İlişkilerde ve iletişimde çatışma

İlişkilerde ve iletişimde çatışma

Bu ülkede yaşayan bireyler olarak biliriz ki, binlerce belki milyonlarca unsur, olay ya da durum, bizim diğerleriyle çatışma yaşamamıza neden olur.  Hem toplumsal yapıyı oluşturan farklılıklar, hem de bireysel farklılıklardan kaynaklanan ortaya çıkan anlaşmazlıklar değer ve ihtiyaç çatışmaları yaşamamıza neden olmaktadır.

Aslında bu durum sadece bizim ülkemize özgü bir durum değildir ve insanın olduğu her yerde kaçınılmaz olarak çatışma olmaktadır ve olacaktır.

Peki, bir an durup düşündüğümüzde, isminden bile çekinir olduğumuz ve kendisinden çoğunlukla haz etmediğimiz  “çatışma”nın aslında iyi/hoş/olumlu bir durum olabileceği hiç aklımıza geldi mi, ya da bunu hiç düşündük mü?

“Bizim yerimize birileri düşünüyor zaten, düşünüp de ne diye boşa zaman ve enerji tüketeyim!” mi dersiniz, yoksa “çatışmanın neresi iyidir, hoştur yahu, deli misin nesin!” mi dersiniz bunu söyleyecek olursam? Belki de hiçbir şey söylemeden ve düşünmeden bu satırların devamında ne anlatacağıma odaklanacaksınız ki bu seçenek doğrultusunda hareket etmeniz, benim işime gelecek olandır.

Gelin birlikte bakalım çatışma denen olgunun doğasına ve derinliklerine. Acaba gerçekten isminden bile haz etmememiz gereken bir şey mi bu? Yoksa ne olduğunu bugüne kadar bilmediğimiz ve bugünden itibaren öğrenmekle hayatımıza yeni ve büyük kazançlar getirebileceğine inanabileceğimiz bir değerin kendisi mi?

Çatışma en genel anlamıyla, “en az iki insan ya da grup arasında, ilgili istek ve ihtiyaçların çakışması durumu” olarak tarif edilebilir.

Bizde bilindiğinin aksine, bazı farklı kültürlerde ve dillerde çatışmanın sözlük anlamı “fırsat”, “kaos” gibi sözcüklerle tarif edilebilmektedir. Çatışmanın farklı kültürlerdeki bu olumlu tanımlanma biçimleri, bu unsurun, fark etmekte zorlandığımız doğasıyla ilgili. Çatışma bildiğimiz gibi, başlı başına olumsuz bir durum değildir. Çatışma durumuna verilen tepkiler, o çatışmanın olumlu veya olumsuz olmasına etki etmektedir. Uygun ve olumlu tepkiler verildiği takdirde, çatışma, çatışma içinde olan kişilerin ya da grupların gelişmesi ve bulundukları konum ve düzeyden daha iyi bir hale gelmeleri, ilişkilerinin daha sağlam ve daha kaliteli bir hal alması açısından önemli bir güce sahiptir.

Doğal olarak, çatışmaya olumsuz tepki vermek -ne yazık ki, bizim daha kolay öğrendiğimiz ve yaşamımıza aktardığımız tepki türü- çatışmanın olumsuz bir durum olmasına ve olumsuz bir şekilde sonuçlanmasına neden olacaktır.

Bilmemiz gereken, çatışmalara daha yapıcı bir tutumla yaklaşabileceğimizin mümkün olması ve böylesi bir yaklaşımın, çatışma yaşadığımız kişilerle ilişkilerimizin sağlamlaşmasını ve bizim de gelişmemizi sağlayabilecek bir yanı olduğudur.

Çatışmaların çözülmesi sırasında, olumsuz tepkiler söz konusu olduğunda, bu durum çatışmadaki iki kişi ya da gruptan birinin kazanıp, diğerinin kaybetmesine “kazan-kaybet” ya da her ikisinin kaybetmesine, “kaybet-kaybet” neden olurken; aynı çatışma durumunda her iki kişi ya da grubun karşılıklı olarak ihtiyaç ve isteklerinin dikkate alınması, duygu-düşüncelerin önemsenmesi ve ilişkilere önem verildiğinin hissettirilmesiyle bir sonuca ulaşılmaya çalışıldığında, çatışma “kazan-kazan” anlayışıyla çözülmüş olacaktır. İşte böylesi bir çatışma çözme yönteminin, bizim çatışmalardan keyif alacağımız, kendimizi ve ilişkilerimizi besleyeceğimiz ve yaşadığımız topluma gerçek huzur ve anlayışın yerleşmesini sağlayabileceğimiz katkıları açısından oldukça elzem ve hayati bir yanı bulunmaktadır.

Bu noktada kendimize soracağımız soru şu olabilir: “Ben kazanırken karşımdaki kaybetsin mi, yoksa ikimiz de birden kaybedelim mi; ya da hem ben hem karşımdaki aynı anda kazanabilsin mi?”

Bu sorunun cevabını düşündüğünüzde, cevabınız çatışma çözme yönteminizle ilgili ipuçları verecektir size. Gerisi, daha önce çoğu kez vurguladığım gibi; sağlıklı iletişim, karşılıklı anlayış, saygı ve sevgi çerçevesinde harekete geçtiğimiz esnada karşılık bulacaktır bütün ilişkilerimizde…

Bu makale 6 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Psk. Dan. Erdinç Çağlayan

Uzm. Psk. Erdinç ÇAĞLAYAN 2009 yılında Çukurova Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü’nde lisans eğitimini bitirmiştir. Ardından 2015 yılında Çukurova Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Ana Bilim Dalında Tezli Yüksek Lisans eğitimini tamamlamıştır. 2016 yılından beri yine Çukurova Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü’nde Doktora eğitimine devam etmektedir. 2011 – 2015 yılları arasında Almanya’da Weinheim Enstitüsü'nden Dünya’nın en uzun eğitimlerinden biri olan “Sistemik Psikoterapi Eğitimi” çalışmalarına katılmıştır.  Bireysel Psikoterapinin yanı sıra Aile/Evlilik/Çift Terapistliği kapsamında çalışmalar yapmaktadır. Bu anlamda danışanlara en uygun müdahale biçimleri, danışma yaklaşımları ve çeşitli teknikler kullanarak en verimli sonucun oluşmasının önemli olduğuna inanmaktadır. Adana’da Psi ...

Etiketler
İlişki problemi
Uzm. Psk. Dan. Erdinç Çağlayan
Uzm. Psk. Dan. Erdinç Çağlayan
Adana - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube