Obsesif kompulsif bozukluk

Çalışmanın bu kısmında araştırma konusunun tanıtılmasına yönelik bilgiler ile çalışmada nasıl bir yol izleneceği hakkında bilgiler yer almaktadır. Bu amaçla problem, projenin amacı, projenin önemi, projenin sayıltıları ve sınırlılıkları konularına dair açıklama getirilmektedir.

Obsesif kompulsif bozukluk

1. BÖLÜM 

GİRİŞ 

Çalışmanın bu kısmında araştırma konusunun tanıtılmasına yönelik bilgiler ile çalışmada nasıl bir yol izleneceği hakkında bilgiler yer almaktadır. Bu amaçla problem, projenin amacı, projenin önemi, projenin sayıltıları ve sınırlılıkları konularına dair açıklama getirilmektedir. 

1.1. Problem 

Obsesif kompulsif bozukluk (OKB), sık karşılaşılan bir psikiyatrik bozukluktur. Çocukluk çağında başlayabilen ve sonrasında ağır bir biçimde seyreden bir psikiyatrik bozukluk olarak obsesif kompulsif bozukluk, önemli bir araştırma konusu olarak görünmektedir. Çünkü obsesif kompulsif bozukluk kapsamında yer alan hususlar, insanların şu andaki ve gelecekteki yaşamlarında soruna yol açma potansiyeline sahiptir. Ergenler özelinde obsesif kompulsif bozukluk hakkındaki bu çalışma, obsesif kompulsif bozukluk ile insan hayatında etkilenen konuları ele almaktadır. 

Çocukluk ve erişkinlik döneminde ortaya çıkabilen obsesif kompulsif bozukluğun benzer belirtilerle kendisini gösterdiği ifade edilmektedir. Buna karşın obsesif kompulsif bozukluk vakalarının yaklaşık yarısı çocukluk ve ergenlik döneminde başlamaktadır (Öner ve Aysev, 2001: 409). Dolayısıyla obsesif kompulsif bozukluk ile ilgili araştırmalarda çocukluk ve ergenlik dönemlerine yoğunlaşılması söz konusudur. Nitekim bu çalışma kapsamında ergen bireylerde obsesif kompulsif bozukluk değerlendirmesi yapılmaktadır. 

8

Obsesif kompulsif bozukluk ile birlikte insanlarda yeteneklerin kaybedilmesi söz konusudur. Öyle ki Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılan obsesif kompulsif bozukluk araştırmalarında yetenek kaybına neden olan ilk 10 hastalık arasında obsesif kompulsif bozukluğa yer verilmiştir (Beşiroğlu ve Ağargün, 2006: 213). Bireylerde işlev ve yeti kaybına neden olan obsesif kompulsif bozukluk, tedavi edilmesi gereken öncelikli hastalıklardan birisidir. Obsesif kompulsif bozukluk oranlarının geçmiş dönemlerdeki varsayımlara göre daha yüksek olduğu bilinmektedir ve bu nedenle obsesif kompulsif bozukluk tedavisine daha fazla yoğunlaşılması gerekir. Ancak hastaların obsesif kompulsif bozukluk tedavisi konusundaki başvuru sıklığı, pek çok rahatsızlığa göre daha düşük düzeydedir ve bu husus çalışmanın problem durumu kapsamında yer almaktadır. 

Ebeveyn tutumu, çocukları her açıdan etkilemektedir. Diğer alanlara göre sosyal ve psikolojik etkiler öne çıktığı için ebeveynlerin sergilediği tutumun çocuklar üzerinde sosyal ve psikolojik açıdan etkileri obsesif kompulsif bozukluk ile ilişkili olarak değerlendirilebilir. Çalışma kapsamında ebeveynlerin sahip oldukları tutumların, çocuklarda obsesif kompulsif bozukluk ile ilişkisi tespit edilmesi hedeflenmektedir. Ebeveynlerin otoriter tutum, demokratik tutum, aşırı koruyucu tutum, izin verici tutum türlerini benimsemeleri halinde çocuklarda gözlenmesi beklenen etkiler, ergenlerde obsesif kompulsif bozukluk ve ebeveyn tutumu ilişkisinin belirlenmesinde önemli bir yere sahiptir. 

“Anne babaların çocuklarına karşı tutarlı ve düzenli olarak gösterdikleri davranış kalıpları, onların ruhsal uyumu açısından belirleyici rol oynar. Anne babanın olumlu ve destekleyici tutumları çocuğun gelişimine katkı sağlarken, olumsuz ve kısıtlayıcı tutumları bazı ruhsal problemlerin ortaya çıkmasına neden olur” (Aydoğdu ve Dilekmen, 2016: 570). Böyle bir durumda obsesif kompulsif bozukluk ile ebeveyn tutumu arasındaki ilişkinin varlığı olağan karşılanmaktadır. Ebeveynlerin hangi tutumu benimsemelerinin çocuklar üzerinde ne şekilde etkili olduğunun bilinmesi, ebeveyn tutumu ile obsesif kompulsif bozukluk ilişkisinin belirlenmesinde kritik bir yere sahiptir. 

9

Yetişkinlik döneminde gözlenen obsesif kompulsif bozukluk vakalarının büyük bir kısmının çocukluk ve ergenlik döneminde tedavinin yapılmaması veya vakanın gözden kaçırılması ile ilgilidir (Karaman, Durukan ve Erdem, 2011: 279). Bu nedenle obsesif kompulsif bozukluk hakkında uzmanlara danışılmasının önemi artmaktadır. Obsesif kompulsif bozukluk belirtilerine yönelik bir şüphenin varlığı durumunda Çocuk psikiyatrileri ile obsesif kompulsif bozukluk hakkında görüşmeler yapılması, gelecekteki olası sorunların önüne geçilmesi bakımından dikkate alınmalıdır. Tüm bunlar obsesif kompulsif bozukluğun tedavisi hakkındaki araştırmada incelenmektedir. 

1.2. Projenin Amacı 

Bu projenin amacı, ergenlerde obsesif kompulsif bozukluk ile ebeveyn tutumu arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Bu amaçla konuyla ilgili yapılan araştırmalar incelenmektedir. 

Projenin temel sorusu “ergenlerde obsesif kompulsif bozukluğun ebeveyn tutumu ile nasıl bir ilişkisi vardır” şeklinde belirlenmiştir. 

Projenin amacı doğrultusunda aşağıdaki alt problemler belirlenmiştir. 

- Katılımcıların sosyo-demografik özellikleri ile ebeveyn tutumu ve obsesif kompulsif bozukluk ilişkisinde anlamlı bir ilişki var mıdır? 

