Hırt ve meme kanseri


Meme kanseri, kadınlarda en sıklıkla görülen bir kanserdir. Eğer 85 yaşına kadar tüm kadınların yaşayacakları tahmin edilse, her 9 kadından biri meme kanseri olacaktır. Meme kanseri olgularının da büyük kısmı 50 yaş ve yukarısındaki kadınlardır. Ancak meme kanserindeki artış hızının en fazla olduğu yaş dönemi ise 40-50 yaşları arasıdır. İşte bu yüzden de bu yaş aralığındaki kadınları yakından takip etmek gerekmektedir.
Meme kanseri günümüzde korkulacak bir hastalık olmaktan yavaş yavaş çıkmaktadır. Çünkü erken teşhis metodları vasıtası ile erken dönemde yakalanan kanserin tedavisi ve hastalıksız yaşam şansı artmış ve de meme kanserinden ölüm oranları azalmıştır. Erken teşhis metodlarının başında ise 40-50 yaşları arasında her yıl yapılması gereken mammografi gelmektedir. Meme kanseri bir hücreden 1 cm’lik bir büyüklüğe erişinceye kadar yaklaşık 10 sene geçmektedir. Mammografi meme kanserine bağlı lezyonları yaklaşık 0,1 ile 1 cm arasında iken tespit edebilir. Mammografinin tespit edebildiği bu evredeki meme kanserine prekilinik meme kanseri denmektedir. Meme kanserinde en iyi sonuçlar, kanser bu evrede iken alınır.
Kadınların meme kanserine yakalanmasında bazı risk faktörleri rol oynayabilir. Erken regl olmak, geç menopoza girmek, doğum yapmamış olmak veya ileri yaşlarda doğum yapmış olmak, emzirmemek meme kanseri açısından birer risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Ailesinde çok yakınlarında meme kanseri olanlar da risk grubu içinde kabul edilmektedir. Diyetinde aşırı yağ olan postmenopozal kadınlarda daha sık meme kanseri görüldüğüne dair genel bir kanı olmasına rağmen bu kanıtlanamamıştır. Ancak fazla alkol alımı meme kanseri için önemli bir risk faktörüdür.
Menopoz sonrası dönemde kadınlarda üreme çağında yumurtalıklardan salınan özellikle östrojen ama progesteron hormonlarının eksikliğine de bağlı bazı değişiklikler olur. Bu dönemdeki kadınlar, sıklıkla ateş basması, terleme, uykusuzluk, sinirlilik, çarpıntı, bir takım ruhsal ve genito-üriner şikayetler ile doktorlara baş vururlar. Bu şikayetlerin giderilmesinde ise sıklıkla üreme çağında yumurtalıklardan salınan östrojen ve progesteron hormonları içeren ama daha az dozda olan ilaçlardan faydalanılmaktadır. Uterusu (Rahimi) herhangi bir hastalık nedeni ile alınmış olan kadınlarda sadece östrojen hormonu da kullanılabilir.
Günümüzde bu amaç için kullanılan pek çok ticari ilaç bulunmaktadır. Bu ilaçların içinde farklı yapılarda ve dozlarda östrojen ve progesteron hormonu bulunmaktadır. Yine bu ilaçlar ağız yolu ile hap şeklinde alınabildiği gibi, yapıştırma bant şeklinde, burun spreyi, deriye sürülecek jel, vajene koyulacak fitil gibi pek çok uygulama yolları ile kullanılabilir.
Bu ilaçların menopoz sonrası dönemde kullanılmasına hormon replasman tedavisi, kısacası HRT demekteyiz. HRT’nin bu dönemdeki pekçok şikayetlere iyi gelmesinin yanında bazı hastalıklar için ise risk faktörü olabileceği ileri sürülmektedir. Bu hastalıklardan birinin de meme kanseri olduğu iddia edilmektedir.
Günümüzde özellikle toplumsal temelde yapılan çalışmalarda postmenopozal dönemde kullanılan ve östrojen ve progesteron içeren HRT’nin, uzun süreli kullanımında meme kanseri riskinde, HRT almayanlara kıyasla bir parça artış olabileceği üzerinde durulmaktadır.
Gerçekte östrojen ve progesteron içeren HRT’nin 4 yıl ve üzerinde kullanıldığında kullanmayanlara oranla meme kanseri riskini arttırdığı söylenmektedir. Bu hormonları içeren bir tedavide bir yıl içinde 10 000 kadında 8 kadın daha fazla meme kanserine yakalanabildiği öne sürülmektedir. HRT kullanmayanlarda her yıl için meme kanseri riski 10 000 kadında 30 iken, HRT kullanan kadınlarda ise bu oran 10 000 kadında 38 olarak bulunmuştur.
Ancak HRT’nin içindeki östrojen hormonu mu yoksa progesteron hormonu mu meme kanseri riskindeki artışa sebep olmaktadır, bu konu henüz aydınlatılmamıştır. Ama ön kanı, tek başına östrojen hormonu kullanımının böyle bir risk artışına sebep olmayabileceği yönündedir.
Burada önemle üzerinde durulması gereken konu östrojen ve progesteron hormonu içeren HRT’nin ne kadar süre ile kullanılacağıdır. Çünkü HRT süresi 4 yıl ve üzerinde ne kadar uzar ise meme kanseri riski de o kadar artmaktadır. Diğer önemli konu ise HRT’nin meme kanseri yapmadığıdır. HRT meme kanserinin sebebi değildir. Unutulmaması gereken nokta HRT’ni uzun süre kullanan kadınlarda meme kanseri riskinde bir artış olduğudur.
Menopoz sonrası dönemdeki sık rastlanan bu şikayetleri gidermekle kadınların hayat kalitesini arttırmak amaçlanmaktadır. Bu şikayetleri olmayan kadınlar daha mutlu, gerek sosyal ve gerekse psikolojik yönden kendilerini daha iyi hissetmekte, daha iyi bir yaşam sürmektedirler. Ayrıca HRT osteoporoza iyi gelmekte ve buna bağlı kemik kırııklarını azaltmaktadır. Yine HRT kullanımı kolon kanseri riskini azaltmaktadır.
HRT hastaların doktora başvurmasında ön sırada yer alan ateş basması , terleme , sıkıntı hali , vaginal ve ürogenital şikayetlerin tedavisinde kısa sürede oldukça etkin olmaktadır. Bu açıdan süre tartışmalarını bir kenara bırakırsak , HRT ‘nin menopozun bu tür şikayetlerinin tedavisinde tartışmasız bir yeri vardır. Ancak hastaya hangi tedavinin yapılacağı doktorun değerlendirmesi , hastanın durumu ve hastanın tedaviye motivasyonu göz önüne alınarak verilmelidir. HRT’nin fayda ve riskleri her kadın için farklıdır. Genel olarak postmenopozal dönemdeki şikayetler için hangi tedavinin yapılacağı kararı, “ Hastalık yoktur hasta vardır “ özdeyişinin de ifade ettiği gibi bir tedaviyi uygularken hastanın bireysel özellikleri ve riskleri de mutlaka göz önünde bulundurularak verilir. Muhakkak doktor kontrolünde olmak gerekir. Postmenopozal kadınlar da tedavilerinin kendilerine özgü olarak yapıldığını bilmeli ve başkaları ile kendi durumlarını ve tedavilerini kıyaslamamalıdır. En ufak bir olumsuzluk hissinde doktoru ile konuşmalıdır.