Kişilik bozuklukları !

Kişilik bozuklukları !

KİŞİLİK

"Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır"

Çok eski çağlardan beri kişilik kavramı ile ilgili birçok görüş ileri sürülmüş olmasına karşın,günümüzde hala kişilik kavramının nasıl tanımlanacağı konusunda belli bir görüş birliği bulunmamaktadır. Kişilik kavramını ilk tanımlamaya çalışan kişilerden birisi olan Hipokrat, kişilik yapısının beden salgıları ile ilişkili olduğunu ileri sürerek "iyimser / kanlı", "sinirli / sarı safralı", "melankolik / kara safralı" ve "soğukkanlı / balgamlı" olmak üzere dört kişilik yapısı tanımlamıştır.

Diğer yandan çok eskiden beri kişilikler beden yapılarına göre tanımlanmaya çalışılmış fakat yapılan araştırmalar beden yapısı ile kişilik yapılan arasında birebir ilişki olmadığını göstermiştir. Kretschmer insanları beden yapılarına göre atletik, piknik ve astenik tip olarak ele almıştır. Çocukluk yıllarında yaşananların insanın psikolojik gelişimini etkilediğinin gözlenmesi, kişilik yapısının gelişimi ile ilgili çeşitli psikolojik görüşlerin ortaya atılmasına neden olmuştur. Freud, kişilik yapısının gelişiminde insanoğlunun ilk 5 yılının önemini vurgulamıştır. Her hangi bir çocukluk döneminde yaşanan sorunların kişide o döneme özgü izler bıraktığı ve bu izlerin kişilik yapısının oluşmasında etkili olduğu ileri sürülerek kişilik yapıları çocukluk dönemlerine ("oral kişilik", "anal kişilik" ve "genital kişilik") göre tanımlanmıştır. Jung ise kişilik gelişiminin yaşam boyu yaşanan bir süreç olduğunu ileri sürmüş ve temel toplumsal uyum biçiminden yola çıkarak içedönük (introvert) ve dışadönük (ekstrovert) kişilik yapılarını tanımlamıştır.

Günümüzde ise kişilik yapıları ağırlıklı olarak gözlenebilen davranışlara ve kişinin içsel ruhsallığına  göre tanımlanmakta ve kişilik yapılarının ortaya çıkışında genetik (psikososyal genetik), psikolojik ve toplumsal etmenlerin rolü olduğu bilinmektedir.

Kişilik denildiğinde ilk akla gelen o kişinin davranış biçimi ve davranış kalıplarıdır. Kişilikle ilgili olarak zaman zaman kişilik özellikleri, kişilik yapısı ve kişilik bozukluğu gibi kavramların kullanıldığı görülmektedir. Aslında her kişilik yapısının belli bir süreklilik ya da bir yelpaze içinde düşünülmesi gerekmektedir. Bu yelpazenin bir ucunda gerektiğinde toplum içinde uyum sağlamaya yönelik esneklik gösterebilen diğer ucunda ise katı, hiçbir koşulda esneklik gösteremeyen kişilik özellikleri bulunmaktadır. Örneğin alıngan bir kişinin gerekli açıklamalar yapıldıktan sonra alınmaktan vazgeçmesi esneklik gösterebilen, ne yapılırsa yapılsın alınganlığından tam vazgeçememesi ise esneklik gösteremeyen bir kişilik yapısına sahip olduğunu göstermektedir. Esneklik gösteremeyen kişilik özellikleri daha fazla kişilik bozukluğu düşündürmelidir. Ancak toplumsal uyumu bozan bir kişilik örüntüsünün varlığını ifade etmek amacıyla kullanılan kişilik bozukluğu teriminin çok farklı anlamlar taşıyacak şekilde ve karşıdakini aşağılamak amacıyla kullanılabilmesi nedeniyle günlük dilde kullanılmaması daha uygun gibi görünmektedir.

Esneklik gösteremeyen kişilik özellikleri olan insanlar başkaları için geçinilmesi zor insanlardır. Kişilik yapıları ile birlikte düşünüldüğünde her bir kişilik yapısına özgü geçinilmesi zor insanlar olacağı ortaya çıkmaktadır. 

Her ne kadar her insan kendine özgü kişilik özellikleri taşıyor olsa da  kişilik özelliklerini bazı kategorilere ayırmak mümkün olabilmektedir. Nitekim birbirinin kopyası derecesinde olmasa da toplum içinde kişilik özellikleri birbirine benzeyen birçok kişi bulunmaktadır. Aşağıda çeşitli kişilik yapıları ve bunların diğer insanlarla geçinmelerini zorlaştıran özellikleri tanımlanacaktır. Ancak insanları kişilik özelliklerine göre sınıflandırırken aşağıdaki konulara dikkat edilmelidir:

•Her bir kişilik yapısında tanımlanan özelliklerin tümü hiçbir zaman tek bir kişide bulunmaz.

•Aynı kişilik yapısında olmasına karşın farklı insanlarda farklı özellikler daha ön planda olabilmektedir.

•Hiç bir insanda tek bir kişilik yapısının özellikleri bulunmaz; her insanda birçok kişilik yapısından birçok kişilik özelliği bir arada bulunur.

•Hangi kişilik yapısı ya da kişilik yapıları onun temel özelliklerini belirtiyorsa, kişide o kişilik yapısının ya da yapılarının bulunduğu belirtilir.

Her hangi bir insanın kişilik özelliklerini değerlendirirken o kişinin ne tür olaylar karşısında ne tür

duygular  yaşadığına, aklından neler geçtiğine ve ne tür tepkiler gösterdiğine bakmak gerekmektedir.

Her hangi bir insanın kişilik özellikleri konusunda fikir yürütebilmek için o kişiyi iyi tanımak gerekmektedir. İlk kez tanıdığınız ya da sınırlı sayıda gördüğünüz ve görüştüğünüz bir kişinin kişilik yapısı konusunda bazı öngörülerde bulunula bilmekle birlikte, kesin yargılarda bulunmaktan kaçınılmalıdır. Her hangi bir kişinin çok değişik ortamlarda, çok değişik durumlarda ve özellikle çatışma sırasında nasıl davrandığını görmeden o kişinin kişilik yapısı ile ilgili yanılma payı sürekli olarak akılda tutulmalıdır. Zorlayıcı ortamlarda ya da çıkarların çatıştığı durumlarda insanların maskeledikleri kişilik yapıları ortaya çıkabilmekte önceden tahmin edilemeyen davranışlar görülebilmektedir.

Bir insanın her türlü davranışının onun kişilik yapısı ile bir şekilde ilişkisi bulunmakla birlikte, bir insanın her hangi bir özelliğinin kişilik yapısının bir parçası sayılabilmesi için o özelliğin tekrar tekrar gözlenmesi, zaman ve mekana göre pek büyük bir değişiklik göstermeden ortaya çıkması gerekmektedir. Örneğin her insan zaman zaman çekingenlik yaşayabilir fakat çekingenliğin bir kişilik özelliği sayılabilmesi için bunun (ortamdan ortama şiddeti değişebilmekle birlikte) hemen her ortamda ortaya çıkması gerekmektedir.

Bir insanın kişilik yapısını sahip olduğu biyolojik donanım kadar içinde yetiştiği çevre de belirler. Kişilik yapısı büyük oranda çocukluk yıllarında şekillenmekte ve ergenlik yıllarında oturmaktadır. Bu nedenle her hangi bir tutum ve davranışın kişilik özelliği sayılabilmesi için çocukluk ya da ergenlik yıllarından beri gözleniyor olması gerekmektedir. Daha ileri yaşlarda ortaya çıkan ve uzun süren davranış örüntülerinin bir bedensel ya da ruhsal hastalık belirtisi olup olmadığı dikkatli bir biçimde incelenmelidir. İnsanların kişilik yapısını anlamaya çalışırken kişiliği oluşturan bileşenler olan "duygu", "düşünce", "tutum" ve "davranış" özelliklerini incelemek gerekmektedir.

İnsanların kişilik özelliklerini betimlemeye çalışırken kişilik yapısının temel bileşenlerine bakılmalıdır. Bu bileşenler aşağıda "duygular", "istek, gereksinim ve dürtüler ile ilişki biçimi", "düşünce / biliş", "ilişki / iletişim / tutum" ve "eylem/ davranış" başlıkları altında incelenecektir.

Duygular

İnsanın en önemli özelliklerinden birisi de duygulanabilme ve duygu yaşayabilme potansiyeline sahip olmasıdır. İnsan yaşamını bir yandan renklendiren ve yaşamına anlam katan bir özellik olan duygular, bir yandan da kişilik yapısını belirleyen önemli özelliklerden birisidir. Her hangi bir insanın duygusal yapısını incelerken aşağıda tanımlanan özellikler dikkate alınmalı ve kişi bu başlıklarla betimlenmelidir.

•Genel duygusal yapı

Herkesin zaman zaman yaşadığı duygular yanında genel bir duygusal tonu vardır. Nitekim insanların genel duygusal yapılarını anlatmak için insanları "neşeli", "karamsar" gibi sıfatlar ile niteleriz.

•Yaşadığı duygular

Her insan genel duygusal yapısı yanında günlük yaşamında her türlü yaşantısına eşlik eden ve yaşananlara göre değişen duygular yaşamaktadır. Örneğin genel olarak neşeli olan bir insan, yaşadığı bir olay nedeniyle üzüntü yaşayabilir. Her hangi bir insanın hangi olaylar karşısında ne tür duygular yaşadığı, hangi duyguları daha sık yaşamaya eğilimli olduğu o kişiyi tanımada önemli ipuçları verir.

•Duyguların davranışlara etkisi

Bazı kişiler duyguların çok fazla etkisinde kalırken (örneğin en küçük istekleri gerçekleşmediğinde öfkelenip, bağırıp çağırırken) bazı kişiler ise duygularını aşırı denetim altında tutarlar (örneğin birçok kişiyi sevindirecek ya da üzecek bir olay karşısında donuk kalırlar). Bir insanın yaşadığı duyguların onun düşüncelerini, tutum ve davranışlarını nasıl etkilediği kişilik yapısını belirlemede önemli bir öğedir.

•Duyguların gelip geçiciliği ya da uzun sürmesi bazı kişiler yaşantılarına eşlik eden duygulardan kolay kolay kurtulamazken, bazı kişiler ise çok kolay başka bir duyguya geçebilmektedirler. Kişinin hangi olaylardan sonra yaşadığı duygulardan kolay kolay kurtulamadığı o kişiyi tanımada önemli ipuçlarıdır.

•Duygularının farkında olup olmadığı

Yaşadığı duyguları tanımayan, tanımlayamayan ve ayrıştırabilme yetisine sahip olmayan birçok insan bulunmaktadır. Duygularını yeterince ayrıştıramayan kişiler, kendisini "kötü" hissettiğinden ya da "iyi" hissetmediğinden söz eder ya da her türlü olumsuz duyguyu üzüntü ya da sıkıntı olarak nitelerler. Oysa insan çoğu zaman her birinin kendine özgü anlamlan olan birçok duyguyu bir arada yaşar. Örneğin eşinden boşanan bir kişi üzüntü yarımda hayal kırıklığı, öfke, değersizlik ve utanç gibi birçok duyguyu bir arada yaşar.

•Duygularını ifade edip etmediği

İnsanın duygularını tanıması ve ayrıştırabilmesi kadar bunları ifade edip etmediği ve ne şekilde ifade ettiği de o kişiyi tanımada önemli ipuçları verir. Bazı insanlar yaşadıkları duyguları hiçbir şekilde ifade etmezler. Ne sözlerinden, ne görünüşünden yaşadığı duygular anlaşılmaz. Bazı kişiler aşırı denetimlidirler, yaşadığı duyguların anlaşılmaması için yoğun çaba harcarlar. Bazı insanlar duygularını sözel olarak ifade etmese de duyguları sözel olmayan (beden dili) ifadelerinden kolayca anlaşılır. Sinirli bir hal içinde olan bir kişinin bunu açıkça kabul etmemesine karşın çevresindeki insanlar tarafından davranış ve görünümü nedeniyle sinirli halinin kolayca anlaşılması bu duruma bir örnek olarak verilebilir. Bazı insanlar ise yaşadıkları duyguları olduğundan daha şiddetli yaşama eğilimindedirler. Sıradan bir haber aldığında sanki aldığı haber yaşamını bütünüyle değiştirecekmişçesine sevinç yaşayan kişi bu duruma bir örnek olarak verilebilir. Bu kişilerin yaşadığı duygular dışarıdan çoğu zaman abartılı gibi, sanki rol yapıyormuş gibi görünür.

