Doktorsitesi.com

Kan basıncı nedir?

Prof. Dr. Yavuz Beşoğul
Prof. Dr. Yavuz Beşoğul
22 Temmuz 202519 görüntülenme
Randevu Al
Kan basıncı, kalbin vücuda kan pompalamak için kullandığı gücün, atardamar duvarlarında oluşturduğu basınçtır. Genellikle tansiyon olarak adlandırılan bu hayati ölçüm, organların sağlıklı çalışması için gereken oksijen ve besinlerin taşınmasını sağlar. Vücudun anlık ihtiyaçlarına göre sürekli değişen dinamik bir değerdir; uyku, hareket veya stres gibi durumlarda anlık olarak farklılık gösterir. Damar sağlığının korunması için bu basıncın belirli bir denge içinde olması şarttır. Hipertansiyon olarak bilinen durum ise bu dengenin kronik olarak bozulmasıyla ortaya çıkar ve kalp sağlığı için önlem alınmasını gerektirir.
Kan basıncı nedir?

Kan Basıncı Ölçümündeki Sayıların Anlamı Nedir?

Tansiyonunuz ölçüldüğünde size söylenen iki sayı, aslında vücudunuzun dolaşım sistemi hakkında bir hikaye anlatır. Bu temel değerlerin yanı sıra doktorların bu hikayenin derinliklerine inmesini sağlayan başka önemli ipuçları da vardır. Kan basıncı değerlendirmesinde dikkate alınan temel parametreler şunlardır:

Büyük Tansiyon (Sistolik Kan Basıncı)

Küçük Tansiyon (Diyastolik Kan Basıncı)

Nabız Basıncı

Ortalama Arteriyel Basınç

Büyük tansiyon, kalbinizin kasıldığı ve kanı tüm gücüyle vücuda pompaladığı andaki en yüksek basınçtır. Kalbinizin her atışında damarlarınıza uyguladığı zirve kuvveti gösterir. Araştırmalar, özellikle bu değerin yüksekliğinin kalp hastalıkları için önemli bir risk faktörü olduğunu defalarca kanıtlamıştır.

Küçük tansiyon ise, kalbinizin iki atış arasında gevşeyip dinlendiği andaki en düşük basınçtır. Bu damarlarınızda sürekli olarak var olan minimum basıncı ifade eder ve organlarınızın sürekli kanlanmasını sağlayan temel basınçtır.

Nabız basıncı, bu iki değer arasındaki basit farktır. Örneğin tansiyonunuz 130/80 mmHg ise, nabız basıncınız 50 mmHg’dir. Bu sayı, bize damarlarınızın ne kadar esnek olduğu hakkında çok değerli bir bilgi verir. Genç ve sağlıklı damarlar esnektir ve bu fark genellikle 40 mmHg civarındadır. Ancak yaşla veya damar sertliği (arterioskleroz) ile damarlar katılaştığında bu fark açılmaya başlar. Yüksek bir nabız basıncı, damarların esnekliğini yitirdiğinin ve gizli bir damar hastalığı riskinin habercisi olabilir. Hatta bazen, 160/70 gibi bir tansiyon değeri, 160/100 gibi bir değerden daha fazla damar sertliğine işaret edebilir.

Ortalama arteriyel basınç (OAB) ise, tüm kalp döngüsü boyunca organlarınızın hissettiği ortalama basınçtır. Beyin, böbrekler gibi hayati organların ne kadar iyi kanlandığını gösteren en kritik değer budur. Yoğun bakımda veya büyük bir ameliyat sırasında, doktorlar için hastanın organlarının güvende olduğundan emin olmak adına takip edilen en önemli parametrelerden biridir. Organların yeterli kan alabilmesi için bu ortalama basıncın belirli bir seviyenin altına düşmemesi gerekir.

Vücudumuz Kan Basıncını Nasıl Otomatik Olarak Ayarlar?

Vücudumuz, kan basıncını anbean ideal aralıkta tutmak için tasarlanmış iki harika otomatik kontrol sistemine sahiptir. Biri saniyeler içinde devreye girerken, diğeri daha uzun vadeli ayarlamalar yapar.

