Doğduğumuz andan itibaren dünyanın güvenli bir yer olduğu konusunda kuşku duyarız. Yaşantımızdaki ilk travmanın da bu olduğu söylenir. Anne karnında kendimizi güvende huzurlu ve her ihtiyacı karşılanmış hissederiz. Sonrası ise derin bir nefes almayla başlayan tüm duyguların yavaş yavaş deneyimlediğimiz hayat döngüsünün başladığı an.
İlk anlarda bizim için hala annenin bir parçası olmaya devam ederiz. En azından böyle olduğuna inanmaya ihtiyacımız vardır. Bizi o korkulu ve bilmediğimiz dünyada sevgisi ve güveni ile hayatta kalabileceğimizi hissettiren anneye bağlılığımız burada başlar.
Bağlanmayan ayrışamaz. Eğer sağlıklı bir bağlanma sağlayamadıysak bağlanmadığımız bir şeyden ayrışmamızda olmaz. İşte hayatımızın bir örgü gibi ilerlediği ve yanlış bir düğümün sonraki düğümleri etkilediği anları yaşamaya başlarız.
Geçmiş deneyimlerimiz buralardaki örgülerin yanlışlığı ve eksikliği üzerine oluşmaya başlar. Zihnimizde oluşturduğumuz baş etme mekanizmaları sağlıklı ve gerçekçi değilse bir yerde tükendiğimizi ve artık çıkmazda olduğumuzu fark ederiz.
Bu çıkmaz ve inançlar artık birilerinin aynalamsına ihtiyaç duyduğumuzu anlamamızı sağlar. Terapi de işte tam burada başlar.