Diğer yandan duyguların ifade edilebilirlikleri arasında büyük farklılıklar da bulunmaktadır. Karşıdaki kişiyi olumsuz etkileyeceği ya da ilişkileri bozacağı düşünülen duyguları ifade etmekte birçok insan çeşitli güçlükler yaşar. Bu tür duyguların ifade edilip edilmediği ya da nasıl ifade edildiği kişilik yapısını belirlemede yararlı ipuçlarıdır. Bu tür duyguları ifade edebilmede iki uçtan birisi bunları denetimsizce ifade etmek iken diğeri bu tür duyguları hemen hiç ifade etmemedir.

• Duyguların davranışlara etkisi

İnsanın yaşadığı duygular onun diğer insanlara yönelik tutum ve davranışlarını etkileyebilmektedir. Örneğin birçok kişi sinirli olduğu zamanlarda daha kolay parlamakta, daha az hoşgörülü olmaktadır. Duyguların insanın tutum ve davranışlarını etkilemesi son derece doğal olmasına karşın bu etkileme bazı durumlarda ilişkileri bozacak düzeyde olmaktadır. Bu durum özellikle kişilik bozukluğu  yapısına sahip kişilerle ilişkilerde sık sık yaşanmaktadır. Bir yandan geçinilmesi zor kişilerin(kişilik bozukluğu) duygularından kolayca etkilenebilmeleri, bir yandan da geçinilmesi zor kişilerin(kişilik bozukluğu) ilişki içinde oldukları insanların hemen her zaman yoğun duygular yaşamasına yol açmaları bu durumun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bir insanın kişilik yapısını incelerken duygularının davranışlarını ne kadar ve nasıl etkilediği belirlenmelidir.

•Yineleyen duygular 

İnsanların belirli ortamlarda yineleyen bir şekilde aynı duyguyu yaşaması o kişinin iç dünyası hakkında yararlı bilgiler vermektedir. Örneğin bazı kişiler otorite olarak gördükleri insanlar karşısında çok heyecanlanırlar. Bu bilgiler kişilik yapısının tanımlanmasında da çok yararlı ipuçlarıdır.

•Duyguları ile baş etme yolları

Duygular ile baş etme denildiğinde akla çoğu zaman olumsuz duygular gelse de bazen olumlu duygular da baş etme sorunu yaratabilmektedir. Örneğin çok sevinçli bir kişi olağan durumlarda hiçbir zaman yapmadığı şeyleri yapmaya kalkışabilir. Fakat öfke, suçluluk ve değersizlik gibi olumsuz duygular ile nasıl baş ettiği o kişi hakkında önemli ipuçları verir. Bazı kişiler öfkelerini denetleyemezler ve anında sözel ya da fiziksel saldırganlık gösterirler. Yine insanlarla ilişkilerde kolayca aşağılandığı, istenmediği duyguları yaşayarak kendisini değersiz hisseden bazı kişiler toplum içine karışmaktan kaçınabilmektedirler.

İstek, gereksinim ve dürtüleri ile nasıl bir ilişki içinde olduğu

İnsanın gereksinim, istek ve dürtüleri ile nasıl bir ilişki içinde olduğu onun kişilik yapısını belirleyen öğelerden birisidir. İnsanın istek, gereksinim ve dürtülerinin farkında olması, onlara sahip çıkması, karşılıklarım bulması için çaba harcaması, istek ve gereksinimlerini doyurduğunda bundan zevk alabilmesi, koşullar nedeniyle ertelemek zorunda kaldığında buna katlanabilmesi gerekmektedir.

•İstek ve gereksinimlerinin farkında olmak

Bazı insanlar istek ve gereksinimlerinin pek farkında olmazlar. Ne istediklerini, ne amaçladıklarını, ne yapmak istediklerini tam olarak bilemezler. Çoğu zaman çevresindekilere uyum gösterir, onların istek ve gereksinimlerine göre hareket ederler. Yemek seçiminde kararsız kalan ve kolay kolay karar veremeyen, yanındakilerin ne yemek istediğine bakarak karar veren bir kişi bu duruma örnek olarak verilebilir.

•İstek ve gereksinimlerine sahip çıkma

Bazı insanlar kendi istek ve gereksinimlerinden çok başkasının istek ve gereksinimlerini önemser, kendisinin hiçbir istek ve gereksinimi yokmuş gibi davranır ve tüm yaşamlarını diğer insanların gereksinimlerini karşılamaya adarlar. Bazı insanlar ise tam tersi yalnız kendi istek ve gereksinimlerinin karşılanması beklentisi içindedirler; bencildirler, diğer insanların istek ve gereksinimlerini hiç önemsemezler. Fakat birçok kişi istek ve gereksinimlerine sahip çıkma açısından bu iki uç durumun arasında bir yerde kalmaktadır. İnsanın istek ve gereksinimlerine sahip çıkmasının bir yönü de istek ve gereksinimlerinin savunucusu ve takipçisi olmasıdır. Bir kişinin kişilik yapısı hakkında fikir yürütebilmek için o kişinin farkında olduğu istek ve gereksinimlerini karşılamak için çevresindekilerle ne tür bir ilişki içine girdiği de belirlenmelidir. Bazı kişiler isteklerini diğer insanlara kolayca ifade edebilirken bazıları kolayca ifade edememekte ve karşı tarafın bunu o söylemeden anlamasını beklemektedirler. Bazıları da ne olursa olsun herkesin kendisi için seferber olması beklentisi içindedirler. Bazı kişiler de istek ve gereksinimlerini zor kullanarak ya da tehdit ederek karşılamaya çalışmaktadır.

•İstek, gereksinim ve dürtülerin niteliği

Bazı kişilerin kendisinden, yaşamdan ve insanlardan beklentileri karşılanması ya da doyuma ulaştırılması mümkün olmayan nitelikler taşımaktadır. Bu durum birçok kez hayal kırıklıkları yaşanmasına neden olarak kişinin dünyaya ve geleceğe karamsar bir gözle bakmasına neden olmaktadır. Bazı kişilerin ise sanki hiçbir istek ve gereksinimi yokmuşçasına ya da istek ve gereksinimlerinin nasıl olsa karşılanmayacağı beklentisi içinde oldukları görülmektedir. Bu durum özellikle çocukluk ve gençlik yıllarında maddi ve manevi yoksunluklar yaşayan kişilerde görülmektedir. İstek ve gereksinimlerini her zaman küçümseme ve önemsizleştirme eğilimindedirler.

•İstek, gereksinim ve dürtülerine erteleyebilme

İnsanların tüm istek, gereksinim ve dürtülerini karşılayabilmesi ya da doyuma ulaştırması mümkün değildir. Bazen ortamın uygun olmaması, bazen zamanın uygun olmaması, bazen diğer insanların istek ve gereksinimleri nedeniyle, bazen de bunların gerçekleşmesi mümkün olmayan özelikler taşıması nedeniyle istek ve gereksinimler karşılanamamaktadır. Fakat bazı insanların istek ve gereksinimlerini bekletebilme ve erteleyebilme becerileri gelişmemiştir ve isteklerinin bekletilmeden anında yerine getirilmesi beklentisi içindedirler. Diğer yandan bazı kişilerin de tüm istek ve gereksinimlerini yok sayarak ertelediği ve hiçbir istek ve gereksinimi yokmuş gibi davrandığı unutulmamalıdır.

İnsanın istek ve gereksinimlerini gerektiğinde ertelemesi ve daha uygun bir zaman ve ortamda yeniden doyum arayışına girmesi toplumsal ilişkileri kolaylaştıran bir beceridir.

•İstek, gereksinim ve dürtüleri doyum bulduğunda kişinin yaşadığı duygular

Genelde istek ve gereksinimleri karşılanan kişiler, psikolojik bir doyum yaşar; mutlu, sevinçli, neşeli ve keyifli olurlar. Fakat bazı kişiler her şeye karşın psikolojik doyum yaşayamazlar. Bunların bir kısmı açgözlülükten, bir kısmı gerçek istek ve gereksiniminin farkında olmamasından, bir kısmı bu doyumu yaşamayı hak etmediğini düşündüğünden kaynaklanmaktadır.

•İstek, gereksinim ve dürtülerini ertelemek zorunda kaldığında yaşadığı duygular

İstek ve gereksinimi karşılanmayan bir kişinin hayal kırıklığı yaşaması, öz değerlilik duygusunun incinmesi ve öfkelenmesi doğal bir durumdur. Fakat bu duyguların şiddeti ve karşılanmayan istek ve gereksinim ile uyumlu olup olmadığı da önem taşımaktadır. Bazı kişiler en küçük ertelemede bile aşırı tepki göstermektedir; böyle bir durumda kimi insanlar diğer insanlarla ilişkilerini kesmekte, küserek ve gücenerek kendilerini geriye çekmekte, kimileri ise öfke ve saldırganlık göstermektedir.

Düşünce / Biliş

Her insanın kendine özgü "kendini", "diğer insanları", "yaşadığı ya da gözlemlediği olayları" ve "dünyayı" algılama, değerlendirme, anlamlandırma, yorumlama ve bilme biçimleri vardır. İnsanın duyu organları ile algıladığı uyaranları anlamlandırma, yorumlama ve bilme biçimleri düşünce olarak adlandırılır. İnsan, sahip olduğu zihinsel ve ruhsal birikimler ile iç dünyasından ve dış dünyadan gelen uyaranları süzer, algıladığı uyaranları anlamlı bir bütün haline getirerek kendine özgü bir bilme, anlamlandırma ve yorumlama süreci yaşar.

Temel inançlar

İnsanın kendisi ve çevresi ile ilgili kökleşmiş değerlendirmelerine ve düşüncelerine temel inançlar denilmektedir. Temel inançlar kişilik yapısını belirleyen yapılardır ve kişinin kendisi ile ilgili değerlendirmelerini yansıtır ve kişilik yapısını anlamada önemli ipuçları verir. Örneğin kendisini beğenmeyen ve başkalarının da kendisini beğenmeyeceğini düşünen bir kişinin özgüven sorunları yaşayan kişilik yapısına sahip olma olasılığı çok yüksektir.

•Otomatik düşünce

Otomatik düşünceler bir olay yaşadığında insanın aklına kendiliğinden gelen düşüncelerdir. Her hangi bir düşüncenin otomatik düşünce olarak adlandırılabilmesi için düşüncenin zorlama olmadan, akıl ve mantık yürütmeden ortaya çıkması gerekmektedir. Otomatik düşünce olarak adlandırılan bu düşünceler tesadüfen ortaya çıkan düşünceler olmayıp, yaşanan olayla ilgili kişinin ilk tepkileridir ve büyük oranda temel inançlar tarafından belirlenir. Markette raftan bir deterjan almak isterken raftaki bütün deterjanlar devrildiğinde aklına ilk olarak "ne kadar sakar bir insanım" düşüncesi gelen kişinin bu düşüncesi otomatik düşünceye örnek olarak verilebilir. Bu kişi büyük olasılıkla "kendisini kolay eleştiren", "kendisini pek beğenmeyen" ve "çevrenin kendisiyle ilgili değerlendirmeleri önemseyen" bir kişilik yapısına sahiptir. Otomatik düşünceler insanın kendi denetiminde olmayan fakat bir yandan da içeriğine uygun duygu yaşanmasına neden olan düşüncelerdir. Örneğin yukarıda verilen örnekteki kişi aklından geçen otomatik düşünce ("ne kadar sakar bir insanım") ile birlikte kendisine öfkelenir ve kendisini aşağılar. Görüldüğü gibi otomatik düşünceler insanın ruhsal yapısı hakkında fikir verir ve bir insanın kişilik yapısını değerlendirirken mutlaka dikkate alınmalıdır. 