Anlık Ayar: Vücudun Akıllı Termostatı

Bu sistem, otonom sinir sistemi tarafından yönetilir ve bir evin termostatı gibi çalışır. Şah damarınız ve ana atardamarınızın duvarlarında “baroreseptör” adı verilen binlerce minik basınç sensörü bulunur. Kan basıncınız aniden yükseldiğinde (örneğin hızla ayağa kalktığınızda), bu sensörler gerilir ve anında beyne “basınç yükseldi” sinyali gönderir. Beyin hemen kalp atış hızını yavaşlatır ve damarları gevşeterek basıncı düşürür. Tam tersi, basınç düştüğünde ise bu sensörler beyne “basınç düşüyor” sinyali yollar ve beyin de kalbi hızlandırıp damarları sıkarak basıncı anında normale döndürür. Bu siz farkında bile olmadan her saniye çalışan, hayat kurtaran bir reflekstir.

Uzun Vadeli Ayar: Böbreklerin Yönettiği Hormonal Sistem

Kan basıncının günler, haftalar boyunca ayarlanmasında ise başrolü böbrekler ve onların yönettiği Renin-Anjiyotensin-Aldosteron Sistemi (RAAS) oynar. Bu sistem, vücudun tuz ve sıvı dengesini kontrol ederek kan basıncını düzenler.

Süreç böbreklere giden kan akışı azaldığında başlar. Böbrekler bu durumu “tehlike” olarak algılar ve “renin” adında bir enzim salgılar. Bu enzim, karaciğerde üretilen bir proteini, “anjiyotensin I”e dönüştürür. Anjiyotensin I, akciğerlerden geçerken ACE adlı başka bir enzimle, sistemin en güçlü oyuncusu olan “anjiyotensin II”ye dönüşür. Anjiyotensin II, kan basıncını hızla yükseltmek için çok sayıda görevi aynı anda yerine getirir. Bu görevler şunlardır:

Tüm vücuttaki küçük damarları güçlü bir şekilde kasmak

Böbreküstü bezlerinden aldosteron hormonunu salgılatmak

Böbreklere doğrudan tuz ve su tutma emri vermek

Beyindeki susama merkezini uyarmak

Sinir sisteminin tansiyonu yükselten etkisini artırmak

Aldosteron hormonu ise böbreklere “tuzu ve suyu vücutta tut” emrini vererek kan hacmini artırır ve basıncı yükseltir. Normalde bu sistem, vücut susuz kaldığında veya kan kaybettiğinde hayat kurtarıcıdır. Ancak bu sistemin kronik olarak veya gereksiz yere aktif hale gelmesi, yüksek tansiyonun en temel nedenlerinden biridir. Bu nedenle en etkili tansiyon ilaçlarının çoğu bu sistemi hedef alarak çalışır.

Yüksek Tansiyon Hastalığının Sebepleri Nelerdir?

Yüksek tansiyon, genellikle iki ana kategoride incelenir. Bunlardan biri çok yaygın olup belirli bir nedeni bulunamazken, diğeri daha nadir görülür ve altta yatan, düzeltilebilir bir nedene bağlıdır.

Esansiyel (Primer) Hipertansiyon

Bu tüm hipertansiyon vakalarının yaklaşık %95’ini oluşturan en yaygın türdür. “Esansiyel” kelimesi, hastalığın altında yatan tek bir nedenin olmadığını, bunun yerine birçok faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıktığını ifade eder. Yüksek tansiyon gelişimine katkıda bulunan başlıca mekanizmalar şunlardır:

Genetik yatkınlık

Sinir sisteminin aşırı çalışması

RAAS adı verilen hormonal sistemin bozulması

Böbreklerin tuzu atma yeteneğinde azalma

Damar iç yüzeyinin (endotel) fonksiyon bozukluğu

Yaşam tarzı faktörleri (stres, obezite, hareketsizlik)

Bu faktörlerin bir veya birkaçının bir araya gelmesiyle, vücudun kan basıncı ayar noktası yavaş yavaş yukarı kayar ve kronik yüksek tansiyon hastalığı ortaya çıkar.

İkincil (Sekonder) Hipertansiyon

Bu yüksek tansiyonun altında yatan başka bir tıbbi sorundan kaynaklandığı ve tüm vakaların daha küçük bir kısmını oluşturan türüdür. Bu türün önemi, altta yatan neden tedavi edildiğinde tansiyonun da düzelebilmesidir. Özellikle bir kalp ve damar cerrahının uzmanlık alanına giren ve cerrahi veya girişimsel yöntemlerle tedavi edilebilen bazı önemli nedenler vardır. Bu nedenler arasında şunlar bulunur:

Renovasküler hipertansiyon (böbrek damarı darlığı)

Feokromositoma (hormon salgılayan tümör)

Primer aldosteronizm (aşırı aldosteron hormonu üretimi)

Obstrüktif uyku apnesi

Tiroid veya paratiroid bezi hastalıkları

Böbrek atardamarındaki bir darlık (renovasküler hipertansiyon), böbreğin yanlış alarm vererek sürekli tansiyonu yükseltmesine neden olabilir. Böbreküstü bezindeki küçük bir tümör (feokromositoma) ise aşırı miktarda stres hormonu salgılayarak ani tansiyon krizlerine yol açabilir. Yine böbreküstü bezinden kontrolsüz salgılanan aldosteron hormonu (primer aldosteronizm), vücudun aşırı tuz ve su tutmasına neden olarak tansiyonu yükseltebilir. Özellikle genç yaşta başlayan, ilaçlara dirençli veya ani kötüleşen hipertansiyonu olan kişilerde bu ikincil nedenlerin mutlaka araştırılması gerekir.

Doğru Kan Basıncı Ölçümü Nasıl Yapılmalıdır?

Yüksek tansiyonun teşhisi ve takibinde atılacak ilk ve en önemli adım, kan basıncının doğru ölçülmesidir. Hatalı bir ölçüm, ya gereksiz yere ilaç kullanmanıza ya da ihtiyacınız olan tedaviyi alamamanıza neden olabilir. Doğru bir ölçüm için uyulması gereken bazı basit ama kritik kurallar vardır. Standart bir ölçüm için dikkat edilmesi gerekenler şunlardır:

Ölçümden önceki 30 dakika içinde sigara veya kahve içmemek

Ölçümden önce en az 5 dakika sakin bir şekilde dinlenmek

Sırtı destekli bir sandalyede, ayaklar yere düz basacak şekilde oturmak

Ölçüm yapılacak kolu kalp seviyesinde bir masaya veya yastığa koymak

Kolun çıplak olması ve manşonun cilde temas etmesi

Kol çevresine uygun boyutta bir manşon kullanmak

Ölçüm sırasında konuşmamak ve hareket etmemek

Günümüzde doktorlar, sadece muayenehanede yapılan tek bir ölçüme dayanarak tanı koymaktan kaçınmaktadır. Bunun yerine, tanıyı doğrulamak ve tedaviyi yönlendirmek için “ofis dışı” ölçümler giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Bunlardan ilki, 24 saat boyunca vücudunuzda taşıdığınız ve belirli aralıklarla otomatik olarak ölçüm yapan “tansiyon holter” cihazıdır. Bu yöntem özellikle “beyaz önlük hipertansiyonu” (sadece doktor yanında tansiyonun yükselmesi) veya “maskeli hipertansiyon” (doktor yanında normal, evde yüksek olması) gibi durumları ayırt etmede altın standarttır. İkinci ve daha pratik yöntem ise, güvenilir bir dijital tansiyon aleti ile evde kendi ölçümlerinizi yapmanızdır. Evde yapılan düzenli ölçümler, hem tansiyonunuzun gerçek seyri hakkında daha doğru bilgi verir hem de tedaviye katılımınızı artırır.

Hangi Kan Basıncı Değerleri ‘Yüksek’ Kabul Edilir?