- Kaygı, depresyon, yaşam doyumu gibi psikolojik değişkenlerle ebeveyn tutumu ve obsesif kompulsif bozukluk ilişkisinde anlamlı bir ilişki var mıdır? 

- Ergenlerde obsesif kompulsif bozukluk ve ebeveyn tutumu ilişkisini araştıran çalışmalarda hangi sonuçlar öne çıkmaktadır? 

10

1.3. Projenin Önemi 

Bu proje, önemli bir psikiyatrik bozukluk olan obsesif kompulsif bozukluğu araştırması sebebiyle önemlidir. Ebeveynlerin sergilediği tutumun çocuklardaki psikiyatrik bozukluklarla ilişkisini değerlendirmesi sebebiyle bu proje önemli görünmektedir. Benzer konuda yapılacak olan araştırmalarda faydalanılacak bilgiler elde edilmesi beklentisi projenin önemini oluşturmaktadır. Ebeveynlerin çocuklarına karşı sergilediği tutumun etkilerinin belirlenmesi noktasında projenin sağlayacağı faydalar projenin önemi kapsamında yer almaktadır. 

1.4. Projenin Sayıltıları ve Sınırlılıkları 

- Proje kapsamında incelenen araştırmalarda elde edilen bilgilerin geçerli ve güvenilir olduğu varsayılmaktadır. 

- Bu projeye konu olan araştırmalar, 2000-2020 yılın arasında yapılan araştırmalarla sınırlıdır. 

- Proje kapsamında kullanılan/incelenen makaleler, internet ortamında ulaşılan makalelerle sınırlıdır. 

11

2. BÖLÜM 

KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR 

Çalışmanın ikinci bölümüne kuramsal çerçeve ve ilgili araştırmalar konusunda bilgi verilmektedir. Buna göre ilk olarak obsesif kompulsif bozukluk hakkında açıklama getirilecek, ardından ebeveyn tutumu ele alınacaktır. Ergenlerde obsesif kompulsif bozukluk ve ebeveyn tutumu ilişkisini konu alan araştırmalara yer verilmesiyle birlikte bu kısım tamamlanmaktadır. 

2.1. OKB Hakkında Temel Bilgiler 

OKB, homojen bir sınıflandırma yapılmasının güç olduğu bir rahatsızlıktır (Altıntaş ve Özçürümez, 2015: 410). OKB hakkında temel bilgilerin araştırıldığı bu kısımda OKB tanımı, OKB'nin tarihçesi, OKB tanı kriterleri, OKB'ye neden olan faktörler, OKB'nin yaygınlığı ve önemi, OKB modelleri, OKB tedavisi konularına yönelik açıklamalar getirilmektedir. 

2.1.1. OKB Tanımı 

OKB'yi doğru bir şekilde tanımlayabilmek için öncelikle obsesyon ve kompulsiyon kavramlarının tanımlanması gerekmektedir. “Obsesyon kişinin kendi zihninin ürünü olarak tanımladığı (düşünce sokulmasından farklı olarak), yok saymaya, bastırmaya ya da başka düşünce veya hareketlerle nötralize etmeye çalıştığı, benliği rahatsız eden (ego-distonik), yineleyici ve ısrarlı her türlü düşünce, dürtü ve imgelerdir. Kompulsiyon ise, çoğu kez obsesif düşünceleri zihinden uzaklaştırmak için veya bu düşüncelerin verdiği sıkıntıyı azaltmak için yapılan ve 

12

irade dışı yineleyen hareketlerdir” (Karaman, Durukan ve Erdem, 2011: 279). Obsesyon ve kompulsiyon hakkındaki bu tanımlar eşliğinde OKB açıklanacaktır. 

Başka bir tanımda OKB şöyle tanımlanmaktadır: “OKB; genellikle süreğen, dönemsel alevlenmelerle giden, kişinin sosyal ve mesleki işlevselliğinde belirgin bozulmaya yol açan obsesyon ve kompulsiyonlarla seyreden heterojen bir bozukluktur” (Şafak vd., 2014: 225). Yapılan bu tanımda OKB'nin hayatın hangi aşamalarında kendisini gösterdiği ve ne gibi sonuçları beraberinde getirdiği hakkında bilgiler yer almaktadır. 

“OKB; yineleyici obsesyonlar ve/veya kompulsiyonların görüldüğü, süreğen, dönemsel gidiş gösterebilen, bireyin toplumsal ve günlük işlevlerini belirgin olarak etkileyen psikiyatrik bir bozukluktur” (Ünver, Karagöz ve Memik, 2017: 32). Bu tanımda OKB'nin insanların gündelik hayat fonksiyonlarını görülebilir şekilde etkilediğine yapılan vurgu dikkat çekmektedir. Ayrıca OKB'nin bireyler üzerindeki etkilerine paralel olacak biçimde toplumsal açıdan fonksiyonlara zarar verme potansiyelinin bulunduğu ifade edilmektedir. 

İlgili literatürde OKB hakkında yapılan tanımlarda psikiyatrik bir bozukluk olarak OKB'nin dönemsel olarak gidiş gösterebildiği ve süreğen olarak devam edebildiği vurgulanmaktadır. OKB ile ilgili tanımlarda rahatsızlığın nedenleri, tanı kriterleri, belirtileri, etkileri gibi faktörler dikkate alınmak suretiyle açıklamalar getirildiği görülmektedir. Hayatın farklı dönemlerinde OKB tanısının konulabildiği, yetişkinlik döneminde görülen vakaların başlangıcının çocukluk ya da ergenlik dönemine uzandığı OKB hakkında tanımlar ve açıklamalarda dikkat çekilen bir konudur ve ergenler özelinde OKB'nin araştırıldığı bu çalışmanın önemini artırmaktadır. 

13

2.1.2. OKB’nin Tarihçesi 

OKB'nin tarihçesi 1838 yılına kadar uzanmakta olup bu tarihte Esquirol tarafından yapılan açıklama OKB'yi işaret etmektedir. Esquirol, bu dönemde tarihte ilk kez obsesyon ve kompulsiyonlardan bahsetmiştir (Altıntaş ve Çürümez, 2015: 410). Pek çok psikolojik rahatsızlığa göre daha eski bir şekilde vurgulanmış olsa da OKB'nin tarihi gelişiminde son dönemde yapılan bilimsel araştırmaların katkı sağladığı göz ardı edilmemelidir. 

