Kanser hastalarıyla çalışan gönüllü ve profesyonellerde özgecilik, pozitif bilişsel üçlü ve depresyon oranlarının karşılaştırmalı olarak incel

Kanser hastalarıyla çalışan gönüllü ve profesyonellerde özgecilik, pozitif bilişsel üçlü ve depresyon oranlarının karşılaştırmalı olarak incel

Kanser hastalarıyla çalışan gönüllü ve profesyonellerde özgecilik, pozitif bilişsel üçlü ve depresyon oranlarının karşılaştırmalı olarak incel

Bu araştırmanın amacı, gönüllü çalışmanın özgecilik, depresyon ve pozitif bilişsel üçlü oranları ile ilişkisini incelemektir. Bu noktada kanser hastalarıyla gönüllü ve profesyonel olarak çalışan iki grup üzerinden özgecilik, depresyon ve pozitif bilişsel üçlü oranlarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Uygun örnekleme yöntemiyle seçilmiş olan çalışmanın örneklemi, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Onkoloji Bölümü’nde ‘Mavi Melekler’ adlı gruba üye 61 gönüllü kadın çalışan ile İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi Onkoloji Enstitüsü’nde onkoloji hastalarıyla çalışan doktor, hemşire, hasta bakıcı, teknisyen, laborant gibi 60 profesyonel kadın çalışandan oluşmaktadır. Veriler Sosyo-demografik Bilgi Formu, Özgecilik Ölçeği (ÖÖ), Beck Depresyon Envanteri (BDE) ve Bilişsel Üçlü Envanteri (BÜE) kullanılarak toplanmıştır. Bulgulara göre, kanser hastalarıyla çalışan gönüllülerin, profesyonellere göre özgecilik ve pozitif bilişsel üçlü oranlarının daha yüksek; depresyon oranlarının ise daha düşük olduğu görülmektedir. Profesyonel çalışan grup için yapılan Pearson korelasyon analizi ve gönüllü çalışan grup için yapılan Spearman korelasyon analizi sonucunda her iki grup içerisinde özgecilik oranları arttıkça depresyon seviyelerinin azaldığı ve pozitif bilişsel üçlü oranlarının arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre gönüllü çalışmanın depresyon oranlarındaki düşüşle ve pozitif bilişsel üçlü oranlarındaki yükselişle ilişkili bulunması, en yaygın rahatsızlıklardan biri olan depresyonla baş etme noktasında davranışsal bir öneri üreterek ve psikolojik sağlığı koruyucu bir faktör sunarak klinik anlamda kullanılabilecek bir araç sunmaktadır.

Çevreyle etkileşime geçerken kimi zaman ihtiyaçlarımızın doyurulmasına odaklı bir beklentiyle kimi zaman da diğerlerinin ihtiyaçlarını gözetip, özgeci bir motivasyonla hareket etmekteyiz. Kendine odaklı beklentilerin yükünden sıyrılıp diğer insanlardan karşılık beklemeden yardım etmek psikolojik sağlığı nasıl etkilemektedir? Bu konuda yapılan birçok araştırma özgeci davranışların fiziksel ve psikolojik sağlıkla pozitif ilişkisini desteklemektedir ancak bu ilişkiyi sağlayan mekanizma ile ilgili birçok farklı teori ortaya atılmasına rağmen henüz bu konuda net bir fikir birliği bulunmamaktadır. Özgeci bir niyetle yardım eden kişiler, kişisel çıkar beklentisiyle yola çıkmasa dahi bu davranışların, kişiyi içsel olarak ödüllendiren yönleri bulunmaktadır ve çoğu insan yardım etmenin kendilerini iyi hissettirdiğini belirtmektedir . Adler’in yaklaşımına göre sosyal ilgi ve özgeci motivasyonlarla hareket etmek sağlıklı bir ruh halinin belirleyicisi olmasına rağmen  bu davranışların fiziksel ve psikolojik sağlığa yararları henüz yakın tarihlerde araştırma konusu olmuştur . Bu araştırmanın amacı, özgeciliğin ve özgeci davranışların bir alt türü olarak gönüllü çalışmanın psikolojik sağlıkla ilişkisini depresyon ve olumlu algılar özelinde incelemektir. Bu incelemeyi yapabilmek adına, kanser hastalarıyla gönüllü ve profesyonel olarak çalışan iki grup üzerinden mevcut araştırmanın değişkenleri karşılaştırılmıştır. Öncelikle onkoloji servisinde çalışan bu gruplar ele alınacak olup, ileriki aşamada araştırmanın değişkenlerinin birbiriyle ilişkisine yer verilecektir. Onkoloji Servisinde Çalışmak Kanser hastalarıyla çalışmak; hastaların bakımının zahmetli oluşu, ölüm oranlarının yüksekliği, ağrılı hastaların fazlalığı gibi faktörler nedeniyle zor ve stresli bir görevdir. Bu durumun, çalışanların ruh sağlığı üzerinde çeşitli etkileri mevcuttur. Bazı araştırmalar onkoloji servisinde çalışan personellerin, hastaların teşhislerine verdikleri duygusal tepkilere maruziyet, ağrılı hastaların fazlalığı, sıklıkla karşılaşılan hasta ölümleri gibi nedenlerle tükenmişlik sendromuna  ve depresyona karşı yüksek risk altında olduklarını göstermektedir. Kanser hastalarıyla çalışan kişilerin psikolojik sağlıklarının hastalara sundukları hizmet kalitesini etkileyeceği göz önünde bulundurulduğunda (Parlar, 2008), bu alandaki çalışanların ruh sağlıklarını koruyucu faktörlerin incelenmesinin önemi anlaşılmaktadır. Bu nedenle kanser hastalarıyla çalışanlar mevcut araştırmaya dahil edilmiştir. Özgeci davranışların ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkisini gösteren araştırmalar, bu davranışların onkoloji servisi çalışanlarının ruhsal sağlıkları üzerinde benzer bir etki gösterme ihtimalini gündeme getirmektedir. Alanyazında bu konuda yapılmış herhangi bir araştırmaya rastlanmamış olup, mevcut çalışma, özgecilik ve gönüllülük gibi değişkenlerin onkoloji servisinde çalışanların depresyon ve pozitif algı düzeyleriyle ilişkisini incelemektedir. Bu noktada özgecilik ve gönüllülük kavramlarının etkinliklerini anlayabilmek adına açılımlarının yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Özgecilik ve Gönüllülük Özgecilik, gereksinim duyan kişilere ödül beklentisi içinde olmaksızın ve kimi zaman bedel ödeyerek yapılan yardım etme ve yarar sağlama davranışıdır. Kişi, bu davranışla odağını kendinden başkalarına çevirmiş ve ödül beklentisinden uzaklaşmıştır . Özgeci davranışlarda niyet gereği herhangi bir beklenti olmadığından, kişide beklentilerinin karşılanmaması, hayal kırıklığı, ihanete uğrama veya karşılık görememe gibi kaygılar da oluşmamaktadır . Gönüllü çalışma ise insanların ihtiyaçlarını gidermek için herhangi bir maddi karşılık almadan birtakım etkinliklerde bulunmayı içermektedir . Alanyazında gönüllülüğün hangi motivasyonlarla sergilendiği konusunda farklı fikirler bulunmaktadır. Bunların içinde en baskın fikirlerden biri, gönüllülüğün özgeci