•Şema

Bir insanın dünyayı, kendisini ve yaşadıklarını değerlendirirken kullandığı bilişsel yapılara şema denir. Bu bilişsel yapılar bir insanın neyi nasıl değerlendireceğini ve yorumlayacağını belirleyen bir çerçeve (değerlendirme, yorumlama ve anlamlandırma çerçevesi) niteliği taşır. Örneğin kendisini "sevilmeyen bir insanım" şeklinde değerlendiren bir temel şemaya sahip bir kişi diğer insanların kendisini sevmeyeceğini ya da kolayca sevmekten vazgeçeceğini düşünme eğilimindedir. Bu temel şemaları nedeniyle diğer insanlar tarafından sevilmek için ellerinden geleni yaparlar.Bir insanın kendisini çok değerli görmesi,herkesin ona hizmet etmesi gerektiğini düşünmesi vb bir çok şema vardır.

• Bilişsel çarpıtma

Bilişsel çarpıtma, olayları olduğundan daha farklı algılama, değerlendirme ve yorumlamayı ifade eden bir kavramdır. Özellikle geçinilmesi zor insanlarda(kişilik bozukluğu) çok yaygın görülmektedir. Çok sayıda bilişsel çarpıtma türü bulunmasına karşın aşağıda sık gözlenen bilişsel çarpıtmalara örnekler verilmiştir.

Düşünce okuma: Bir kişinin elinde yeterli kanıt bulunmamasına karşın başkalarının kendisi ile ilgili ne düşündüğünü bildiğini ileri sürmesidir. Başkalarının kendisi hakkında değersiz, işe yaramaz ve önemsiz bir insan olduğunu düşündüklerini ileri sürme bu tür çarpıtmaya örnek olarak verilebilir.

Aşırı genelleme: Tek bir yaşantıdan yola çıkarak kişinin kendisi hakkında genel yargılarda bulunmasıdır. Bir maçta iyi futbol oynamasına karşın yaptığı bir hata nedeniyle takımı gol yiyen ve takımı maçı kaybeden bir futbolcunun kendisinin kötü bir futbolcu olduğunu düşünmesi bu tür çarpıtmaya örnek olarak verilebilir.

Kişiselleştirme: Her hangi bir olayın ortaya çıkmasında ya da bir sorunun yaşanmasında birçok kişinin sorumluluğu olmasına karşın bir kişinin olup bitenden kendisinin sorumlu olduğunu düşünmesidir. Takımı yenilen bir basketbolcunun yenilgiden kendisini sorumlu tutması bu tür çarpıtmaya örnek olarak verilebilir.

İlişki / İletişim / Tutum

•İlişki kurma biçimi / İletişim kurma biçimi

Bir insanın diğer insanlarla ilişkiye girme ve onu sürdürme biçimi o kişinin kişilik yapısı hakkında önemli ipuçları vermektedir. Bir insanın ilişki kurma biçimini değerlendirirken diğer insanlarla kolayca ilişkiye girip giremediği, bunu sürdürüp sürdüremediği, kalıcı ve uzun soluklu ilişkiler kurup kuramadığı, yakın ve sevecen davranıp davranamadığı, nasıl bir arkadaş olduğu, çok sayıda arkadaşının olup olmadığı ve topluluk içinde nasıl davrandığı incelenmelidir.

•Tutum

Tutum, esas olarak bireye atfedilen bir eğilimdir ve bireyin belli bir davranışı göstermeye yatkınlığını ifade eder. Bir kişinin belli bir konudaki tutumu bilindiğinde, o konu ile karşılaşınca nasıl bir davranış sergileyeceği büyük oranda tahmin edilebilir. Örneğin ruhsal hastalıklara yönelik olumsuz tutuma sahip bir kişi, ruhsal hastalık yaşayan bir kişi ile karşılaştığında ondan uzak durmaya çalışır. Tutumlar, kişiliği oluşturan özellikler arasında önemli bir yer tutmaktadır.

Genel görünümü, giyim ve kuşam tarzı

Her hangi bir insanla ilk karşılaşıldığında ilk dikkati çeken onun giyim kuşamı, hal hareket ve tavırlarıdır. Bir kişinin genel görünümünü, giyim ve kuşamını belirleyen en önemli etmenlerden birisi de kişilik yapısıdır. Bir kişinin dış görünümü değerlendirilirken "kendine bakım düzeyi", "saç ve sakalının durumu, kesim şekli, boyalı olup olmadığı", "bedenindeki takı, dövme ve yara izleri, bunların özellikleri", "giysilerinin rengi, bakımlılığı", "giysilerinin uyumlu olup olmadığı" ve "genel görünümün cinselliği ön plana çıkarıp çıkarmadığı" gibi özellikler dikkate alınmalıdır.

Beden dili

Beden dili insanların kişilik yapıları hakkında önemli ipuçları verebilen bir özelliktir. Fakat anlamı abartılmadan değerlendirilmeli ve mutlak belirleyici olduğu düşünülmemelidir. Birçok kişi, insan davranışlarının anlamının kolayca çözülmesine olanak tanıdığını düşünerek beden dili ile ilgili bilgilere hak ettiğinden daha çok değer verir. Oysa dış görünümün ve beden dilinin o anki davranışları yorumlamada kısmen yararı olabilmekle birlikte, insanları tanımada kendi başına pek bir değeri yoktur.

Dış görünümü ve beden dilini yorumlayarak elde edilen bilgilerde (özellikle hangi ortamda, ne zaman ortaya çıktığı göz önüne alınmazsa) yanılma payı çok yüksektir. Örneğin genellikle spor giysileri giymeyi yeğleyen bir kişi ile tesadüfen takım elbise giydiği bir günde karşılaşıldığında o kişi ile ilgili yapılacak yorum muhtemelen yanlış olacaktır. Ancak diğer gözlemlerden elde edilen bilgilerle birleştirildiğinde ve süreklilik gösterdiğinde çok yararlı ve önemli bilgiler sağladıkları unutulmamalıdır. Örneğin bulunduğu ortamlarda ilgi odağı olmaktan hoşlanan bir kişinin giyim kuşamı ve beden dili çoğu zaman ilgi odağı olmasını sağlayacak özellikler (ayartıcılık, göze çarpan renkler gibi) taşır.

Eylem / Davranış

İnsanın diğer insanlara, her türlü canlıya, hatta cansız varlıklara nasıl davrandığı o kişinin kişilik özellikleri hakkında önemli ipuçları vermektedir. İnşam anlamada aklından geçen düşünceler ve yaşadığı duygular kuşkusuz çok önemlidir. Fakat sonuç olarak nasıl davrandığı, nasıl bir davranış gösterdiği daha da önemlidir. İç dünyasında yaşadıklarının (duygular ve düşünceler) davranışlarım nasıl etkilediği ruhsal yapıları hakkında önemli ipuçları verir. Örneğin vicdan duygusu yeterince gelişmemiş kişiler öfkelendiklerinde hiçbir rahatsızlık duymadan başkasına zarar verebilmektedir.

Başa Çıkma Düzenekleri

Günlük yaşamda zorluklarla karşılaşan her insan çeşitli düzeylerde duygusal, düşünsel, davranışsal ve bedensel tepkiler yaşar. Her hangi bir zorlanmanın yarattığı olumsuz duygular, düşünceler ve davranışlar ile kişinin nasıl baş ettiği büyük oranda o kişinin başa çıkma düzenekleri tarafından belirlenir. Herkesin karşılaştığı sorunlarla kendine özgü başa çıkma yolları vardır ve bunların belirlenmesi kişilik yapısı hakkında önemli ipuçları verir.

Zayıf/ Duyarlı Yönleri ve Güçlü Yönleri

Herkesin kişilik yapısının zayıf, duyarlı ya da güçlü yönleri bulunmaktadır. Güçlü yönleri onun diğer insanlarla ilişkilerini kolaylaştırırken, zayıf /duyarlı yönleri ise zorlaştırmaktadır. Örneğin başkalarının kendisi ile ilgili değerlendirmelerine duyarlı olan bir kişinin bu özelliği onun zayıf yönünü oluşturur ve kendisiyle ilgili eleştirilere onu kapalı hale getirir. Diğer yandan insanlarla kolayca ilişkiye girebilen ve karşısındakinde güven uyandırabilen bir kişinin bu özelliği onun güçlü yönünü oluşturur.

Esneklik gösterebilme

Aynı kişilik yapısına sahip olsalar da belli bir kişilik yapısına sahip kişilerde birbirinin aynısı davranış kalıpları görülmemektedir. Çekingenliği örnek olarak ele alacak olursak çekingenliğin herkeste aynı biçimde çıkmadığını görürüz. Çekingen kişilerin bazıları yaşadıkları her türlü zorluğa karşın toplumsal yaşama gerektiği kadar katılabilirken, bazıları ise yaşamlarını tümüyle toplumdan uzak sürdürmektedirler. Bu, kişilik yapılarını anlamaya çalışırken önemli güçlükler yaratan bir durumdur. Aynı kişilik yapışma sahip iki kişi, toplum içinde ve diğer insanlarla ilişkilerde birbirinden çok farklı davranışlar gösterebilmektedir. Bu noktada en önemli belirleyicilik, kişilik özelliğinin ne kadar esneklik/katılık  gösterdiğidir. Esneklik, sahip olduğu kişilik yapısına karşın, farklı değerlendirebilmeyi ve davranabilmeyi ifade eden bir kavramdır.Katılık ise esnekliğin tersi olup hiçbir farklılık gözetmemedir.

Bu nedenle kişilik özelliklerinin ve kişilik yapılarının "beyaz ile siyah arasında sayısız gri"den oluşan bir yelpaze gibi düşünülmesinde yarar vardır. Beyazı uyum ve esneklik gösterebilmenin en uç kısmı, siyahı uyum ve esneklik gösterememe nin en uç kısmı olarak düşünecek olursak, kişinin sahip olduğu özellikler ne kadar beyaza yakın bir gri ise bu özellik kişiler arası ilişkilerde o kadar az sorun yaratıyor demektir. Tam tersi ne kadar siyaha yakın ise kişiler arası ilişkilerde o kadar çok sorun yaratıyor demektir. Bu noktada önemli olan söz konusu kişilik özelliğinin ne kadar esneklik gösterip gösteremediğidir. Kişilik özelliği ne kadar çok esneklik gösterebiliyorsa o kadar çok beyaza yakın bir gri, ne kadar az esneklik gösterebiliyorsa siyaha yakın bir gri demektir.

Bir kişilik özelliği olarak "alınganlık" bu konuya bir örnek olarak ele alınabilir. İçinde çok fazla yolcusu olmayan bir belediye otobüsüne yeni binen alıngan bir kişinin kendi halinde bir yandan konuşan ve gülüşen, bir yandan da gelene gidene ve otobüse binene bakan iki kişinin kendisi hakkında konuştuklarını ve kendisine güldüklerini düşündüğünü varsayalım. Eğer kişi aklına böyle bir düşünce gelmesine karşın, kısa bir değerlendirmeden sonra bu iki kişinin kendisi hakkında konuşmadığına kanaat getirip, alınganlıktan kaynaklanan düşüncesini kafasından uzaklaştırabiliyorsa, bu durum o kişinin alınganlığının esneklik taşıyan ve beyaza yakın gri nitelik taşıyan bir özellik olduğunu düşündürmelidir. Tam tersi kişi bu düşüncesini bir türlü kafasından atamıyorsa, hatta kendi halinde konuşan ve gülüşen bu iki kişiye gidip çıkışıyorsa bu durum o kişinin alınganlığının esneklik tanımayan ve siyaha en yalan gri nitelik taşıyan bir özellik olduğunu düşündürmelidir.

Esneklik

Konuyla ilgili atasözleri ve deyimler

•"Bir insanı tanımak için ya alış veriş etmeli ya yola gitmeli"

İnsanları tanımak çok kolay bir süreç değildir. Hatta yıllardır tanıdığınız bir kişiyi beklenmedik bir şekilde bildiğinizden çok farklı bir davranış içinde görebilirsiniz. Bir inşam iyi tanımak için onu çok değişik ortamlarda ve çok değişik koşullarda görmek gerekmektedir. Özellikle çıkar çatışmalarının olduğu ya da yoğun stres yaşanan durumlarda nasıl davrandığını görmek o kişiyle ilgili önemli ipuçları vermektedir.