Yakın dönemde OKB'nin tarihi gelişimine katkıda bulunan araştırmaların daha çok yaygınlıkla ilgili çalışmalara yönelik olduğu söylenebilir. Örneğin 1980’li yıllarda OKB hakkında yapılan çalışmalarda o dönemlerde OKB yaygınlığının yüzde 005 düzeyinde olduğu belirlenmiştir (Bayar ve Yavuz, 2008: 185). Ancak yakın dönemdeki çalışmalar bundan daha farklı sonuçlar elde etmekte, OKB yaygınlığının daha yüksek düzeylerde olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim toplumlarda OKB yaygınlık düzeyinin daha yüksek olduğu yönündeki düşünceler, konuyla ilgili daha fazla araştırma yapılmasını beraberinde getirmiştir. 

2.1.3. OKB Tanı Kriterleri 

OKB tanı kriterlerini kompulsif temizleme ile birlikte olan bulaşma, hastalık konusunda obsesyonlar; kontrol etme kompulsiyonlarıyla birliktelik gösteren kuşku obsesyonları; simetri, düzen ve sayılarla ilgili obsesyon ve kompulsiyonlar; biriktirme-toplama kompulsiyonları; obsesyonel yavaşlık gibi beş farklı kategoride ele alan araştırmalar bulunmaktadır (Aşçıbaşı, Öztekin ve Aydemir, 2017: 19). Bunlar OKB tanı kriterlerini açıklamada yeterli değildir. 

DSM sınıflandırmaları, OKB tanı kriterlerini açıklamaktadır. Bu kısımda dsm ıv ve dsm v kapsamında OKB tanı kriterleri tablolar halinde sunulmaktadır. 

14

Tablo 1. DSM IV'e Göre OKB Tanı Kriterleri 

Kaynak: Vatan, 2014: 3. 

15

Tablo 1’de görüldüğü üzere dsm ıv’te OKB hakkında çok sayıda tanı kriteri belirtilmiştir. Ancak zamanla bu kriterlerin OKB'yi tam manasıyla açıklamadığı fark edilmiş, dsm v’te daha kapsamlı tanı kriterleri sunulmuştur. 

Tablo 2. DSM V'e Göre OKB Tanı Kriterleri 

Kaynak: Vatan, 2014: 4-5. 

16

Tablo 2. DSM V'e Göre OKB Tanı Kriterleri (Devamı) 

Kaynak: Vatan, 2014: 4-5. 

17

Tablo 2’de yer alan bilgilere göre dsm v’te OKB tanı kriterlerinde obsesyonların ve kompulsiyonların ikisinin bir arada olması, obsesyon ya da kompulsiyonların bireyin zamanını alması, obsesyon ve kompulsiyon belirtilerinin olması gibi farklı durumlara dair bilgiler yer almaktadır. OKB'nin başka bir ruhsal bozukluğun belirtileriyle daha iyi açıklanamayacağı, dsm v tanı kriterlerinde vurgulanan noktalardan birisidir. 

OKB'nin çocukluk ve ergenlik döneminde ortaya çıkması, sık karşılaşılan bir durumdur (Durukan, Erdem ve Türkbay, 2010: 28). Bununla birlikte çocukluk ve ergenlik döneminde fark edilmemesi veya tedaviye başvurulmaması sebebiyle OKB'nin yetişkinlik döneminde de gözlenmesi söz konusu olabilir. Bu durum OKB tanı kriterlerinde yaşam döneminin dikkate alınmasını gerektirir. 

2.1.4. OKB’ye Neden Olan Faktörler 

OKB, bireyin kendisiyle ilgili durum ya da özellikler yerine sıkıntı meydana getiren durum ya da durumların birey tarafından yorumlanış biçimiyle ilgilidir (Vatn, 2016: 43). Dolayısıyla bireylerin OKB ile ilgili sıkıntı ya da belirtileri algılama biçimleri ile bunları yorumlama biçimleri, OKB'ye neden olan faktörler arasında yer edinmiştir. Her bireyin olayları değerlendirme ve yorumlama biçimlerinin farklılıklar göstermesi sebebiyle OKB'ye neden olan faktörlerin geniş bir kapsamda ele alınmasında fayda vardır. 

Aşağıdaki tablo üzerinde OKB'nin pediatrik semptomlarına dair bilgiler yer almaktadır. 

Tablo 3. OKB Belirtileri 

18

Kaynak: Köşe, 2010: 18. 

Tablo 3’te görüldüğü üzere OKB'ye neden olan faktörler kapsamında saldırganlık, simetri, dini nedenler, biriktirme/saklama gibi belirtilerden bahsedilmesi mümkündür ve bunlar obsesyonlar kategorisini oluşturur. Tekrarlama, kontrol etme, biriktirme, sıralama/düzenleme gibi belirtiler ise kompulsiyonlar kapsamında yer almaktadır. 

OKB'nin nedenleri arasında yer alan diğer hususlar aşağıdaki gibi sıralanmaktadır 

(https://www.psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/29/obsesif-kompulsif-bozukluk): 19

i. Anne, baba ya da yakın bir akrabada OKB görülmüş olması, ii. Beyin fonksiyonlarının zarar görmesi, 

iii. Serotonin maddesinin fonksiyonlarında bozukluklar yaşanması, iv. Çocukluk çağında yaşanan travmalar, 

v. Cinsel istismar ya da taciz, 

vi. Travma sonrası stres bozukluğu, 

vii. Fazla titizlik, 

viii. Yoğun kuralcılık, 

ix. Fazla ayrıntıcı olma, 

x. Mükemmeliyetçilik şeklindedir. 

2.1.5. OKB’nin Yaygınlığı ve Önemi 

Yaygınlık, OKB'ye dair önemli konulardan bir tanesidir ve araştırmaların seyrinde etkili olmuştur. OKB'nin yaşam boyu yaygınlığının yüzde 2-3 arasında olduğu belirtilmektedir (Karakuş ve Tamam, 2018: 38). Yaygın ve kronik bir psikiyatrik bozukluk olan OKB'nin şiddetinin yıllar içerisinde değişiklik göstermesi söz konusu olmaktadır. 

OKB hakkında işlevsiz inançlar, OKB'nin yaygınlığı ve önemi kapsamında değerlendirilmektedir. Buna örnek niteliği taşıyan bazı örnekler aşağıdaki tablo üzerinde derlenmiştir. 

Tablo 4. OKB ile İlgili İşlevsiz İnançlar 

20

Kaynak: Köşe, 2010: 31. 