davranışların bir alt türü olduğunu ve özgeci bir motivasyonla tetiklendiğini belirtmektedir . Özgeci davranışların ve gönüllü çalışmanın hem fiziksel hem de zihinsel sağlığa olumlu etkileri noktasında geniş bir alanyazın bilgisi bulunmaktadır. Gönüllü olarak çalışmanın ömrün uzunluğu , hastalık oranlarının düşüklüğü , pozitif duygulanımın  ve psikolojik iyi oluş seviyesinin yüksekliğiyle  ilişkili olduğu bulgulanmıştır. Ayrıca bu kavramın araştırmanın değişkenlerinden olan depresyon ve pozitif algılarla ilişkili olduğu çeşitli araştırmalar tarafından saptanmış olup çalışmanın ileriki bölümünde bu ilişkilere ayrıntılı bir şekilde yer verilecektir. Özgecilik ve Depresyon Özgeci davranışın psikolojik iyi oluşa pozitif etkisi üzerine araştırmalar varken, depresyonla olan ilişkisiyle ilgili kısıtlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Depresyon üzerine yapılan araştırmalar genellikle sosyal destek almanın pozitif etkisi üzerineyken, Wright (2013) sosyal destek vermenin ve yardım etmenin depresyonla ilişkisini incelemiştir. Bu çalışmaya göre, özgeci davranışın amaç kazanımı, yaşam memnuniyetindeki artış ve insanlarla kurulan ilişki aracılığıyla depresyon belirtilerinin şiddetini negatif yönde etkilediği saptanmıştır . Başka bir çalışmanın bulgularına göre 65 yaş ve üstü bireylerde gönüllü çalışma, düşük depresyon düzeyiyle ilişkili bulunmuştur Gönüllülük ile depresyon oranları arasındaki bu ilişkinin oluşumuna özgüven artışı ve sosyal kaynakların güçlenmesi gibi faktörlerin aracılık ettiği bulgulanmıştır. Depresyonun, dünya çapındaki yoğun artışı ve yeti yitimi noktasında tıbbi rahatsızlıklar arasında 4. sırada yer aldığı bilgisi göz önünde bulundurulduğunda çeşitli değişkenlerle ilişkisinin incelenmesi ve önlem alınması gerektiği düşünülmektedir. Bu konuda alanyazına katkıda bulunmak adına özgeci bir davranış örneği olan gönüllülük, bu araştırmada çalışılmak üzere tercih edilmiştir. Nitekim bu konuda yapılan kısıtlı sayıdaki araştırmalar, gönüllü çalışmanın sosyal etkileşimi arttırıcı , yaşama anlam ve amaç katıcı (Wright, 2013) ve pozitif duygulanım düzeylerini (Luks, 1988) arttırıcı özellikleri aracılığıyla depresyon oranlarındaki düşüşle ilişkili olduğunu desteklemektedir. Bu araştırmanın bu ilişkiyi inceleyerek en yaygın psikolojik rahatsızlıklardan biri olan depresyonla baş etme noktasında davranışsal bir çözüm üreterek ve psikolojik sağlığı koruyucu bir faktör sunarak alanyazına katkıda bulunacağı düşünülmektedir. Özgecilik ve Pozitif Bilişsel Üçlü Araştırmanın değişkenlerinden biri olan pozitif bilişsel üçlü kavramı, kişinin kendine, dünyaya ve geleceğe dair pozitif düşüncelerini içermektedir. Dolayısıyla pozitif benlik algısı, pozitif dünya algısı ve pozitif gelecek algısı olmak üzere 3 alt faktörden oluşmaktadır . Literatürde özgeci davranışın pozitif bilişsel üçlü değişkeniyle direkt ilişkisini inceleyen bir araştırmaya rastlanmamıştır ancak pozitif bilişsel üçlünün alt faktörleriyle ilişkili olduğunu gösteren araştırmalar bulunmaktadır. Pozitif bilişsel üçlü kavramının bir alt faktörü olan pozitif benlik algısı kişinin kendisine yönelik sahip olduğu değersizlik, eksiklik, yetersizlik gibi negatif bilişlerin tersine özgüven ve öz yeterlilik gibi olumlu bilişlerden oluşmaktadır . Ryff ve Singer (2008) gönüllü çalışanların yüksek özgüven oranlarına sahip oluşunu, gönüllü çalışmanın kişide ürettiği yararlı ve üretici olma düşüncesine bağlamışlardır. Pozitif bilişsel üçlü kavramının bir diğer alt faktörü olan pozitif dünya algısı, kişinin çevreyi düşmanca, korku dolu, engelleyici bir yer olarak algılamasına zıt olarak dünyayla ilgili olumlu düşünceleri içermektedir. Lin ve arkadaşlarının (1999) gerçekleştirdiği araştırmaya göre gönüllü çalışmanın, kişiyi bir topluluğa ait hissettirdiği ve bu sayede o kişide depresif belirtilerin azaldığı bulgulanmıştır. Sosyal etkileşim ve aitlik hissiyatı arttıkça güvenli dünya algısı güçlenmekte (Wilson ve Musick, 2003) ve çevreyi korku dolu bir yer olarak algılama durumu azalmaktadır . Pozitif bilişsel üçlü kavramının son alt faktörü olan pozitif gelecek algısı, hayatta olumsuzlukların her zaman süreceğine dair negatif bir gelecek algısının tersine geleceğe dair umutlu olmak ve hayat amaçlarına ulaşmakla ilgilidir . Gönüllü çalışmanın bir amaç yaratıp onu gerçekleştirme algısı oluşturması muhtemeldir. Nitekim bu tarz aktivitelerin hayata anlam ve amaç kattığı, hayat memnuniyetini arttırdığı araştırmalar tarafından desteklenmektedir . Gönüllü çalışmanın bireyin kendilik algısını pozitife çevirdiğine , umutsuzluk hissiyatını azalttığına , özgüveni , hayat memnuniyetini arttırdığına, hayata anlam ve amaç kattığına  yönelik yapılan araştırmalar, gönüllü çalışmanın pozitif bilişsel üçlü kavramıyla ilişkisini göstermektedir. Psikolojik sağlamlık ve düşük depresyon oranlarıyla  ilişkili olan pozitif bilişsel üçlü kavramının psikolojik sağlığı olumlu olarak etkilediği ve depresyona karşı koruyucu etkisi olduğu düşünülmektedir . Bu noktada bilişleri pozitife çevirmeye katkıda bulunacak bir değişken olarak görülen gönüllü çalışma kavramını incelemenin faydalı bir yaklaşım olduğu düşünülmektedir. İlgili alanyazın dikkate alındığında, özgecilik ile pozitif bilişsel üçlü kavramı üzerine çalışılmış doğrudan bir araştırmanın olmayışı ve özgeciliğin depresyon ile ilişkisine yönelik yapılan araştırmaların azlığı bu kavramlar üzerinde çalışma ihtiyacı doğurmuştur. Bu noktada kanser hastalarıyla gönüllü ve profesyonel olarak çalışan iki farklı grup üzerinden özgecilik, depresyon ve pozitif bilişsel üçlü oranlarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Aynı iş kolunda gönüllü hizmet edenlerle profesyonel çalışanların karşılaştırılması ile işi icra etmedeki niyet farkının psikolojik sağlıkla ilişkisini doğrudan göstermesi bakımından önemli bir çalışma olduğu düşünülmektedir. Ayrıca kanser hastalarıyla çalışmanın getirisi olarak yaşanabilecek duygusal problemlere karşı önleyici bir faktör olarak gönüllü çalışmayı inceleyen ilk çalışma olması bakımından alanyazına katkıda bulunacağı düşünülmektedir.