Farklı ülkelerdeki sağlık kuruluşlarının yüksek tansiyon tanımı için belirlediği rakamlar arasında küçük farklılıklar olabilir. Örneğin Amerikan kılavuzları 130/80 mmHg ve üzerini yüksek tansiyon olarak kabul ederken, Avrupa kılavuzları bu sınırı geleneksel olarak 140/90 mmHg olarak belirlemiştir.

Ancak bu rakamsal farklılıklardan daha önemlisi, tedavi hedeflerindeki ortak yaklaşımdır. Son yıllarda yapılan büyük bilimsel çalışmalar kan basıncını ne kadar erken ve ne kadar etkili bir şekilde kontrol altına alırsak, kalp krizi, inme ve böbrek yetmezliği gibi risklerin o kadar azaldığını göstermiştir. Bu nedenle tanı sınırı ne olursa olsun, hemen hemen tüm modern kılavuzlar, yüksek tansiyonu olan ve tedavi gören hastaların çoğunluğu için hedef kan basıncının 130/80 mmHg’nin altında olması gerektiğini vurgulamaktadır. Hatta genç ve orta yaşlı hastalar için, eğer yan etki görülmüyorsa, büyük tansiyonun 120-129 mmHg aralığına indirilmesi hedeflenir. Amaç sadece yüksek bir sayıyı düşürmek değil organları uzun vadede yüksek basıncın zararlı etkilerinden korumaktır.

Yüksek Kan Basıncı İçin Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Yüksek tansiyon tedavisi bir takım oyunudur ve bu takımın en önemli oyuncuları yaşam tarzı değişiklikleri ve ilaçlardır. Tedavinin amacı, kan basıncını güvenli seviyelere indirerek organ hasarını önlemektir.

Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Tedavinin Temeli

İlaç tedavisi ne kadar etkili olursa olsun, sağlıklı yaşam tarzı alışkanlıkları olmadan tam bir başarı elde etmek zordur. Bu değişiklikler, hem tansiyonu düşürmeye yardımcı olur hem de ilaçların daha etkili olmasını sağlar. Herkesin uygulaması gereken temel adımlar şunlardır:

Tuz tüketimini azaltmak (günde 1 çay kaşığından az)

Taze sebze, meyve ve tam tahıllardan zengin beslenmek

İşlenmiş gıdalardan ve doymuş yağlardan kaçınmak

Haftanın en az 5 günü, 30 dakika tempolu yürüyüş gibi düzenli egzersiz yapmak

Fazla kilolardan kurtulmak ve ideal kiloyu korumak

Alkol tüketimini sınırlandırmak

Sigarayı tamamen bırakmak

Stresi yönetmek için gevşeme teknikleri uygulamak

İlaç Tedavisi: Kişiye Özel Yaklaşım

Pek çok hasta için yaşam tarzı değişiklikleri tek başına yeterli olmaz ve ilaç tedavisi gerekir. Günümüzde, tedaviye genellikle düşük dozda iki farklı ilacı birleştiren “kombinasyon” hapları ile başlanması tercih edilmektedir. Bu yaklaşım hem daha güçlü bir tansiyon kontrolü sağlar hem de günde alınması gereken hap sayısını azaltarak tedaviyi kolaylaştırır. En sık kullanılan ana ilaç grupları şunlardır:

RAAS Blokerleri (ACE inhibitörleri ve ARB’ler)

Kalsiyum Kanal Blokerleri

Diüretikler (idrar söktürücüler)

Beta-blokerler.

İlaç Tedavisi Yetersiz Kalırsa Hangi Yöntemler Uygulanır?