Tablo 4’te görüldüğü üzere OKB hakkında artmış sorumluluk, düşünceleri gereğinden fazla önemseme, düşünce ve davranışların birbirine karışması, düşünceleri kontrol etme ihtiyacı, tehdidin büyümesi, mükemmeliyetçilik ve belirsizliğe tahammülsüzlük gibi işlevsiz inançlardan bahsedilmektedir. Artmış sorumluluk kapsamında birey bir konuyla ilgili olumsuz sonuçlar ortaya çıkaracak gücü olduğunu düşünmekte ya da sonuçları engellemeye gücünü yeteceğini düşünmektedir. Bir düşüncenin bireyin zihninde yer edinmesi, o an için düşüncenin önemli olduğunu göstermektedir ve düşüncelere gereğinden fazla önem verme inancıyla ilgilidir. Düşüncelerle davranışların birbirine karışması, belirli bir düşüncenin düşülmesi halinde o düşüncenin gerçekleşeceği gibi düşüncelerin 

21

varlığına inanılmasıyla ilgilidir. Düşünceleri kontrol etme ihtiyacında birey zihnini kontrol etmenin mümkün ve gerekli olduğunu düşünmekte, buna göre hareket etmektedir. Bir tehdidin olduğundan daha büyük bir tehdit olarak görülmesi, negatif gelişmelerin çok kötü bir şekilde sona ereceğinin düşünülmesini içermektedir. Mükemmeliyetçilik, insanların bir hatanın varlığını kabul edilemez olarak değerlendirmesi, mükemmellikten uzaklaşmanın olumsuz olarak görülmesini ifade etmektedir. Belirsizliklere tahammülsüzlük ise her şeyin belirli olduğu ve bu sayede olumsuz gelişmelerin yaşanmayacağı düşüncesiyle ilişkilidir. OKB kapsamındaki işlevsiz inançlar, insanlarda stres meydana getirmekte ve olumsuz olayların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle OKB'nin önemine dair yapılan değerlendirmelerde, işlevsiz inançların önüne geçilmesi gerektiğinin vurgulanmasında fayda vardır. 

2.1.6. OKB Modelleri 

Farklı araştırmacıların üzerinde çalıştığı bir alan olması sebebiyle OKB ile ilgili farklı modeller geliştirilmiştir (Şenormancı vd., 2012: 336). Kognitif model, davranışçı model, üst biliş modeli bunlara örek olarak gösterilebilir. Tanıdan tedaviye, belirtiden sürecin gelişimine kadar OKB hakkındaki süreçlerde modellerin farklı yaklaşımlarının etkileri görülmektedir. 

OKB'nin kognitif davranışçı modelinin içeriği aşağıdaki şekil üzerinde gösterildiği gibidir. 

22

Şekil 1. OKB Kognitif Davranışçı Model 

Kaynak: Şenormancı vd., 2011: 337. 

Şekil 1’e göre OKB'nin kognitif davranışçı modelinde tetikleyici uyaran, algılanan kontrol, istenmeyen mental inatçı tekrarlayıcı, sıklık, hatalı değerlendirme ve inançlar ile yansızlaştırma değişkenleri bulunmaktadır. 

OKB ile ilgili modellerden üst biliş modelinin sahip olduğu içerik aşağıdaki şekilde gösterildiği gibidir. 

23

Şekil 2. OKB Üst Biliş Modeli 

Kaynak: Velibaşoğlu, 2014: 25. 

Şekil 2’de görüldüğü üzere OKB'nin üst biliş modelinde üst bilişlerin aktif hale gelmesi belirleyici konumdadır. Bunun yanı sıra duygu, davranışsal tepki, ritüellerle ilgili inanç, tetikleyici ve girici düşüncenin değerlendirilmesi OKB üst biliş modelinde yer edinmiş durumdadır. İnatçı tekrarlayıcı düşünce, OKB ile sınırlı 

24

olmaması ve toplumun çok büyük kısmında kendisini gösterdiği ifade edilmesi yönüyle modelin içeriğinde önemli bir yere sahiptir. 

2.1.7. OKB Tedavisi 

OKB'nin tedavisinde biyolojik faktörlerin önemine dikkat çekilen tedavi yöntemlerinin yanı sıra farmakolojik tedavi ve davranışsal yöntemler tedavisi de kullanılmaktadır. Hastanın özelliklerine göre hangi tedavi türünün kullanılacağı kararı verilmektedir (Bayar ve Yavuz, 2008: 191). 

Farmakolojik tedavi ve bilişsel davranışçı terapi, OKB tedavisinde yaygın olarak kullanılan seçenekler arasındadır. “OKB'nin farmakolojik tedavisinde ilk seçenek olarak seçici serotonin geri alım inhibitörleri tercih edilmektedir. Davranışçı tedavide ise en sık maruz bırakma ve tepkiyi önleme teknikleri uygulanmaktadır” (Karaman, Durukan ve Erdem, 2011: 278). 

OKB'nin grup bilişsel davranışçı terapisi aşağıdaki tablo üzerinde gösterilmiştir. 

Tablo 5. OKB Grup Bilişsel Davranışçı Terapi 

25

Kaynak: Şafak vd., 2014: 228. 

Tablo 5’te yer alan bilgilere göre bilişsel davranışçı terapide, tedavi başlamadan önce nasıl çalışılacağı ve nelerin beklendiği açıklanmakta, güvence arama davranışlarının tespiti yapılmaktadır. İlk 2 seansta grup üyeleri ile tanışma, tedaviden beklentileri anlatma, psikoeğitim verme, grup kurallarının üzerinden geçme, tedavi stratejilerinin üzerinden geçme gibi adımlar yer almaktadır. 3. ve 5. seanslar arasında bilişsel müdahaleler yapılmakta, bilişsel çarpıtmalar ve bilişsel çarpıtmalarla baş etme stratejileri gözden geçirilmektedir. 5. ve 8. seanslarda maruz bırakma, bilişsel 

26

yeniden yapılandırma gibi eylemlerin yanında davranışçı müdahalelere başvurulmaktadır. 9. ve 12. seanslar arasında ise yanıt önleme pratikleri, bilişsel yeniden yapılandırma gibi hususlar öne çıkmaktadır. 13. ve 14. seanslarda ise yineleme, hastalığın tekrarlanmasına neden olabilecek unsurların üzerinden geçme, önleme stratejilerini tekrar etme gibi adımlar bulunmaktadır. Ayrıca tüm seanslarda ödevler verilmekte ve bir sonraki aşamada ödevler gözden geçirilmektedir. 

OKB'nin tedavisinde bilişsel davranışı terapinin kullanılması halinde seanslara göre hedefler ise aşağıdaki tablo üzerinde gösterildiği gibidir. 

Tablo 6. Bilişsel Davranışçı Terapi Seanslarının Hedefleri 

Kaynak: Köşe, 2010: 57. 