YÖNTEM Örneklem-1 İstanbul Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Onkoloji Bölümü’nde ‘Mavi Melekler’ adlı gönüllü olarak hizmet veren 65 kadından 61’i araştırmaya katılım sağlayarak birinci örneklem grubunu oluşturmaktadırlar. 30 yılı aşkın süredir kanser hastalarına çeşitli konularda gönüllü olarak hizmet sunan ‘Mavi Melekler’ adlı grup genel olarak hastaların hastane içinde işlerini kolaylaştırmak ve onlara bu süreçte destek olmak üzere hizmet görmektedir. Her biri haftanın bir günü çalışan gönüllülerin sundukları çok yönlü hizmetler arasında her gün hastalara ve yakınlarına ücretsiz yiyecek dağıtma, temizlik ve kıyafet ihtiyaçlarıyla ilgilenme, maddi katkıda bulunma, hastalara sosyal destek sunma gibi çeşitli yardımlar bulunmaktadır. Yaşları 32 ile 78 arasında değişen katılımcıların yaş ortalaması 54.28 (SS = 11.01) olarak belirlenmiştir. Eğitim durumlarına bakıldığında, 2 kişinin ilkokul (%3.3), 15 kişinin ortaokul (%24.6), 29 kişinin lise (%47.5) ve 15 kişinin üniversite (%24.6) mezunu olduğu belirlenmiştir. Bu grupta 38 evli (%62.3), 5 bekar (%8.2), 5 boşanmış (%8.2) ve 13 dul (%21.3) katılımcı bulunmaktadır. Örneklem-2 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi Onkoloji Enstitüsü’nde onkoloji hastalarına profesyonel bir şekilde hizmet eden 60 kadın çalışan araştırmanın ikinci örneklem grubunu oluşturmaktadır. Bu grupta 28 hemşire (%46.7), 4 doktor (%6.7), 3 tıbbi sekreter (%5), 4 hasta bakıcı (%6.7) ve toplamda 21 tane biyolog, dozimetris, eczacı, eczacı teknisyeni, kanser genetiği uzmanı, kayıt memuru, laborant, moleküler biyolog, sağlık teknisyeni, sağlık teknikeri, sekreter, temizlik personeli, veri giriş analisti (%34.9) bulunmaktadır. Haftanın 5 günü çalışan katılımcıların yaşları 23 ile 59 arasında değişmektedir ve yaş ortalamaları 38.46 (SS = 8.77) olarak belirlenmiştir. Eğitim durumlarına bakıldığında 1 kişinin ilkokul (%1.7), 2 kişinin ortaokul (%3.3), 7 kişinin lise (%11.7), 30 kişinin üniversite (%50.0) ve 20 kişinin yüksek lisans/doktora (%33.3) mezunu olduğu belirlenmiştir. Bu grupta 37 evli (%61.7), 21 bekar (%35.0), 1 boşanmış (%1.7) ve 1 dul (%1.7) katılımcı bulunmaktadır. Veri Toplama Araçları Sosyo-demografik Bilgi Formu Araştırmacı tarafından hazırlanan bu form katılımcıların yaşı, cinsiyeti, eğitim ve çalışma durumu, medeni durumu, çocuk bilgisi gibi sorulardan oluşmaktadır. Özgecilik Ölçeği (ÖÖ) Özgecilik ölçeği Rushton ve arkadaşları tarafından 1981 yılında geliştirilmiştir. 20 maddeden oluşan ölçek 5’li Likert tipi olarak hazırlanmıştır. Ölçekte ters kodlanan madde yoktur ve ölçektenelde edilen yüksek puanlar yüksek özgecilik olarak yorumlanmaktadır. Ölçeğin Türkçeye uyarlama çalışması Tekeş ve Hasta (2015) tarafından yapılmıştır. Orijinal ölçek tek faktörlüdür ancak Türkçeye uyarlanmış versiyonu yardım etme ve bağışçılık şeklinde iki faktörlü yapıdadır. Tüm ölçeğin Cronbach Alfa iç tutarlık katsayısı geçerlik güvenirlik çalışmasında .84 olarak hesaplanmıştır. Yardım etme alt ölçeğinin iç tutarlık katsayısı .81, bağışçılık alt ölçeğinin ise .70 olarak bulgulanmıştır. Ölçeğin test-tekrar test güvenirliği .83’tür (Tekeş ve Hasta, 2015). Mevcut çalışmada tüm ölçeğin Cronbach Alfa değeri .90, alt ölçeklerde ise alfa değeri yardım etme için .86 ve bağışçılık için .82 olarak bulgulanmıştır. Beck Depresyon Envanteri (BDE) Beck ve arkadaşları (1961) tarafından geliştirilmiş olup bireylerin depresyon seviyelerini ve depresyon yönünden risklerini belirleyen bir ölçüm aracıdır. Ölçek depresyondaki duygusal, bedensel, bilişsel ve motivasyonel semptomları ölçen 21 adet kendini değerlendirme sorusundan oluşmaktadır ve her bir soruya 0-3 arası puan verilmektedir. Ölçekten alınabilecek en düşük puan 0, en yüksek puan ise 63’tür. Hisli (1989) tarafından Türkçe geçerlilik ve güvenirlik çalışması yapılmıştır. Güvenirlik çalışmasından elde edilen sonuca göre ölçeğin yarıya bölme güvenirliği .74, madde analizinden bulgulanan Cronbach Alfa katsayısı ise .80’dir (Hisli, 1989). Mevcut çalışmada ölçeğin Cronbach Alfa katsayısı .86 olarak saptanmıştır. Bilişsel Üçlü Envanteri (BÜE) Beckham ve arkadaşları (1986) tarafından oluşturulan bu ölçek bireylerin kendilerine, dünyaya ve geleceğe yönelik pozitif ve negatif bilişlerini ölçmeyi amaçlamaktadır. Ölçek 7’li Likert tipi olarak hazırlanmıştır. Negatif maddelerin tamamı ters kodlanmaktadır ve ölçekten alınan düşük puanlar negatif bilişsel üçlüyü, yüksek puanlar ise pozitif bilişsel üçlüyü ifade etmektedir. Envanterin Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışmaları Erarslan ve Işıklı (2019) tarafından yapılmıştır. Ölçek, benlik algısı, dünya görüşü ve gelecek algısı olmak üzere üç faktörlü yapıdadır. Ölçeğin Cronbach Alfa iç tutarlık katsayısı .91 olup, benlik algısı alt faktörünün katsayısı .85, dünya görüşü alt faktörünün katsayısı .72 ve gelecek algısı alt faktörünün katsayısı .87’dir. Mevcut çalışmada Bilişsel Üçlü Envanterinin Cronbach Alfa değeri .89, gelecek algısı alt faktörünün .84, benlik algısı alt faktörünün .74 ve dünya görüşü alt faktörünün ise .82 olarak belirlenmiştir. İşlem Bu çalışma için Işık Üniversitesi Etik Kurulu’ndan etik onay ve ilgili hastanelerden uygulama izni alınmıştır. Veri toplama araçları, gönüllü katılımcılar tarafından hastanenin sessiz bir köşesinde oturarak doldurulmuştur. İstatistiksel Analizler İstatistiksel analizler SPSS 