•"Arşları yattığı yerden belli olur"

Bir insanın kişilik yapısını anlamaya çalışırken yalnız söylenenlerle sınırlı kalınmamalıdır. Bir insanın nasıl bir ortamda yaşadığı, yaşadığı ortama nasıl bir düzen verdiği ve ortamla olan ilişkisi o kişinin kişilik yapısı. Hakkında önemli ipuçları verir.

•"At, adımına göre değil adamına göre yürür "

Bir insanın kişilik yapısı onun yönetimi altında olan her şeye yansır. Kurumlarda insanların nasıl bir ilişki içinde olacağı büyük oranda en üst yöneticinin kişilik yapısı tarafından belirlenir.

•"Kişi arkadaşından bellidir"

Bir insanın kimlerle uzun süreli arkadaşlık yapacağı büyük oranda o kişinin kişilik yapısı tarafından ve iç dünyasının gereksinimleri tarafından belirlenir. Fakat bu atasözünün insanların arkadaşı ile aynı kişilik yapısına sahip olacağı şeklinde yorumlanmamalıdır. Kişinin arkadaşları ile nasıl bir ilişki içinde olduğu, o kişilerle arkadaşlık yaparken iç dünyasında hangi gereksinimlerini karşıladığı anlaşılmaya çalışılmalıdır.

•"Kimse ayranım ekşi demez"

İnsanların büyük bir kısmı başkalarındaki olumsuz özellikleri kolayca görürken kendisindekileri görmez. İnsanın kendisini yeterince tanımadan, başkasını tanıması ve insanlarla ilişkileri (bu ilişkilerde kendisinin ve diğer insanların davranışlarım) anlaması mümkün değildir.

Prof.Dr.Erol Özmen

DEPRESSİF KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Başlıca özelliği erken erişkinlikte başlayan ve çeşitli koşullarda ortaya çıkan yaygın bir depresif biliş ve davranış örüntüsüdür. Depresif bilişler ve davranışlar arasında sürekli ve yaygın keder, sıkıntı , keyifsizlik , neşesizlik ve mutsuzluk duyguları bulunmaktadır. Bu bireyler aşırı biçimde, eğlenmeyi ya da gevşemeyi beceremezler ve mizah duyguları eksiktir. Eğlenmeyi ya da mutlu olmayı hak etmediklerini hissederler. Israrlı biçimde olumsuz ve mutsuz düşünceleri üzerinde durarak aynı zamanda düşünceye dalma ya da tasalanma eğilimindedirler. Bu bireyler geleceği, şimdiki zamanı gördükleri kadar olumsuz görürler ; işlerin hiç düzelmeyeceğinden kuşkulanırlar , en kötüyü beklerler ve kendilerini gerçekçi olma ile överlerken başkaları tarafından karamsar olarak kabul edilirler. Kendilerini yargılamada katı olabilirler ve yetersizlikler ve başarısızlıklar konusunda aşırı suçlu hissetmeye eğilimlidirler. Benlik saygıları düşüktür ve özellikle  yetersizlik duygularına odaklanmıştır. Bu önerilen bozukluğu olan bireyler başkalarını, kendilerini yargıladıkları gibi katı bir biçimde yargılamaya eğilimlidirler. Çoğunlukla başkalarının olumlu niteliklerinden çok başarısızlıklarına  odaklanırlar ve başkalarına karşı olumsuz, eleştirel ve yargılayıcı olabilirler.

PASİF-AGRESİF KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Başlıca özelliği erken erişkinlikte başlayan ve çeşitli koşullarda ortaya çıkan toplumsal ve mesleki ortamlarda yeterli performans için yapılan isteklere yaygın bir olumsuz tutum ve edilgen direnç örüntüsüdür. Bu bireyler başkaları tarafından beklenen düzeyde işlev görme isteklerine alışkanlık olarak kızar, karşı gelir ve direnir. Bu karşı gelme en sık olarak iş ortamında ortaya çıkar ama toplumsal işlevsellikte de olabilir. Direnç, özellikle otorite figürleri tarafından verilen görevlere tepki olarak erteleme, unutkanlık, inatçılık ve istemli etkisizlik ile dışa vurulur. Bu bireyler başkalarının çabalarının, işlerini paylaşma girişimlerini başarısız kılarak engellerler. Örneğin bir amir bir memura ertesi sabah toplantı için gözden geçirmek üzere bazı yazılar verdiği zaman, memur işi yapmak için yetersiz zaman olduğunu belirtmek  yerine, yazıyı yanlış yere koyar ya da yanlış dosyalar. Bu bireyler kullanıldıklarını, değerlerinin bilinmediğini ve yanlış anlaşıldıklarını hissederler ve süreğen olarak başkalarına yakınırlar. Zorluklar belirdiği zaman, başarısızlıklarını başkalarının davranışlarına bağlarlar. Somurtkan irritabl  sabırsız,  tartışmacı, kuşkucu, şüpheci ve ters olabilirler. Otorite figürleri (örn. İşte üst düzeydeki okulda öğretmen bir ebeveyn rolünü oynayan bir eş) çoğunlukla hoşnutsuzluğun odağı olur. Olumsuzlukları ve suçu dışsallaştırmaya eğilimleri nedeniyle bu bireyler çoğunlukla küçük bir kışkırtmayla otorite figürlerine karşı düşmanlıklarını ifade ederler ve eleştirirler. Başarılı olan ya da otorite figürleri tarafından olumlu olarak bakılan iş arkadaşlarına karşıda kıskanç ve kırgın olurlar. Bu bireyler çoğunlukla kişisel şanssızlıklarından yakınırlar. Gelecek hakkında olumsuz görüşleri vardır ve ‘’iyi olmak ödüllenmez’’ ve ‘’ iyi şeyler kısa sürer’’  gibi yorumlar yapabilirler. Bu bireyler sorunlarına neden olduğunu düşündüklerine yönelik düşmanca karşıtlık dışa vurma ile gelecekte daha iyisini yapma sözü vererek ya da özür dileyerek  bu kişileri yatıştırmaya çalışma arasında kararsız kalırlar.

ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Başlıca özelliği, çocuklukta ya da ergenlik döneminin ilk yıllarında başlayan ve erişkinlik dönemine doğru süregiden başkalarının haklarını saymama ve başkalarının haklarına saldırma ile giden yaygın bir örüntünün olmasıdır.

     Bu örüntü psikopatlık, sosyopatlık ya da dissosyal kişilik bozukluğu olarak da adlandırılır. Hilekarlık ve manüpülasyon antisosyal kişilik bozukluğunun başlıca özellikleri olduğu için sistemli klinik değerlendirmeyi yan kaynaklardan toplanan ek bilgilerle bütünleştirmek özellikle yararlı olabilir.

Bu tanının konabilmesi için kişi en az 18 yaşında olmalı ve 15 yaşından önce davranım bozukluğunun bazı semptomlarını gösterdiğine ilişkin bir öykü alınmış olmalıdır. Davranım bozukluğu başkalarının temel haklarına saldırıldığı ya da yaşa uygun toplumsal göreneklerin ve kuralların bozulduğu yineleyici ve sürekli bir davranış örüntüsünü kapsar. Davranım bozukluğuna özgü davranışlar dört kategoride ele alınır. İnsanlara ya da hayvanlara karşı saldırganlık, mala zarar verme, sahtekarlık ya da hırsızlık ya da kuralları ciddi bir biçimde bozma.

                Antisosyal davranış örüntüsü erişkinliğe doğru uzanır. Antisosyal kişilik bozukluğu olan kişiler yasalara uygun toplumsal davranış biçimine ayak uyduramazlar. Bu kişiler sık sık mala zarar verme başkalarını taciz etme, hırsızlık yapma ya da yasadışı işlerin peşinde koşma gibi tutuklanmalarına zemin hazırlayan  eylemlerde bulunabilirler. Böyle bir bozukluğu olan kişiler başkalarının isteklerini, haklarını ya da duygularını görmezlikten gelirler. Sıklıkla düzenbazlık yaparlar ve kişisel bir çıkar sağlamak ya da sırf zevk almak için ( para kazanma, cinsel doyum sağlama ya da güç elde etme gibi) manülplatif davranabilirler. Sık sık yalan söylerler, takma isimler kullanırlar, başkalarını dolandırırlar ya da hastalık taslayabilirler. İletiye dönük tasarılar yapmamaları ile belirli bir dürtüsellik örneği sergileyebilirler. Kendilerini kışkırtan anlık durumlara göre öngörüde bulunmadan ve kendileri ya da başkaları için doğabilecek sonuçların düşünmeden karar verirler; bu da işlerini, oturdukları yeri ya da ilişkilerini birden değiştirmelerine yol açabilir. Anti sosyal kişilik bozukluğu olan kişiler irritabl ve agresif olma eğilimi gösterirler. Sık sık kavga dövüş ederler ya da fiziksel saldırıda bulunmaya kalkışırlar (eşini ya da çocuklarını dövmeyi de kapsar). Kişinin kendisini ya da bir başkasını savunması için  başvurmak zorunda kaldığı  saldıran eylemler bu çerçevede değerlendirilmez. Bu kişiler kendilerinin ya da başkalarının güvenliği konusunda umursamazlık gösterirler. Kişinin araba kullanma davranışından da bu anlaşılabilir.  Zararlı sonuçlar doğurabilecek cinsel davranışları ya da madde kullanımları olabilir. İhmal ederek ya da gerekli bakımı vermeyerek çocuklarını tehlikeye atarlar.

                Antisosyal kişilik bozukluğu olan kişiler sürekli bir biçimde ileri derecede sorumsuz olma eğilimi gösterirler.  İşleriyle ilgili sorumsuzlukları, uygun iş olanakları olmasına karşın oldukça uzun sürelerle işsiz kalmaları ya da bir çok işi bırakmalarıyla kendisini gösterebilir. Kendilerinin ya da ailelerinden birinin hasta olması ile açıklanamayan sık sık işten kalmaları da olabilir. Parasal sorumsuzlukları, borçlarına sadık olmamaları, çocuklarına destek vermemeleri ya da kendilerine bağımlı diğer kişileri düzenli olarak desteklememeleri gibi davranışlarıyla kendisini gösterebilir. Antisosyal kişilik bozukluğu olan kişiler eylemlerinin sonuçlarından ötürü çok az vicdan azabı çekerler. Birilerini zedelemiş, birilerine kötü davranmış ya da yaptıklarını yüzeysel bir biçimde akla uydururlar. Bu kişiler kurbanlarını aptal, çaresiz ya da böyle bir kadere kendileri razı olan insanlar olmakla suçlayabilirler; eylemlerinin zararlı sonuçlarını küçümseyebilirler ya da tam bir kayıtsızlık içinde kalabilirler. Herkesin “bir numaraya yardımcı olmak” için ortalıkta olduğuna ve itilip kakılmamak için bir hiç uğruna bir  yerde durmak zorunda olduğuna inanabilirler.

BAĞIMLI KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Bağımlı kişilik bozukluğunun başlıca özelliği uysal ve yapışkan davranışa ve ayrılma korkusuna yol açacak biçimde aşırı bir düzeyde kendisine bakılma gereksinmesinin olmasıdır. Bu örüntü genç erişkinlik döneminde başlar ve değişik koşullar altında ortaya çıkar. Bağımlı ve uysal davranışlar bakım almayı sağlamak üzere tasarlanır ve kişinin başkalarının yardımı olmadan kendi başına yeterince işlev göremeyeceğiyle ilgili benlik algısından kaynaklanır.

                Bağımlı kişilik bozukluğu olan kişiler, başkalarından bol miktarda öğüt ve destek almazlarsa gündelik kararlarını vermekte büyük güçlük çekerler. Bu kişiler edilgen olma eğilimindedirler ve yaşamlarının çoğu önemli alanında girişimde bulunmak ve sorumluluk almak için başkalarının ön ayak olmasını isterler.

Böyle bir bozukluğu olan kişiler nerede yaşayacakları, ne gibi bir işlerinin olması gerektiği hangi komşularıyla yakınlaşacakları gibi konularda karar vermede anne ya da babalarına ya da eşlerine bağımlıdırlar. Böyle bir bozukluğu olan ergenler ne giymeleri gerektiği kimlerle arkadaşlık etmeleri gerektiği boş zamanlarını nasıl değerlendirmeleri gerektiği ve hangi okula gidecekleri gibi konularda ana babalarının karar vermesini isterler. Sorumluluğu başkalarının alması gereksinmeleri, yaşlarına ya da durumlarına uygun olarak başkalarından yardım isteme isteğinin çok ötesindedir. Ciddi genel bir durumu ya da eksinliği olan bir kişide bağımlı kişilik bozukluğu ortaya çıkabilir, ancak bu gibi durumlarda sorumluluk alma güçlüğü söz konusu duruma ya da eksinliğe genelde eşlik etmesi beklenenin çok ötesinde olmalıdır.

                Bağımlı kişilik bozukluğu olan kişiler desteklerini yitirecekleri ya da kabul görmeyecekleri korkusuyla bağımlı oldukları kişiler başta olmak üzere başkalarıyla aynı görüşü paylaşmadıklarını söylemekte çoğu zaman zorluk çekerler. Bu kişiler tek başlarına işlev göremeyeceklerine öylesine inanmışlardır ki yol göstericiliklerine gereksindikleri kişilerin yardımlarını yitirmektense yanlış olduğuna inandıkları şeylere katılmayı yeğlerler. Kendilerinden uzaklaştıracakları korkusuyla, desteklerine ve bakım vermelerine gereksindikleri kişilere yeterince kızgınlık gösteremezler. Kişinin katılmadığını ifade etmesinin sonuçlarıyla ilgili kaygıları gerçekçiyse (istismar eden eşin kötü bir biçimde karşılık vereceğine ilişkin gerçekçi korkular gibi ) bu davranış bağımlı kişilik bozukluğunun bir kanıtı olarak düşünülmemelidir.

                Böyle bozukluğu olan kişilerin tasarıları başlatma ya da kendi başlarına iş yapma zorlukları vardır. Kendileri güvenleri yoktur ve işleri başlatmaları ya da sürdürmeleri için yardıma gereksinmelerinin olduğuna inanırlar. İşleri başlatmak için başkalarını beklerler çünkü bir kural olarak başkalarının kendilerinden daha iyi yapacağına inanırlar. Bu kişiler kendi başlarına işlev göremeyeceklerine inanırlar ve kendilerini beceriksiz olarak sunarlar ve sürekli yardıma gereksinirler. Bununla birlikte başka birinin denetim verdiğine ve başka biri tarafından kabul gördüklerine ilişkin güvence alırlarsa yeterince işlev görebilirler. Daha yeterli biri olmak ya da daha yeterli biri gibi görünmekten de korkarlar. Sorunlarının ele alınmasıyla ilgili olarak başkalarına güvendikleri için bağımsız yaşama becerilerini geliştiremezler, dolayısyla bu da bağımlılıklarını artırır.

                Bağımlı kişilik bozukluğu olan kişiler başkalarının bakım ve desteğini sağlamak için hoş olmayan şeyleri yapmayı isteyecek kadar aşırıya gidebilirler. Akla yatkın olmasa bile başkalarının isteklerine boyun eğmeye hazırdırlar. Önemli bir bağı sürdürme gereksinmeleri çoğu zaman dengesiz ya da çarpık ilişkilerin doğmasıyla sonuçlanır.  Olağan dışı özverilerde bulunabilirler ya da sözel fiziksel ya da cinsel kötüye kullanıma katlanabilirler. Ancak yapabilecek başka şeylerin olduğu açıkça belli iken bunların yapılması durumunda bunlar bağımlı kişilik bozukluğunun kanıtları olarak görülmelidir. Kendilerine bakamayacaklarına ilişkin aşırı korkuları nedeniyle tek başlarına kaldıklarında kendilerini rahatsız ya da çaresiz hissederler. Ne olup bittiğiyle ilgilenmeseler ya da ne olup bittiğine karışmasalar da sadece tek başlarına kalmamak için önemli buldukları kişilerin peşlerine takılırlar.

                Bağımlı kişilik bozukluğu olan kişiler yakın bir ilişkileri sonlandığında( sevgiliden ayrılma, bakım verenin ölümü gibi ) bir bakım ve destek kaynağı olarak derhal başka bir ilişki arayışı içine girerler. Yakın bir ilişkileri olmadığında işlev göremeyeceklerine ilişkin inançları bu kişilerin çok kısa bir süre içinde başka birine gelişi güzel bağlanmalarına yol açar. Kendi kendilerine bakma durumunda bırakılacakları korkuları üzerine gerçekçi olmayan bir biçimde kafa yorarlar. Kendilerini, önemli diğer kişinin öğütlerine ve yardımına öylesine bağımlı olarak görürler ki bu korkularını haklı çıkaracak bir zemin olmasa bile bu kişi tarafından terkedilecek olma ile ilgili olarak kaygı duyarlar. Bu ölçütün karşılanabildiğini düşünebilmek için bu korkular aşırı ve gerçekdışı olmalıdır. Söz gelimi kendine bakılması için oğlunun evine taşınan kanserli yaşlı bir hasta, yaşam koşulları göz önünde bulundurulduğunda uygun olarak kabul edilebilecek bağımlı davranışlar sergiliyor olabilir. 

BORDERLİNE (SINIR) KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Borderline kişilik bozukluğunun başlıca özelliği, genç erişkinlik döneminde başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan, kişiler arası ilişkilerde benlik algısında ve duygulanımda tutarsızlık ve belirgin dürtüselliğin olduğu sürekli bir örüntünün olmasıdır.

                Borderline kişilik bozukluğu olan kişiler gerçek ya da hayali bir terkedilmeden kaçınmak için çılgınca çabalar gösterirler. Yakında bir ayrılığın olacağını ya da dış yapının değişmesi benlik algısında, duygulanımda, bilişde ve davranışta derin değişikliklere yol açabilir. Bu kişiler çevresel koşullara karşı çok duyarlıdırlar. Belirli bir zaman dilimiyle sınırlı gerçekçi ayrılıklar olduğunda ya da tasarlanan şeylerde  kaçınılmaz değişiklikler olduğunda bile yoğun terkedilme korkuları ve uygunsuz bir öfke yaşarlar.

Terkedilme korkuları tek başına kalmaya dayanamamaları ve yanlarında başkalarının olmasına gereksinmeleri ile ilişkilidir. Terkedilmekten kaçınmak için çılgınca çaba göstermeleri, bir yerlerini kesip koparmaları ya da intihar davranışında bulunmaları gibi dürtüsel eylemlerini kapsayabilir.

                Borderline kişilik bozukluğu olan kişilerin tutarsız ve gergin ilişkiler vardır. Daha birinci ya da ikinci görüşmelerinde bakımverenleri ya da sevgilileri olabilecek kişileri gözlerinde yüceltebilirler. Birlikte çok zaman geçirmeyi isteyebilirler ve ilişkilerinin daha başında en özel yönlerini paylaşabilirler. Bununla birlikte başkasının yeterince ilgilenmediğini yeterli özveride bulunmadığını ve yeterinde orada olmadığını hissederek başkalarını yüceltmeden değersizleştirmeye birden geçebilirler. Bu kişiler başkalarıyla eşduyum yapabilirler ve başkalarını besleyebilirler ancak bunları gerektiğinde kendi gereksinmelerinin karşılanması için diğer kişilerin orada olmaları karşılığında ve bunun beklentisi içinde yaparlar. Bu kişiler başkalarına bakışlarında birden belirgin değişiklikler göstermeye yatkındırlar, o kişileri bir iyilik sever destekçi ya da bir insafsızca cezalandırıcı olarak görebilirler. Bu tür gidip gelmeler, çoğu zaman besleyici nitelikleri yüceleştirilmiş ya da reddetmesi ya da terketmesi beklenen bakımveren bir kişi ile ilgili düş kırıklığı yaşanır.

                Sürekli bir biçimde belirgin olarak tutarsız bir benlik algısı ya da benlik duyumu ile belirli bir kimlik karmaşası olabilir. Amaçların, değerlerin ve mesleki beklentilerin sürekli olarak değişmesi ile belir birden ortaya çöıkan belirgin bir benlik algısı değişiklikleri vardır. Meslek, cinsel kimlik, değerler ve arkadaş türleri ile ilgili görüşlerinde ve tasarılarında birden ortaya çıkan değişiklikler olur. Bu kişiler yardım arama gereği duyan bir insan rolünden , geçmişteki yanlış tedavilerin öcünü almaya çalışan adil bir insan rolüne hızlı geçişler yapabilirler. Genellikle kötü ve günahkar olmaya dayalı bir benlik algıları olmasına karşın bazen bu duyguların hiç olmadığı anlar da yaşayabilirler. Bu tür yaşantıları genellikle anlamlı, besleyen ve destekleyen bir ilişkinin olmadığını hissettikleri durumlarda ortaya çıkar. Bu kişilerin yapılandırılmamış işlerdeki ya da okuldaki başarıları düşük olabilir.

                Böyle bir bozukluğu olan kişiler kendilerine zarar verme olasılığı yüksek en az iki alanda dürtüsellik gösterebilirler. Kumar oynayabilirler, sorumsuz bir biçimde para harcayabilirler, tıkınırcasına yemek yiyebilirler, madde kötüye kullanımları olabilir, güvenli olmayan cinsel ilişkilerde bulunabilirler ya da pervasızca araba kullanabilirler. Borderline kişilik bozukluğu olan kişiler yineleyen intiharla ilgili davranışlar, girişimler, göz korkutmalar ya da kendine kıyım eylemleri gösterirler. Bu kişilerin % 8-10’unda sonlandırılmış intiharlar ortaya çıkar.  Kendine kıyım eylemleri (kesme ya da yakma gibi ) intihar edecek olmayla ilgili göz korkutmalar ve girişimler çok sık görülür.  Yineleyen intihar edebilirlik tutumları, çoğu zaman bu kişilerin yardım için hazır olduklarını göstermek içindir. Ayrılma ya da reddedilmeye ilişkin gözdağı vermeler sorumluluklarının arttığı beklentileri, sözü edilen kendine zarar verme davranışlarına zemin hazırlar. Kendine kıyım davranışı dissosiatif yaşantılar sırasında ortaya çıkabilir ve çoğu zaman bu davranış, hissetme yetisinin olduğunu yeninden doğrulayarak ya da kişinin kötü biri olduğu duyumunun bir kefareti olarak bir rahatlama sağlar.

                Borderline kişilik bozukluğu olan kişiler duygudurumda belirgin bir tepkiselliğin olmasına bağlı affektif instabilite (duygulanım oynaklığı) gösterebilirler. Borderline kişilik bozukluğu olanların temel disforik duygu durumu öfke panik ya da umutsuzluk dönemleri ile bölünür ve nadiren kendini iyi hissetme ya da doyum bulma dönemleri ile bir rahatlama sağlanır. Bu epizodlar kişinin kişilerarası stres etkenlerine aşırı tepki vermesinin bir yansıması olabilir. Borderline kişilik bozukluğu olan kişiler kendini sürekli olarak boşlukta hissetme zorluğu yaşayabilirler. Kolaylıkla sıkıldıklarından sürekli olarak yapacak başka bir şey arıyor olabilirler. Sıklıkla uygunsuz ve yoğun bir öfke dışa vururlar ya da öfkelerini kontrol altında tutuma güçlüğü gösterirler.  Aşırı iğneleyici sürekli acı çekiyormuş gibi bir tutum içinde olabilirler ya da sözel patlamalar gösterebilirler. Öfkeleri kendine bakım veren kişileri ya da sevgililerini ihmalkâr, kısıtlayıcı aldırmaz ya da başlarından atan kişiler olarak gördüklerinde ortaya çıkar. Öfkelerini böyle dışa vurmalarını çoğu zaman utanma ve suçluluk duyguları izler. Bu da kötü biri oldukları duygusunu pekiştirir. Aşırı stres yaşadıkları dönemlerde gelip geçici paranoid düşünceler ya da dissosiatif semptomlar ortaya çıkabilir. Bu epizodlar çok büyük bir çoğunlukla gerçek ya da hayali bir terkedilmeye bir tepki olarak ortaya çıkar. Semptomlar gelip geçici olma eğilim gösterir, ancak dakikalar ya da saatler boyu sürer. Bakım verenin kendilerini besleme kaynaklarının gerçek ya da algılanan geri dönüşü semptomların remisyonu ile sonuçlanabilir.