27

Tablo 6’da görüldüğü üzere birinci seansın nörodavranışsal çerçeve çizilmektedir. İkinci aşamada problemin saptanması hedeflenmektedir. Üçüncü aşamanın hedefi ise OKB haritası çıkartılmasıdır. Takip eden süreçte ise sırasıyla maruz bırakma/tepki engelleme çalışmaları, aile seansları, mezuniyet ve kontrol görüşmesi hedefleri bulunmaktadır. Bilişsel davranışçı terapi seansları, 22 seansın ardından sona ermektedir. 

2.2. Ebeveyn Tutumu 

Çocuk doğduktan sonra ebeveynler tarafından ihtiyaçları karşılanmaktadır. Çocukların ihtiyaçlarının karşılanmasında ebeveynler tarafından sergilenen tutumlar belirleyici olmaktadır (Alabay, 2017: 159). Çalışmanın bu kısmında ebeveyn tutumu tanımı, ebeveyn tutumunu etkileyen faktörler, otoriter ebeveyn tutumu, demokratik ebeveyn tutumu, izin verici ebeveyn tutumu, aşırı koruyucu ebeveyn tutumu, ebeveyn tutumlarının karşılaştırılması konuları açıklanmaktadır. 

2.2.1. Ebeveyn Tutumu Tanımı 

Ebeveyn tutumu yalın bir tanımla şöyle açıklanmaktadır: “Anne babanın çocuklarını büyütürken çocuklarına yönelik sergiledikleri davranışların tümünün genel adıdır” (Parsak, 2015: 12). Bu tanıma göre ebeveyn tutumu, çocukların yetiştirilmesi sürecinde anne ve babanın benimsediği tarzı ifade etmektedir. 

Anne ve babaların tutumları, çocuk yetiştirmede benimsenen tarzı ifade etmektedir (Sarı ve Acar, 2018: 29). Ebeveyn tutumu, çocukların tutum ve davranışlarının şekillenmesinde doğrudan etkili olması sebebiyle etkileri oldukça önemli bir alan niteliği taşımaktadır. 

28

Ebeveyn tutumu kapsamında yer alan başlıca tarzlar aşağıdaki şekil üzerinde gösterildiği gibidir. 

Şekil 3. Başlıca Ebeveyn Tutumları 

Kaynak: MEB, 2020: 4. 

Şekil 3’te yer alan bilgilere göre başlıca ebeveyn tutumları; otoriter ebeveyn tutumu, ilgisiz ebeveyn tutumu, aşırı izin verici ebeveyn tutumu, tutarsız ebeveyn tutumu, aşırı koruyucu ebeveyn tutumu, mükemmeliyetçi ebeveyn tutumu, demokratik ebeveyn tutumu şeklinde sıralanmaktadır. Çalışma kapsamında değinilen ebeveyn 

29

tutumu türlerinden otoriter ebeveyn tutumu, demokratik ebeveyn tutumu, izin verici ebeveyn tutumu ve aşırı koruyucu ebeveyn tutumu değerlendirmeye alınmaktadır. 

Ebeveyn tutumu, çocukların kişiliklerinin gelişimini şekillendirmesi sebebiyle üzerinde önemle durulan bir konudur. Bireyin kişiliği doğduğundan itibaren tüm yaşamı boyunca etkileşimlerine paralel olarak gelişir. Bu noktada çocukluk çağında ebeveynlerin yaklaşımı ayrı bir öneme sahiptir. Ebeveyn tutumu, çocukların sosyal, psikolojik, duyuşsal, bilişsel açıdan gelişimlerinin belirleyicisi olarak görünmektedir (Şanlı ve Öztürk, 2015: 240). 

2.2.2. Ebeveyn Tutumunu Etkileyen Faktörler 

Ebeveynlerin çocukluk dönemi, ebeveyn tutumunu etkileyen faktörlerin başında gelmektedir. Bir ebeveynin çocukluğunda etkisinde kaldığı tutum, kendisinin gelecekte benimseyeceği tutumla ilişkilidir. Ebeveyn tutumu, ebeveynlerin kendi çocukluklarında karşılaştıkları tutuma göre değerlendirilmesi gereken bir konudur (Tatlılıoğlu, 2012: 85). 

Ailenin çocuğa yaklaşımında bağlanmanın etkileri gözlenmektedir. Zayıf ya da güçlü bağlanma, ebeveyn tutumunu farklı şekilde etkileyebilir. Bağlanma ile ilgili hususlar çocukların gelişiminin yanı sıra akranlarla ilişkiler üzerinde etkisini göstermektedir (Doğruyol ve Yetim, 2019: 35). Bağlanma, erken çocukluk döneminden başlayarak çocuğun gelişiminin farklı evrelerinde etkili olmaktadır. 

Kontrol göstergeleri, ebeveyn tutumunu etkileyen faktörlere dair fikir vermektedir. Aşağıdaki tabloda kontrol göstergeleri yer almaktadır. 

Tablo 7. Ebeveyn Tutumunda Aşırı Kontrol ve Kontrolsüzlük Göstergeleri 30

Kaynak: Günalp, 2007: 31. 

Tablo 7’de yer alan bilgilere göre kontrollü ya da kontrolden uzak bir tutumun sergilenmesi halinde farklı sonuçlar gözlenmektedir. Ebeveynlerin aşırı kontrolcü olmaları halinde çocuklar içine kapanık, çekingen, insanları memnun etme çabaları gösterme, kendini aşağıda görme, akranları ile kaynaşmada sorunlar yaşama gibi durumlar ortaya çıkmaktadır. Kontrolsüzlük göstergeleri ise başkalarını suçlama, 

31

dikkatsiz ve özensiz davranma, saldırgan olma, işbirliğinden kaçınma, sinirlenme, ihmalkar davranma şeklinde sıralanmaktadır. Ebeveynlerin çocukları yetiştirmede otoriter olmaları ya da aşırı izin verici tutum sergilemesi durumunda bu örnekler ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bu iki ebeveyn tutumunun da kendisine özgü istenmeyen sonuçları olabildiği değerlendirmesi yapılabilir. 

Ebeveynlerin inanç ve değer yargıları, ebeveyn tutumunu etkileyen önemli bir faktör konumundadır. Ebeveynler, bilinçli ya da farkında olmadan çocukları kendi değer ve inançlarına göre yetiştirmek ister. Bu duruma paralel olarak ebeveynlerin çocukları destekleme şekli, ödüllendirme ve cezalandırma stili, bakım verme biçimi farklılık göstermektedir (Çakırlı, 2017: 35). 