22 paket programı ile gerçekleştirilmiş olup, %95 güven aralığı belirlenmiştir. Bu araştırmada ölçeklerin normallik dağılımlarını test etmek için normallik testi (Kolmogorov-Smirnov) uygulanmıştır. Bu testten elde edilen verilere göre gönüllü çalışan grubun ölçeklerinin normallik dağılımına uymadığı ancak profesyonel çalışan grubun ölçeklerinin normal dağılım gösterdiği bulgulanmıştır. Bu nedenle, ikili grup karşılaştırmaları için Mann Whitney U-testi yürütülmüştür. Değişkenler arası ilişkiler, profesyonel çalışan grup için Pearson korelasyon analizi, gönüllü çalışan grup için ise Spearman’s rho korelasyon analizi kullanılarak incelenmiştir. BULGULAR Özgecilik, Depresyon ve Pozitif Bilişsel Üçlü Değişkenleri Açısından Profesyonel ve Gönüllü Grupların Karşılaştırılması Katılımcıların ölçeklerden aldıkları puanların kanser hastalarıyla çalışma şekillerine göre farklılık gösterip göstermediği parametrik olmayan testlerden Mann Whitney U testi yapılarak belirlenmiştir. Tablo 1’de görüldüğü üzere Özgecilik Ölçeğinden alınan puanlar açısından kanser hastalarıyla çalışan gönüllü grup ile profesyonel grubun sıra ortalamaları arasında anlamlı fark bulunmuştur (U = 621.500; p < .05). Buna göre, gönüllü grubun (Ort. = 80.81) profesyonel gruba göre (Ort. = 40.86) özgecilik puanlarının anlamlı olarak yüksek olduğu görülmektedir. Tablo 2’de görüldüğü üzere Beck Depresyon Envanterinden alınan puanlar açısından gönüllü grup ile profesyonel grubun sıra ortalamaları arasında anlamlı fark bulunmuştur (U = 1029.500; p < .05). Sıra ortalamaları dikkate alındığında, gönüllü grubun (Ort. = 47.88) profesyonel gruba göre (Ort. = 74.34) depresyon belirti düzeylerinin anlamlı olarak düşük olduğu görülmektedir. Tablo 3’te görüldüğü üzere Bilişsel Üçlü Envanterinden alınan puanlar açısından gönüllü grup ile profesyonel grubun sıra ortalamaları arasında anlamlı fark bulunmuştur (U = 808.000; p < .05). Sıra ortalamaları dikkate alındığında, gönüllü grubun (Ort. = 77.75) profesyonel gruba göre (Ort. = 43.97) pozitif bilişsel üçlü puanlarının anlamlı olarak yüksek olduğu görülmektedir.Korelasyon Analizi Sonuçları Kanser Hastalarıyla Çalışan Profesyonellerde Değişkenler Arası İlişkilerin İncelenmesi Profesyonel grupta Özgecilik Ölçeği, Beck Depresyon Envanteri ve Bilişsel Üçlü Envanteri arasındaki ilişkileri incelemek amacıyla Pearson korelasyon analizi yapılmıştır. Tüm değişkenler arasındaki korelasyon katsayıları Tablo 4’te sunulmuştur. Analiz sonuçlarına göre kanser hastalarıyla çalışan profesyonel grubun özgecilik oranı ile depresyon düzeyi arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur (r = -.30 p < .05). Bu bulgu, özgecilik oranındaki artışın depresyon düzeyindeki düşüşle ilişkili olduğunu ifade etmektedir

Aynı grubun özgecilik oranı ve bilişsel üçlü düzeyi arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur (r = .37, p < .001). Bu durum, katılımcıların özgecilik oranındaki artışın pozitif bilişsel üçlü düzeyindeki artışla ilişkili olduğunu göstermektedir. Kanser Hastalarıyla Çalışan Gönüllülerde Değişkenler Arası İlişkilerin İncelenmesi Gönüllü grupta Özgecilik Ölçeği, Beck Depresyon Envanteri ve Bilişsel Üçlü Envanteri arasındaki ilişkileri incelemek amacıyla Spearman Korelasyon Analizi yapılmıştır. Tüm değişkenler arasındaki korelasyon katsayıları Tablo 5’te sunulmuştur. Tablo 5’te görüldüğü üzere kanser hastalarıyla çalışan gönüllülerin özgecilik oranı ile bilişsel üçlü düzeyi arasında pozitif yönde ilişki bulunmuştur (rho = .48, p < .001). Bu bulgu, özgecilik oranlarındaki artışın pozitif bilişsel üçlü düzeyindeki artışla ilişkili olduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte gönüllü grubun özgecilik oranı ve depresyon düzeyi arasında negatif yönde anlamlı ilişki bulunmuştur (rho = -.38, p < .001). İlgili analiz, özgecilik oranı yükseldiğinde depresyon düzeyinde düşüş olduğunu göstermektedir. TARTIŞMA Bu araştırmanın amacı gönüllü çalışmanın özgecilik, depresyon düzeyi ve pozitif bilişsel üçlü ile ilişkisini incelemektir. Bu noktada kanser hastalarıyla gönüllüve profesyonel olarak çalışan iki farklı grup üzerinden özgecilik, depresyon ve pozitif bilişsel üçlü oranlarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Araştırmanın ilk bulgusu, kanser hastalarıyla çalışan gönüllülerin özgecilik oranlarının kanser hastalarıyla çalışan profesyonellere kıyasla daha yüksek olduğunu göstermektedir. Bazı araştırmalara göre hizmet etme süresi arttıkça özgeci motivasyon düzeyi artmaktadır (Clary ve Miller,1986; Clary ve Orenstein, 1991; Rosenhan, 1970). Nitekim mevcut çalışmada gönüllü grup olarak tercih edilen Mavi Melekler, 30 yılı aşkın süredir faaliyetlerine devam etmekteyken, profesyonel grubun daha genç katılımcılardan oluşması hizmet etme sürelerinin daha az olduğuna işaret etmektedir. Mavi Melekler adlı grubun yaş ortalaması 54 iken profesyonel grubun yaş ortalaması 38’dir. Levinson (1986) 30’lu yaşlardaki bireyi meslekte ilerleme kaydetme gibi kendi ihtiyaçlarına odaklı bir hal içinde betimlerken, 50’li yaşlardaki bireyi topluma katkıda bulunma, deneyim paylaşma gibi diğer insanların ihtiyaçlarına odağın arttığı bir yapıda ifade etmektedir. Bu görüş, iki grup arasındaki özgecilik düzeyi farkına yaş değişkeni üzerinden bir açıklama sunmaktadır. Araştırmanın iki grup karşılaştırması sonucu elde edilen diğer bir bulgusu, kanser hastalarıyla çalışan