ÇEKİNGEN KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Çekingen kişilik bozukluğunun başlıca özelliği, genç erişkinlik döneminde başlayan ve değişik koşullar altında ortaya çıkan, toplumsal ketlenmenin yetersiz duygularının ve olumsuz değerlendirilmeye aşırı duyarlılığın olduğu sürekli bir örüntüdür.

               Çekingen kişilik bozukluğu olan kişiler, eleştirilecek, beğenilmeyecek ya da dışlanacak olma korkusuyla çok fazla kişilerarası ilişki gerektiren mesleki etkinliklerden ya da okul etkinliklerinden kaçınırlar. İşinde yüksel önerilerini geri çevirebilirler çünkü yeni sorumluluklar iş arkadaşlarından eleştiri almaları sonucunu doğurabilecektir.  Bu kişiler, sevileceklerinden ve eleştirilmeden kabul göreceklerinden emin olmadıkça yeni arkadaşlıklar kurmaktan kaçınırlar.

Tersini kanıtlayan zorlu sınavlardan geçene dek diğer insanlar eleştirici ve reddedici olarak kabul edilirler. Böyle bir bozukluğu olan kişiler destekleyici ve ilişkiler besleyici yanlarını tekrar tekrar görmedikçe grup etkinliklerine katılmazlar. Bu kişiler, eleştirisiz bir kabulün güvencesini gördüklerinde yakın ilişkilere girebilirler ancak kişiler arası yakınlık kurmak bu kişiler için genelde zor olur. Tutukluk gösterebilirler, kendileri hakkında konuşmakla ilgili zorlukları vardır, teşhir edilecekleri, alay konusu olacakları ya da mahcup düşecekleri korkusuyla yakınlaşma ve dostluk kurmaya ilişkin duygularını kendilerine saklarlar.

                Böyle bir bozukluğu olan kişiler toplumsal durumlarda eleştirilecekleri ve dışlanacakları konusu üzerinde aşırı düşündükleri için bu tür tepkileri sezme eşikleri çok düşüktür. Herhangi biri onları onaylamıyor gibi davransa ya da belli belirsiz bir eleştiri yapıyor olsa kendilerini çok yaralanmış hissederler. Utangaç, sessiz, ketlenmiş ve görünür görünmez olma eğilimi gösterirler. Çünkü kendilerini yönelik bir ilginin aşağılayıcı ya da dışlayıcı olabileceğinden korkarlar. Ne söylerlerse söylesinler başkalarının bunu yanlış olarak değerlendireceğini beklerler. Dolayısıyla hiçbir şey söylemeden durabilirler. Alay konusu olduklarını düşündüren gizli ipuçlarına çok sert tepki gösterirler. Toplumsal yaşamın etkin birer katılımcısı olma özlemini duymalarına karşın iyilik durumlarını başkalarının ellerine teslim etmekten korkarlar. Çekingen kişilik bozukluğu olan kişiler yeni kişilerle aynı ortamda bulundukları durumlarda ketlenirler çünkü kendilerini yetersiz hissederler ve benlik saygıları düşüktür.  Toplumsal yeterlilikleriyle ve kişisel çekicilikleriyle ilgili kaygıları özellikle yabancılarla etkileştikleri ortamlarda daha belirginleşir. Bu kişiler kendilerini toplumsal yönden beceriksiz, kişisel olarak albenisi olmayan biri olarak ya da başkalarından aşağı görürler. Mahcup olabileceklerinden ötürü kişisel girişimlerde bulunmak ya da etkinliklere katılmak istemezler. Sıradan durumların olası tehlikelerini abartmaya yatkındırlar ve kesinlik taşıyan ve güvenli durumlara duydukları gereksinim sınırlı bir yaşamlarının olması sonucunu doğurur. Böyle bir bozukluğu olan bir kişi uygun bir biçimde giyinmediği için mahcup düzeceği korkusuyla bir iş görüşmesini iptal edebilir. Sıra dışı somatik belirtiler ya da diğer sorunlar yeni etkinliklerden kaçınmalarının bir nedeni haline gelebilir. 

ŞİZOTİPAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Bu kişilik bozukluğunun başlıca özelliği yakın ilişkilerde birdenbire rahatsızlık duyma ve yakın ilişkilere girebilme becerisinde azalma ile belirli toplumsal ve kişilerarası yetersizlerin yanı sıra bilişsel ya da algısal çarpıklıkların ve alışılagelenin dışında davranışların olduğu yaygın bir örüntünün olmasıdır. Bu örüntü genç erişkinlik döneminde başlar ve değişik koşullar altında ortaya çıkar.

Bu kişilerin çoğu zaman referans fikirleri vardır.(yani sıradan olayların kişinin dışında olup bitenlerin kişiye özgü özel ve olağandışı bir anlamının olduğu biçimde yanlış yorumlarda bulunma durumu) Bunlar, inançların sanrısal yoğunlukta olduğu referans hezeyanlarından ayırt edilmelidir. Bu kişiler ait oldukları alt kültürün değerlerinin dışında kalan olağan ötesi olgularla uğraşıp duruyor ya da batıl inançlara saplanmış olabilirler. Olaylar olmadan önce bunları öngörebilecek ya da başkalarının düşüncelerini okuyabilecek özel bir takım güçleri olduğunu düşünebilirler. Doğrudan (eşinin köpeği gezdirmesi, bir saat önce köpeğin gezdirilmesi gerektiğini düşünmesinin doğrudan bir sonucu olduğuna inanması) ya da büyüsel törensel davranışlara  uyum sağlayarak dolaylı olarak başkalarının zerinde büyüsel denetimlerinin olduğuna inanabilirler. Algısal değişiklikler bulunabilir.( birilerinin sesini duyma gibi) konuşmalarının olağan dışı ya da kendilerine özgü deyişleri ve yapısı olabilir. Çoğu zaman dağınık, konu dışı ya da belirsizlikler taşyan konuşmaları vardır ancak çağrışımlarında gerçek bir dağınıklık ya da enkoherans yoktur. Yanıtları ya ileri derecede somut ya da ileri derecede soyut olabilir. Sözcüklere ya da kavramlara bazen olağan dışı anlamlar yüklerler.

                Bu kişiler çoğu zaman kuşkucudurlar ve paranoid düşünceleri olabilir. Genellikle duygulanımlarındaki iniş çıkışları olağan sınırlarında değildir ve başarılı ilişkiler kurabilmek için gereken kişilerarası ipuçlarındna haberdar değil gibidirler. Dolayısıyla çoğu zaman başkalarıyla uygunsuz katı ya da kısıtlı bir tarzda etkileşimde bulunuyor gibi görünürler. Bu kişiler çoğunlukla olağandışı tavırları çoğu zaman birbirine uymayan dağınık bir tarzda giyinmeleri olağan toplumsal gereklere karşı ilgisiz kalmaları yüzünden acayip ya da sıradışı kişiler olarak görülürler.

                Bu kişiler kişilerarası ilişkileri sorunlu olarak yaşarlar ve başka insanlarla ilişkilerinde kendilerini rahatsız hissederler. İlişkileri olmadığından dolayı mutsuz olduklarını söyleyebilirlerse de davranışları yakın ilişkiye girme isteklerinin az olduğunu düşündürür. Bunun bir sonucu olarak genellikle birinci derecede akrabaları dışında yakın arkadaşları a da sırdaşları yoktur ya da azdır. Özellikle tanımadıkları kişilerle oldukları toplumsal durumlarda anksiyete duyarlar. Başkalarıyla sadece etkileşime girmek zorunda olduklarında etkilerime girerler, kendilerini farklı kişiler olarak gördükleri için ve sadece ortama yakışık olmadıklarını düşündükleri için uzak durmayı yeğlerler. Sözü edilen ortamlarda çok fazla zaman geçirseler ya da diğer insanlarla daha yakınlaşsalar bile toplumsal anksiyeteleri kolay  yatışmaz çükü yaşadıkları anksiyete başkalarının davranışlarının altında ne yattığıyla ilgili kuşkularına eşlik eden anksiyetedir. Söz gelimi şizotipal kişilik bozukluğu olan bir kişi akşam yemeğine katıldığında zaman ilerledikçe daha fazla gevşeyip rahatlayamaz, giderek daha gergin ve kuşkucu olabilir. 

ŞİZOİD KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Başlıca özelliği sürekli, toplumsal ilişkilerden kopma ve başkalarıyla birlikte olunan ortamlarda duyguların anlatımında kısıtlı kalma örüntüsüdür. Bu örüntü genç erişkinlikte başlar ve değişik koşullarda ortaya çıkar.

Bu kişiler yakınlık kurma isteğinden yoksun görünürler. Yakın ilişkilerin doğabileceği durumlarda ilgisiz kalırlar ve ailenin ve herhangi bir toplumsal grubun bir parçası olmaktan doyum sağlıyor görünmezler. Başka insanlarla birlikte olmak yerine zamanlarını kendi başlarına geçirmeyi yeğlerler. Çoğu zaman toplumdan uzak yaşayan veya yalnızlığı seven kişiler olarak görünürler ve hemen her zaman başkalarıyla etkileşimi gerektirmeyecek tek bir etkinlik ya da hobiyle uğraşırlar.

Bilgisayar yada matematik oyunları gibi mekanik ya da soyut işleri yeğlerler. Başka biriyle cinsel deneyim yaşamaya karşı çok az ilgileri olabilir ve alsalar bile çok az etkinlikten zevk alırlar.  Güneş batarken deniz kenarında yürüma ya da cinsel bir eylemde bulunma gibi duyusal bedensel ya da kişilerarası yaşantılarından pek zevk almazlar. Birinci derecede akrabaları dışında arkadaşları ya da sırdaşları yoktur.

Bu kişiler başkalarının övgü ya da eleştirilerine karşı çoğu zaman ilgisiz görünürler ve başkalarının kendileri hakkında ne düşünebileceğinden rahatsız oluyor gibi görünmezler. Toplumsal etkilerimin olağan inceliklerinden habersiz olabilirler ve toplumsla gereklere çoğu zaman uygun biçimde karşılık vermezler. Dolayısıyla toplumsal becerilerden yoksun ya da yüzeysel ve kendi içine gömülmüş kilişer olarak görülürler. Görünür bir duygusal tepkisellikleri olmadığı için genellikle donuk bir dış görünüm sergilerler ve gülümseme ve baş sallama gibi davranışlar ya da yüz ifadeleriile nadiren karşılık verirler. Öfkelenme ya da neşenleme gibi güçlü duyguları nadiren yaşadıklarını söylerler. Genellikle duygulanımları kısıtlıdır ve soğuk ve uzak görünürler. Geçici olarak bile olsa kendilerini açığa vurma konusunda kendilerini rahat hissettikleri olağan dışı durumlarda öellikle toplumsal etkileşimleriyle ilgili olmak üzere rahatsızlık veren duygularını söyleyebilirler.

                Şizoid kişili bozukluğu olan kişiler kışkırtılsalar dahi öfkelerini dışa vurmakta zorlanabilirler bu da duygudan yoksun oldukları izlenimini artırır. Yaşamları herhangi bir amaca yönelikmiş gibi görünmeyebilir ve amaçlarında nereye çekilirlerse oraya sürükleniyorlarmış gibi görünebilir. Bu kişiler istemedikleri koşullara çoğu zaman edilgen bir biçimde tepki gösterirler ve önemli yaşam olaylarına uygun bir içimde karşılık vermekte zorluk çekerler.

                Toplumsal becerilerden yoksun olmalarından ve cinsel deneyim yaşama isteklerinin yokluğundan ötürü böle bir bozukluğu olan kişilerin çok az arkadaşları vardır. Çok nadir olarak karşı cinsten biriyle çıkarlar ve çoğunlukla evlenmezler. Özellikle kişiler arası bir katılım gerekiyorsa mesleki işlevsellik bozulmuş olabilir ancak böyle bozukluğu olan kişiler insanlardan kopuk işlerde çalışırlarsa işlerini iyi yaparlar. 