Baba katılımı, ebeveyn tutumunu etkileyen faktörler arasındadır. Çünkü geleneksel aile yapısında, babanın çocuk yetiştirme sürecine katılımı sınırlıdır ve bu durum günümüzde değişme eğilimindedir. Baba katılımının etki biçimi aşağıdaki şekil üzerinde gösterildiği gibidir. 

32

Şekil 4. Ebeveyn Tutumu ve Baba Katılımı 

Kaynak: Karabulut, 2017: 21. 

33

Şekil 4’te yer alan bilgilere göre ebeveyn tutumu ve baba katılımı ilişkisinde babanın çocukluk dönemi, kişilik özellikleri, yetişme biçimi ve anne-baba davranışları yer almaktadır. Ebeveyn tutumunu şekillendiren bir unsur olarak baba katılımında ailedeki diğer bireyler arasındaki ilişkilerin etkili olduğu anlaşılmaktadır. Kişilik özellikleri ve aile bireyleriyle ilgili olan faktörlerin yanı sıra yapılan iş ile genel manada sosyal ve ekonomik koşulların etkili olabileceği yukarıdaki şekilde yer alan bilgiler aracılığıyla anlaşılmaktadır. Tüm bunlar aynı zamanda ebeveyn tutumunu etkileyen faktörlerin geniş bir ölçeğe sahip olduğunu göstermektedir. 

2.2.3. Otoriter Ebeveyn Tutumu 

Otoriter ebeveyn tutumu, anne ve babanın isteklerine göre çocukların davranmasının istendiği, çocuk üzerinde otoritenin yoğun şekilde gözlendiği bir tutumdur. Otoriter ebeveyn tutumunda ebeveynler, çocuklara ceza vermekte ve cezalar aracılığıyla çocukları kontrol etmeye çalışmaktadır. Otoriter bir ebeveyn tutumu sergilenmesi, çocukların saldırgan davranışlar sergilemesine neden olmakta ve çocukların benlik saygısı düzeylerinin düşük seyrettiği örnekleri ortaya çıkarmaktadır (Ahmadova ve Yavuz, 2020: 5). 

Ebeveynlerin otoriter tutumu tercih etmesi, çocukların bir şeyler için zorlandığı ve sınırlandığı tutumdur. Ebeveynler, otoriter tutumla birlikte kendi değerlerine çocukların uyması için zorlamakta ve gerektiğinde ceza vermektedir. Bunun bir getirisi olarak ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkinin güvensiz, gergin ve düşmanca olması söz konusudur. Otoriter ebeveyn tutumu, çocuklara sevgi ve saygının sınırlı ölçüde gösterildiği, eleştiri ve azarlamanın yoğun olduğu süreçleri içermektedir (Tatlılıoğlu, 2012: 88). 

34

2.2.4. Demokratik Ebeveyn Tutumu 

Çocuklara haklar tanıyan ebeveynler, demokratik bir tutum aracılığıyla çocukların benlik saygısı düzeyinin artmasına katkı sağlamaktadır. Ebeveynlerin demokratik tutumu benimsemeleri hainde çocuklar ve ebeveynler arasına sevgi ve saygının yüksek düzeyde olması beklenmektedir. Demokratik ebeveyn tutumu, çocukların gelişimlerine olumlu yönde katkı sağlayan en sağlık ebeveyn tutumudur (Doğruyol ve Yetim, 2019: 36). Demokratik ebeveyn tutumu, otoriter ebeveyn tutumunun tam tersi olarak kabul edilebilir. 

2.2.5. İzin Verici Ebeveyn Tutumu 

Ebeveyn tutumu olarak izin verici tutumun benimsenmesi halinde çocuklara sınırlama getirilmemekte, çocukların kontrolünde eksiklik gözlenmektedir. İzin verici ebeveyn tutumunda çocukların özgür olarak hareket etmesi söz konusudur. Çocuklara karşı izin verici ebeveyn tutumunda çocukların yaptıklarına karşı tepki gösterilmemesi, çocuklarda ebeveynlerin ilgisiz olduğu düşüncesini ortaya çıkarmaktadır. Farklı ortamlarda ailedeki rahatlığı bulamayan çocuklar, izin verici ebeveyn tutumunun etkisiyle huzursuzluk ve tedirginlik gözlenmektedir (Aydoğdu ve Dilekmen, 2016: 572). 

2.2.6. Aşırı Koruyucu Ebeveyn Tutumu 

Aşırı koruyucu ebeveyn tutumu, çocukların ebeveynler tarafından yoğun bir şekilde korunduğu ve kontrol altında tutulduğu bir tutumdur. Aşırı koruyucu ebeveyn tutumu, çocuklara çok fazla müdahale edildiği için çocukların özyeterlik ve özgüven düzeylerinin düşük olmasına neden olmaktadır. Aşırı koruyucu ebeveyn tutumu, ergenlik döneminde psikolojik açıdan gelişime engel niteliği taşımakta, çocukların özgür ve aktif bir şekilde topluma katılmasının önüne geçmektedir (Ahmadova ve Yavuz, 2020: 5). 

35

Ebeveyn tutumlarının etkileri aşağıdaki şekil üzerinde gösterildiği gibidir.

Şekil 5. Ebeveyn Tutumunun Etkileri 

Kaynak: Erol, 2016 71. 

Şekil 5’te yer alan bilgilere göre ebeveyn tutumu; sosyal yeterlilik, bilişsel gelişim, iletişim becerileri, kendini ifade etme, süreçlere katılım, akranlarla ilişkiler gibi hayatın seyrinde önemli olan konularda etkisini göstermektedir. Ebeveyn tutumunun etkilerinin belirginleşmesi noktasında anne ve baba tarafından sergilenen tutum ve davranışların yanı sıra çocukların sorumluluk alma gibi yaklaşımlarının belirleyici 

36

olması beklenmektedir. Ebeveynlerin çocuklarla olan iletişimlerine paralel olarak bu alanlarda olumlu ya da olumsuz yönde etkiler ortaya çıkmaktadır. 

Araştırmaya konu olan ebeveyn tutumlarının öne çıkan yönleri aşağıdaki gibi sıralanmaktadır (Sak vd., 2015: 973): 

i. İletişim kurma açısından demokratik ebeveyn tutumu, diğer ebeveyn tutumlarından ayrılmaktadır. 

ii. Çocuklarla ilgilenme konusunda izin verici tutum yetersiz kalmaktadır. 

iii. Çocuklara saygı gösterme konusunda demokratik ebeveyn tutumu öne çıkmakta iken otoriter ve aşırı koruyucu tutumda çocuklara saygı gösterimi sınırlıdır. 

iv. Çocukların gelişimine olanak tanımada demokratik tutum daha olumlu bir yaklaşıma sahiptir. 