gönüllülerin profesyonellere göre depresyon oranlarının daha düşük olduğunu göstermektedir. Bu bulgunun, aynı iş kolunda gönüllü hizmet edenlerle profesyonel çalışanların karşılaştırılması ile işi icra etmedeki niyet farkının psikolojik sağlıkla ilişkisini doğrudan göstermesi bakımından alanyazına katkıda bulunacağı düşünülmektedir. Nitekim Weinstein ve Ryan (2010) araştırmalarında motivasyon ve niyet farkının etkisini göstererek, içsel amaçlarla gönüllü çalışanların dışsal amaçlarla gönüllü çalışan kişilere göre kendilerini daha iyi hissettikleri sonucuna ulaşmışlardır. Mevcut araştırma bu bulguyu depresyon özelinde desteklemektedir. Alanyazına göre gönüllü çalışmak hem psikolojik sağlığı olumlu etkilemekte hem de depresyon gibi ruhsal rahatsızlıklara karşı koruyucu bir etki oluşturmaktadır . Özgecilik düzeyinin depresyon seviyesiyle ilişkisini gösteren Wright’ın (2013) yaptığı araştırmaya göre özgeci davranışın amaç kazanımı, yaşam memnuniyetindeki artış ve insanlarla kurulan ilişkilerdeki artış dolayısıyla depresyon şiddetini negatif etkilediği saptanmıştır. Gönüllülük ile depresyon arasındaki ilişkiyi araştıran bir çalışma, gönüllülüğün, insanlarla kurulan ilişkilerdeki artış nedeniyle düşük depresyon seviyesiyle ilişkili olduğu sonucuna ulaşmıştır (Wright, 2013). Mevcut araştırmada aynı hasta grubuyla çalışırken hastalarla sosyal anlamda etkileşim içerisinde olan iki grup karşılaştırılmıştır ancak kurulan iletişimin kalitesi bakımından bu gruplar arasında belli bir fark oluşmaktadır. Yardım eden insanlar veya gönüllü çalışanlar bir işi belli bir ücretle yapan kişilere kıyasla diğer kişilerin takdirini daha fazla kazanmakta ve şükran duygularıyla karşılanmaktadırlar. Dolayısıyla bu ortamlar genelde pozitif ve sıcak olmaktadır . Bu durum bir yandan kişide çevre tarafından kabullenildiği algısı yaratmaktayken diğer yandan insanlar arasındaki güven duygularının güçlenmesine hizmet etmektedir. Dolayısıyla mevcut araştırmadaki gönüllü grubun düşük depresyon seviyesini insanlarla kurulan iletişimin kalitesi bakımından açıklamak mümkün görünmektedir. Ayrıca Wilson ve Musick’e (2003) göre gönüllü çalışmak kişide pozitif biliş ve pozitif duygulanım üretmektedir; dolayısıyla depresif mod gibi negatif olanlara karşı koymaktadır. Luks (1988) yardım edenlerin kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayan (helper’s high) içsel birtakım değişikliklerin söz konusu olduğundan bahsetmektedir. Nitekim diğer insanlara yardım ederken yapılan ölçümler sonucu, beyinde iyi hissetmeyi sağlayan ve acı algı duyumunu etkileyen dopamin kimyasalının salgılandığı ve beynin ödül bölgesinin aktifleştiği bulunmuştur . Ayrıca diğerlerine yardım odaklı bir motivasyonla çalışıldığında vücutta stres aktivitesini baskılayan ve pozitif duygularla ilişkili bulunan oksitosin hormonunda artış olduğu belirlenmiştir . Bu yönüyle gönüllü çalışmanın depresyona karşı koruyucu bir etkisinin olmasının ve duygu düzenlemek için biryol olarak kullanılmasının mümkün olduğu düşünülmektedir. Bir önceki paragrafta belirtilen araştırmalar, gönüllülerdeki düşük depresyon oranlarının ardındaki muhtemel mekanizmaları açıklar niteliktedir. Bu aşamada kanser hastalarıyla çalışan profesyonellerin depresyon düzeylerinin gönüllülere göre daha yüksek bulunmasını açıklamaya ihtiyaç vardır. 73 onkoloji hemşiresi üzerinde yapılan bir araştırma, çalışanların %60’ının depresif bir ruh hali içerisinde olduğunu göstermektedir (Keskin ve ark., 2018). İşyerinde yoğun düzeyde strese maruz kalma, iş yükünün fazlalığı, uzun çalışma saatleri gibi faktörlerin etkisiyle onkoloji servisi çalışanlarının depresyon düzeylerinde artış olduğu belirtilmektedir (Camps ve ark., 2009; Kryss-Peak, 2017). Mevcut çalışmada, profesyonel grup (5 gün) gönüllü gruba (1 gün) nazaran daha fazla gün çalışmaktadır. Dolayısıyla profesyonel çalışanların iş yükünün gönüllü çalışanlara göre fazla oluşu depresyon oranlarındaki yüksekliği açıklamaktadır. Ayrıca bazı araştırmalar onkoloji servisinde çalışan personellerin, hastaların teşhislerine verdikleri duygusal tepkilere maruziyet, ağrılı hastaların fazlalığı, sıklıkla karşılaşılan hasta ölümleri gibi nedenlerle depresyona karşı yüksek risk altında olduğunu belirtmektedir (Kuerer ve ark., 2007; Medisauskaite ve Kamau, 2017). Kanser hastalarıyla çalışan profesyonellerin hastaların tedavileriyle ilgilendikleri için sorumlulukları daha fazla olmaktadır ve tedavi sonucunda yaşanan ölüm gibi durumlarla gönüllü gruba nazaran daha yoğun bir şekilde karşılaşmaktadırlar. Bu durum profesyonel grubun depresyon oranlarındaki yüksekliğe bir açıklama sunmaktadır. Mevcut çalışmada iki grup karşılaştırması sonucu elde edilen bir diğer bulgu, kanser hastalarıyla çalışan gönüllülerin pozitif bilişsel üçlü oranlarının profesyonellere kıyasla daha yüksek olduğunu göstermektedir. Diğer bir deyişle gönüllü grubun kendilerine, çevrelerine ve geleceğe yönelik algılarının profesyonel gruba göre olumlu bir yönde olduğu saptanmıştır. Pozitif bilişsel üçlü kavramı pozitif benlik, pozitif dünya ve pozitif gelecek algısı olarak 3 alt boyuttan oluşmaktadır . Alanyazında gönüllü çalışmanın pozitif bilişsel üçlü kavramının üç alt boyutuyla ilişkisini destekler nitelikte araştırmalar varken, pozitif bilişsel üçlü kavramıyla ilişkisini doğrudan inceleyen bir araştırmaya rastlanmamıştır . Pozitif bilişsel üçlü kavramının ilk alt boyutu olan pozitif benlik algısı incelendiğinde gönüllülük gibi diğerlerine odaklı yapılan aktivitelerde topluma hizmet etmenin getirdiği önemli hissetme ve özgüven artışının söz konusu olduğu görülmüştür . 