OBSESİF-KOMPULSİF KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Obsesif-Kompulsif kişili bozukluğunun başlıca özelliği, esneklik açıklık ve verimlilik pahasına düzenlilik, mükemmeliyetçilik, zihinsel ve kişiler arasında kontrol koyma üzerine aşırı kafa yormanın olduğu sürekli bir örüntünün olmasıdır. Bu örüntü genç erişkinlik döneminde başlar ve değişik koşullar altında ortaya çıkar.

                Böyle kişilik bozukluğu olan kişiler, yapılan etkinliğin asıl amacını unutturacak derecede kurallar, önemsiz ayrıntılar, işlemler, listeler, program yapma ya da biçim üzerinde özenle durarak kontrol koyma duyumlarını dürdürme girişiminde bulunurlar. Aşırı derecede ölçülüdürler ve yinelemeye yatkındırlar, ayrıntılarla özellikle ilgilenirler ve olası hatalar için tekrar tekrar denetimler yaparlar. Bu davranışları nedeniyle doğan gecikmelerden ve rahatsızlıklardan ötürü diğer insanların çok kızabileceği gerçeğinin farkında bile olmazlar. Söz gelimi, bu kişiler hazırladıkları yapılacak işler listesini bulamadıklarında, bunu yeniden hazırlamak için çok kısa bir süre harcamak ve yapılacakları yapmaya başlamak yerine söz konusu listeyi arayıp bulmak için gereğinden fazla zaman harcayabilirler. Zamanı çok kötü kullanırlar. Yapılacak en önemli işler son dakikaya bırakılır. Mükemmeliyetçilikleri ve kendi kendilerine koydukları yüksek standartlar bu kişilerde önemli derecede işlev bozukluklarına ve sıkıntıya neden olur. Tasarının her ayrıntısının tam anlamıyla mükemmel olmasıyla öylesine uğraşabilirler ki tasarı hiçbir zaman gerçekleştirilemez ve sonuçlandırılamaz. Söz gelimi bir türlü mükemmelliğe ulaşamayan yeniden yazmalar nedeniyle zaman boşuna tüketildiği için yazılacak bildirinin tamamlanması gecikir. Son teslim tarihleri kaçırılır, yapılacak etkinliklerin o sıradaki odağını kaçıran yaşam biçimleriyle tam bir düzensizlik yaşarlar.

                Obsesif-Kompulsif kişilik bozukluğu olan kişiler, boş zamanlarını değerlendirme etkinliklerinden ve arkadaşlıklarından yoksun kalacak derecede kendilerini işe ya da üretkenliğe adarlar. Bu davranışları ekonomik gereksinmelerle açıklanamaz. Bu kişiler çoğu zaman bir akşamlarını ya da bir hafta sonu günlerini dışarı çıkma ya da sadece rahatlamak üzere boş bırakmak için zamanlarının olmadığı duygusunu yaşarlar. Tatil yapmak gibi zevk alacakları bir etkinliklerini sürekli ertelerler. Dolayısıyla bu etkinlikleri hiçbir zaman gerçeklemeyebilir. Boş zamanları değerlendirme etkinliklerinde bulunmak ya da tatil yapmak için zaman ayırsalar bile yanlarına çalışacak bir şeyler almazlarsa kendilerini rahatsız hissederler böylece zamanı boşa harcamamış olacaklardır. Günlük ev işleri üzerinde aşırı odaklanırlar. Arkadaşlarıyla zaman geçirseler bile bu genellikle resmi olarak düzenlenmiş bir çeşit etkinlikte olur.  Hobilere eğlendirici ve dinlendirici  diğer etkinliklere, sanki özenli bir organizasyonu ve üstesinden gelmek için çok çalışmayı gerektiren ciddi birer görevmiş gibi yaklaşılır. Mükemmel bir iş ortaya çıkarmak üzerinde durulur. Bu kişiler oyunu yapılandırılmış bir göreve dönüştürürler.

                Obsesif-Kompulsif kişilik bozukluğu olan kişiler ahlak, doğruluk, ya da değerler gibi konularda vicdanlarının sesini aşırı dinlerler ve esneklik göstermezler. Kendilerini ve başkalarını katı ahlaki ilkelere ve uygulamanın katı ölçütlerine uymaları konusunda zorlayabilirler. Kendi hataları için de acımasızca özeleştiride bulunabilirler. Böyle bozukluğu olan kişiler otoriteye ve kurallara katı bir uyum gösterirler ve hiçbir kuralın çevresel etkenlere göre esnetilmemesi gerektiği, bunlara yazıldığı gibi uyulması gerektiği üzerinde ısrar ederler. Söz gelimi telefon görüşmesi yapmak isteyen bir arkadaşına bir jeton bile vermeyebilirler. Çünkü ne ödünç alan ne de ödünç veren olunmalıdır ya da bu insanın karakteri için kötü bir şey olacaktır. Bu nitelikler kişinin kültürel ya da dinsel özdeşimleri ile açıklanamaz.

                Böyle bir bozukluğu olan kişiler özel bir değeri olmasa bile eskimiş ya da değersiz şeyler elden çıkamazlar. Bohçacı olduklarını kabul ederler. Eşyaları elden çıkarmayı savurganlık olarak görürler çünkü onlara göre saklanacak samının zamanı gelir ve bir şeye ne zaman gereksinileceği hiçbir zaman önceden bilinemez; ayrıca sakladıkları şeylerden kurtulmaya çalışanlar olursa onlara sinirlenirler. Eşleri ya da oda arkadaşları eski eşya parçaları, dergiler, bozuk aletler gibi şeylerin kapladıkları alandan ötürü yakınabilirler.

Bu kişiler görev dağılımı yapma ya da başkalarıyla birlikte çalışma konusunda isteksizlik gösterirler. Her şeyin kendilerinin yaptığı gibi yapılması gerektiği ve insanların kendilerinin yaptığı gibi yapmaya uyum göstermesi gerektiği konusunda anlamsız ve inatçı bir biçimde ısrar ederler. Çoğu zaman işlerin nasıl yapılması gerektiği konusunda ayrıntılı yönergeler verirler ve diğerleri başka yaratıcı seçenekler öne sürerse çok şaşırır ve kızarlar. Başka zamanlarda da tasarladıkları zamanın gerisinde kalsalar bile gelen yardım önerilerini geri çevirirler, çünkü başka hiç kimsenin doğru yapabileceğine inanmazlar.

                Böyle bir bozukluğu olan kişiler cimri davranırlar ve ulaşabileceklerinin çok altında bir yaşam standardını benimseyebilirler, gelecekte ortaya çıkabilecek felaketlere hazırlıklı olmak için para harcamanın sıkı bir şekilde denetim altında tutulması gerektiğine inanırlar. Obsesif-Kompulsif kişilik bozukluğu olan kişiler katı ve inatçıdırlar. İşlerini yapmanın tek bir doğru yolu olduğuna inanırlar. Dostları ve iş arkadaşları bu kişilerin sürekli katı bir tutum sergilemelerinden ötürü rahatsızlık duyarlar. Bu kişiler uzlaşmayı istediklerini söylediklerinde bile buna inatçı biçimde karşı koyarlar ve ilke gereği bunların böyle yapılması gerektiği üzerinde dururlar. 

PARANOİD KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Paranoid kişilik bozukluğunun başlıca özelliği başkalarının davranışlarını kötü niyetli olarak yorumlayıp sürekli bir güvensizlik ve kuşkuculuk gösterme örüntüsüdür. Bu örüntü genç erişkinlik döneminde başlar ve değişik koşullar altında ortaya çıkar.

                Böyle bozukluğu olan kişiler, beklentilerini doğrulayan herhangi bir kanıt olmamasına karşına, başkalarının kendilerini sömüreceğini, kendilerine zarar vereceğini ya da kendilerini aldatacağını düşünürler. Ellerinde kanıt olmamasına karşın başkalarının kendilerine karşı kötü niyetli tasarılarının olduğundan ve hiç neden yokken herhangi bir zaman kendilerine birden saldırabileceklerinden kuşkulanırlar. Hiçbir neden olmaksızın başkalarının kendilerini derinden ve onulmaz bir biçimde yaraladığı duygusunu taşırlar. İş arkadaşları ya da dostlarının sadakati ya da güvenilirliği hakkında yersiz kuşkuları vardır. Güvenemedikleri ve inanmadıkları için arkadaşları ya da dostlarının sadakat göstermesi karşısında şaşkınlığa uğrarlar. Zor durumlarda kalırlarsa arkadaşlarının ya da dostlarının kendilerine saldıracağını veya kendilerini görmezlikten geleceği beklentisi içine girerler.

                Böyle bozukluğu olan kişiler başkalarına güvenmek yada başkalarına yakınlaşmak konusunda isteksizlik gösterirler. Çünkü paylaştıkları bilgilerin kendilerine karşı kullanılacağından korkarlar. Kişisel sorunları yanıtlamayı reddederler ve “kimseyi ilgilendirmez” diyebilirler. Sıradan sözlerde yada olaylarda aşağılame, gözdağı verme biçiminde gizli anlamların olduğunu düşünürler. Örnek olarak, yeni aldığı bir şey için yapılan iltifat, bencillik yapmasının eleştirilmesi olarak yanlış yorumlanır. Bir başarısı üzerine yapılan iltifat daha iyi ve daha fazla yapabileceğine ilişkin bir zorlama olarak yanlış yorumlanır. Yardım etme önerilerini kendi balarına yeterince iyi yapamadıklarına ilişkin bir eleştiri olarak görebilirler.

                Böyle bozukluğu olan kişiler sürekli olarak kin beslerler ve kendilerine yönlendirildiğini düşündükleri onur kırıcı davranışları, haksızlıkları ya da görmezlikten gelinmeyi bağışlamazlar. Az da olsa önemsenmemeleri büyük düşmanlık duyguları yaratır ve düşmanca duyguları uzun süre kalıcı olur. Başkalarının kötü amaçlarına karşı sürekli olarak uyanık kaldıkları için sıklıkla karakter ya da itibarlarına saldırıldığı ya da bir biçimde küçümsendikleri duygusuna kapılırlar. Karşısaldırıda bulunma konusunda hızlı davranırlar ve algıladıkları aşağısamalara öfkeyle karşılık verirler. Böyle bir bozukluğu olan kişiler patolojik olarak kıskanç olabilirler; çoğu zaman yeterli bir temele dayanmaksızın karısının/kocasının ya da cinsel eşinin sadakatsiz olduğundan kuşkulanırlar. Kıskançlık düşüncesini destekleyen önemsiz çevresel kanıtlar toplayabilirler. İhanete uğramamak için yakın ilişkilerindeki bütün denetimi ellerinde tutmak isterler. Karısının/kocasının veya cinsel eşinin nerelerde olduğunu ne yaptığını, niyetinin ne olduğunu ve sadakatini sürekli sorgularlar.

                Davranış örüntüsü sadece şizofreni, psikotik özellikleri olan bir duygudurum bozukluğu yada başka bir psikotik bozukluğun gidişi sırasında ortaya çıkıyorsa veya nörolojik (temporal lob epilepsisi) yada başka bir genel tıbbi durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı ise paranoid kişilik bozukluğu tanısı konabilir.

Paranoid kişilik bozukluğu olan kişiler genelde geçinmesi zor kişilerdir. Yakın ilişkilerinde devamlı sorun yaşarlar. Aşırı kuşkuculukları ve düşmancıl duyguları, açıkça tartışmadı, durmadan yakınıcı ya da düşmanca duygular içerisinde sessiz bir biçimde mesafeli durma tutumlarıyla kendisini gösterebilirler. 

NARSİSİSTİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Narsistlik kişilik bozukluğunun başlıca özelliği, genç erişkinlik döneminde başlayan e değişik koşullar altında ortaya çıkan, üstünlük duygusu, beğenilme gereksinmesi ve empati yapamama örüntüsünün sürekli olmasıdır.

                Bu bozukluğu olan kişilerin, kendilerinin çok önemli olduğuna ilişkin grandiöz bir duyumları vardır. Bu kişiler kendilerini olduklarından daha yetenekli görürler ve başarılarıyla böbürlenirler.  Çoğu zaman övüngen ve gösterişçidirler. Başkalarının da onların çabalarına aynı değeri verdiklerini düşünebilirler ve bekledikleri övgüler gelmeyince ya da gereksindikleri duyguları oluşturamayınca şaşkınlığa düşebilirler. Kendi başarılarıyla ilgili abartılı yargılarında başkalarının katkılarının görmezlikten gelindiği bir yön de vardır. Sıklıkla sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik ya da kusursuz  sevgi düşlemleri üzerine kafa yorarlar. Zamanı çoktan gelip gelmiş  hayranlıklar ve ayrıcalıkla üzerinde düşünüp dururlar ve kendilerini meşhur ya da ayrıcalıklı insanlarla karşılaştırırlar.

                Narsistlik kişilik bozukluğu olan kişiler kendilerinin üstün, özel ya da eşi bulunmaz kişiler olduklarına inanırlar ve başkalarının da kendilerini öyle görmelerini beklerler. Kendilerinin sadece özel ya da yüksek konumdaki kişilerce anlaşılabileceğini ve ancak bu kişilerle ilişki kurmaları gerektiğini düşünürler ve ilişki kurdukları kişilere eşi bulumaz mükemmel ya da üstün yetenekli gibi nitelikler yüklerler. Böyle bir bozukluğu olan kişiler gereksinmelerinin çok özel olduğuna ve sıradan insanların bunları anlayamayacağına inanırlar. İlişkiye girdikleri kişilere yükledikleri, yüceleştirdikleri değerler yoluyla kendi benlik saygılarını güçlendirirler. Sadece en yukarıdaki kişi olma ya da en iyi kurumlarla ilişki kurma konusunda ısrarlı olma eğilimi gösterirler ve kendilerini düş kırıklığına uğratanların değerlendirmelerini değersiz bulurlar.

                Böyle bir bozukluğu olan kişiler genellikle çok beğenilmek isterler. Benlik saygıları hemen her zaman çok kırılgandır. Sürekli olarak ne denli iyi yaptıkları ve başkalarının kendilerini ne denli iyi değerlendirdiği üzerinde durular. Bu da çoğu zaman sürekli ilgi görme ve beğenilme gereksiniminde olma biçimini alır. Gelişlerinin büyük coşkuyla karşılanmasını bekleyebilirler ve sahip olduklarına imrenmeyenleri büyük bir şaşkınlıkla karşılarlar. Sürekli iltifat edilmeyi beklerler. Özellikle, özel bir tedavi beklentisi içinde olmalarından anlaşılacağı üzere hak kazandıkları duygusunu yaşarlar. Özel davranılmayı beklerler ve böyle bir karşılık alamazlarsa şaşkınlığa düşerler ya da çok öfkelenirler. Söz gelimi, sırada beklemek  zorunda olmadıklarını, kendi önceliklerinin çok önemli olduğunu ve başkalarının buna saygı göstermesi gerektiğini düşünürler ve çok önemli işleri için başkalarından yardım görmediklerinde bunun için sinirlenirler. Buna haklarının olduğu duyguları, başkalarının isteklerine ve gereksinmelerine duyarlılık göstermekten uzak olmalarıyla birleşince, bilerek ya da bilmeyerek başkalarını kendi çıkarları için kullanırlar, onları sömürürler. Her ne isterlerse ya da neye gereksinim duyarlarsa, bunun başkaları için ne anlama geldiğini düşünmeksizin karşılanmasını beklerler. Söz gelimi bu kişiler başkalarından kendilerini işlerine adamasını bekleyebilirler ve bunun onların yaşamları üzerindeki etkisini gözönünde bulundurmaksızın bu kişileri aşırı çalıştırabilirler. Diğer kişi amaçlarına ulaşmayı kolaylaştırıyorsa ya da bu olmasa bile kendi benlik saygılarını güçlendirmeye yarıyorsa ancak o zaman arkadaşlık kurarlar ya da duygusal ilişkilere girerler. Çok özel insanlar oldukları için bunun hakları olduğuna inandıklarından, onlara özel bir takım ayrıcalıklar tanınması ve onlar için özel bir takım kaynaklar yaratılması için çoğu zaman zorlamalarda bulunabilirler.

                Narsistlik kişilik bozukluğu olan kişiler genelde empati yapamazlar. Başkalarının isteklerini öznel yaşantılarını ve duygularını tanımakta zorluk çekerler. Başkalarının bütünüyle kendi iyilikleriyle ilgili olduğunu görmezlikten gelirler. Kendi sorunları ve kaygıları hakkında konuşanlarla birlikteyken çoğu zaman hor gören bir yaklaşım içinde, sabırsız ve hoş görüşüz olurlar. Söylediklerinin başkalarını incittiğinin farkında bile olmayabilirler. ( eski sevgililerine, coşkunluk içinde “Artık yaşam boyu sürecek bir ilişki içindeyim ! diyebilmek gibi; hasta olan birinin yanında sağlıklı olmalarından ötürü övünmek gibi). Başkalarının gereksinmelerini, isteklerini ya da yaşadıkları duyguları gördüklerinde eleştirir bir tutumla, bunları zayıflığın ya da kolay incinebilir olmanın birer belirtisi olarak algılama eğilimi içinde olurlar. Narsistlik kişilik bozukluğu olan kişilerle ilişkiye girenler bu kişilerdeki duygusal soğukluğu ve karşı ilgi yoksunluğunun olduğunu görürler.

                Bu kişiler çoğu zaman başkalarını kıskanırlar ya da başkalarının kendilerini kıskandığını düşünürler. Başkalarının başarılarında ya da sahip oldukları şeylerde gözleri kalır, bunları onlara çok görürler ve onların elde ettikleri bu başarılara, beğeniye ya da ayrıcalıklara daha çok kendilerinin layık olduğunu düşünürler. Özellikle başarıları için teşekkür ya da övgü alan başkalarının katkılarını kaba bir şekilde değersizleştirmeye çalışırlar. Bu kişilerin küstah ve kendini beğenmiş davranışları olur. Çoğu zaman züppeliğe varan tepeden bakan ya da patronluk taslayan tutumlar sergilerler. Söz gelimi böyle bir bozukluğu olan kişi sakar bir garsonun kabalık yada salaklığından yakınabilir ya da bu kişinin bir doktora görünmesi gerektiği sonucuna varabilir. 

HİSTRİYONİK KİŞİLİK

Başlıca özelliği, hemen her alanda aşırı duygusallık ve ilgilenilme arayışı içinde olmadır. Bu örüntü genç erişkinlik döneminde başlar ve değişik koşullar altında ortaya çıkar.

           Bu kişiler ilgi odağı olmadıkları durumlarda rahatsız olurlar ya da değerlerinin anlaşılmadığını düşünürler. Çoğu zaman çok canlı ve rol yapar bir tarzda ilgiyi üzerlerine çekme eğilimi gösterirler ve yeni tanıdıklarını hararetli bir biçimde karşılayarak bu kişileri belirgin bir açıklık göstererek ya da bu kişilere kur yaparak başlangıçta cezbederler. Bu kişiler sürekli olarak ilgi odağı olmak istedikleri için bu nitelikleri süreklilik göstermez. Parti yaşamı rolünü sürdürmek zorundaymış gibidirler. İlgi odağı olmazlarsa başkalarının ilgisini üzerlerine çekmek için çarpıcı bir şeyler yapabilirler.

Bu gereksinmeleri klinisyene karşı olan davranışlarında da çoğu zaman açıkça görülür.

                Böyle bozukluğu olan kişilerin görünümleri ve davranışları çoğu zaman uygunsuz bir biçimde cinsel yönden ayartıcı ya da baştan çıkartıcıdır. Bu davranışlar sadece cinsel ya da duygusal açıdan ilgileri olan kişilere karşı değil, içinde bulundukları toplumsal çevre için uygun olmayan bir biçimde, çok çeşitli toplumsal, mesleki ve profesyonel ilişkilerinde de ortaya çıkar. Duygusal dışa vurumları sığdır ve hızlı değişir. Böyle bir bozukluğu olan kişiler ilgiyi üzerlerine çekmek için sürekli olarak fizik görünümlerini kullanırlar. Görünümleriyle başkalarını etkilemek üzerinde aşırı dururlar ve giyim kuşamları için çok fazla zaman, enerji ve para harcarlar. Yine görünümleriyle ilgili olarak iltifat edilmesini beklerler ve nasıl göründükleriyle ilgili olarak eleştirel bir yaklaşımda bulunulduğunda ya da kendilerini beğenmedikleri bir fotoğrafı gördüklerinde kolaylıkla ve aşırı derecede sinirlenirler.

                Bu kişilerin aşırı bir düzeyde başkalarını etkilemeye yönelik ve ayrıntıdan yoksun bir konuşma biçimleri vardır. Sağlam düşünceler çarpıcı bir biçimde sezgisellik boyutunda dile getirilir. Altta yatan nedenleri genellikle belirsizlikler taşır ve destekleyici gerçeklerden ve ayrıntılardan yoksundur. Sözgelimi Histrionik kişilik bozukluğu olan bir kişi belirli bir kişinin çok hoş biri olduğundan söz edebilir, ancak bu kişinin iyi bir niteliği olduğuna ilişkin bu görünüşü destekleyecek herhangi özgül bir örnek veremez. Böyle bir bozukluğu olan kişiler gösteriş yaparlar, yapmacık davranışlar ve duygularını aşırı bir abartma ile gösterirler. Duygularını aşırı bir biçimde ortalıkta herkesin önünde sergileyerek arkadaşlarını ve tanıdıklarını mahcup ederler. Ancak duyguları çoğu zaman hızlı bir biçimde gelip geçiyor gibi görünür, dolayısıyla başkaları da onları bu duyguları gerçekten yaşamıyor olmakla suçlayabilirler.

Histrionik kişilik bozukluğu olan kişiler ileri derecede telkine yatkındırlar. Duyguları ve düşünceleri başkalarından ve o sıradaki heveslerinden kolaylıkla etkilenebilirler. Özellikle sorunlarını büyülü bir biçimde çözeceklerine inandıkları otorite figürlerine olmak üzere, başkalarına aşırı derecede güvenirler. Boyun eğme eğilimi gösterirler ve başkalarına kolaylıkla inanırlar. Böyle bir bozukluğu olan kişiler, ilişkilerin olduğundan daha yakın olduğunu düşünürler, hemen bütün tanıdıklarını carım sevgili arkadaşım olarak tanımlarlar ya da sadece bir ya da iki kez o da iş ilişkisi çerçevesinde karşılaştıkları doktorlarından ilk isimleriyle söz ederler. Romantik düşlemlere kaydıkları sık görülür. 

 

Bu makale 18 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Klinik Psikolog  Mehmet Emin Kızgın

1968 yılının baharında köy evinde  dünyaya geldim. İlk ve ortaokulu Tutak Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nda okudum. 8 yıllık eğitimimden sonra okul birincisi olarak girdiğim Devlet Parasız Yatılı okul sınavları sonucunda Diyarbakır Çevre Sağlığı Meslek Lisesini kazandım.1987 yılında mezuniyetimin ardından Ağrı İl Sağlık Müdürlüğünde Çevre Sağlık Teknisyeni olarak devlet memurluğu görevime başladım.1988 yılında Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitimde Psikolojik Hizmetler (Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık ) bölümünü kazanarak 1992 yılında mezun oldum. Aynı süreçte Ankara İl Sağlık Müdürlüğüne bağlı Tuzluçayır Sağlık Ocağı’nda da devlet memurluğu görevimi sürdürdüm. 1994 yılında ikinci defa girdiğim üniversite sınavı sonucunda Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Psikoloji Bölümünü kazandım. Eğitim sürecimde ...

Yazarı sosyal medya'da takip edin
instagram
Etiketler
Narsistlik kişilik bozukluğu
Klinik Psikolog  Mehmet Emin Kızgın
Klinik Psikolog Mehmet Emin Kızgın
Ankara - Klinik Psikolog
Facebook Twitter Instagram Youtube