Verilen bilgilerden hareketle ebeveyn tutumlarından demokratik tutumun en sağlıklı/iyi tutum olduğu söylenebilir. Ebeveyn tutumlarının bir sonraki kısımda karşılaştırılması ile birlikte bu çıkarım değerlendirilmektedir. 

2.2.7. Ebeveyn Tutumlarının Karşılaştırılması 

Ebeveyn tutumu, sevgi ve disiplin gibi konulara göre şekillenmektedir (Tatlılıoğlu, 2012: 87). Anne ve babalar tarafından benimsenen tutumlar, çocukların gelişim sürecinde ve topluma katılımında doğrudan etkili olduğu için ebeveyn tutumlarının hangisinin daha iyi veya etkili olduğu konusunda karşılaştırma yapılmasında fayda vardır. 

37

Aşağıdaki tabloda ebeveyn tutumları ile çocukların özelliklerine dair karşılaştırma yapılmıştır. 

Tablo 8. Ebeveyn Tutumu ve Çocuğun Özellikleri 

Kaynak: Ceylan, 2017: 18. 

38

Tablo 8’deki bilgilere göre otoriter ebeveyn tutumunda çocukların özgüveni düşük, stres ve tedirginlik seviyesi yüksektir. Otoritenin etkisiyle çocuklar sessiz kalmayı benimser ve çekingen bir kişilik gözlenir. Kendi başına karar vermenin yeterli olmadığı otoriter ebeveyn tutumunda çocuklarda aşağılık duygusu gelişmektedir. Demokratik ebeveyn tutumunda çocuklar düşüncelerini rahat bir biçimde dile getirmektedir. Yorum yapma yeteneğinin gelişmesi, sorumluluk alma, kararlara katılım demokratik ebeveyn tutumunun çocuklardaki yansımaları arasındadır. Demokratik ebeveyn tutumunun etkisiyle çocuklarda duygusal gelişim olumlu yönde ilerler ve sosyal yeterlilik yüksektir. İşbirliği ve uyumlu davranışlar, demokratik ebeveyn tutumunun çocuklardaki etkileri arasındadır. İzin verici, ilgisiz ebeveyn tutumu çocukların toplumdaki kurallara uymada zorluk çekmesine neden olur. Anne ve babanın hiçbir şeye karışmadığı izin verici tutumda bencillik ve saldırganlık görülür. İzin verici ebeveyn tutumu, çocukların özgüven sorunu yaşamasına neden olmaktadır. Ayrıca hayata dair beklentinin olmaması ve ilişkisel sorunların yaşanması, izin verici ebeveyn tutumunun çocuklardaki sonuçlarına örnek olarak gösterilir. Aşırı koruyucu ebeveyn tutumunun tercih edilmesi halinde ise çocuklarda aşırı bağlılık görülür ve özgüven düzeyi son derece düşüktür. Aşırı koruyucu ebeveyn tutumunun etkisiyle çocuklar sorun çözmede yetersiz kalmakta, bir işi yapmak için başkalarına ihtiyaç duymakta, stresi yönetmede güçlük çekmektedir. Çocuklarda aşırı koruyucu ebeveyn tutumu neticesine çevre tarafından kabul edilme ve onaylanma isteği ön plana çıkmaktadır. Ebeveyn tutumlarının çocuklar üzerindeki etkileri dikkate alındığında demokratik ebeveyn tutumunun tercih edilmesinin daha sağlıklı sonuçları olduğu yönünde çıkarım yapılması mümkündür.u 

39

2.3. Ergenlerde OKB ve Ebeveyn Tutumu İlişkisiyle İlgili Araştırmalar 

Ergenlerde OKB ve ebeveyn tutumu ilişkisi hakkında çok fazla araştırma yapılmamıştır. Yapılan araştırmalarda ise aşağıdaki konular araştırılmaktadır (Panayırcı, 2012: 47-54): 

i. Ebeveyn tutumu, OKB belirtileri ile ilişkilendirilmektedir. Çocuklar, ebeveynlerin sergilediği tutumların etkisinden kaçınmak içi kompulsif davranışlar sergileyebilir. 

ii. Aşırı koruyucu ve otoriter ebeveyn tutumunun çocuklarda OKB belirtilerini ortaya çıkardığı yönünde araştırmalar vardır. 

iii. Ebeveyn tutumu, çocukların sosyal ya da psikolojik yönden gelişimine zarar verdiği takdirde OKB ile ilişkilendirilmektedir. 

iv. Depresyon belirtileriyle ilişkilendirilen ebeveyn tutumu, aynı zamanda OKB belirtilerine neden olmaktadır. Buna göre ebeveyn tutumunun depresif belirtiler açısından değerlendirilmesi gerekmektedir. 

v. Aşırı koruyucu ebeveyn tutumu, çocuklarda obsesyonları ortaya çıkarmaktadır. 

Görüldüğü üzere ergenlerde OKB ve ebeveyn tutumu ilişkisinde ebeveynlerin sergilediği tutum ve davranışların çocuklar üzerindeki etkilerine bakılarak değerlendirme yapılmalıdır. Depresyon, kaygı, endişe gibi psikolojik açıdan etkiler ebeveyn tutumu ve OKB ilişkisinde belirleyici konumdadır. Bunlara karşın ebeveyn tutumu ile OKB arasında ilişki olmadığını savunan araştırmalar bulunmaktadır. 

Çocuğun sosyalleşmesinde etkili olan unsurlar arasında aile (ebeveyn tutumu) etkili olmaktadır. OKB ile sosyalleşme arasındaki etkileşim, ergenlerde OKB ve ebeveyn 

40

tutumu ilişkisinde yapılan araştırmalar kapsamında değerlendirilebilir. İlgili faktörler aşağıdaki şekil üzerinde gösterildiği gibidir. 

Şekil 6. Çocuğun Sosyalleşmesi 

Kaynak: Ceylan, 2017: 31. 

Şekil 6’ya göre çocuğun sosyalleşmesinde etkili olan aile (ebeveyn tutumu), sivil toplum kuruluşları, akran grupları, meslek grupları, okul, komşuluk ve akrabalık 

41

gibi faktörler aynı zamanda tutum ve davranışlarla ilgilidir. Bu sebeple OKB ile ilişkili olarak değerlendirilebilir. 

Yapılan araştırmalardan birisinde ergenlik döneminde ebeveyn tutumu ile ilişkili olarak aşağıdaki model önerilmiştir. 

42

Şekil 7. Ebeveyn Tutumları Modeli 

Kaynak: Karaman, 2019: 32. 

Şekil 7’deki bilgilere göre ebeveyn tutumu kapsamında sergilenen davranışlar duygusal sıcaklık, cezalandırma, destekleme gibi davranışlar OKB ile ilişkili olacak şekilde görülebilir. Ebeveynlerin tutumuna göre çocuklarda OKB belirtileri gözlenebileceği için anne babalık davranışları kapsamlı biçimde araştırılmaktadır. 

Aile katılımı etkinliklerine yönelik bir araştırmada ulaşılan bulgular aşağıdaki tablo üzerinde derlenmiştir. 

Tablo 9. Aile Katılımı Etkinlikleri 

43

Kaynak: Günay Bilaloğlu, 2014: 30. 

Tablo üzerindeki bilgilere göre aile içindeki etkinlikler, çocuk ve ebeveyn arasındaki ilişkinin seyrinde etkili olmaktadır. Katılım etkinlikleri, anne baba ile çocukların 

44

iletişimlerinin olumlu yönde gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Aile içerisindeki etkinliklere katılım düzeyi, OKB ile ilişkili olacağı için yapılan etkinliklerin incelenmesinde fayda vardır. 

Genel bir değerlendirme yapılacak olduğunda ebeveyn tutumu ve OKB ilişkisine yönelik araştırmaların aşırı kontrolcü ve otoriter ebeveyn tutumunun çocuklarda OKB belirtilerini ortaya çıkardığı ya da OKB'ye neden olduğu gibi konular etrafında şekillendiği söylenebilir. 

45

3. BÖLÜM 

SONUÇ ve TARTIŞMA 

Sık karşılaşılan bir psikiyatrik bozukluk olarak OKB, çocukluk döneminde sosyal işlevsellikte bozulmaya yol açmakta iken yetişkinlik döneminde sosyal işlevlere ek olarak mesleki açıdan işlevsellikte bozulmaya neden olmaktadır. Çalışmada elde edilen sonuçlara göre OKB, dönemsel olarak gidiş geliş gösterebildiği gibi süreğen olarak devam edebilmektedir. 

OKB'nin belirtileri hakkında yapılan araştırma neticesinde obsesyonlar ve kompulsiyonlar şeklinde değerlendirme yapılması gerektiği görülmüştür. OKB'nin belirtilerini oluşturan obsesyonlar; saldırganlık, dini, simetri, büyüsel düşünce, biriktirme gibi alanları içermekte iken kompulsiyonlar tekrarlama, kontrol etme, biriktirme, sıralama şeklinde sıralanmaktadır. 

Yaygın bir psikiyatrik bozukluk olması sebebiyle OKB'nin tedavisi oldukça önemlidir. Çalışmada elde edilen sonuçlar OKB'nin tedavisinde farmakolojik tedavi ile davranışsal yöntemler tedavisinin kullanıldığını göstermektedir. Farmakolojik tedavide geri alım inhibitörleri tercih edilirken davranışçı tedavide ise maruz bırakma ve tepkiyi önleme seçenekleri ön plana çıkmaktadır. Tedavi konusunda hastanın özellikleri göre karar verilmektedir. 

Çocukların yetiştirilmesinde benimsenen tarzı açıklayan ebeveyn tutumu, çocukların kişiliğinin gelişiminde etkili olmakla birlikte sosyal ve psikolojik açıdan gelişimin belirleyicisi konumundadır. Ebeveyn tutumunun aynı zamanda duyuşsal ve bilişsel gelişimde etkili olduğu belirlenmiştir. 

Çalışmada elde edilen sonuçlara göre otoriter, ilgisiz, izini verici, tutarsız, aşırı koruyucu, mükemmeliyetçi, demokratik ebeveyn tutumu türleri bulunmaktadır. 

46

Ebeveynlerin çocukluk dönemlerindeki deneyimleri, ebeveyn tutumunu doğrudan etkileyen bir faktör olarak görünmektedir. 

Otoriter ebeveyn tutumu, çocukların zorlandığı ve sınırlandığı, ebeveynlerin baskın olduğu bir tutumdur Demokratik ebeveyn tutumunda çocukların kendisini ifade etmesine olanak tanınmakta, çocuğa saygı gösterilmektedir. İzin verici tutum, çocuğa tepki verilmeyen ve kontrol edilmeyen bir ebeveyn tutumudur. Aşırı koruyucu ebeveyn tutumu is ebeveynin çocuğun fazla koruduğu ve kontrol altında tuttuğu bir tutumdur. Çalışmada demokratik ebeveyn tutumunun en doğru tutum olduğunu gösteren sonuçlar elde edilmiştir. 

OKB ile ebeveyn tutumu arasındaki ilişki, ebeveynlerin sergilediği davranışların çocuklarda OKB belirtilerini ortaya çıkarması şeklinde gözlenmektedir. Bu noktada en sık depresif belirtilerin varlığının görüldüğü çalışmada ulaşılan sonuçlar arasındadır. OKB ve ebeveyn tutumu ilişkisinin olumsuz yönde örneklerinin gözlenmemesi adına demokratik ebeveyn tutumunun benimsenmesi önerilir. 

 

Bu makale 31 Mayıs 2022 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Klinik Psikolog  Yasemin Tüter

Klinik Psk. Yasemin Tüter ; İstanbul  Aydın Üniversitesi Klinik psikoloji yüksek lisans mezunudur. Alanın zorunluluklarından olan staj sürecini İstanbul’da çeşitli kurumlarda gerçekleştirdi. Psikoloji alanında temel eğitimin yanı sıra çeşitli terapi teknikleri ile ilgili eğitimleri tamamladı. Sürekli eğitimin gerekliliğine inanan bir ruh sağlığı uzmanı olarak eğitimlerini almaya, araştırmaya devam ediyor. Psikolojinin bilimsel çerçevesini ve etik kurallarını gözeterek danışanların iyi olma halinin geliştirilmesi amacıyla, uygun terapi modeliyle destek oluyor.  Aile içi şiddet, karanlık kişilik özellikleri ve çocukluk travması ile ilgili çalışmaktadır.Çift terapisi, panik bozukluklar, obsesif kompulsif bozukluk, travma , ebeveyn-ergen etkileşim terapisi uzmanlık alanlarıdır..Eğitimini aldığım farklı terapi yöntemlerini bireye göre uygula ...

Etiketler
OKB
Klinik Psikolog  Yasemin Tüter
Klinik Psikolog Yasemin Tüter
İstanbul - Klinik Psikolog
Facebook Twitter Instagram Youtube