Bazı durumlarda, hastalar üç veya daha fazla farklı tansiyon ilacını uygun dozlarda kullanmalarına rağmen kan basınçları bir türlü hedeflenen seviyeye inmez. Bu duruma “dirençli hipertansiyon” denir ve özel bir yaklaşım gerektirir. Dirençli hipertansiyonla karşılaşıldığında izlenen adımlar şunlardır:

Öncelikle tanının doğrulanması

Hastanın ilaçlarını düzenli kullanıp kullanmadığının kontrol edilmesi

Tansiyonu yükseltebilecek diğer faktörlerin (ağrı kesiciler, bazı bitkisel ürünler vb.) gözden geçirilmesi

Altta yatan ikincil bir neden olup olmadığının detaylı araştırılması

Bu araştırmalar sonucunda, dirençli hipertansiyonun en sık nedenlerinden birinin obstrüktif uyku apnesi veya primer aldosteronizm gibi düzeltilebilir bir durum olduğu görülebilir. Eğer altta yatan bir neden bulunamazsa, ilaç tedavisi optimize edilir ve dördüncü bir ilaç eklenir.

Tüm bu adımlara rağmen kan basıncı hala kontrol altına alınamayan belirli hasta gruplarında, “renal denervasyon (RDN)” adı verilen girişimsel bir tedavi yöntemi düşünülebilir. Bu anjiyografi benzeri bir işlemle kasıktaki damardan girilerek, böbrek atardamarlarının etrafındaki aşırı aktif sempatik sinirlerin radyofrekans veya ultrason enerjisiyle etkisiz hale getirilmesidir. Bu sinirlerin aktivitesinin azaltılması, hem vücudun genel stres yanıtını yatıştırır hem de böbreklerden kaynaklanan tansiyon yükseltici sinyalleri keserek kan basıncının düşmesine yardımcı olur. RDN, ilaç tedavisine bir alternatif değil uygun hastalarda tedaviye ek olarak kullanılan modern ve etkili bir yöntemdir.

Ameliyat Öncesi Kan Basıncı Yönetimi Neden Önemlidir?

Büyük bir ameliyat geçirecek hastalar için kan basıncının kontrol altında olması, ameliyatın güvenliği ve başarısı için hayati önem taşır. Ameliyat öncesi, sırası ve sonrasındaki tansiyon yönetimi, komplikasyon riskini en aza indirmek için titizlikle planlanır.

Planlı bir ameliyattan önce, hastanın kan basıncının sürekli olarak 180/110 mmHg’nin üzerinde olması durumunda, ameliyat genellikle tansiyon kontrol altına alınana kadar ertelenir. Ameliyattan önceki günlerde, doktorunuz kullandığınız tansiyon ilaçlarında bazı değişiklikler yapabilir. Ameliyat sırasında kan basıncını etkileyebilecek bazı ilaçların yönetimi şu şekildedir:

Beta-blokerler: Genellikle kesilmeden devam edilir.

Kalsiyum Kanal Blokerleri: Genellikle devam edilir.

ACE İnhibitörleri / ARB’ler: Anestezi sırasında ani tansiyon düşüklüğü riskini azaltmak için genellikle ameliyattan bir gün önce kesilir.

Diüretikler (İdrar Söktürücüler): Vücuttaki sıvı miktarını etkilediği için genellikle ameliyat sabahı alınmaz.

Ameliyat sırasında anestezist ve cerrah, kan basıncını organların güvenle kanlanmasını sağlayacak dar bir aralıkta tutmak için sürekli takip eder. Ameliyat sonrası dönemde ise ağrı ve strese bağlı olarak tansiyon yükselebilir. Bu durum dikiş hatlarında kanama veya kalp üzerinde ek bir yük oluşturma riski taşıdığı için yakından izlenir ve gerekirse damardan verilen ilaçlarla kontrol altına alınır.

Yazar Hakkında

Prof. Dr. Yavuz Beşoğul

Prof. Dr. Yavuz Beşoğul

Prof. Dr. Yavuz Beşoğul, kalp ve damar cerrahisi alanında uzun yıllara dayanan akademik ve klinik tecrübesiyle tanınan bir uzmandır. Tıp eğitimini Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde tamamladıktan sonra, kalp ve damar cerrahisi uzmanlık eğitimini Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde almıştır. Akademik kariyerine Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde devam etmiş, burada doçentlik ve profesörlük unvanlarını alarak önemli çalışmalara imza atmıştır.

Önemli Bilgilendirme

Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez.