Kırılan Duvarlar, Kırılan Ruhlar: Depremin Psikolojik Yüzü


Afet, belirli bir bölgede beklenmedik bir anda görülen ve orada yaşayanları psikolojik, sosyolojik, ekonomik çok yönlü etkileyen, insan eliyle veya doğal süreçlerle meydana gelen olaylardır. Doğal felaketler bütün dünyada her an yaşanabilmekte ve insanoğlunun hayatında yıkıcı etkilere sebep olmaktadır. Bu olaylar kişilerin doğal hayat akışını sekteye uğratmakta, yaşamlarının içinde derin izler bırakmakta ve sonrasında ortaya çıkan tahribatın düzeltilip iyileştirilmesi uzun zaman alabilmektedir.
Bir afet çeşidi olan depremin, yeryüzünde her yıl yüzlercesinin gerçekleştiği ve dünya tarihinde milyonlarca insanın ölümüne yol açtığı bildirilmektedir. Türkiye hem yer aldığı deprem kuşağı hem de jeolojik yapısı bakımından depreme maruz kalan bir ülkedir. Canlı fay hatlarına sahip ülkemizde, ortalama iki yılda bir can ve mal kayıplarına yol açan depremler yaşanmaktadır. Ne yazık ki hareketli deprem kuşağı, yerleşim biçimi ve yapı özellikleri nedeniyle önemli ve etkileyici sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Hayatları etkileme oranı bakımından dünyada ve ülkemizde en üst sırada yer alan deprem, can ve mal kaybının yanı sıra toplumsal, fiziksel ve ruhsal yaralanmalara, travmalara sebebiyet vermekte ve kişilerin baş etme becerilerini sarsmaktadır.
Travma bireyin hayatını etkileyen, onu aşırı şekilde korkutup, yaşadıkları veya tanık oldukları karşısında çaresiz bırakan deneyimlerdir. Bu yaşantılar, bireyin yaşamı içerisinde karşılaşılabileceği olumsuz olaylardan daha farklı ve dehşet vericidir. Derin izler bırakan deprem kişileri, kendileri ve sevdiklerinin uğrayabileceği önemli bir tehditle yüz yüze getirdiği için büyük bir travmatik yaşantı olarak kabul edilmektedir.
Deprem ansızın meydana gelmesi ve sonuçlarının oluşturduğu felaketler nedeniyle insan psikolojisi üzerinde kayda değer etkiler bırakabilmektedir. Deprem anında oluşan sarsıcı durumlar ve sonrasında gelişen can ve mal kayıpları bireyleri, uzun zaman etkisinden kurtulamayacakları psikolojik sıkıntılara sürükleyebilmektedir. Depremler gerçekleştirdiği tahribat, sonrasında oluşan ilave problemler ve devam eden artçı sarsıntıların geliştirdiği kronik sıkıntılar nedeniyle diğer travmatik yaşantılardan farklı bir yere sahiptir. Depremin şiddeti, sonrasındaki yakın kaybı, zorunlu göç, okul ve iş değişikliği, maddi kayıplar gibi bireyin yaşantısında meydana gelen sıra dışı durumlar, psikolojik problemlerin oluşmasında etkili olabilmekte ve bu etkiler uzun yıllar devam edebilmektedir.
Depremin yol açtığı maddi ve manevi hasar, depremin yaşandığı ülkenin gelişmişlik düzeyi, yaşanabilecek afete hazırlıklı olmamak, deprem sonrasındaki psikolojik ve sosyal müdahale eksikliği, yakınların kaybı, afetin görsel etkilerinin ortadan kaldırılma süreci, maddi sıkıntılar, sosyal bağlantıların zayıflaması gibi etkenler afet sonrası psikolojik rahatsızlıkların ortaya çıkmasında etkilidir. Depremden kurtulanlarda kalp ve solunum sorunları gibi fiziksel rahatsızlıklarla birlikte depresyon, anksiyete ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi ruhsal problemler oluşabilmektedir. Yapılan bazı araştırmalar, depremden kurtulanların TSSB düzeyinin %3-87 arasında olduğunu bulgulamıştır.
Etkileri travmanın türü, şiddeti ve deneyimleyen kişiye göre değişebilmekle birlikte deprem sonrası sıkıntılar, bazen kalıcı psikolojik rahatsızlıklara yol açabilmektedir. Psikolojik problemler özellikle kırılganlığı yüksek, riskli gruplar olarak tanımlanabilecek kişilerde çok daha büyük yıkımlara sebebiyet verebilmektedir. Bu etkilerin bebekler, çocuklar, yaşlılar, kadınlar, engelliler, depremden önce psikopatolojik sorunlar yaşayanlar için zorlayıcılığı yüksektir. Dikkat ve odaklanma sorunları, korku, hissizlik, uyuşukluk, sürekli depremi düşünme, üzüntü, öfke, travmatik anı tekrar yaşama, aşırı uyarılmışlık, yüksek kaygı, travma sonrası stres belirtileri ve uyku bozuklukları depremden sonra yaşanan psikolojik sıkıntılardır. Travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, anksiyete, madde bağımlılığı ve kronik stres gibi problemlerin görülebilmesi olasıdır.
Afetlerin ardından, bireylerin ruhsal iyileşme sürecini güçlendirmek için uzman desteği almaları büyük önem taşır. Artık yalnızca yüz yüze terapiyle sınırlı kalmadan, online terapi imkânı da giderek daha fazla tercih edilmektedir. Deprem sonrasında yaşanan travma, kaygı ve depresyon gibi sorunlarda, çevrim içi terapi kolay erişilebilir bir destek sağlayarak, yer ve zaman engellerini ortadan kaldırır. Böylece kişiler, yaşadıkları zorlu duygusal süreçlerle başa çıkmak için iyileşme yolculuklarına daha hızlı adım atabilirler.
Kaynakça: https://sssjournal.com/files/sssjournal/f563cfd2-37c6-47eb-b8e6-35d2375d32f2.pdf?utm_source
Yazarlar: Ayşegül Ülker, Selahttin Avşaroğlu, Hülya Avşaroğlu, Enayat Elyan