20 çalışma gözden geçirilerek oluşturulan bir araştırmaya göre, gönüllüçalışma, yüksek özgüven oranlarıyla ilişkili bulunmuştur  Ryff ve Singer (2008) gönüllü çalışanların yüksek özgüven oranlarına sahip oluşunu, gönüllü çalışmanın kişide ortaya çıkardığı yararlı ve üretken olma düşüncesiyle bağdaştırmışlardır. Dolayısıyla ilgili alanyazın incelendiğinde gönüllülerde pozitif benlik algısının profesyonel çalışanlara oranla daha yüksek oluşu; gönüllü çalışmanın, değersizlik, eksiklik gibi bilişlerin etkisinden kişiyi koruyarak, özgüven ve öz yeterlilik gibi pozitif kendilik algısını arttırıcı gücüyle ilişkili olmasındandır. Pozitif bilişsel üçlü kavramının ikinci boyutu, pozitif dünya algısına işaret etmektedir. Kişi çevresinin kendisine karşı dostça tutumlarıyla karşılaştıkça, sosyal ilişkilerle ilgili algısı olumlu anlamda gelişmeye başlamakta ve kişiler arası güven duyguları pekişmektedir. Ayrıca gönüllü çalışmanın kişinin kendini bir topluluğa ait hissettirdiği ortaya konmuştur. Bütün bunların toplamında korku dolu, tehlikeli, hedeflere ulaşmada engelleyici bir dünya algısı yerine güvenli ve daha olumlu düşünceleri içeren bir dünya algısının yerleşmesi beklenmektedir. Pozitif bilişsel üçlü kavramının üçüncü boyutu pozitif gelecek algısına işaret etmektedir ve bu araştırmada gönüllülerin diğer gruba göre pozitif gelecek algılarının daha yüksek oranlarda olduğu saptanmıştır. Bunu destekleyen Miller ve arkadaşlarının (1986) araştırmasına göre yaşlı bireylerde özgeci eğilimler yükseldikçe umutsuzluk oranlarının düştüğü saptanmıştır. Bu çalışmalar, gönüllü çalışma ile kişinin kendine, çevreye ve dünyaya karşı geliştirdiği olumlu algıların ilişkisini desteklemektedir. Mevcut araştırma, tüm bu değişkenleri pozitif bilişsel üçlü adlı tek bir kavram altında incelemiş olup bunların gönüllü çalışma ile ilişkisini göstermektedir. Yukarıda iki grubu değişkenler açısından karşılaştırarak elde edilen bulgulardan bahsedilmiş olup bu aşamada grup içindeki değişkenlerin karşılaştırıldığı korelasyon bulgularına yer verilecektir. "Kanser hastalarıyla çalışan profesyonellerin özgecilik değerleri ile pozitif bilişsel üçlü oranları arasında pozitif yönde ilişki beklenmektedir" hipotezi doğrulanmıştır. Dolayısıyla profesyonel grupta özgecilik düzeylerindeki artışla beraber kişilerin kendilerine, çevrelerine ve geleceğe yönelik olumlu algılarında yükselme olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Onkoloji servisinde çalışmak, hastaların bakımının zahmetli oluşu, ölüm oranlarının yüksekliği, ağrılı hastaların fazlalığı gibi faktörler sonucu zor ve stresli bir görevdir . Bazı araştırmalar tarafından kanser hastalarıyla çalışan profesyonellerin çaresizlik, umutsuzluk, özgüven kaybı ile karakterize olan tükenmişlik sendromu düzeylerinin yüksek olduğu sonucunaulaşılmıştır . Mevcut araştırmada ise özgecilik oranları yüksek olan kanser hastalarıyla çalışan profesyonellerin özgüven oranı , aidiyet hissiyatı ve umut düzeyinde artış  ile karakterize olan olumlu algı düzeylerinin yüksek olduğu bulunmuştur. Bu durum, kanser hastalarıyla çalışmanın getirisi olarak yaşanabilecek duygusal problemlere karşı önleyici bir faktör olarak özgecilik değişkeninin önemini göstermektedir. Bu alanda çalışan profesyonellerin ruhsal sağlık durumlarının hastalara sunulan sağlık hizmetinin kalitesini etkilediği bilinmektedir . Olumlu algıların psikolojik sağlamlık ve düşük depresyon oranlarıyla bağlantılı olduğu (Mak ve ark., 2011) düşünüldüğünde, olumlu algı düzeyleri yüksek olan sağlık çalışanların hastalara daha verimli hizmet sunacakları çıkarımını yapmak mümkün görünmektedir. Kanser hastalarıyla çalışan gönüllülerin benzer şekilde özgecilik oranları arttığında kendilerine, çevreye ve geleceğe yönelik olumlu algılarında artış olduğu bulunmuştur. Özgecilik, doğası gereği kişinin odağının kendisinden diğer insanlara doğru kaymasını içermektedir (Bilgin, 1988). Kanser hastalarıyla çalışmanın yaratabileceği olumsuz etkiye  karşı kişinin odağındaki bu değişikliğin pozitif algılardaki artışta rolünün olması mümkündür. Bunu destekleyebilecek bir teoriye göre dikkatin kendi üzerinden diğer kişilere kaydırılması kişinin kendilik kalıplarıyla bağlantısını kesip, değer yargılarının, içsel standartlarının esnemesi için bir kapı aralamaktadır. Bu şekilde kişi, hayatını olaylara kattığı anlamları, yaşadığı kayıpları, stres kaynaklarını dışsal rolleriyle birlikte yeniden yorumlayıp alternatif düşünceler üretmeye fırsat bulmaktadır . Kanser hastalarıyla çalışan gönüllülerin özgecilik oranlarındaki artışla beraber odaklarını diğer insanlara çevirmelerinin olumlu algıların gelişimine kapı araladığı anlaşılmaktadır. Araştırma sonuçları, gönüllü çalışmanın ve özgecilik oranlarındaki artışın olumlu algı seviyesindeki yükselişle ilişkili olduğunu göstermektedir. Benliğe, dünyaya ve geleceğe dair algıların ruhsal sağlıkla doğrudan ilişkisi dikkat çekmektedir. Depresif bireylerin düşünme şeklinin negatif kendilik, dünya ve gelecek algısıyla karakterize olduğu ve bu negatif algıların depresyonun gelişiminde ve sürdürülmesinde etkin rol oynadığı bilinmektedir . Buna ek olarak Beck (1979) birçok ruhsal