kaygılarımızın aşırı olmasına engel olmamız işten

bile değildir.

Eğer bunu gerçekleştirmekte zorlanıyor isek, profesyonel yardım almaktan kaçınmamamız

gerekir. Bu süreci deneyimli bir psikoterapist eşliğinde kolaylıkla aşabiliriz.

Sonuç olarak; psikoterapide hedef kaygıyı sıfırlamak mi? Hayır!! Hedef kaygıyı doğru

yönetmek.

Başarılı olmaya ilişkin kaygı yokluğu umursamazlığı beraberinde getirecektir ancak iyi

yönetilen bir kaygı duygusu, öğrenilen bilginin performans saati gelip çattığında verimli

kullanılmasının yolunu açacaktır.

Peki sınav kaygısı yaşayan bireye yönelik aile bireylerinin tutumları nasıl olmalıdır? Aileler

bu süreci nasıl yönetmelidir?

 

Aile için sınavın ne anlam ifade ettiği, ailenin sınava yönelik tutum ve yaklaşımları önemlidir.

Sıklıkla aileler kendi kaygılarını çocuklarına yansıtmaktadırlar. Çocuklar ailelerin yüksek

beklentilerinin altında ezilebilmektedir.

Doğru davranışlar neler olabilir?

Aileler sınırlarının farkında olmalıdırlar. Sınava hazırlanan çocuklarına güven ve sorumluluk

vermeli, önemsemeli, olumlu geri bildirimde bulunmalıdırlar. Sınava ilişkin konuşmalarda

özenli davranmalı, gerçekçi olmalı, akranlarıyla karşılaştırmaktan kaçınmalıdırlar. Duygu ve

düşünce paylaşımı, empati önemlidir. Sınavı yüceltmeme, ölüm kalım sorunu yapmama,

yüreklendirici davranma önemlidir.

Aileye yönelik girişimler nelerdir?

Ailenin bakış açısında değişim yaratmak ve beklenti düzeyini gerçekçi sınırlara indirmek

temel girişimleri oluşturur.

Çocuklar koşulsuz sevilmelidir. Aile bireyleri uygun rol modeli olmalı, aile bireyleri arasında

sağlıklı problem çözme davranışları geliştirilmelidir.

Eğer uzun vadeli başarılı olmak üniversite sınavında en yüksek puanlar almakla doğru orantılı

olsa idi, okulu dereceyle bitiren öğrencilerin ülkenin en gözde iş pozisyonlarını işgal ediyor

olmaları gerekirdi. Oysaki, ülkemizin çok başarılı iş adamları, saygın insanları içerisinde

üniversite eğitimi dahi almayan sayısız insan var.

Başarı çok yönlü bir konu.

Cesaretli olma, etkin iletişim becerisi, ikna etme yeteneği, bir gruba hitap edebilme, liderlik

vasıflarına sahip olma gibi sayısız özellik başarılı olmamızda çok önemli ve etkili.

Sınavlar bu yapbozun önemli bir parçası sadece.

Ne çocuklarımızın hayatından onlara keyif veren haz kaynaklarını alıp, onların dikkatini

sadece akademik başarıya yönlendirerek, onları iletişim becerisinden yoksun yetişkinlere

dönüştürmek DOĞRU olabilir, ne de ülkenin eğitim sisteminin sınava dair kurallarını hiçe

sayarak başarıya giden yolda yürümeyi bırakmak DOĞRU olabilir…

İkisi de doğru değil!!!

ASLOLAN DENGE.

Ebeveynlerin çocuklarını başka çocuklarla kıyaslamadan, kendi hayallerini onların hayatına

bir misyon olarak yüklemekten kaçınarak, çocuklarının mesleki beklentilerini, yeteneklerini

dikkate alarak onları yönlendirmeleri en doğrusu.

Elbette hiçbir başarı eller cepte gezinerek kazanılamaz ama sınav kavramını doğru

tanımladığımızda sorumluluk sahibi bir çocuğun zaten başarılı olacağı gerçeği

unutulmamalıdır.

Kendi hayatını planlayabilen, özgüvenli, hayattan keyif alan, mutlu, yaşamındaki tüm

sınavlara dair sorumluluklarının üstesinden gelebilme becerilerini kazanmış bir birey için

başarı zaten kaçınılmazdır.

Etiketler

Sınav kaygısı tedavisi

Yazar Hakkında

Uzm. Dr. Emel Koyuncu Kütük

Uzm. Dr. Emel Koyuncu Kütük

1995 yılında Ankara Özel Tevfik Fikret Lisesi'nden mezun oldum. 1996-2003 yılları arasında Erciyes Üniversitesi'nde almış olduğum Tıp Eğitiminin akabinde iki yıla yakın bir süre pratisyen hekim olarak çalışma fırsatı buldum. Ardından 2005-2010 yılları arasında Ankara Numune Eğitim ve AraştırmaHastanesi-Ankara AMATEM bünyesinde psikiyatri asistanı olarak görev yaptım. Eğitimim süresince Bilişsel Davranışçı Terapi, Aile Terapisi kuramsal eğitimlerini ayrıca aldım.

GATA Uyku Laboratuvarında uyku bozuklukları üzerine çalıştım. Asistanlığım süresince yurt içi ve yurt dışı çeşitli kongre ve eğitim aktivitelerine katılımım oldu. Nihayetinde 2010 yılında Uzman Doktor ünvanına hak kazandım ve zorunlu hizmetimi Adıyaman Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tamamladım. Özellikle Aile içi Şiddet, Alkol/Madde Bağımlılığı, Şizofreni konuları başta olmak üzere çeşitli sosyal sorumluluk projelerinde koordinatör ve aktif çalışmacı olarak görev yaptım. Yapmış olduğum çalışmalar Adıyaman Valiliği tarafından plaket ile ödüllendirildi. Özellikle bağımlılık konularında eğitim faaliyetlerinde bulundum.

CİTEB bünyesinde cinsel terapi eğitimimi tamamladıktan sonra, 2015 -2017 yılları arasında Bartın Devlet Hastanesi'nde başhekim yardımcısı olarak çalıştım. İlde görev yaptığım süre boyunca Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi ile İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde Davranış Bilimleri ve Fizyolojik Psikoloji derslerinde öğretim görevlisi olarak görev aldım. Asistanlık eğitimim ve uzmanlık pratiğim süresince çeşitli ulusal ve uluslar arası hakemli dergilerde yayımlanmış makalelerim, bilimsel toplantılarda sunulan bildirilerim mevcuttur. Akademik faaliyetlerimi titizlikle sürdürmekteyim.

Mesleki çalışmalarıma Ankara'da bulunan özel muayenehanemde hizmet vermekteyim. Evliyim, iki çocuğum var.

Önemli Bilgilendirme

Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez.

Benzer Makaleler