bozukluğun temelinde negatif, çarpıtılmış algıların olduğunu belirtmiştir. Bu negatif bilişlerin esneyip değişmesi depresyon, kaygı bozukluğu gibi psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde önemli bir rol oynamaktadır Bunun aksine pozitif algıların, psikolojik sağlamlık ve düşük depresyon oranlarıyla bağlantılı olduğu bilinmektedir (Mak ve ark., 2011). Dolayısıyla bireyde pozitif bilişlerin güçlenmesine hizmet eden faktörler, ruh sağlığının korunması noktasında önemli olarak değerlendirilmektedir (Erarslan, 2014). Bu faktörler arasına özgeci davranışlar ve bu davranışların kapsamı altında olan gönüllü çalışmanın girmesi bu araştırmanın bulguları arasında bulunmaktadır. Dolayısıyla bu bulgu, klinik ortamda danışanın pozitif algılarını güçlendirebilmek için kullanılabilecek bir davranışsal yöntem olarak yararlı görünmektedir. Bu noktada tedavi programında böyle bir değişkenin etkilerinin incelenebileceği yeni araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Araştırmada korelasyon analizinden elde edilen bir diğer bulgu, kanser hastalarıyla çalışan gönüllülerin özgecilik oranları arttığında depresyon düzeylerinin azaldığına işaret etmektedir. Gönüllü hizmet veren grubun yaş ortalaması 58’dir. Wilson ve Musick’in (2003) çalışmasına göre yaş almış bireylerin gönüllü faaliyetler içinde yer alması düşük depresyon oranlarıyla ilişkili bulunmuştur. Yaşlılıkta depresif semptomların görülme sıklığı oldukça yüksek olmasına  rağmen Li’nin (2007) araştırması gösteriyor ki eşlerini kaybeden gönüllü çalışan yaşlı bireyler düşük oranda depresyon belirtileri göstermektedirler. Bu noktada alanyazın, gönüllü faaliyetlerin hayattaki rollerin azaldığı dönemde oluşan boşluğu doldurarak depresyona karşı koruyucu olduğu görüşünü desteklemektedir . Mevcut araştırmadaki bulgu bu şekilde açıklanmaktadır. Onkoloji servisinde çalışanlar, kanser hastalarıyla ilgilenmenin zorlukları nedeniyle depresyona karşı yüksek risk altında bulunmaktadırlar . Gönüllü olarak çalışanların özgecilik düzeylerindeki artışla beraber hem bu riskten hem de yaşlılık risk faktöründen korundukları anlaşılmaktadır. Benzer şekilde kanser hastalarıyla çalışan profesyonellerin özgecilik oranları arttığında depresyon düzeylerinin azaldığı bulunmuştur. Kanser hastalarıyla çalışan profesyonellerin işleri insanlara yardım etmeyi içermektedir ancak kişilerin özgecilik oranları arttığında yani kendine odaklı bir halden diğerlerine odaklı yapıya geçildiğinde, ruh sağlığı üzerinde pozitif etkinin görüldüğü bu bulgudan anlaşılmaktadır. Bunu alanyazın bilgisine göre inceleyecek olursak, topluma yararlı işlerde çalışıp yardım etmek, bazı insanlar tarafından yurttaşlık görevi olarak algılanmakta ve bu görevi yerine getirmek kişi tarafından içsel olarak ödüllendirilmektedir . Bu hal kişiye hayat misyonunun oluşması ve bir amaç kazanımı noktasında yardımcı olmakta ve hayatına anlam katmaktadır . Bu durum depresyondakideğersizlik ve boşluk hissiyatlarına karşı koruyucu etki oluşturmaktadır . Bu konuda yapılmış olan bazı çalışmalara göre özgeci bir motivasyonla yardım etme davranışının kişide hayat amacı oluşmasıyla bağlantılı olduğu bulunmuştur Kanser hastalarıyla çalışan profesyonellerin özgecilik düzeylerindeki artışın bu şekilde bir mekanizma sayesinde düşük depresyon oranlarıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Araştırmanın sonuçları, gönüllü çalışmanın ve özgecilik oranlarındaki yükselişin düşük depresyon oranlarıyla ilişkili olduğunu göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütüne göre günlük hayatı geniş çaplı bir şekilde etkileyip, yeti kaybına yol açan depresyonun yaygınlığının daha da artacağı ve kalp damar rahatsızlıklarından sonra en fazla görülen ikinci rahatsızlık olacağı tahmin edilmektedir . Bu verilere bakıldığında depresyon üzerinde çalışmanın ve depresyonla baş etme noktasında davranışsal çözümler üretmenin önemi anlaşılmaktadır. Bu araştırmanın depresyonla mücadelede davranışsal çözümler üretme noktasında bir veri sunduğu görülmektedir ancak tedavi programına alınarak, özgeci davranışların depresyon semptomlarını azaltıcı etkisi incelenmelidir. Nitekim Mason’un (2004) yaptığı çalışmada, üniversite öğrencisi katılımcılarla prososyal davranışın depresyon tedavisindeki etkisi araştırılmıştır. Psikoterapiye ek olarak prososyal davranışlar sergilenmesi istenen grupta depresyon semptomlarında azalma meydana gelmiştir. Bir diğer çalışmada, depresyon tedavisinin sonuçlarını öngören özellikler araştırılmıştır . Buna göre, özgecilik puanları yüksek olan katılımcıların tedavi sonrasında daha düşük oranda depresyon semptomları gösterdikleri bulunmuştur  Bu araştırmalar özgeci davranışların depresyon tedavisiyle ilişkisini göstermektedir. Kişi depresyon semptomları arttıkça hareket etmekten uzaklaşmaya ve içe çekilmeye başladığı için kişinin aldığı pozitif pekiştireçler azalmaktadır. Depresyonun davranışçı tedavisinde uygulanan davranışsal aktivasyon yönteminde kişinin ödül mekanizmasının uyarılması için aktiviteler planlanmaya çalışılmaktadır . Bu noktada klinik ortamda kişilerin, özgeci davranışların içsel olarak ödüllendirici sistemi dolayısıyla bu davranışlara yönlendirilmesi fikri göz önünde bulundurulmalı ve bu yönde yeni araştırmalar planlanmalıdır. Bu bağlamda kısıtlı sayıda çalışma olması nedeniyle, özgeci davranışların hem depresyona karşı koruyucu hem de belirti düzeylerini azaltıcı etkisi üzerine yapılacak ileri çalışmalara ihtiyaç olduğu düşünülmektedir. Bu sayede psikolojik sağlığın korunumu noktasında özgeciliğin sahada kullanımı mümkün bir hale gelebilecektir. Tüm bu alanyazın bilgisi dikkate alındığında, gönüllü çalışma ile pozitif bilişsel üçlü kavramı üzerine çalışılmış doğrudan bir araştırmanın olmayışı ve gönüllü çalışmanın depresyon ile ilişkisine yönelik yapılan araştırmaların azlığı, bu kavramlar üzerinde çalışma ihtiyacı doğurmuştur. Bu araştırmanın, olumlu algıların gelişiminde ve en yaygın rahatsızlıklardan olan depresyonla baş etme noktasında davranışsal bir çözüm üreterek ve psikolojik sağlığı koruyucu bir faktör sunarak klinik alana önemli bir katkı sunacağı düşünülmektedir. Ayrıca kanser hastalarıyla çalışmanın getirisi olarak yaşanabilecek duygusal problemlere karşı önleyici bir faktör olarak özgeci davranışların önemini gösteren ilk çalışma olması bakımından alanyazına katkıda bulunmaktadır. Kanser hastalarıyla çalışan kişilerin psikolojik sağlıklarındaki artışın hastalara sundukları hizmet kalitesini etkileyeceği düşünüldüğünde değerli bir katkı olduğu anlaşılmaktadır. Mevcut araştırmanın sağladığı katkıların yanı sıra birtakım sınırlılıkları da bulunmaktadır. Bu sınırlılıklar göz önünde bulundurulduğunda, öncelikle katılımcı sayısının azlığı dikkat çekmektedir. Araştırmaya dahil edilen ‘’Mavi Melekler’’ adlı gönüllü yapılanma 65 kişiden oluşmaktadır. Katılım sağlamak istemeyen veya ulaşılamayan 4 kişi elenince, 61 kişi üzerinden veri toplanabilmiştir. Profesyonel grup da benzer sayıda seçilmiş ve toplamda 121 katılımcıdan veri toplanmıştır. Bu durum araştırmanın popülasyona genellenmesi noktasında bir kısıtlılık oluşturmaktadır. Buna ek olarak gönüllü grup kadınlardan oluştuğu için sadece kadın katılımcılardan veri toplanmış ve araştırmaya erkek katılımcılar dahil edilmemiştir. Dolayısıyla elde edilen bulguların erkeklere genellenmesi noktasında bir kısıtlılık oluşmakta ve bu noktada yapılacak araştırmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Araştırmada karşılaştırılan iki grubun yaş, eğitim seviyesi, kanser hastalarıyla çalışılan gün sayısı gibi özellikler bakımından birbirine yaklaştırılmasının mümkün olmaması araştırmanın bir diğer kısıtlılığı olarak görülmektedir. Gönüllü grup sadece kanser hastalarına haftada bir gün hizmet eden, profesyonel olarak bir işte çalışmayan ve yaş ortalaması yüksek kişilerden oluşurken, profesyonel grup icra ettikleri meslek gereği yaş ortalaması daha düşük, eğitim seviyesi daha yüksek ve kanser hastalarıyla haftada 5 gün çalışan kişilerden oluşmaktadır. Gruplar arasındaki bu farklılıklar bulguların geçerliliği noktasında sınırlılık yaratmaktadır ve bu konuda iki örneklem grubunun bu özellikler bakımından birbirine denk olduğu yeni araştırmalara gerek duyulmaktadır. Bu araştırma deneysel nitelikte olmadığı için değişkenler arasında bir ilişkiden bahsedilebilirken, neden sonuç ilişkisinden söz edilememektedir. Dolayısıyla iki grup karşılaştırmasında elde edilen bulgulara, yukarıda sözü edilen farklılıkların etkisinin olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.Özetle, bu araştırma kanser hastalarıyla çalışan gönüllülerin profesyonellere kıyasla özgecilik ve pozitif bilişsel üçlü oranlarının daha yüksek, depresyon oranlarının ise daha düşük olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca her iki grup içerisinde özgecilik oranları arttıkça depresif belirti düzeylerinin azaldığı ve pozitif bilişsel üçlü oranlarının arttığı bulunmuştur. Mevcut araştırmada elde edilen bulgulardan çıkarılabilecek en önemli nokta, özgeciliğin pozitif algıların güçlenmesiyle ve düşük depresyon oranlarıyla ilişkili olduğunun bulgulanması ve bu şekilde ruh sağlığına katkıda bulunma noktasında umut vaat ediyor olmasıdır. Özgecilik ve gönüllü çalışma ülkemizde oldukça az sayıda çalışmaya konu olan bir kavram olduğundan, bu kavramın öneminin gösterildiği çalışmaların, özgeci davranışların klinik alanda kullanımını teşvik için veri sunması yönünden önemli olduğu düşünülmektedir. Bu konuda yapılacak araştırmaların daha geniş örneklem grupları ile yürütülmesi ve özgeciliğin tedavi programlarına katılarak etkisinin incelenmesi önerilmektedir.

Bu makale 10 Mayıs 2022 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Kl. Psk. Çağlanur Nacaroğlu

Klinik Psikolog Çağlanur Nacaroğlu, lisans eğitimini tam burslu olarak kazanmış olduğu Işık Üniversitesi Psikoloji bölümünde tamamlayıp üçüncülük derecesi ile mezun oldu. Lisans eğitimi sürecinde 6 ay boyunca İsveç’te Söderntörn Üniversitesi’nde eğitimini sürdürdü. Lisans eğitiminin ardından Işık Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji alanında yetişkin alt dalında yüksek lisans eğitimini yüksek onur derecesiyle tamamlayıp Klinik Psikolog ünvanını aldı. Süpervizyon eşliğinde Işık Üniversitesi’nde yüz yüze ve online olarak psikoterapi hizmeti vermiştir. Ayrıca Koruyucu Aile Derneği ve Sığınmacılar ve Göçmenler Derneği’nde çeşitli projeler kapsamında çalışmalarını sürdürmüştür. Bilişsel Davranışçı ve Diyalektik Davranışçı Terapi ekollerini baz alarak yetişkin danışanlara yönelik bireysel ve grup psikoterapi hizmeti sunmaktadır. Bunun yanı sıra Mi ...

Etiketler
Kanser türleri
Uzm. Kl. Psk. Çağlanur Nacaroğlu
Uzm. Kl. Psk. Çağlanur Nacaroğlu
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube